Fetret dönemi insanları gibi...
.
SORU: Dindar bir ailede yetişen çocukla dindar olmayan bir ailede yetişen çocuğun İslâm’ı yaşaması aynı değildir. Bunların sorumlulukları birbirinden farklı mıdır? (Esef Bükülmez)
CEVAP: İslâm’da sevap ve günah bireyseldir. İnsan elbette çevrenin etkisinde ve yönlendirmesinde yetişir ama düşünce yetisine kavuştuğu yani iyiyi kötüyü ayırdetme yaşına geldiği zaman artık hem kanun karşısında hem de Allah huzurunda kendisi sorumludur. Allah ona akıl vermiş. Akıl doğal bir peygamber gibidir. İnsanı yanlışlara karşı uyarır. Bunun yanında peygamberler göndermiş. Düşünce sahibi insan aklını kullanarak kendisine anlatılanları ve yönlendirildiği yönün doğruluğunu sorgulamalıdır. Diyelim ki bu sorgulama kapasitesine sahip değil, kendisini doğruya yöneltecek bir ortam da yok. O zaman onun durumu, fetret dönemindeki insanların durumudur. O kişi bulunduğu ortamın yasalarına uygun hareket ederse bilmediği, öğrenemediği din kurallarından sorumlu olmaz. Ama bu imkâna kavuştuğu ve kendisine gerçekler anlatıldığı halde batılda direnirse sorumludur. Çünkü bile bile kör taassupla Hakk’ın buyruğuna uymamak büyük vebaldir. Yine de her şey ilahi iradeye ve O’nun nasibine bağlıdır.
SORU: İsmail Hakkı İzmirli’nin bir yazısında şöyle diyor: “Kur’ân-ı mübini tercüme caizdir. Bunda asla şüphe ve ihtilaf yoktur. İhtilaf tercümeyle namazın sahih olup olmamasındadır. Eimme-i hanefiye indinde nazm-ı kerim rükn-i asli olmamakla manaya delalet eden tercümeyle namazda kıraat caizdir.” Tam olarak ne demek istiyor?
CEVAP: İmam-ı Azam’a göre Kur’ân soyut manadan ibarettir. O manayı taşıyan söz kalıpları asıl Kur’ân değil, manayı taşıyan tali unsurdur. Bundan dolayı manayı taşıyan Arapça söz kalıplarıyla namaz kılındığı gibi yine aynı manayı taşıyan başka söz kalıplarıyla da namaz kılınabilir. Yani Kur’ân’ın manasını ifade eden Türkçe, İngilizce, İbranice ya da herhangi bir dille de namaz kılınabilir. Çünkü asıl Kur’ân, soyut manadır. Söz kalıpları ikinci unsurdur, mananın taşıyıcısıdır. Aynı manayı taşıyan her söz kalıbı da Kur’ân’dır. O halde Kur’ân’ın anlamını ifade eden her doğru çeviriyle namaz kılınabilir. İzmirli’nin anlatmak istediği budur.
SORU: Emekli subayım. 1996 yılından beri bir miktar parayı Ordu Yardımlaşma Kurumu’na ödeyerek üye oldum. Her yıl bana birikimimin ne kadar olduğunu bildiriyorlar. Ben de o miktarın zekâtını veriyorum. Bu doğru mu? (Hüseyin Çağlayan)
CEVAP: Kurumdaki paranız aynen bankadaki mevduat gibiyse uygulamanız doğrudur. Mevduatınızın zekâtını verirsiniz. Ama kurumdaki paranız birine verilmiş ödünç gibiyse o zaman ödünç verilen paraların zekâtları tahsil edildikten sonra geçmiş yılların tümünün zekâtı verilir. Bence sizin uygulamanız daha güzeldir.