Şampiy10
Magazin
Gündem

Anne suç ve vicdan sorgusu yaptı

Anne dizisinin ilk bölümünü izlediğimde onlarca karmaşık duygu arasında sıkışıp kalmış gibi hissetmiştim kendimi... Hem kızdım, hem sövdüm, hem utandım, hem de suça tanıklık ettim. Bu ülkede en hassas noktamız evlatken, Anne’nin de tutacağını zaten biliyordum. İlk bölüm eleştirimi yazmıştım. Ancak üçüncü bölümü izledikten sonra büyük bir takdiri de hak ettiğini düşünüyorum. Anne son bölümünde bizi suç ve vicdan kavramını irdeleyen bir yolculuğa çıkardı. Zeynep’in çaresizliğine, Gönül’ün geç kalmış anneliğine, Turna’nın bir aileye ait olma çabasına ve Ali’nin etik ve ahlak kavramını nasıl ezip geçtiğine şahit olduk. Bölüm su gibi akıp geçti. Beren Gökyıldız ve Cansu Dere o kadar iyi partner olmuşlar ki, anne-kız olmadıklarına inanmamak mümkün değil! Doğuran mı, vicdanlı olan mı anne bir kez daha düşündürdü bu bölüm. Sabah reytinglerde 10’un üzerinde alacağına emindim. Çünkü hiç sıkılmadan, aksamadan akan bir bölümdü. Sonuç yanıltmadı. Anne, Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz’ı yerinden ederek zirveye yerleşti. Eğer bu tempoda devam ederlerse birincilikte otururlar. Ancak başka açılımlara girmek zorundalar! Aynı sorgulamayla devam ederlerse bir süre sonra yerlerini kaybederler.

Hüseyin’i anlamak!

Hayat Şarkısı ekranın tartışmasız yüz akı dizilerinden biri! Geçen sezondan beri Cevher Ailesi’nin bireylerini tek tek yazdım. Ancak sıra Hüseyin’e hiç gelmemişti. Çünkü Hülya’sı, Kerim’i, Bayram’ı, Zeynep’i, Süheyla’sı hep gündemdeydi. Onu evde kimsenin görmediği gibi biz de çok zor gördük. Bu hafta ekrana gelen bölümde Hüseyin’in isyanını izledik. “Bir kere de dağınıklığımı sen topla. Aşık oldum” dedi Kerim’e. Ne acı değil mi? Birilerinin dağınıklığını toplarken onlara iyilik yaptım zannediyorsunuz ama kendinizi hem siz, hem de çevrenizdekiler unutuyor. O nedenle bu hafta Hüseyin’in isyanını çok net anladım! Tayanç Ayaydın, Hüseyin’i canlandırırken bize uzun süre Si notasını dinletti. Zaman zaman Fa notasını da gösterdi ama anlamadık. Bu hafta Do notasına bastığında anladık. Emeğine sağlık Tayanç Ayaydın geç oldu ama anladık!

Aşk mı, vatan mı kazanacak?

Bu akşam ekranda büyük bir yarış var. Zira, Vatanım Sensin üçüncü bölümüyle Kanal D’de ekrana gelecek. Bugün 10 Kasım yani Atatürk’ün ölüm yıldönümü olduğu için özel bir Mustafa Kemal sahnesi de var. Tanıtımları tüylerimiz diken diken olarak izledik. Aynı zamanda bu akşam Kıvanç Tatlıtuğ ve Tuba Büyükstün’ün başrollerini paylaştığı Cesur ve Güzel Star TV’de başlıyor. İki dizi arasında ciddi bir yarış olacağı aşikar! Fox TV’nin yeni dizisi Umuda Kelepçe Vurulmaz’da bu akşam ikinci bölümüyle bu yarışa katılacak. İlk bölüm reytingleri yüksek gelmemişti. Bu kadar zorlu bir günde sürpriz yapar mı bilinmez ama üç projede içerik olarak kuvvetli! Ancak zirve yarışı Vatanım Sensin ve Cesur ve Güzel arasında geçer. Bakalım seyirci aşkı mı, vatanı mı seçecek?

Yazının devamı...

Umuda Kelepçe Vurulmaz yüksek reytingi hak ediyor

Bi Yapım-Burak Sağyaşar’ın yapımcılığını, Cemal Şan’ın yönetmenliğini, Yekta Torun, Hilal Yıldız, Duygu Tankaş’ın senaristliğini, Atakan Ilgazdağ’ın müziklerini üstlendiği Umuda Kelepçe Vurulmaz, 3 Kasım Perşembe akşamı Fox TV’de başladı. Begüm Birgören, Mert Yazıcıoğlu, Melisa Şenolsun, Burak Dakak, Özge Özder, Turgay Aydın, Özlem Başkaya, Yiğit Dikmen, İlay Tiryaki, Ecem Baltacı, İlayda Akdoğan, Mustafa Elikoğlu, Emir Özden, Nazlı Bulum, Gizem Ergün, Zeynep Bastık, Aziz Sarvan, Yıldırım Şimşek, Semi Sırtıkızıl, Sarven Cankar, Gamze Erçel, Şebnem Dökürel, Halil Balkanlar, Onur Bilge’nin rol aldığı dizi; Tüm Kişiler’de 3.48’le 9’uncu, AB’de 2.31’le 16’ncı, ABC1’de 2.93’le 11’inci oldu. Açıkçası bu reytinglerden çok daha yüksekte olmayı hak eden bir iş olduğunu düşünüyorum. Bu sezon herkesin dilinde bir farklılık kelimesi var. Farklı dizi yapmak istiyor herkes. Ancak ekranda izlediğimiz çoğu iş farklı olmanın yanından bile geçmiyor. Fakat bu sezonun en farklı işinin Umuda Kelepçe Vurulmaz olduğunu altını çizerek söyleyebilirim. Çünkü ıslahevinde yatan gençlerin okula gitmelerini ve toplumla bir araya gelmelerini konu ediniyor. İşin özü gerçekten insana umut veriyor. Ayrıca ilham veren karakterlere dönüşecekleri de aşikâr!

Eşitlik, adalet kavramını sorguluyor

Dizinin adını ilk duyduğumda harika bir başlık demiştim. Çünkü dizi adından çok gazete manşetini anımsatıyor. Umut kelimesinin olumsuz iki kelimeyle kullanılması doğru gelmedi. Hâlâ aynı şeyi düşünüyorum. O nedenle izlemeden önce önyargılıydım. Fakat Hasan’ın hikâyesini, ağabeyi Fırat’ın kahramanlığını, Ceren’in Fırat’ın kardeşinin ölümüne bağlanan öyküsünü, Onur’un psikopatlığını ve annesinin zenginliğiyle herkesi satın almasını izlerken bir Türkiye resmi gördüm. Eşitlik, adalet ve insanlığın sorgulanacağı dizide en büyük yükü Mert Yazıcıoğlu almıştı üstüne... Karagül’ün Baran’ı olduğu günden beri Mert Yazıcıoğlu’nun bir sonraki işinin başrol olacağına emindim. Bu dizide de ciddi bir sorumluluk yüklenmiş. Altından kalkmayı da becermiş. Emeğine sağlık! Umuda Kelepçe Vurulmaz dizisinin tüm oyuncuları çok genç! Hatta bir çoğunun ilk dizisidir. Acemiliklerini gördüğümüz çok yer vardı. Ancak zamanla alışacaklardır. Ezcümle; Umuda Kelepçe Vurulmaz bu sezonun en farklı işi olarak zor bir günde açılış yaptı. Reytingler kanalı tatmin etmemiştir. Ancak bu işe daha fazla şans verilmesi gerekiyor. Çünkü hem ekrandaki gençlik işi eksiğini tamamlıyor, hem de suç, adalet, eşitlik kavramını irdeliyor. Dizinin eksiği yok mu? Fazlasıyla var. Ama bir yanlış üç doğruyu götürmüyor.

TOY İstanbul açıldı

Maçka G-Mall’da şu sıralar inanılmaz bir heyecan yaşanıyor. Çünkü daha önce Dot’un olduğu tiyatroya yeni bir sahne açıldı. Adı TOY İstanbul. Açılımı ise tiyatro, oyunculuk, yazarlık... Aslında bana iki farklı şeyi daha çağrıştırıyor. Toy İngilizce oyuncak demek. Sahnede bir oyuncunun oyununu sergilediği en büyük oyuncağı değil mi? Diğer taraftan Türkçe toy acemi demek. Bir oyuncu hiçbir zaman acemiliğinden vazgeçemez. Eski Türkçe’de de bir araya gelmek anlamına geliyor. O nedenle zekice bir isim olduğunu düşünüyorum. TOY İstanbul gündüzleri okul, akşamları bir sahneye dönüşüyor. Çünkü Kerem Deren ve Pınar Bulut gündüzleri yazarlık eğitimi veriyor. Bahar Kerimoğlu ve Gizem Erdem ise oyunculuk... Akşamları ise sahnesi olmayan bağımsız tiyatrolara sahne imkanı veriyor TOY. Haftada 6 gün farklı oyun izleyebiliyorsunuz. TOY İstanbul’un genel sanat yönetmenliğini Necati Kutlu ve Cengiz Temel üstleniyor. Bilinen ve ünlü oyuncuların rol aldığı oyunlar dışında, iyi olduğuna inandıkları ve bir derdi olan oyunları da burada sahneliyorlar. Biletler www.toyistanbul.com’da satılıyor. Ayrıca aylık programı da buradan inceleyebilirsiniz. TOY İstanbul sanat için gelecek vaat eden bir yer. Yolu açık, sahnesi dolu, seyircisi bol olsun!

Yazının devamı...

Frankfurt Türk Film Festivali sona erdi

Frankfurt Türk Film Festivali’nden uzun zamandır haberdarım. Ancak bu yıl aldığım jürilik teklifi nedeniyle ilk kez katıldım. Festivalin en önemli özelliği başvuran filmleri Türkiye’den oluşturulan ön jürinin izlemesi ve seçtiği filmleri Almanya jürisine iletmesi. Sonuçları Almanya jürisi belirliyor. O nedenle onlarca film izleyip bir süre önce sonuçlarımızı Alman jürisine ilettik. Kendi adıma dizilerden sıyrılıp 10 gün boyunca sanat filmlerine kendimi adadığım bir haftaydı. Perşembe günü de festivalin kapanışı için soluğu Frankfurt’ta aldım. Festival başkanı Hüseyin Sıtkı, Türkiye festival koordinatörü Serap Gedik, danışman Sayım Çınar tarafından oldukça iyi ağırlandığımı belirtmeliyim. Sanatı ve Türkiye gündemi nedeniyle siyaseti konuştuğumuz iki gün yaşadım. Türk filmlerine olan ilgi, sinemaların dolu olması da insanı mutlu ediyor.

En iyi kadın oyuncu Nazan Kesal oldu

Ödül töreni CineStar Metropolis sinemasında gerçekleşti. Türkiye’den ve Almanya’dan konuklar katıldı. Korhan Abay’ın sunuculuğunu üstlendiği gecede en iyi film ödülünü Emin Alper’in yazıp yönettiği Abluka aldı. En iyi kadın oyuncu ödülünü Toz Bezi filmindeki performansıyla Nazan Kesal aldı. Kesal, ödülünü topraksız kalmak zorunda kalan mültecilere adadı. En iyi erkek oyuncu ödülünü ise Sarmaşık filmindeki performansıyla Nadir Sarıbacak aldı. Ancak Amerika’da olduğu için çektiği videoyla festival komitesine teşekkür etti. En iyi senaryo ödülü Yarım filmiyle Özge Aras Yiğit’e, en iyi yönetmen ödülü ise Çırak filmiyle Emre Konuk’a gitti. 16’ncı Frankfurt Türk Film Festivali herkesin kendisini evine hissettiği bir samimiyetle sona erdi. Festival başkanı Hüseyin Sıtkı ve danışman Sayım Çınar’la uzun süre sohbet etme şansımız oldu. Gelecek yıl düzenlenecek olan festivalde büyük sürprizler var. Sanatın konuşulacağı ve Avrupa’yla Türk sinemasını daha da yakınlaştıracak bir hazırlık içindeler... Avrupa’da düzenlenen bu tip festivallere ekiplerin katılması da oldukça önem taşıyor. Zira, Almanya gibi Türk nüfusunun çoğunlukta olduğu bir ülkede filmler mesafeleri ortadan kaldırıyor ve sanat kültürleri yakınlaştırıyor.

Abluka Fransa’da

Emin Alper’in yazıp yönettiği Abluka filminin yapımcıları Nadir Öperli ve Cem Doruk’la festivalde sohbet etme şansımız oldu. Şu anda Alper’in yeni filmine hazırlanan yapımcılar Abluka filminin önümüzdeki hafta Fransa’da 40 kopyaya vizyona gireceğini söylediler. 40 kopya bir Türk sanat filmi için iddialı bir sayı... Ancak diğer taraftan oldukça sevindirici bir haber! Ne yazık ki, Türkiye’de sanat filmlerine bu kadar ilgi gösterilmiyor. Umarım Abluka filmi Fransa’da hak ettiği seyirciye ulaşır. Yolu açık olsun!

Yazının devamı...

Neden zirveye oturdular?

Ekran Türkiye’nin aynası gibidir. Ülkede olan şey insan psikolojisine sirayet eder. Bu da izleme alışkanlıklarını değiştirir. Bir süredir reyting sonuçlarına bakarsanız aslında ülkede olanların insanların izleme alışkanlıklarını nasıl etkilediğini görürsünüz. Pazartesi akşamları zirveye oturan İçerde neden şimdi bu kadar izleniyor? Çünkü anlattığı dünya bugünün siyasi atmosferine gönderme yapıyor. İçerde, birbirinden habersiz iki kardeşin hikayesini anlatıyor. Onlar kardeş olduklarını bilmiyor ama biz izleyici olarak biliyoruz. Üstelik bu kardeşlerden biri polisin içine, diğeri ise mafyanın içine sızıyor. İki taraf arasındaki savaş bu iki kardeş üzerinden anlatıyor. Size de özellikle 15 Temmuz’dan sonra Türkiye’nin içinde bulunduğu durumu fazlasıyla anımsatmıyor mu? Salı akşamları zirvenin sahibi Anne dizisini ele alalım. Yıllardır okuduğumuz, izlediğimiz, maruz kaldığımız ama müdahale edemediğimiz büyük bir acıyı ele alıyor. Çocuklara uygulanan şiddet ve istismar! Öyle bir dönemde başladı ki Anne, ilgisiz kalamazdık. 3.5 yaşındaki Irmak, istismara uğramış ve öldürülmüştü. Televizyon programında katili suçunu itiraf etmişti. İnsanlığımızdan utandığımız bir dönemde çıktı Anne dizisinin Melek’i karşımıza... Hiçbirimizin yapamadığını Zeynep öğretmen yaptı. Melek’i o zulmün elinden ölmeden kurtardı. Aslında Zeynep hepimizin umudu oldu. Utancımızı silme görevini üstlendi. İzleyici de ona tutundu.

Umut aşılama dizilere düşecek

Çarşamba akşamlarının şampiyonu Diriliş Ertuğrul; dış mihrakların ülkeyi karıştırdığı söylemleri artmışken hayatımıza girdi. Ülkenin karıştığı bir dönemde de yeni sezonunu açtı. İzlenmeme olasılığı yoktu. Zira, yükselen milliyetçilik duygusunun tatmin edilmesi gerekiyordu. Perşembe akşamlarının iyi reytingli dizisi Vatanım Sensin, bu hafta reytingini yükseltti. Kurtuluş Savaşı’nı bir binbaşı üzerinden anlatma iddiası taşıyan dizi; ikinci bölümünde bir Türk’ün düşmanın içine nasıl sızdığınıgösterdi. Ailesinden bile gizlediği bu görevi için kendisini değil vatanı kurtarmayı seçti Cevdet. Yükselen milliyetçilik duygusunu tatmin etti. Cuma akşamlarının birincisi Arka Sokaklar, uzun yıllardır ekranda varlığını sürdürüyor. Ancak bu sezonun başından beri zirveden inmiyor. Çünkü bugünün siyasi atmosferini takip ediyor. Hafta içi beş gün zirveye oturan dizileri ele aldığımızda sonuç siyasetin dizilere sirayet ettiğini gösteriyor. Yani bu sezon ekrana gelen diziler farklı oldukları için değil; gündemle örtüştükleri için reyting alıyor. Ülke haber bülteninde gerçekle yüzleşmeyi değil, dizilerde kurguyla gerçeğin birleşimi izliyor. Çünkü gündemi izlerken de aynı duyguyu hissediyor. Bundan sonra ne olur bilinmez! Ancak ruh sağlığımızı iyi günlerin beklemediği aşikar! Hal böyle olunca; eğilimler değişecek. Benden tüm televizyon yöneticilerine tavsiye! Ne yapın edin, prototipinize bir komedi işi ekleyin! Umutsuzluğun olduğu yerde umudu aşılama görevi yine dizilere düşecek!

Yazının devamı...

Türkiye ‘İçerdeyim’ dedi

Show TV’de ekrana gelen, Ay Yapım imzalı, Çağatay Ulusoy, Aras Bulut İynemli ve Çetin Tekindor’un başrolünü paylaştığı İçerde’nin ilk bölümünde “İçerde misin, dışarıda mı? Karar vermek zor!” diye yazmıştım. Kararımı da ikinci bölümden sonra vereceğimi açıklamıştım. İkinci bölümden itibaren gördük ki, Türkiye “içerdeyim” dedi. Dizi altı haftadır zirvede oturuyor. Sarp’ın polis, Mert’in ise Celal’in köstebeği olması, her an birbirilerine değmeleri ama kardeş olduklarını anlamamaları bizi ekrana kilitledi. Dizi bu anlatım tarzıyla da Türkiye gündemine fazlasıyla değiyor. Çünkü bugün Türkiye gündeminde de kimin içerde, kimin dışarıda olduğunu anlamak çok zor!

Celal’in yeni düşmanı Coşkun

Gelelim dizinin detaylarına... Melek Celal’in öz kızı çıktı. Zaten ilk bölümden beri Celal’in Melek’e zaafından babası çıkacağı sinyalini vermişlerdi. Sarp da, Mert de ele avuca sığmaz halde ilerliyorlar. Her an birbirlerini enseleyecekler diye bekliyoruz. Her bölüm bu tansiyonu tutmayı başarıyor senaristler... Ancak her şey bu kadar gizli ilerlerken benim kafama Sarp’ın arabası takılıyor. O kırmızı arabayla bu kadar gizli iş yapıp nasıl dikkat çekmiyor? İnsan düşünmeden edemiyor. 7’nci bölümün en dikkat çeken detayı Sarp ve Mert’in, yani Çağatay Ulusoy ve Aras Bulut İynemli’nin dövüş sahnesiydi. Üzerine detaylı çalışılmış ve gerçekçi olmuştu. Malum dizide çok az kadın oyuncu var. Ancak Gözde Kansu performansıyla, özellikle de Çetin Tekindor gibi usta bir oyuncu karşısında, dikkat çekiyor. İçerde’de işler iyice kızışıyor. Celal’in artık Yusuf dışında da başka bir düşmanı daha var. Coşkun’da bundan sonra Celal’in ensesinde olacak. Biz de içerde kalıp izlemeye devam edeceğiz gibi görünüyor?

Aşk Laftan Anlamaz’da gün değişikliği

Hande Erçel ve Burak Deniz’in başrollerini paylaştığı, Müge Uğurlar’ın yönetmen koltuğunda oturduğu, Bi Yapım imzalı Aşk Laftan Anlamaz gün değişikliğine gitti. Dizi bundan sonra cumartesi akşamları ekrana gelecek. Diziye tam da Metin Akpınar dahil olmuşken ne yalan söyleyeyim bu gün değişikliği benim işime geldi. Çünkü cumartesi ekranın en rahat olduğu günlerden biri! Çarşamba öyle çok diziyle mücadele etmek zorunda kalıyordu ki, Hayat ve Murat’ın aşkı sadece dizide değil, izleyici açısından da büyük bir sınavdan geçiyordu. Cumartesi izleyicinin kafasını da boşaltmak isteyeceğini, eğlenceli ve umut vaat eden işlere ilgi göstereceğini düşünüyorum. İyi bölümlerle seyirci karşısına çıkıp, tanıtımı da başarılı yürütürlerse Aşk Laftan Anlamaz cumartesi akşamları dişli bir alternatif olacaktır.

Yazının devamı...

Vatanım Sensin nasıl başladı?

O3’ün yapımını, Yağmur-Durul Taylan’ın yönetmenliğini ve yaratıcı yapımcılığını, Necati Şahin ve Nuran Evren Şit’in senaryosunu kaleme aldığı, Halit Ergenç, Bergüzar Korel, Onur Saylak, Şebnem Hassanisoughi’nin başrollerini oynadığı Vatanım Sensin, perşembe akşamı Kanal D’de başladı. Tartışmasız yılın en iddialı işiydi. Bugüne kadar Kurtuluş Savaşı’nın anlatıldığı bir iş sinemada ya da televizyonda tutmamıştı. O nedenle bu iş benim için önemliydi. Bu dönemi iyi anlatan bir diziyi artık izlemek istiyordum. Cannes’da 24 dakikalık bir ön tanıtım izlemiş ve çok etkilenmiştim Vatanım Sensin’den... Ancak 154 dakikalık versiyonunda sorunlar olabileceğini tahmin ediyordum. Vatanım Sensin, bence gelecek vaat edebilecek bir dizi... Ancak en büyük sorunu duyguların sağılmaması! Ne yazık ki, burada rejiye çok iş düşüyor. 154 dakikalık bölümde dizide çok önemli olaylar oldu. Öncelikle kahramanımız Cevdet öldü, Azize’ye onun öldüğü bildirildi, Ali Kemal bir çocuk öldürdü, halk aileyi linç etmeye kalktı, vatanlarını bırakıp İzmir’e geldiler. Tüm bu sahneler o kadar güçlü duygular taşırken, ekrana yansıyan hali sıradandı. Hiçbir duygu ekrandan izleyiciye geçmedi.

Kahramanın yokluğu kaos yarattı

Diğer sorun ise senaryodaydı. Cevdet bir kahramandı ama dizinin bir saatinde ortada yoktu. Kahramanın olmadığı yerde de ailede olanlar oldu. Cevdet’in en yakın arkadaşı Tevfik, arkadaşının karısı Azize’ye evlenme teklif etti, evlat edinilmiş Ali Kemal birlikte büyüdüğü kardeşi Yıldız’a aşık oldu, Cevdet’in kızı Yunan askeriyle flört etti, diğer kızı Hilal mücadeleye katıldı. Tüm bunlar olurken Cevdet yoktu. Kahramanın olmadığı yerde de kaos vardı. İlk bölüm için çok riskli bir seçim! Bir karakteri önce kahraman yapıp seyirciyi ikna etmek, sonra bu olaylar karşısında kahramanca tepkisini izletmek gerekir. Bir de Cevdet’in Yunan tarafına geçmesiyle dizi final yapınca seyircinin kafası iyice karıştı. Belki de kısa bir prologla bu dizinin ne anlatacağını ve Cevdet’in Türk casus olduğunu göstermek diziye artı kazandırırdı. Müziklerde sahnelere hizmet etmiyordu. Hep sorunlardan bahsettim. Ancak ben genel olarak Vatanım Sensin’in özellikle oyunculuklarından çok etkilendim. Halit Ergenç ve Bergüzar Korel’i unutup Cevdet ve Azize olduklarına inandım. Tevfik’in gözünden her şeyin kendisinin hakkı olduğunu düşündüğünü anladım. Dizinin son bir saatindeki sorunlar olmasa bambaşka olurdu. Umarım Vatanım Sensin ikinci bölümden itibaren bizi gerçeklerin olduğu bir masala sürükler.

Anne’de takıldığım sahne!

Salı akşamı Star TV’de Anne dizisini izledik. MF Yapım’ın yapımcılığını üstlendiği, Cansu Dere, Vahide Perçin, Gonca Vuslateri, Beren Gökyıldız’ın başrollerini oynadığı Anne, Mother adlı bir Japon dizisinden uyarlandı. Sosyal bir konuya parmak basması dizinin artı puan kazanmasına neden oldu. Oyunculuklara da hiç lafım yok. Herkesin emeğine sağlık! Zaten Anne zirveye oturdu. Dizinin tutacağını biliyordum. Başlamadan önce de en çok destek veren bendim. Ancak izlediğim bir sahneye takılıp kaldım. Geçtiğimiz haftanın Türkiye gündeminde 3.5 yaşındaki Irmak’a cinsel istismar uygulanıp öldürülmesi vardı. Bu olay New York Times gazetesinde bile yer aldı. Çocuklara uygulanan şiddet ve istismar bu ülkenin kanayan yarası! Tam da böyle bir dönemde başladı Anne. Dizide de Melek’in bir istismar sahnesi vardı. Üvey babası ondan ruj sürmesini istedi. O sırada annesi geldi ve sahne kesildi. Diğer sahnede yatakta kırmızı rujla yatan Melek’i görmemeliydik. 8 yaşındaki bir çocuğu cinsel objeye dönüşmüş görmemeliydik. Yönetmen Merve Girgin Aytekin sinema filmi kalitesinde bir dizi çekerken keşke bu kadar estetik derdine düşmeseydi. Zaten istismarı karaktere söyletmişti, göstermesine gerek yoktu. Üstelik kötü bir şeyi bu kadar estetik anlatmak durumun normalleşmesine sebep oluyor. Bize dizide zaten istismarı ayakkabı sahnesiyle anlatmıştı. Melek’in eve gelip ayakkabılara baktığı anda yüzünün aldığı hal her şeyi anlatıyordu. Bu sahneyi çok başarılı buldum. Merve Girgin Aytekin’e tebrikler! Tam da söylemek istediğim şey bu! Bu kadar net anlatabilmişken, ruja gerek yoktu. Altını çizmek isterken normalleştirmiş oldu. Açıkçası yapımcıların, kanalın da bu küçücük planı kesmemesi beni şaşırttı. Evet dizi iyi reyting aldı, sosyal bir yaraya parmak bastı, bu soruna dikkat çekti. Sinema filmi gibi çekilmişti. Ancak şiddeti de estetize etti.

Yazının devamı...

İki iddialı dizi bu hafta başlıyor

Televizyon sektörü açısından oldukça heyecanlı bir haftaya başlıyoruz. Zira kasım ayına az kaldı. Yeni bir sezon geliyor. Bu hafta iddialı iki dizi yayın hayatına başlayacak. Çok değil, bir ay öncenin reyting birincisi ise final yapacak. Geçen yılın en yüksek reytingli dizisi Diriliş yeni sezonuna başlayacak. Sıkı durun, yine zor bir hafta başlıyor. Bu akşam Fox TV’de ekrana gelecek Rüzgarın Kalbi dizisi 9’uncu bölümüyle ekrana veda edecek. Cumartesi gününün birincisiyken pazartesiye kaydırılan dizinin şansının olmayacağı zaten belliydi. Ancak kanal pazarteside tutunması için Rüzgarın Kalbi’ne şans bile tanımadı. Büyük ihtimalle Rüzgarın Kalbi’nin yerine pazartesi akşamları Muhteşem Yüzyıl Kösem gelecek. Kanlı pazartesiye böylece bir dizi daha katılmış olacak. Star TV bu sezon ekim ayında yeni dizilerini görücüye çıkaracaktı. Geçtiğimiz pazar Hayat Bazen Tatlıdır başladı. Yarın ise Anne dizisi ekrana gelecek. Tanıtımları etkileyici, yurt dışında henüz yayınlanmadan ne kadar dikkat çektiğini geçen hafta yazmıştım. Salı akşamı mutlaka diziyi izleyeceğim. Umarım zaten her şeyin acımasız olduğu hayatta küçük kız üzerinden ajitasyon zehirlenmesi yaşamayız. O zaman Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz’a büyük rakip olur.

Diriliş zirveye oturur mu?

Bu haftanın bir diğer önemli olayı ise çarşamba akşamı TRT 1’de Diriliş Ertuğrul’un başlayacak olması! İkinci sezonuna başlayan dizi geçen sezonun en yüksek reyting alan dizisiydi. Bu yılda yükseklerde olacağı belli! Ancak bu haftanın sorusu yazdan beri hiçbir yapımın zirveden indiremediği No: 309’u Diriliş yerinden edebilecek mi? Şimdilik ibre Diriliş’ten yana görünüyor. Ancak No: 309 sürpriz yapar ve zirvede kalırsa hiç şaşırmam. Bu hafta televizyon sektörünün büyük olayları bitmiyor. Kanal D’de ekrana gelecek olan, Halit Ergenç, Bergüzar Korel ve Onur Saylak’ın başrollerini oynadığı Vatanım Sensin perşembe akşamı ilk bölümüyle görücüye çıkacak. O nedenle Bodrum Masalı pazar akşamına kaydırıldı. Dizinin 24 dakikasını Cannes’da izleme fırsatı buldum. Dekor, kostümler, Halit Ergenç ve Bergüzar Korel oyunculuğu fazlasıyla dikkat çekiyor. Ancak bir şey söylemek için dizinin tamamını izlemek gerek! Gelecek haftalarda bu yarışa Muhteşem Yüzyıl Kösem ve Cesur ve Güzel’de katılacak.

Cesur ve Güzel 10 Kasım Perşembe akşamı başlayacak. O nedenle bizi oldukça iddialı dizilerin yarıştığı yoğun haftalar bekliyor. Ekran karşısında gecede 150 dakika dizi izlemeye hazır mısınız? Hepsinin yolu açık olsun!

Yazının devamı...

Ayşegül ağladı, ben ağladım

Bir haftadır Fransa’nın Cannes kentinde düzenlenen MIPCOM fuarında olduğum için Türk dizilerinin yeni bölümlerini takip edememiştim. Ancak Poyraz Karayel’in yeni sezon ikinci bölümünü deli gibi merak ettiğim için zor olsa da internetten izlemeye çalıştım. Gerçekten gözyaşlarım sel oldu. Ayşegül ve Poyraz’ın o karşılaşma anı tarihe yazılsın! Burçin Terzioğlu performansıyla o sahnede ciğerimi söküp aldı. O ağladı, ben ağladım... O kadar uzun zamandır senaryonun, rejinin, oyuncunun bir olup gönlünü koyduğu sahne izlememişiz ki, gerçekçiliği karşısında 20 dakika kendime gelemedim. Sevgilisini kaybedip iki yıl sonra kavuşan kadının tüm halini izletti bize! Bu sezon tartışmasız Burçin Terzioğlu’nu konuşacağız. Söyleyecek daha fazla söz bulamıyorum. İki haftadır acıdan nefesi kesilen kadın performansıyla bizi mahvetti. Bölümü izlerken Poyraz’a mı, Sinan’a mı, Meltem’e mi, Ayşegül’e mi yanacağımı şaşırdım. Haftalardır izlediğim en iyi dizi bölümüydü. Herkesin emeğine sağlık! Ancak sonuçları görünce canım sıkıldı. Poyraz Karayel bu reytingin çok daha üstünde olmayı hak eden bir proje! İlker Kaleli Poyraz Karayel’e hoş geldin! Sensiz Poyraz’ın tadı çıkmazdı.

Barış, Elçin, Şenol övgüyü hak ediyor

Kiralık Aşk dizisini eleştirdiğim her gün küfürlerle uyanıyorum güne... Öyle bir izleyicisi var ki, asla eleştiriyi kabul etmiyor. Ancak tekrar etmekte fayda var. Eleştirmek bir diziyi sevmek ya da sevmemek anlamına gelmez. Projenin daha iyi olmasını arzu etmektir benim için... Kiralık Aşk projesini de genel olarak seviyorum. Çünkü Ömer gibi insaların kalmadığı bir dünyada adam izliyorum. Defne’yle aşkın saf haline şahit oluyorum. Sinan’ı izlerken dostluğun ne demek olduğunu yeniden hatırlıyorum. İso özel bir adam! Keşke hepimizin böyle bir arkadaşı olsa! Koray gülümsetmeyi başarıyor. Ancak tüm iyi özelliklerine rağmen bazı bölümlerde çuvalladığını düşünüyorum dizinin... Sıkı takip ettiğim dizilerden biri Kiralık Aşk. O nedenle bu haftaki bölümünü izlerken kendimi salak yerine konulmuş gibi hissettim. Sezonun daha ilk bölümünde yani 23 Eylül’de yayınlanan bölümde Ömer bir masaya çizdi o tasarımı. Daha üzerinden bir ay yeni geçti. Hepimiz Ömer’in İstanbul’a gelişini hatırlıyoruz değil mi? Koca bölüm Ömer intihalle suçlandı. Ne acayiptir ki, o tasarımı çizerek tekrar Passionis’i kurmaya çalıştığını hatırlamadı. O nedenle konu açısından bomboş bir bölüm izledik. Fakat dizinin başka ve övgüyü hak eden bir özelliği var. Bazen akmayan bir bölüm geliyor oyuncuların ve yönetmenin eline... Ancak o kadar gönüllerini koymuşlar ki, o bölümü bile sonuna kadar izletmeyi başarıyorlar izleyiciye... O nedenle yönetmen Şenol Sönmez, başrol oyuncuları Barış Arduç ve Elçin Sangu’yu tebrik etmek lazım! Neredeyse her sahnede var olarak işlerinin arkasında duruyorlar.

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.