Çeçenistan (10)
.
DÜNDEN DEVAM
7 Ekim sabahı Grozny’nin oldukça uzağındaki bir ilkokula gittik. Çok lüks olan okulun öğretmenlerinin seçilmiş oldukları belliydi. Bu okula öncelikle o semtte oturanların çocukları kayıt yaptırabiliyormuş. Şayet kontenjanda açık kalırsa başka semtlerden başvuranlar da alınabiliyormuş. Bütün öğretmenlerin ve kız öğrencilerin başlarının ön ve arka kısmı açık, orta kısmı yarım bir örtüyle kapalıydı. Küçük öğrenciler bizi şiirlerle karşıladı. Müdür, okul hakkında bilgi verdikten sonra bizi gezdirdi. Her sınıfta 15-20 kişi vardı. Spor salonu gayet geniş ve donanımlıydı. Okuldan ayrıldıktan sonra Kumuk Türklerinin oturduğu bir köye gittik. Beyaz tenli, genelde yeşil gözlü erkek ve kız öğrenciler, koro halinde şiirlerle bizi karşıyadı. Bir kız öğrenci de Cumhurbaşkanı Ramazan Kadirov’u ne kadar çok sevdiklerini belirten bir şiir okudu.
Törenden sonra Türk kadınlarının hazırladığı yemeklerden ikram ettiler. Türkçe konuşuyorlardı ama lehçe farkından dolayı sözlerinin hepsini anlayamıyorduk. Mesela “Yemek gerek mi, size çay geldireyim mi?” diyorlardı. Getireyim yerine “geldireyim” sözcüğünü kullananıyorlar. Belki de doğrusu budur. Çünkü “gelmek”in geçişli hali “geldirmek” olmalı. Ama biz değiştirmişiz, “getirmek” yapmışız. Yemekten sonra Kanal TV’den Seyfullah Soytürk izlenimlerimizi aldı. Daha sonra hipodroma gittik. Cumhurbaşkanı Ramazan Kadirov’un da katıldığı at yarışlarını izledik. Çeçenistan gibi henüz savaştan yeni çıkmış özerk bir cumhuriyetin böyle yarışlar düzenleyebilmesi önemliydi. Çünkü bu, alt yapı ve tecrübe isteyen bir organizasyondu. Yarışın sonunda Cumhurbaşkanı Çençence bir konuşma yaptı. Biz anlamadık ama son sözünü yanımızda bulunan Emrullah şöyle tercüme etti: “Putin iyidir ama tek eksiği Çeçen olmayışıdır.”
Yarıştan sonra bizi Cumhurbaşkanı’nın rezidansına götürdüler. Biraz sonra Cumhurbaşkanı bizimle vedalaşmak üzere yanımıza geldi. Yavuz Bülent Bakiler ve bana izlenimlerimizi sordu. Dedim ki: “Şu dünya geçicidir, dünya mevkileri de geçicidir. İnsanın değeri tevazuyla orantılıdır. Burada güzel şeyler gördüm. Ama beni en çok etkileyen, Cumhurbaşkanı’nın halkla bütünleşmesidir. Allah mütevazı olanı yükseltir, böbürleneni alçaltır. İkinci Halife Ömer de halk gibi yaşadı. Muhtaç durumda olan bir yaşlı kadının çadırına sırtında azık götürdü. Halkı kendisini öylesine seviyordu ki korumasız olarak tenhada bir ağacın altında uyuyabiliyordu. İşte halkınız sizi öylesine seviyor.” DEVAM EDECEK