Din ve vicdan özgürlüğü (4)
.
Kur’ân-ı Kerim’de vicdan özgürlüğünü bildiren ayetlerden bazılarını gözden geçirelim: “Rabbin isteseydi, yeryüzündekilerin hepsi mutlaka inanırdı. O halde sen mi insanları inanmaları için zorlayacaksın? Allah’ın izni olmadan hiç kimse inanamaz. Allah, pisliği akıllarını kullanmayanların üzerine kor” (Yunus: 51/99-100).
Allah istediği takdirde yeryüzündekilerin hepsinin inanacağını, Allah’ın izni olmadan hiçbir canın inanmayacağını bildiren bu ayetlerin asıl amacı, kavminin inanmamasından üzülen Peygamber’i teselli etmektir. Allah isterse, bütün canları inanmaya zorlar. Ama bunu yapmamış, herkesi özgürce inanmakta serbest bırakmıştır. Ayette, Peygamber’e hitaben Allah zorlamadıktan sonra “Sen mi insanları inanmaya zorlayacaksın?” denilerek yine dinde zorlamanın olmadığı vurgulanmaktadır. “Onların Allah’tan başka yalvardıklarına sövmeyin ki, onlar da bilmeyerek taşkınlıkla Allah’a sövmesinler. Biz her ümmete, yaptıkları işi süslü gösterdik, sonunda dönüşleri Rablerinedir. O, onlara ne yaptıklarını haber verecektir” (Enam: 55/108).
Birisinin inancına hakaret edilirse o kimse de karşısındakinin inancına hakaret eder. İşte bu psikolojik gerçeği anlatmak üzere ayette müminlere, putperestlerin taşkınlığa kapılıp Allah’a sövmemeleri için onların tanrılarına sövmemeleri emredilmiştir. Bu ayet de din ve vicdan özgürlüğünün çok güzel bir ifadesidir. Kimsenin inancına hakaret etmek doğru değildir. “Böylece her millete, yaptıkları işi süsledik” ayetinin de belirttiği gibi her ulus, kendi yaptığını beğenir, inanç ve kültüründen hoşlanır.
“Yüce Allah işitendir, bilendir”
“Dinde zorlama yoktur. Doğruluk, sapıklıktan seçilip belli olmuştur. Kim tâgutu inkâr edip Allah’a inanırsa muhakkak ki o kopmayan sağlam bir kulpa yapışmıştır. Allah işitendir, bilendir” (Bakara: 92/256). Dinde ikrah (zorlama) olmadığını, doğru yolun sapıklıktan ayırdedilip belli olduğunu, tâgutu kabul etmeyip Allah’a inananın, kopmayan sağlam bir kulpa yapışmış olacağını belirten bu ayet de İslâm’daki din ve vicdan özgürlüğünün en kesin garantilerinden biridir.
Kur’ân-ı Kerim, Allah’ın kullarını eşit saymış, değeri mevkiye, soya sopa, servete değil, güzel ahlaka vermiş, insanların eşitliğini şöyle vurgulamıştır: “Ey insanlar, biz sizi bir erkek ve bir kadından yarattık ve birbirinizi tanımanız için sizi milletlere ve kabilelere ayırdık. Allah yanında en üstün olanınız, (günahlardan) en çok korunanınızdır. Allah bilendir, haber alandır” (Hucurat: 105/3). Daima adil olmayı, bir topluluğa karşı duygusal değil, hakkaniyetle işlem yapmayı emretmiştir: “Bir topluma karşı beslediğiniz kin, sizi suç işlemeye itmesin. İyilik ve takva üzerinde yardımlaşın, günah ve düşmanlık üzerinde yardımlaşmayın, Allah’tan korkun. Çünkü Allah’ın azabı çetindir” (Maide: 110/2).