Din ve vicdan özgürlüğü (3)
.
Vicdanlar üzerinden baskının kalkmasını isteyen Kur’ân, daha ilk surelerinden olan Kâfirun Suresi’nde din ve vicdan özgürlüğünü şöyle vurgulamıştır: “Sizin dininiz size, benim dinim banadır.” Kur’ân’ın getirdiği din ve vicdan özgürlüğü prensibi, çeşitli surelerde vurgulanmaktadır. Hz. Muhammed’in görevi, insanları dini kabul etmeye zorlamak değil, gerçeği anlatmaktır: “Sen onların üzerinde zorlayıcı değilsin” (Kaf: 34/45), “Öğüt ver çünkü sen ancak öğüt verensin. Onların üzerinde zorlayıcı değilsin” (Gaşiyeh: 68/21-22), “Elçinin görevi sadece açıkça duyurmaktır” (Ankebut: 85/18, Nur: 102/54) gibi pek çok ayet, Peygamber’in görevinin insanları zorlayarak yola getirmek değil, gerçekleri duyurmak olduğunu bildirmektedir. Bunlar, vicdan özgürlüğünün en güzel kanıtlarıdır.“Müşrikler sizinle topyekün savaştıkları gibi siz de onlarla topyekün savaşın” (Tövbe: 113/36), “Sizinle savaşanlarla Allah yolunda savaşın fakat saldırmayın. Çünkü Allah saldırganları sevmez” (Bakara: 92/190) gibi ayetler, dinlerini değiştirmek için insanlara saldırmayı değil, saldırgan düşmanlarla savaşmayı, ama saldırmamayı emretmektedir. Zaten İslâm’ın temel anlamı barış içine girmek, esenlik ve huzura ermek, sadece Allah’a teslim olmak demektir. Öyle ise Müslüman, düşmanlık değil, barış sunan insandır. Enfal Suresi’nin 61’inci ayetinde Hz. Muhammed’e, düşman barışa yanaştığı takdirde kendisinin de barışa yanaşması emredilmektedir.
Savaşı emreden ayetler, müşrikleri zorla dine sokmak için değil, onların saldırılarına karşı koymayı, şerlerini savmayı, vicdanlar üzerindeki baskılarını kaldırıp herkesin özgürce inandığı dini uygulamasını sağlama amacına yöneliktir. Ayrıca “Allah sizi, din hakkında sizinle savaşmayan ve sizi yurtlarınızdan çıkarmayan kimselere iyilik etmekten, onlara adaletli davranmaktan menetmez. Çünkü Allah, adalet yapanları sever. Allah sizi ancak din hakkında sizinle savaşan, sizi yurtlarınızdan çıkaran ve çıkarılmanıza yardım eden kimselerle dost olmaktan men eder. Kim onlarla dost olursa işte zalimler onlardır” (Mümtehine: 111/8-9) ayetleri, Kur’ân’ın savaşılmasını emrettiği insanların, başka din ve inanç mensubu, kendi halinde, barışçı insanlar değil, Müslümanlara saldırmış, onlara işkence etmiş, onları yurtlarından sürmüş, mallarına mülklerine konmuş Mekke müşrikleri ve onların müttefikleri olduğunu gösterir. Hz. Muhammed, Medine’ye geldiği zaman kitap ehli olan Yahudilerle savunma ittifakı kurduğu gibi çıktığı Tebuk Seferi’nde de birçok Hıristiyan emirlerle saldırmazlık ittifakı yapmış, kimseyi din değiştirmeye zorlamamıştır. Din, vicdan ve kanaat işidir. İnsan bir dini zorla kabul etmiş görünse de gönülden inanmadıkça mümin sayılmadığı gibi gönülden gelmedikçe zor karşısında yapılan inkâr da küfür sayılmaz.
DÜZELTME: Dünkü yazımda İslâm’da recmin olmadığını
belirtmek üzere sunduğum delillerden Nisa 25. ayet, 15. ayet şeklinde yazılmıştır. Ayet numarasını 25 olarak düzeltir, okurlardan özür dilerim.