Kılıçdaroğlu’na fezleke dopingi
26 yıldır gazeteciyim. 10 Ocak’ın “Çalışan Gazeteciler Günü” olduğundan tabii ki haberdarım ama düne kadar bu günü “kutlama” fırsatım hiç olmamıştı. Nasip karlı bir Ankara gününeymiş. Aslında dünkü “kutlama” da pek isteyerek olmadı. Meclis’te Vatan Gazetesi’nin bürosunda otururken CHP lideri Kılıçdaroğlu ellerinde kırmızı karanfillerle gelip bizleri tebrik etti. Daha önce de MHP lideri Bahçeli’nin Meclis Basın Bürosu’nu ziyaret edip günümüzü kutlamış olduğunu meslektaşlarımdan öğrendim.
Günümüz Türkiyesi’nde böyle bir günü kutlamanın ne kadar “gerçeküstü” olduğunu kanıtlamak için uzun uzadıya örnekler vermek gereksiz. Medya sahip ve yöneticilerinin yanlışları sonucu ekonomik nedenlerle işsiz kalan meslektaşlarımıza bir de siyasi gerekçelerle tasfiye edilenler eklendi.
Hiç kuşkusuz daha acısı, ülkemizin hapisteki gazeteciler konusunda dünya rekoruna doğru koşmakta oluşudur. İşin fecisi, bu anti-demokratik durumu çözmekle mükellef olan kişiler sorumluluklarını yerine getirmek yerine gerçekleri çarpıtmakla meşguller. Bu kervana son olarak TBMM Başkanı Cemil Çiçek’in eklenmiş olduğunu üzülerek gördüm.
Uzun bir alıntı olacak ama bu sözlerin tekrar tekrar kayda geçilmesinde yarar var. Çiçek, Norveç Başbakanı Jens Stoltenberg’e şöyle demiş: “Şu an cezaevlerinde, gazetecilik mesleğini icra etmekten dolayı tutuklu bulunanlar sanıldığı gibi değildir. Ama bir kısmının yaptığı iş gazetecilik gibi gözükse de terör örgütüne üye olmak, evrakta sahtecilikten tutun, sade insanların bile işlemesi yasak olan fiillerden dolayı kalmaktadır. Sadece gazeteci sıfatına bakarak bir değerlendirme bence çok ciddi bir yanılgı olur. Vakit olsa bunu çok daha detaylı ifade etmek isterim. Çünkü bunlar, çok iyi bildiğim ve en çok uğraştığım konulardır. Bu görevimden önce Adalet Bakanlığı da yaptım, bu konuların biraz uzmanı sayılırım.”
Ben de uzun zamandır gazetecilik yapıyorum, tutuklu gazetecilerin bir kısmını şahsen, bir kısmını da uzaktan tanıyorum, davalarını da elimden geldiğince takip etmeye çalışıyorum; yani ben de bir tür “uzman” sayılırım ve Çiçek’in sözlerinin gerçeği yansıtmadığına inanıyorum.
Fezlekenin yararları
Dün Meclis’te gözler doğal olarak Kılıçdaroğlu’nun üzerindeydi. CHP lideri, Silivri Başsavcılığı’nın hakkında hazırladığı fezleke üzerine, detaylarını gazetemizin haber sayfalarında gördüğünüz çok sert açıklamalar yaptı. Zaten ortam da Kılıçdaroğlu’nun bu coşku gösterisine hayli müsaitti: CHP örgütleri, Meclis’e tam anlamıyla çıkartma yapmıştı. CHP Grup salonu, genel seçimlerin ardından yapılan ilk toplantıdan beri bu kadar kalabalık görmemişti.
Ana muhalefet partisini yakından takip eden meslektaşlarımla konuştuğumda hemen hemen hepsi, bu fezlekenin, son günlerde sesi daha gür çıkmaya başlayan parti içi muhalefete karşı CHP liderinin elini güçlendirdiği yorumunu yaptı. Kılıçdaroğlu ile grup toplantısından sonra makamında kısaca sohbet etme imkanı buldum ve fezlekenin onda bir tür doping etkisi yapmış olduğuna ben de iyice kâni oldum.
Demokrasiyle yönetilen bir ülkede, bir ana muhalefet lideri hakkında, sırf sarf ettiği sözler yüzünden suç duyurusunda bulunulmasını, hele suçlamanın çerçevesinin “adil yargılamaya müdahale” olarak çizilmesini anlamak ve kabul etmek mümkün değil. İktidar partisinin bu konuda herhangi bir elle tutulur tepki göstermemesi, üstüne üstlük, Başbakan’ın “olması gereken olmuştur” demesiyse olayın vahametini artırıyor.
Son olarak AKP lideri Erdoğan’ın BDP lideri Demirtaş’a karşı Genelkurmay Başkanı Org. Necdet Özel’i savunması üzerine bir şeyler söylemek istiyorum. Fakat AKP’nin 10 yıllık iktidarında sivil-asker ilişkilerinin neredeyse 180 derece değişmiş olduğunu kanıtlayan bu savunmayı yarın daha geniş bir şekilde ele almak daha isabetli olabilir.