Sefertasım ve ben
Gün itibarıyla ev sahibi olmuş bulunuyorum.. Ne diyeceğimi bilmiyorum..
Çok acayip bir şey. “Gönlüme göre bir ev” umudunu külliyen yitirmişken, ev yerine (bari) karavan hayalleri kurarken, ne olacak kiracıysan, ne var yani derken..
Vay be..
Hatta:
VAY BEEEE!
Azimle kovalayan demek ki yakalıyormuş.
Kara listelerin mara listelerin hepsi aşıldı (Merkez Bankası uyusun daha..) kredi alındı ve hayallerimin evine kavuştum.
Tak tak tak! 2 haftada oldu bitti.
Veya 7 yıl artı 2 hafta demek lazım herhalde. Zira 7 yıldır ev arıyordu bu kulunuz. Arıyordu ama bulamıyordu.
Sonunda elindeki para daha acil bir şeye gitti (bir adet “kuyu” diyeceğim ama biliyorum ki inanmayacaksınız) hayaller söndü gitti.
Allah’tan pek tutumluyumdur da yine birikti bir şeyler.
Sonuç: Böyle minicik, sefertası gibi bir şeyim var artık.
Üst üste 3 oda da diyebiliriz.
Olmamışın malı olmuş önüme tapumu koydum, bakıp duruyorum mal mal..
“Türkiye Cumhuriyeti Tapu Senedi.
Pafta no şu, ada no bu, parsel no o, metrekare 18 virgül 86 m2..
SAHİBİ: Mutlu Tönbekici!!!!!”
Oleeeeey!
(Alkışlar, kahkahalar, göz yaşları ve burun silmeler..)
Tekrar o cümleyi okuyorum.
“Sahibi: MT.. Sahibi: MT.. Sahibi: MT”
Gerçi gördüğüm en zırva tapu. Türkiye Cumhuriyeti’nin Tapu Kadastro dairesinin printeri öyle yanlış basmış satırlar yukarı kaymış ve ben mülkün sahibi değil de “edinme sebebi” olarak görünüyorum. Satış Bedeli: Ahşap ev. Niteliği:
Planındadır. Sınırı: Satış işleminden, Edinme sebebi: Mutlu Tönbekici.
Hani bu tapu es kaza başka bir dile çevriletilecek olsa ve çevirmen Türk değilse “satış bedeli ahşap ev mi? Sınırı satış işlemi mi? Mutlu T. nasıl bir edinme sebebi olabilir?” diye diye kafayı yer.
Ayrıca tapunun üzerinde “bilmem kim kızı” bölümlerinde de anamın ismini tercih ederdim. Ama devletimiz o kadar pederşahi o kadar maço ki yapacak bir şey yok. (Babam doğurdu sanki.)
Üstelik orada ismi geçmeye de yüzde yüz rahmetli anacığımın hakkı vardır. Bugünlere geldiysem, minicik de olsa bir evim varsa onun sayesindedir. Ama hadi girmeyelim bu derin “şahsi” mevzulara yine (ve yine).
Fakat tapu defterinde çok ilginç bir şey gördüm. Bu ev iki istisna dışında hep kadınların olmuş! Apostol kızı Marya, Nikos kızı Marika ve baba adı hatırımda kalmayan bir Marya daha, sonra yine baba adını göremediğim bir Kamil, sonra Kamil oğlu Melih ve yine bayrağı biz devralmışız: Vadet kızı Gülçin ve Mehmet kızı ben. 7’de beş.
Tamam Rumlarda malı kızın üstüne yapma gibi bir adet vardır (ki onu alacak olan damada bir nevi hediye olsun) ama olsun. Ben anlamam. Bu evin kaderi kadınların elinde olması. Belki de bu yüzden ışıklı ve uğurlu.. (Pozitif ayrımcılığın suyu nasıl çıkarılır, bunun tersi söylense kadınlar alemi nasıl çıngar çıkarır, nedir bu gereksiz erkek ayrımcılığı ek ders soruları olarak değerlendirilsin lütfen)
Evin kapısına şunu yazdırmaya karar verdim:
“Miras değil; alın, el ve toto teri.”
Twitter de böyle yazınca itiraz geldi ama doğruya doğru.
Paranın büyük bir bölümünü yollarda kazandım. “Küçük Oteller Kitabı”nı hazırlayacağım diye 4 yılda araba tepelerinde 40 bin kilometre yol yaptık. Ve arkadaşlar kabul etmek gerek ki (koltuktan üfürmeli bir Infiniti veya Jaguar’ın yoksa ki yok) yaz yolculuklarında en çok “orası” terliyor.
Toto terini hor görmemek ve yanlış yorumlamamak lazım.
Değerlidir. Güzel Türkçemizde “dötümden ter damladı” diye bir laf da vardır netekim.
Bir çay molasında kanıma girip “Bak sen bizi dinle, kredi al, ev al, ödersin” diyen sevgili bankacılarım Deniz Hanım’la Ersin Bey’e ve bu parayı biriktirmeme yardım eden herkese teşekkür ederim.
Şimdi müsaadenizle kendi başıma “Sampanya” ile kutlama yapacağım. (“Sampanya”: Fakir şampanyası. Yani beyaz şarap ve soda) Evimiz (ve 4 yıllık bir borcumuz) var ama millet bayram tatiline kaçtı, yalnız kaldık anasını seveyim.