Bidat olan uygulamalar dinin sadeliğini bozar
.
SORU: Bir yazınızdan namaz eda edildikten sonra dua ve tespih, Allah’a dilek ve niyazların yapılması, arkasından da Fatiha’nın okunması gibi fiilleri bidat olarak değerlendirmiştiniz. Bu fiiller namazın aslını mı değiştiriyor? Kulun Allah’a yakarması neden bidat olsun? Bunu anlayamadım.
CEVAP: Ben, namazın ardından tespih ve dua yapılmasının bidat olduğunu söylemedim. Herhalde siz yazımı yanlış anlamışsınız. Namazın ardından 33’er kere “subhanellah, elhamdu lillah, Allahu ekber” demek bidat değildir. Bidat olan, bunları müezzinin komutuyla topluca yapmaktır. Peygamberimiz döneminde namazın ardından herkes yapacağı tespihi ve duayı birlikte ve müezzin komutuyla değil, kendi kendine yapar, istediği kadar dua ederdi. Bidat olan, bu tespihleri ve duaları sanki namazın gereğiymiş gibi hep birlikte yapmaktır. Oysa namaz bitince yani imam selam verince dileyen tespih eder, dileyen kalkıp işine gider.
Peygamberimiz dine katkı yapılmasını istememiştir
Bidat, Peygamberimizin yapmadığı, Peygamberden sonra bazı kişiler tarafından dine sokulan dini mahiyetteki uygulamalardır. Bunlar dinin aslını değiştirmese de sadeliğini bozar. Çünkü bu iş din görevlileri veya din uzmanları tarafından yapılırsa onlardan gören halk bu uygulamayı dinin aslından, farz veya sünnetlerinden sanır. Dinin vazgeçilmezinden bilir. Bu da dinin zorlaşmasına, sadeliğinin bozulmasına yol açar. Siz herhangi bir yiyeceğin halisini mi, yoksa katkılısını mı yeğlersiniz?
Mesela su katılmış süt mü sizce makbuldür yoksa yüzde bilmem kaçı su olan sütü mü yeğlersiniz? İşte ben dinin yüzde yüz halisini, katkısızını yeğliyorum, onu anlatmaya çalışıyorum. Peygamberimiz, dine katkı yapılmasını yani bidat katılmasını ve bidatların ibadetleştirilmesini istememiş, bunu sapıklık saymış, ümmetin icmaından ayrılan yani kendi kendine yaptığı eklemelerle ümmetin geçmişlerinin yolundan ayrılan kimsenin cehennem ateşinde yalnız başına kalacağını belirtmiştir. Hiç kimsenin dine bir şey katma veya dindeki bir aslı atma hakkı yoktur.