İslâm’da kadının yeri (3)
.
Erneb el-Medeniyye, Peygamber dönemindeki şarkıcılardan biriydi. Hz. Aişe, yakınlarından birini Kuba’ya gelin edince Peygamber Aleyhisselam ona, “Gelini gönderdin mi?” diye sormuş. Aişe, gönderdiklerini söyleyince Peygamber, “Ensarlılar şarkıyı severler. Gelinle beraber şarkıcı bir kadın da gönderdin mi?” demiş. Aişe, göndermediğini söyleyince Peygamber “Hemen Erneb’i gönder” buyurmuştur (el-İsabe: 4/226; Alâm: 1/27). Bunun yanında Peygamber’in hanımları, ashab için birer öğretmen durumundaydılar. Peygamber’den duyduklarını, onun ailesi içindeki yaşam tarzını, ahlakını, nelerden hoşlanıp nelerden hoşlanmadığını gerek Medine halkına gerek çeşitli ülkelerden gelen Müslümanlara anlatıyorlardı. Gelen sağlam rivayetlerden, Peygamber, halifeler ve müteakip dönemlerde bazı kadınların siyasette de etkin rol üstlendikleri anlaşılmaktadır. Hz. Peygamber’in en sevgili eşi Hz. Aişe, Cemel Olayı’nı yönetmiş, siyasi konuşmalarıyla askeri yönlendirmiştir.
İslâm, doğmasından utanç duyulan kadını horlandığı mevkiden alıp yükselterek insanlık açısından erkekle aynı düzeye getirmiştir. Ayetlerde, kadınla erkeğin birbirlerini tamamladıkları, biri olmadan diğerinin olamayacağı ne güzel belirtilmiştir: “Ey insanlar, biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizi tanımanız için sizi milletlere ve kabilelere ayırdık. İyi biliniz ki Allah katında en üstün olanınız, (Allah’ın yasaklarından) en çok korunanınızdır. Allah bilendir, haber alandır” (Hucurat: 105/13), “O’dur ki sizi bir tek nefisten yarattı, gönlünün ısınması eşini de kendisinden var etti” (Araf: 39/189). Burada kadının, erkeğin kendisinden yaratıldığı ve kendisi gibi insan olduğu ve ancak onunla huzur bulacağı, rahat edeceği anlatılmaktadır. Hz. Peygamber de kadınların, erkeklerin şakikası yani bir parçası olduğunu söylemiştir. İşte dünyada kadının ruhunun bulunup bulunmadığının tartışıldığı bir sırada İslâm, kadını erkeğin parçası saymış ve onu erkek gibi teklife ehil (yükümlü), insanlık bakımından tamamen erkeğin eşiti yapmıştır. Nahl: 70/97, Al-
* İmran: 94/195, Ahzab: 97/35, Tevbe: 113/72. ayetlere bakınız.
Hz. Peygamber’in, erkeklerden ayrı olarak kadınlardan da beyat alması, erkek-kadın eşitliğini en güzel biçimde ortaya koymaktadır. Erkeklere farz olan şeyler kadınlara da farz, erkeklere yasak olanlar kadınlara da yasaktır. Dinin en önemli buyruklarından olan iyiliği emir, kötülükten men etme görevi hem erkeklere hem de kadınlara verilmiş bir görevdir. “İçinizden hayra çağıran, iyiliği emreden, kötülükten men eden bir ümmet olsun. İşte başarıya erenler onlardır” (Al-i İmran: 94/104), “Siz, insanlar için çıkarılmış en hayırlı bir ümmet oldunuz. İyiliği emreder, kötülükten men edersiniz ve Allah’a inanırsınız” (Al-i İmran: 94/10) ayetlerinde ümmet tabiri içine kadınlar da dahildir. Bu husus daha açık olarak şöyle ifade edilmiştir: “İnanan erkekler ve inanan kadınlar birbirlerinin velisidirler. İyiliği emrederler, kötülükten men ederler; namazı kılarlar, zekâtı verirler; Allah’a ve Elçisi’ne itaat ederler. İşte onlara Allah rahmet edecektir. Allah daima üstündür, hüküm ve hikmet sahibidir” (Tevbe: 113/71).