Şampiy10
Magazin
Gündem

Kaplan Sarılması’nda mutluluğunuz güvence altında!

Kabin ve Garaj oyunlarıyla kalemine hayran bırakan bir yazar Kemal Hamamcıoğlu. O nedenle takip edilecekler listemin başında yer alır. O ne yapsa bilirim ki, koşa koşa gidip izlemek zorundayım. Çünkü kafama neyi taktıysam o oyunda mutlaka bana bir cevap verir, derdimin ne olduğunu bilmeden... Uzun süredir Toy İstanbul’da Şebnem Bozoklu ve Kerem Fırtına’yla bir oyuna hazırlandığını biliyordum. Adının Kaplan Sarılması olduğunu söyledi ama konusunu sormak istemedim. Çünkü biliyordum, yine bir sürprizle karşılaşacaktım. Şu sıralar ikinci kitabımı yazıyorum ve feci şekilde sanal mutluluğa kafayı takmış haldeyim. Tam da böyle bir psikolojide cuma akşamı Toy İstanbul’da prömiyerini yapan Kaplan Sarılması oyununa gittim. Sahnenin ortasında bir yatak, üç yanında ise ekran vardı. Şebnem Bozoklu kapıdan içeri girdi ve bizi 50 dakika boyunca yarattığımız sanal mutluluk oyununun bizi nasıl mutsuzluğa sürüklediğini yüzümüze vurup gitti.

Hem gülüyor, hem de acıyorsunuz

Mutluluk nedir ki? Yalnızlıktan kurtulmak mı? Yoksa kafamızda yarattığımız, bir şekle soktuğumuz dayatılan şeyler mi? Brad Pitt’le birlikte olmak sizi mutlu eder mi? Hayal ettiğiniz kişinin gözünden boyuna, kasından saçına her şeyini istediğiniz gibi belirleyebilseydiniz mutlu olur muydunuz? Peki, yarattığınız bu mutluluk size sarılmaya kalkarsa? Gerçek olmadığını bile bile ona sarılır mıydınız? Kaplan sarılması mı alırdınız, cenin sarılması mı? Sizi sevmeyeceğini bildiğiniz o mutlulukla kucaklaşacak cesaretiniz var mı? İşte Kaplan Sarılması sizi 50 dakikada bu soruları sormaya itiyor. Şebnem Bozoklu sahnede bir makineyle konuşurken önce güldürüyor. Mutluluğun simülasyonuyla kahkahayı basıyorsunuz ama sonra hem sahnedeki isimsiz kadına, hem de kendinize acımaya başlıyorsunuz. Çünkü sahnedeki kadın tıpkı sizin gibi!Birinin gitmesinden değil, kimsenin gelmemesinden yorgun!

Kerem Fırtına sesiyle var

Sıradan bir oyuna gideceğinizi düşünmeyin! Çünkü sahnede Şebnem Bozoklu döktürüyor ama ekranda muhteşem bir video kurgu var. Bu oyunu bu kadar vurucu kılan da o video kurgu! O nedenle video kurgu sponsoru Coolevent’e oyun çıkışı teşekkür ettim. Çünkü bir tiyatro oyunu bütçesiyle bu kadar gerçek bir iş yapılamazdı. Kerem Fırtına işte video kurguya sesiyle hayat veriyor. Yüzünü bir kez bile görmüyorsunuz, ancak bir oyuncunun sesiyle ne kadar iyi performans sergilediğini kanıtlıyor. Etkilenmemek mümkün değil! Oyunun yönetmeni Bahar Kerimoğlu öyle bir reji yapmış ki, sanalla gerçek arasında tokat üstüne tokat yiyorsunuz. Oyundan çıktığınızda metnin etkisinde kalıyorsunuz. Çünkü oyunculuklar, teknoloji, reji çok iyi olmasına rağmen Kemal Hamamcıoğlu’nun sözcükleri kalbinizi acıtıyor ve başrole oturuyor. Kaplan Sarılması, her cuma 20.30 ve 22.00’de Toy İstanbul’da sahneleniyor. Size dayatılan mutlulukla derdiniz varsa mutlaka izlemenizi öneririm. Çünkü Kaplan Sarılması’nda mutluluğunuz güvence altında!

Yazının devamı...

Ölene Kadar nasıl başladı?

Tim’s Production-Timur Savcı’nın yapımcılığını, Elif Usman’ın senaristliğini, Yon Thomas’ın görüntü yönetmenliğini, Mira, Aytekin Ataş, Erdem Doğan, Gürsoy Tunç müziklerini ve Umur Turagay’ın yönetmenliğini üstlendiği Ölene Kadar, perşembe akşamı ilk bölümüyle görücüye çıktı. Engin Akyürek, Fahriye Evcen, Sarp Levendoğlu, Gülcan Arslan, Tansu Biçer, Ferdi Sancar, Serpil Gül, Taner Turan, Gizem Kala’nın rol aldığı ve ilk bölümde Avni Yalçın’ın konuk oyuncu olduğu dizi; Tüm Kişiler’de 4.36 reytingle 9’uncu, AB’de 4.40’la 4’üncü, ABC1’de 5.14’le 4’üncü oldu. Dizi avukat Selvi’nin dışarıdan içeriye girişi, göz taramasından geçişi ve görüş odasına alınmasıyla açıldı. 6 dakika boyunca, gerilimli bir müzikle merak ederek, dışarının özgürlüğü ve hapishane koridorlarının soğukluğunu, Selvi’nin görüş odasına oturmasını izledik. Sonra karşımıza mahkum Dağhan geldi ve 3 dakikalık bir konuşmayla odadan çıktı. Dizi başlayalı 9 dakika olmuştu, dizinin adı yeni girdi: Ölene Kadar... Bu 9 dakikada hiçbir şey olmadı. Ardından 11 sene önceye gittik. Bir saat boyunca avukat Selvi’yi görmeden Dağhan’ın aşık olduğu Beril’le evlenme hayallerini, aralarında ekonomik fark olduğunu, sevgilisinin babasının kızının evlenmesine izin vermediğini gördük.

The Night Of’a benziyordu

Klasik olarak Dağhan Beril’i kaçırdı, çocukluk arkadaşı Ender onlara yardım etti ve düğün günü gelip çattı. Ender’in oyunuyla Dağhan tuzağa düştü. Gittiği yerde bayıltıldı, silaha parmak izi bıraktı. 12 yaşlarında bir kızda görgü tanığı oldu ve Beril’in babası öldürüldü. Dağhan uyandığında uyuşturucunun etkisinde ayakta duramıyor, yuvarlanıyordu. Yürüyerek, bir eylemin yanından geçerek nikah salonuna gittiğinde üstü başı tertemizdi. Oysa bir önceki sahnede çamurlanmıştı. Eve geldiğinde de polisler tarafından göz altına alındı. Küçük kızın onu suçlamasıyla hapse girdi ve 11 yıl sonraya geri döndük. Buraya kadar izlediğimiz dizi, Ölene Kadar’dan çok ışığıyla, görüntü yönetimiyle, rejisiyle Riz Ahmed ve John Turturo’nun başrolünü oynadığı, HBO’nun mini dizisi The Night Of’a çok benziyordu. Sonrasında Selvi Dağhan’ı ikna etti, eylemdeki görüntülerini delil kullanarak onu hapisten çıkardı. O gün Selvi’nin adını değiştirdiğini ve 11 yıl önce yalancı görgü tanıklığı yapan Vildan olduğunu da öğrenmiş olduk. Dağhan özgürlüğünün ilk günü Selvi’ye “Hiçbir şey bitmedi, her şey yeni başlıyor. Önce o görgü tanığını bulacağım, sen de bana yardım edeceksin” dedi. Birinci bölüm finali oldu ve jenerik finalde girdi. Herkes hapisteydi.

Tüm Kişiler’de 9’uncu oldu

Ölene Kadar, Cesur ve Güzel ve Vatanım Sensin gibi iki güçlü rakip karşısına öyle ağır, soğuk, kopyacı bir bölümle çıkmıştı ki, akşam arkadaşlarımızla oynadığımız Reyting Toto’da Tüm Kişiler’de 8’inci olur demiştim. O da ilk bölüm olduğu için, hepimiz meraktan izleyecektik. 9’uncu oldu. Karşısında bu rakipler olmasaydı da sonuç farklı olmazdı. Farklı bir reji denemeyi anlıyorum. Keşke farkı yaratmak için dışarıdaki Dağhan’da farklı bir ritm, ışık, hapishanedeki Dağhan’da ise bu durağanlığı kullansalardı. O zaman hayatın hızlı akışını ve hapishanede geçmeyen zaman arasındaki farkın da altını çizmiş olurlardı. Sonunda 12 yaşındaki Vildan’ın Selvi çıkması da hiç sürpriz olmadı. Ancak Fahriye Evcen’in 23 yaşında avukat bir kızı oynaması hayli şaşırtıcıydı. Madem HBO dizisini taklit ederek bu yola çıkıldı, keşke Ender’i de gizleselerdi. O melek arkadaşın bölümler sonra asıl şeytan olduğunu izleseydik. İşte orası Türk dizisi olmuştu. İşin özü, Ölene Kadar’da biçim uyuşmazlığı vardı. Bu da bana yılladır yazdığım ve 1 Ocak’ta yayınladığım yazımın bir maddesini hatırlattı: “Basit ama yeni… Yeni ama basit hikâyelerin peşine düşün. Bilmece soracağım derken kendisi bilmeceye dönüşen işlere itibar etmeyin. Basit hikâyeyi karmaşıklaştırarak anlatmak kimseyi entelektüel yapmıyor. Unutmayın, sektöre değil izleyiciye dizi yapıyorsunuz.” Herkesin emeğine sağlık!

Yazının devamı...

Her diziye kar yağacak

Hafta sonu çok acayip geçti. Yoğun kar yağışı nedeniyle evlere hapsolduk. İyi ki olduk. Çünkü çok uzun zamandır ilk defa cumartesi günü herkesin yüzü gülüyordu. Beyaz bir örtü herkese umut aşılamıştı. Karda yuvarlananlar, oyun oynayanlar vardı. İstanbul’un hafta sonu sesi kahkahaydı. Herkes çocukluğuna geri dönmüştü. Ancak karlı İstanbul dizi setleri için kabus oldu. İçerde ekibi karda mahsur kaldı. Belediye, jandarma ve valiliğin yardımıyla kurtarıldılar. Daha birçok dizide eminim bu sorunu yaşamıştır. Medyaya yansıyan İçerde oldu. Ekibe geçmiş olsun. Haftaya ve sonraki hafta hava nasıl olur bilmem ama tüm hafta ekrandaki dizilerde bembeyaz bir İstanbul izleyeceğiz. Hayat durdu ama setler durmadı. Dış çekimlerde mecbur karda yapıldı. Karı özleyenler üzülmeyin! Dizilere yağan kar sebebiyle iki hafta kar izleyeceğiz.

Hem aşk hem gezi: Şanslı Kızlar

Şu sıralar kafamı dağıtan şeyler izlemeyi ve okumayı seviyorum. Herkesin depresyonda olduğu zamanda birilerinin yaptıklarıyla umuda tutunmaya ihtiyacım var. Geçenlerde Ahenk Göklü’nün ilk romanı Şanslı Kızlar elime geçti. Kapağında Capri vardı. Hava zaten buz gibiydi, denize özlemim artmıştı. Kitabı elime aldım ve iki saat sonra yüzüm gülüyordu. Biraz hızlı okuyorum. Zira; Şanslı Kızlar aşk acısıyla özgüvenini kaybetmiş bir kadının kendi şansını yaratma macerasını anlatıyor. Kitabın en keyifli taraflarından biri bir kadının yeniden doğuşunu okurken, Capri’yi de geziyorsunuz. Yani hem aşk, hem de gezi kitabı okuyor gibi olacaksınız.

30 dakikada geldiler

Geçenlerde başıma korkunç bir şey geldi. Bu devirde telefonsuz kalmak en korkunç şey galiba! Telefonla konuşurken ellerimi yıkıyordum ve bir anda telefonum lavaboya düştü ve sular altında kaldı. Panik, ağlama krizi, gitti numaralarım diye dövünmenin ardından bir arkadaşım geldi. “www.cepfix.com’a gir ve işini halletsinler” dedi.

Hemen bilgisayarı açtım ve tamir talebini oluşturdum. 30 dakika sonra evime bir kurye geldi. Telefonumu aldı, bana yeni bir telefon verdi, tüm bilgilerimi yükledi. 2 saat sonra arayıp telefonumun sorununu, ne kadar sürede tamir edebileceklerini ve ücretini söyledir. Onay verdim. Ekran kırılmıştı, suyla temas etmişti. 4 gün sonra arayıp telefonumu tamir ettiklerini, ancak suyla temas eden cihazlarda 3 gün deneme süreci almak istediklerini söylediler. Benim için sorun yoktu. Zaten verdikleri telefonla hayatıma devam ediyordum. Telefonum evime gönderildiğinde eskisinden daha iyi çalışıyor ve yepyeni görünüyordu. 30 dakika telefonsuz geçen anım dışında hiçbir sorun yaşamadığım için paylaşmak istedim. Yeni hizmet anlayışı telefonsuzluğu da çözüyor.

Yazının devamı...

Komplo teorisi sevenler Designated Survivor’ı izlemeli

Netflix ülkeye resmi giriş yaptı yapalı Türk dizilerinin pabucu dama atıldı benim çevremde... Eskiden bir araya geldiğimizde arkadaşlarım beni Türk dizileri sorgusuna çekerdi, şimdi “Netflix’in hangi dizisini izleyeyim?” diye sıkıştırıyorlar. O nedenle iş başa düştü ve oturup son zamanlarda ses getiren dizileri izlemeye başladım. Onlardan biri o kadar içine aldı ki beni, size tavsiye etmeden geçmeyeceğim. Malum komplo teorilerinin havada uçuştuğu bir dönemden geçiyoruz. İşte bu dizide şu anda içinde bulunduğumuz durumdaki o komplo teorilerinden birini fazlasıyla anlatıyor. Dizinin adı: Designated Survivor. Başrolünde 24 dizisinden tanıdığımız Kiefer Sutherland var. Dizinin yaratıcısı David Guggenheim. Dizide ayrıca Natascha McElhone, Adan Canto, İtalia Ricci, LaMonica Garrett, Kal Penn, Maggi Q rol alıyor.

Bir anda ABD Başkanı oluyor

Konusuna gelince; ABD Başkanı’nın ulusa sesleniş konuşması sırasında meclise bir terör saldırısı düzenlenir ve kongre üyelerinin hepsi ölür. Görevden alınacak olan imar ve iskan bakanı Tom Kirkman ise aynı dakikalarda atanmış başkan olduğunu bilmeden ulusa seslenişi izlemektedir. Bu terör saldırısıyla gece yarısı kendisini Amerika Birleşik Devletleri Başkanı olarak bulur. Aklı, değerleri ve vicdanı arasında kalan Tom, kendisini terör saldırılarının ortasında, komplo teorilerinin içinde bulur. Bir yanda ülkeyi rahatlatmalı ve onlara bir düşman vermelidir. Bürokratlar ve ordu için düşman bellidir; Müslümanlar. Ancak Tom aklı ve vicdanıyla sistemi reddetmeye çalışır. İtibarı, ailesi ve kongre üyelerine karşı ayakta kalmaya çalışır. Designated Survivor’ın şu ana kadar 10 bölümü yayınlandı. Yeni sezonu mart ayında gelecek. Politik drama sevenler 42 dakikalık diziyi mutlaka izlemenizi öneririm.

Masum dijital yolu açacak

İnternet platformundan dizi izlemenin başka bir keyfi var. Hem kısa, hem de reklamsız izliyorsunuz. Üstelik sansür yok. Şimdi Türkiye’de iki girişimin yapacağı dizileri bekliyoruz. İlki Blu TV. Doğan Grubu’na ait olan platformun bu ay başlayacak olan dizisinin adı Masum. Berkun Oya’nın Bayrak adlı tiyatro oyunundan uyarlanan dizide; Haluk Bilginer, Nur Sürer, Ali Atay, Okan Yalabık, Serkan Keskin, Tülün Özen ve Bartu Küçükçağlayan rol alıyor. Yönetmenliğini ise Seren Yüce üstleniyor. 60 dakikalık dizi 8 bölümden oluşuyor. Polisiye drama türündeki dizinin konusuna gelince; emekli komiser Cevdet ve karısının emeklilik günleri şehirden uzaktaki küçük çiftlik evlerinde huzur içinde geçirmektedirler. Ta ki küçük oğulları bir gece yarısı korkunç bir haberle eve gelene kadar… Heyecanla dizinin başlamasını bekliyorum. Türkiye’nin ilk internet dizisi bize ileride nasıl bir yol alınacağını da göstermiş olacak.

FiÇİPi’yle geliyorlar

Doğuş Grubu ise PuHu TV’yle internet televizyonculuğuna katılıyor. Azra Kohen’in çok satanlar listesinin zirvesinden uzun süre inmeyen Fi, Çİ, Pi romanları internete uyarlanıyor. Ay Yapım’ın yapımcılığını, Mert Baykal’ın yönetmenliğini üstlendiği FiÇİPi’de Serenay Sarıkaya, Mehmet Günsür, Ozan Güven ve Berrak Tüzünataç rol alıyor. Eser, kadro, yönetmen ve yapım şirketi oldukça iddialı. Çekimleri yeni başladı. 60 dakikalık dizi 13 bölüm yayınlanacak. Fi, Çi, Pi’yi okumuş biri olarak heyecanla bekliyorum diziyi... Önümüzdeki aylarda PuHu Tv’de yayınlanacak. İnternet televizyonculuğu dünyada almış başını gidiyor. Umarım Masum ve FiÇiPi açtıkları bu yolda başarıya ulaşırlar. Çünkü 60 dakika kaliteli dizi izlemek hepimizin hakkı!

Yazının devamı...

Bu Şehir Arkandan Gelecek beklentiyi karşılayamadı

Ay Yapım-Kerem Çatay-Pelin Diştaş Yaşaroğlu’nun yapımcılığını, Ece Yörenç’in öykü ve senaryosunu, Çağrı Vila Lostuvalı’nın yönetmenliğini, Toygar Işıklı’nın müziklerini üstlendiği Bu Şehir Arkandan Gelecek dizisi çarşamba akşamı atv’de başladı. Kerem Bürsin, Gürkan Uygun, Leyla Lydia Tuğutlu, Osman Alkaş, Burak Tamdoğan, Seda Akman, Defne Kayalar, Ali Yörenç, Nilperi Şahinkaya, Hakan Çimenser, Berrak Kuş, Bengü Ergün, Barış Akkoyun, Selim Türkoğlu’nun rol aldığı dizi ekranda Diriliş ve Kara Sevda gibi güçlü rakiplerin yayınlanmadığı gün ekrana geldi. Malum kanallar ocak ayının ilk haftası reklam planlamaları belirlendiği için dizi yayınlamıyorlar. Atv, reklam olmayan haftada işi görücüye çıkararak önümüzdeki hafta rakipleri karşında güçlü başlama stratejisini kullandı. Yapım, oyuncular, yönetmen ve senarist iddialı olunca sanırım herkes reyting listesinin en üst sırasında yer alacağına emindi. Ancak Bu Şehir Arkadandan Gelecek No: 309’un gerisinde kalarak Tüm Kişiler’de 5.52 reytingle üçüncü, AB’de 6.59’la birinci, ABC1’de ise 6.21’le 2’inci oldu.

Ali’ye inanmakta zorlandım

Bu Şehir Arkandan Gelecek dizisi bize büyük bir travması olan, gemide büyümüş ve 24 senedir İstanbul’a adım atmamış Ali Smith’in hayatını anlatma iddiasıyla başladı. Ritmi konusunda hiç lafım yok, su gibi aktı gitti. Fakat duygusu konusunda aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Öncelikle izlediğimiz hikâyenin gemide geçmesi ona hiçbir farklılık katmamıştı. Çünkü gemide dövüşen, İstanbul’a gidiyor diye kendi kendine yüksek sesle dertleşen, annesinin resmini aldı diye arkadaşıyla kavga eden Ali’nin hikâyesine inanmakta zorlandım. Zaten gemi atmosferini hiç hissedemedik. Flashback sahneleriyle geçmişi öğrendik ama Ali’yle empati kurmadık. Ali’nin İstanbul’a inmek istememesini duyduk ama sıfır hisle izledik. Çünkü gemiden iner inmez Derin’in bale pabuçlarının peşinden parasız pulsuz kahramanca, hiç zorlanmadan girdiği aksiyon karakteri onunla duygudaşlık kurmamızı engelledi. Sonrası zaten romantik komedi gibiydi. Araya drama sosu serpiştirilmişti. Derin’in hikâyesi ise Yüksek Sosyete’deki Cansu’ya benziyordu.

Bürsin gençlik dizisinde oynasaydı

Açıkçası bu işin en çok güvendiğim tarafı rejiydi. Çağrı Vila Lostuvalı’nın Poyraz Karayel’de yarattığı atmosfere hayran olmuş ve bu işte büyük bir başlangıç beklemiştim. Ne yazık ki, sıradan bir drama dizisi izledik. Resmine kuş konduran bir reji göremedik. Malum en çok merak ettiğimiz şey Kerem Bürsin’in dizide nasıl oynayacağıydı. Çünkü yaklaşık iki senedir bir boksör hikâyesi olduğu ve birkaç yapım şirketiyle görüştüğünü duyuyorduk. Uzun süredir beklediği, Ay Yapım tarafından transfer edildiği için star oyuncular arasına adını yazdıran Bürsin’in nasıl bir performans göstereceği merak konusuydu. Kerem Bürsin, keşke kariyer yönetimini başka türlü yapsaydı. Henüz çok genç ve ekranda yeni bir isim. Güneşi Beklerken gibi gençlik dizisiyle hayatımıza girdi ve çok sevildi. Keşke bir süre daha Medcezir gibi bir dizide oynamayı düşünseydi. Çünkü inanılmaz bir genç kitlesi var. Fakat 35 yaş üstü izleyici için henüz dramanın tüm yükünü üstlenebilecek bir tecrübesi yok. Bunu oyununda da gördük. Zira Derin’le olan tanışma, gezme, bara gitme, eğlenme sahnelerinde Leyla Lydia Tuğutlu’yla aralarında harika bir kimya vardı. Zaten bu kadar güzel gülen bir erkek oyuncunun, üçüncü işinde sert bir işte oynaması bile bence kariyeri açısından doğru değil!

Haftaya zorlanacaktır

Leyla Lydia Tuğutlu’nun kaderi galiba dizilerde oynadığı karakterlerin tam da evlenmek üzere olması... Bu defa evlenmeyi istemeyen oydu. Tatlı İntikam’da öyle pişmiş ki, hiç zorlanmadan devam etmiş. Dizinin yükünü üstüne alan oyuncusu ise Gürkan Uygun olmuş. Çok az sahnesi olmasına rağmen, bir dramanın yükünü taşımaya alışık olduğu için işi sırtlamış ve bu reyting de aslında onun çabasının sonucu! İşin özü; Bu Şehir Arkandan Gelecek yarattığı yüksek beklentiyi inandırıcılık açısından karşılayamadı. Bence en büyük sorunu tasarımındaydı. İlk bölümün günahı fazlaydı. Sonrasında düzeleceğine adım gibi eminim. Bu dizi izlenmesine izlenir, Türk toplumunun kodlarına hakim, tecrübeli isimler tarafından yapılıyor. Ancak haftaya Diriliş ve Kara Sevda reyting yarışına katılınca zorlanacaktır.

Yazının devamı...

Ekrana psikologlar çıksın!

2017 Türkiye için kötü başladı. Yeni yılın ilk saatlerinde Reina’da gerçekleşen terör saldırısı hepimizin canını yaktı ve psikolojimizi mahvetti. Bu saldırıda hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet, yakınlarına sabır diliyorum. Gelelim artık neredeyse ayda iki büyük terör saldırısının gerçekleştiği ülkemizde neler yapmamız gerektiğine... Televizyona burada çok iş düşüyor. Maalesef kanallar sınıfta kalmış durumda! Her akşam haber kanallarında bir sürü konuğun olduğu tartışma programları yapılıyor. Peki, farkında mısınız içlerinde aklı başında cümle kuran kişi sayısı bir elin parmaklarını geçmiyor. Bir de reyting uğruna ekrana çıkarılan isimler var ki, kimse kusura bakmasın ama işte onlar medya maymunu! Korkunun insanları ele geçirmesine ramak kaldığı bir dönemde lütfen artık toplumsal sorumluluğunuzu hatırlayın kanallar! Ekranlarda artık toplumu bilinçlendiren isimler görmek istiyorum. Bir de önerim var. Yaşanan bunca ağır olayın ardından ben artık ekranlarda psikolog görmek istiyorum. Çıkıp toplumu bu korku ve kaygı bozukluğundan kurtaracak cümleler kuracak birilerine ihtiyaç var. O kişilerde psikologlardan başkası olamaz. Yeteri kadar depresyondayız, lütfen bizi medya maymunlarıyla zehirlemeyin!

This Is Us izleyin

Ocak ayı ekranda daha az dizi izleyeceğimiz dönemdir. Zira reklam planlaması nedeniyle biraz ara verilecek. Tam da bu anda izleyicinin ihtiyacı olduğu iki duygu var. Biri gülümsemek ve umut etmek, diğeri de kahramanlık hikâyeleri izlemek. O nedenle şu sıralar ekranda komedi filmleri ve kahramanlık hikâyeleri hem reyting getirecek, hem de izleyiciye umut olacaktır. Zaten geçen hafta sonunun sinema gişesi raporlarına bakarsanız ne demek istediğimi anlarsınız. İzleyici Dağ 2’ye akın etmiş. Üçüncü yapmamız gereken şey ise korkuyla baş etmek. Eğer kendimizi eve kapatır, hayatın tadını çıkarmazsak kazanan terör olur. Korkunun ecele faydası yok. Tiyatroya, sinemaya, sokağa, çarşıya, pazara gideceğiz. Arkadaşlarımızla dışarıda buluşmaya, kafelerde oturmayı sürdüreceğiz. Kimsenin umudumuzu ve geleceğimizi çalmasına müsaade etmeyeceğiz. Ancak en önemlisi özellikle sosyal medyada “SİZ” ve “BİZ” diye başlayan cümleler kurmayacağız. Çünkü siz dediğimiz anda ayrımcılık yapmış oluyoruz. İnsanlığı zor durumlardan sadece ve sadece “BİZ” olmak kurtarır. Bir de size güzel bir önerim var. “This Is Us” (Bu Biziz) diye bir dizi var, Fox Life’ta yayınlanıyor. Son zamanlarda izlediğim ve içimi umut dolduran tek iş. Psikolojime o kadar iyi geldi ki, herkes izlesin istiyorum. Kendinize bir kıyak yapıp izleyin. Daha iyi hissedeceksiniz.

Yazının devamı...

2017’de dizi tutturma formülleri

2017’nin ilk gününden hepinize merhaba! Önce güzel dileklerle başlayalım. Yeni yıl umut demek, yenilenmek demek. 2017 hepimize mutluluk getirsin. Gelelim artık klasikleşen yeni yılın ilk günü yazıma… 2016 dizi sektörü adına öylesine kötü bir yıl oldu ki, yılın skandalı onlarca dizinin vedasıydı. Şimdi 2017’de benzer şeyler yaşanmasın diye naçizane birkaç öneride bulunacağım. Üstelik bu öneriler geçen senekilerden farklı değil, bilakis birebir aynı olacak. Unutanlar için yeniden hatırlatalım istiyorum. Bunlar olana kadar da yazmaya devam edeceğim galiba… Çünkü bu 11 maddeyi uygulayıp dizi batırma şansınız neredeyse imkânsız. Yoksa yazıda kolaya kaçmadım. Umarım on binlerce insanın ekmek yediği, umutlarını bağladığı dizi sektöründe bu sene doğru kararlar verilir.

-Bir dizi projesi seçerken büyük insanların küçük hesaplarına değil, küçük insanların büyük hayallerine odaklanın. Çünkü satın alma gücü düşük bir ülkede en çok alınan şey hayallerdir. İnsanlara hayal satarsan kazanırsın.

-Basit ama yeni… Yeni ama basit hikâyelerin peşine düşün. Bilmece soracağım derken kendisi bilmeceye dönüşen işlere itibar etmeyin. Basit hikâyeyi karmaşıklaştırarak anlatmak kimseyi entelektüel yapmıyor. Unutmayın, sektöre değil izleyiciye dizi yapıyorsunuz. Klişeden korkmayın, klişeyi nasıl farklı anlatacağınıza odaklanın.

-2016’nın en büyük sorunu hikâyelerin açılmamasıydı. Yani dizinin derdinin ne olduğunu ancak dördüncü bölümde görüyorduk. Kimsenin buna tahammülü yok. Türk izleyicisi bir soru sorar. Bunu karşılayan dizi başarılı olur. “Ben olsam ne yapardım?” sorusunu seyirciye sordurup reyting sonuçlarınıza bakın, ne demek istediğimi anlayacaksınız.

-Starlara para dökmekten vazgeçin. Kendinize sürekli starın proje olduğunu hatırlatın. Lütfen buradan tanınmayan kişileri oynatın dediğim anlaşılmasın. Sadece projenizi starlaştırın ve iyi oyuncuları oynatın demek istiyorum.

-Reyting aletlerinin Twitter kullanıcılarının evinde olduğunu zannetmeyin. Twitter başka şey, reyting aleti başka… Eğer söylediğimden şüphe ediyorsanız, istatistiklerden Türkiye’de kaç kişinin evinde bilgisayar ve internet olduğuna bakın. Akıllı telefon kullanımı çok yüksek olmasına rağmen etkinlik yaratımı çok yüksek değil! O nedenle Twitter’ın sizi manipüle etmesine izin vermeyin. Ama sosyal medyayı da yok saymayın. Sosyal medya kullanıcılarının dizinizin karakterlerinin derinleşmesi için yaptığı eleştirileri dikkate alın.

-Prodüksiyondan kısılmasına izin vermeyin. Çünkü karakterinizi yaşatacağınız ev, giydireceğiniz kıyafet, bindireceğiniz araba ve karşısında muhatap olacağı figürasyon projenizin gerçekçiliğini artıracak. Ama prodüksiyonu abartıp gözümüze de zenginliği sokmayın! - -Dizinizi mutlaka oluşturduğunuz denek gruplarına izletin ve eleştirilerini dikkate alıp düzeltmeler yapın.

-İlk bölümün günahı olmaz klişesinden vazgeçin. Eğer riski göze alıp ilk bölümden önce 3 ya da 4’üncü bölümü çekerseniz ilk bölümü çektiğinizde her şey daha profesyonel görünecek.

-Prototipinizi el yordamıyla oluşturmak yerine, izleyici kitlenizin kim olduğunu araştırın. Hedef kitlenizin size ulaşabileceği saat ve günde yarışa katılırsanız başarısız olma şansınız çok düşük.

-Mutlaka pilot şehirler seçip “İzleyici ekranda ne görmek istiyor?” başlıklı bir araştırma yaptırın. İnanın siz bile inanamayacaksınız. Deneme yanılma metoduyla milyonlar batıracağınıza, az para harcayarak projelerinizi nasıl tutturduğunuza…

-Gündemi takip edin, ülkede yaşananların insan psikolojisi üzerine etkisini araştırın. Projelerinizde güncel kalırsanız izleyiciyi yakalarsınız.

Yazının devamı...

Yüksek Sosyete final yaptı

Başrollerini Hazar Ergüçlü, Engin Öztürk, Zuhal Olcay, Ozan Dolunay ve Meriç Aral’ın paylaştığı, tüm yazı zirvede tamamlayan Yüksek Sosyete cumartesi akşamı final yaptı. Bazı projeler kendi yerinde kıymetli oluyor ve onlara gün değişikliği yaramıyor. Yüksek Sosyete bunun en iyi örneklerinden biridir. Çünkü çok değil, 10 hafta önce Vatanım Sensin başladığında karşısında rakip olarak Yüksek Sosyete vardı ve Vatanım Sensin’i ilk bölümünde geçmiş, zirvedeki yerini bırakmamıştı. Ancak daha sonra cumartesi akşamına geçti. Teoride; Vatanım Sensin gibi iddialı bir projeyi geçen dizinin cumartesi daha fazla şansı var gibi görünüyordu. Ancak pratikte öyle olmadı. Dizi kan kaybetmeye başladı. Zaten bir iş reyting kaybetmesin! Ardından hızlı düşüş kaçınılmaz oluyor. Ne acayip değil mi? Bir dizi tüm yaz gün birincisi oluyor, ancak final bölümüyle ilk 30’a zor girebiliyor. Seyircinin kendi istediği zamandan önce yapılan finale tepkisi çok sert oluyor.

Romantik komedide oynasın

Yüksek Sosyete 26’ncı bölümüyle ekrana veda etti. Tabii ki en sevdiğim şey oldu ve mutlu sonla final yaptı. Yalan yok; bana göre her masal mutlu sonla bitmeyi hak ediyor. 26 hafta boyunca bize bu güzel masalı anlatan tüm ekibin emeğine sağlık! Hazar Ergüçlü’yü bundan sonra bir romantik komedide izlemeyi umut ediyorum. Meriç Aral listemin başında yer alacak. Çünkü ekran enerjisine bayılıyorum. Engin Öztürk ve Ozan Dolunay’ı da biraz dinlendikten sonra iyi bir projede izleyeceğime eminim. Bi Yapım, bu yıl Yüksek Sosyete, Aşk Laftan Anlamaz ve Umuda Kelepçe Vurulmaz projeleriyle sektöre giriş yaptı. Bundan sonra sektörde çok daha iyi projelere imza atacağı aşikar! Sonuç; 26 haftalık bir masaldan iyi bir yapımcı, bambaşka renkleri olduğunu gösteren oyuncular kazandık. Herkesin yolu açık olsun!

Metin Akpınar farkı!

Ekim ayında Metin Akpınar, Aşk Laftan Anlamaz dizisine katıldı ve gelir gelmez değişimlere sebep oldu. Önce dizinin günü değişti. Ama Akpınar öyle bir hikâyeyle geldi ki, gün değişikliği herkesin işine yaradı ve reytingler yükseldi. Eskiden tüm karakterlerin tek motivasyonu Hayat ve Murat’a pas atmaktı. Ancak Haşmet Dede’nin gelişiyle tüm karakterler oyuna katıldı ve keyifli bir iş izlemeye başladık. Metin Akpınar’ın sahnelerini bekliyorum izlerken... Azime’ye olan aşkı, aşkına sahip çıkışını o kadar güzel oynuyor ki, daha fazla sahnede olmasını istiyorsunuz. Cumartesi akşamı ekrana gelen bölümde valizini aldı ve “Gidiyorum” dedi. Umarım senaristler buna izin vermezler. Çünkü Haşmet’in aşkı Murat’ın aşkından büyük! Hepimize bir adam nasıl sever onu öğretiyor!

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.