İslâm’da kadının yeri (2)
.
Kur’ân kadına özgürlük getirmiş, ona miras ve malında istediği gibi tasarruf hakkını vermiştir. Kur’ân’ın amacı, toplumun çekirdeği olan aileyi sağlamlaştırmak, yuvanın bozulmasını, ailenin dağılmasını önlemektir.
Aile içinde çıkan anlaşmazlık büyür, yuvayı bozacak boyutlara ulaşırsa Nisa Suresi 35’inci ayetin hükmü gereğince karı-kocanın arasını bulmak üzere erkek ve kadının ailelerinden birer hakem tayin edilir. Hakemler, arayı düzeltmeye çalışırlarsa Allah da karı-kocanın arasını uzlaştırır. Aile ilişkilerini düzenleyen Nisa Suresi 128’inci ayette kocasının huysuzluğundan ya da kendisinden yüz çevirmesinden korkan kadınla kocasına uzlaşmaları öğütlenir, uzlaşmanın daha hayırlı olduğu vurgulanır.
Mescidde namaz kılmak, yalnız namaz kılmaktan 25 veya 27 defa daha faziletlidir.
Kadınların da mescide gelip namaz kılmaları sünnettir.
Peygamber, “Allah’ın kadın kullarını Allah’ın mescitlerinden men etmeyiniz” (Buhari, Cuma: 13; Müslim, Salat: 36) buyurmuştur. Hz. Aişe, müminlerin kadınlarının şafak vakti çıkıp Allah’ın Elçisi ile birlikte sabah namazını kıldıklarını söylemiştir (Buhari, Mevakit: 27). İkinci Akabe beyatında bulunan 70 kişi arasında 2 de kadın vardı.
Peygamber’in halası Abdul-Muttalib kızı Safiyye, Uhud Savaşı’na katılmış, Müslümanların bozulduğunu görünce mızrağıyla kaçan erkeklerin burunlarına vurarak, “Allah Elçisi’ni bırakıp kaçtınız mı?” demiştir. Asıl adı Bereke olan Ümmü Eymen; Huneyn, Uhud ve Hayber savaşlarına katılmıştır. Uhud’da su taşır, yaralıları tedavi etmişti (Alâm: 1/127). Eslem kabilesinden Rufeyde de yaralıları tedavi eden, bakıma muhtaç Müslümanların hizmetine koşan bir kadın sahabiydi. Allah’ın Elçisi, kendi mescidinin yanında bu hanım için bir çadır yaptırmıştı.
İlk Müslüman hemşire ve doktor kadın olan Rufeyde, ilk hastane sayılabilecek olan bu çadırda yaralıları ve hastaları tedavi ederdi (Siretu İbn Hişam: 2/6). Hendek Savaşı’nda yaralanan Sad ibn Muaz da bu kadının çadırında tedavi görürken Kurayza olayında hakem seçilmiş ve görevini yapmak üzere Kurayza’ya götürülmüştü. Hudeybiye barış antlaşmasının şartları, Müslümanlara ağır gelmişti.
O kadar ki bazıları sefere çıkarken Kabe’yi ziyaret edeceklerini söyleyen ve şimdi bu ağır hükümlere razı olan Hz. Muhammed’in peygamberliğinden dahi kuşku duymaya başladılar. Kureyşliler gittikten sonra Peygamber, ashabına “Kalkın, kurbanlarınızı kesin, tıraş olun” dedi.
Bu sözü üç kez yinelediği halde kimse kalkmadı. Allah’ın Elçisi, arkadaşlarının bu durumunu eşi Ümmü Seleme‘ye yakınarak anlattı. Ümmü Seleme, “Ya Resulallah, böyle yapılmasını istiyorsan sen çık, kimseye bir şey demeden kurbanını kes, berberini de çağır, tıraş ol” dedi.
Allah’ın Elçisi, kimseye bir şey demeden kurbanını kesti, berberi Hiraş ibn Ümeyye el-Kabi’yi çağırıp tıraş oldu. Onun böyle yaptığını görenler de kalkıp kurbanlarını kestiler, tıraş oldular (Gazavatur-Resul (s.a.v.), s. 95-98; Camiul-beyan: 26/97-100). Bu Peygamber zevcesi ve müminler annesi, birçok önemli konuda Allah Elçisi’ne danışmanlık yapmıştır.