Hacı Bektaş-ı Veli ve Bektaşilik (2)
.
Bektaşilik, Hacı Bektaş-ı Veli’nin düşünce ve görüşlerini temel alan Balım Sultan (ö. 1516) tarafından kurulmuş, büyük şehirlerde değil Anadolu’nun ortasında, ıssız bir köyde doğmuştur. Ulemanın gözünden uzak kaldığı gibi şehirlilerden çok köylüler ve yerliler arasında yayılmış, hatta çoğu zaman göze bile çarpmamıştır. Ancak tamamen kurulup dal budak saldıktan sonra varlığı anlaşılmıştır.
Daha sonra tarikat, özellikle Anadolu’da yayılmıştır. Bu yayılmada Bektaşiliğin Yeniçeri Ocağı ile ilgisinin de etkisi vardır. Bundan dolayı Osmanlı Devleti, 1826’da Yeniçeri Ocağı’nı kaldırırken Bektaşiliği de yasaklamak zorunda kalmıştır. Bektaşiliğe göre merkez tekke, Hacıbektaş’tadır. Dünyada bütün Bektaşiler buraya bağlıdır.
Balım Sultan, tarikatın ikinci piri sayılır. Hacı Bektaş’taki dergahta her yıl anma merasimleri yapılır.
Zamanla Bektaşiliğe, Batıni düşünceler sızmış, bazı Bektaşilik mensuplarında dini kuralları hafife alma, içki gibi şeyler âdeta tarikatın özelliği gibi görülmüş, bu yüzden tarikat üzerinde doğan kuşkuları bertaraf etmek için “Bektaşiler, özellikle 1826’dan sonra kendilerini savunma zorunluluğunu hissetmiş, hak bir tarikat olduklarını sık sık yinelemiş, tarikat geleneğinde yer alan bazı kuralların olmadığını, bunların iftira olduğunu yazmışlardır. Bu tarihten sonra Bektaşilikle ilgili olarak yazılan kitapları ihtiyatla okumak gerekir. Zamanla Osmanlı yönetimi, Bektaşi tekkelerinin yeniden açılmasına göz yummuşsa da resmi bir izin talebi, Meclis-i Meşayih tarafından reddedilmiştir. Bektaşiler, Yeniçerilerin kaldırılışından sonra iz kaybetmek için kendilerine “Tarik-ı Nazenin” adını vermişlerdir (Dr. Mustafa Kara, Tasavvuf ve Tarikatlar, s. 283, Dergah Yayınları, İstanbul, 1985).
Bektaşiler gizliliğe çok önem verirler. Düşüncelerini anlatırken birtakım işaretler ve simgeler kullanırlar.
Bundan dolayı tarihte meşhur olan Batınilerle ilgileri vardır. M. Zeki Pakalın’a göre tarikatlarda bulunan seyr-ü sülûk, Bektaşilikte yoktur. Ancak inabe ve ikrar ile ayin-i cem vardır (Osmanlı Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü: 1/196).
Fakat Pakalın’ın bu yargısı, konu üzerinde daha ciddi araştırması bulunan merhum Prof. Dr. Esat Coşan’ın bulgularına aykırıdır. Herhalde Pakalın, Bektaşiliğin son dönemlerde aldığı biçimi kastetmektedir. Yoksa Ahmed Yesevi usulünde yetişmiş ve irşad için Anadolu’ya gelmiş bulunan bir tarikat pirinde seyr-ü sülûk olmaz mı? Daha sonra Bektaşiliğe girmiş bulunan şaraplı, içkili ayinlerin, asıl tarikatın kurucusu Hacı Bektaş ile hiç ilgisinin bulunmadığı, bilimsel araştırmalar sonunda ortaya çıkmıştır. İşte sevgili Esat Coşan arkadaşımız, “Hacı Bektaş-ı Veli” adlı eserinde Hacı Bektaş’ın Makalat’ından alıntılar yaparak onun, dinin temel öğretilerine olan bağlılığını gözler önüne sermiştir.