Endülüs’e Ağıt
.
Endülüs Emevi Devleti’nin ne kadar muhteşem olduğunu, ucun ucun küçültülerek yok edildiğini okuduk yıllarca. Ne yazık ki onların o güzelim sanatlarını bize anlatan olmadı. Yapılanların hiçbiri Endülüs’e Ağıt şiiri(leri) kadar kalıcı olamaz bence. Büyük düşünürümüz Sezai Karakoç’un 1985’te dilimize kazandırdığı Ebul-Beka Er-Rindi, yaşadıklarını en acı ifadelerle anlatırken bir de karşılaştırma yapar:
“Cami kilisedir artık, hilal yerine haç asılı
Nur yüzlü ezan yerine, bitmeyen bir çan
sesi, bir baykuş uğultusu.
Sen de şahit olsaydın benim gibi onların
Yurtlarından koparılıp satılışlarına pazarda, ey Tanrı kulu.
O hıçkırıklar senin de aklını koymazdı
yerinde benim gibi
Canı vücuttan çeker gibi ayırdılar anadan
yavrusunu.
Ya o kızlar ki, yakuttan ve mercandan
dökülmüşlerdi sanki
Ve sabah bir dağ ucundan yeni çıkan bir
güneşin masumluğu.
İçindeki o Meryem yüzlü kızları da saçlarından sürükleyip götürdüler kirli yataklarına
Haykırışları yırttı gökleri yürekleri parça parça, babalarsa kan kustu.
Daha ne anlatayım, yüreklerin erimesi için bir tanesi yeter anlattıklarımın
Eğer o yüreklerde İslâm’dan ve imandan bir eser varsa elbet ey Tanrı dostu...”
1492’den önceki yüzyıllar boyunca da nice insanlık dışı zulümlerin yaşandığı bir ülke olmuş giderek küçültülen Endülüs. Gören gözlere Balkanlar’da olan bitenlerle Bağdat’ta yaşananlar yetmez mi hocam. İşte bu nedenle sizin bir gezinizde anlattıklarınız da içinde nice dersleri barındırıyor: “Mihrabın karşısında ayakta namaz kılmak istedim. Ellerimi kaldırıp tekbir aldım. Huşuyla gözlerim kapalı Fatiha okuyordum. Gözlerimi açınca tam karşımda bir polis gördüm. ‘No pray’ dedi. Ben de ellerimi açtım, ‘Dua ediyorum’ dedim. İspanyollar 100 bin kişi kapasiteli caminin tabanını tahrip etmişler, mermerlerini parçalamışlar. Yakın zamanlarda caminin tabanı onarılıp mermerle döşenmiş ama bu kez de mermer sütunların oturduğu ayaklar taban döşeme taşlarının altında kalmış. Çünkü sütunları taşıyan mermer ayaklar da parçalanmış. Herhalde ayıplarını örtmek için o ayakları mermerlerin altına gömmüşler. Bir de bizi düşündüm. Ayasofya olduğu gibi bırakılmış ve camiye çevrilmek suretiyle de bir bakıma korunmuş oldu. Yapılan istinat duvarlarıyla mabedin günümüze kadar gelmesi sağlanmış. Biz gittiğimizde caminin kilise bölümünde ayin yapılıyordu. Dualar okunuyordu.” Saygılarımla... (Ömer F. Yılmaz)