Tahtını yaparsın bahtını yapamazsın
.
Suudi hanedanı içindeki gruplaşmalar üzerine birkaç yıldır denk geldikçe yazıyorum. Ancak hem bu ülkenin kapalı yapısı hem de alabildiğine geniş bir aile içindeki karmaşık siyasi mücadelelere nüfuz etmenin zorluğu analitik olmaktan ziyade enformatik karakterde yazmak zorunda bırakıyor bu alanda kalem oynatanları. Bu yüzden her seferinde kim kimdir sorusu etrafında dolanmak zorunda kalıyoruz. Dolayısıyla bölgenin en güçlü ülkelerinden birini nelerin beklediğine ilişkin bir senaryo oluşturabilmek için önce Suudilerin yeni kralı kimdir, yerine geçecek olan kişi kim olacak vb. sorulara cevap vermek gerekiyor.
Yeni kral 80 yaşında ve epeydir devam eden sağlık sorunlarından müteessir. Dolayısıyla saltanatının çok uzun süreli olmayacağı hesaplanıyor. Yerine gelecek kişi ise şimdiki kral veliaht prensken önceki kral tarafından “ikinci veliaht” ilan edilmiş olan Prens Mukrin. O dönemde Suudilerin tarihinde ilk defa olmak üzere- ikinci veliaht ataması yapılması hem kralın hem de veliahtın sağlık durumlarının riskli olmasına ve aynı andan hem kralın hem de veliahtın ölmesi durumuna karşı bir tedbir olduğu söylenmişti. Ancak eski kralın bu tasarrufuyla şimdiki kralın veliaht tayin etme hakkını elinden almış olduğunu ve dolayısıyla bunun bir siyasi darbe olduğunu düşünenler de çıkmıştı. Amaç ne olursa olsun, şimdi ortaya çıkan sonuç itibarıyla Prens Mukrin’in yakın bir zamanda tahta çıkmasının mümkün olduğu söylenebilir. Öyle anlaşılıyor ki Suudi Arabistan’da bütün siyasi hesaplar da şimdiden buna göre yapılmaya başlamış bulunuyor.
Kral Abdullah ihdas ettiği ikinci veliaht kadrosuyla kendinden sonra yerine geçecek kralın kendi veliahtını belirleme imkânını elinden almış olmasaydı ne olacaktı? Hanedan’ın Sudayri klanına mensup olan Kral Salman muhtemelen bu klanın üyelerinden birini veya Sudayrilerin müttefiklerinden birini veliaht tayin edebilecekti. Bahsettiğimiz sıra dışı uygulama konusunda kral Abdullah’ı ikna edenler bunun önüne geçmek istiyorlardı muhtemelen.
Zaten yeni kralın derhal ikinci veliaht olarak atadığı isim de bu kuşkuyu haklı çıkarıyor. Prens Mukrin’in ardından tahta geçecek olan Prens Muhammed de yabancı değil, Sudayri yedilisinden Nayef’in oğlu. (Kral Abdullah’ın ilk veliahtı Sudayri yedilisinden Sultan -seksenli yaşlarını sürmekteyken- ölünce yerine gelen öz kardeşi Nayef de taht sırası kendisine gelmeden ömrünü tamamlamıştı. Nihayet Sudayrilerin en küçüğü Salman veliaht oldu ve kendisinden 10 yaş büyük olan kral ölünce tahta oturdu.)
Ne var ki Kral Abdullah’ın veya çevresinin hesabı başkaydı: Salman’ın da kendinden önceki iki öz abisi gibi veliahtken hayata veda etmesi ve Mukrin’in tahta geçtikten sonra kendisine yapılan iyiliğin karşılığında- veliaht olarak Kral Abdullah’ın oğlu Mutib’i ataması hesaplanıyordu.
Peki, Abdullah kendi oğlunu niye kendisi veliaht veya ikinci veliaht yapmadı? Suudi Arabistan’ın kurucusu Abdülaziz’in henüz hayatta olan oğulları dururken bunu yapmaya gücü yetmezdi. Ancak Mukrin kurucu kralın en küçük oğlu. Dolayısıyla Mukrin’in veliahtının üçüncü nesilden biri olması kabul edilebilir bir durum olurdu.
Ancak şimdi yeni kral da bir önceki kralın yaptığını yaparak ikinci veliahtı kendisi belirledi. Selefinin ikinci veliaht yaptığı Mukrin’i veliaht ilan ederek de bu alanda yeni bir teamülün oluşmasını fiilen onayladı. Dolayısıyla Mukrin’in de yeni oluşan bu teamüllere aykırı davranmayacağı az çok garantiye alınmış oldu. Yani hem bundan sonraki hem de ondan sonraki kralın kim olacağı kâğıt üzerinde belli. Ama tabii gerçek hayatta olaylar çok daha farklı gelişebilir. Bundan sonraki gelişmelerin yönünü veya niteliğini belirleyecek faktörlerin başında doğal olaylar var elbette. Onun önünde durulmuyor. Bütün hesaplar bir anda ters yüz olabiliyor.
Şu da var: Geleceğe ilişkin projeksiyon yaparken siyasi yapıdaki çatışma noktaları kadar ülkenin sosyal yapısının kırılganlığını da göz ardı etmemek lazım.