Peki, PKK neyi amaçlıyor?
.
Yeterince ciddiyetle ele alınıp sorulmayan ve galiba cevabı da pek merak edilmeyen bir soru var: PKK şu anda yaptıklarıyla neyi amaçlıyor olabilir? Pusu kurup, mayın patlatıp milletin evlâtlarını öldürdükçe devlete birtakım taleplerini kabul ettireceğini düşünüyor olabilir mi? Mesela Kürtler’in yoğun bulunduğu illerde özerk yönetimler kurulmasına bu yolla izin verileceğini mi bekliyor? Yoksa devlet okullarında Kürtçenin zorunlu ders olmasını sağlamak için mi bütün milletin öfkesini üzerine çeken kanlı eylemler yapıyor?
Terörle, kanla, cinayetle bunların hiçbirinin söz konusu olamayacağını; devletin silahlı eylemlere doğal olarak aynen veya misliyle cevap vereceğini devlet reflekslerini bizden iyi bildiklerine şüphe bulunmayan- PKK’yı yöneten kadronun tahmin etmemesi mümkün değil. Diğer yandan Kürtlerle ilgili siyasi ve kültürel hak taleplerinin ise artık kamuoyunda daha evvel Çözüm Süreci esnasında olduğu kadar olumlu karşılık görmeyeceğini de çok iyi biliyor olmalılar.
Peki, öyleyse amaç ne? Ne uğruna bu işe kalkıştılar? Bunun cevabını Türkiye’den bakarak verebilmek zor görünüyor. Galiba biraz dışarıdan Türkiye’ye ve Türkiye’nin içinde bulunduğu coğrafyaya biraz daha dikkatle bakmak lazım...
Öncelikle PKK’nın yerel bir örgüt olmadığını teslim edelim. Kurulduğu dönemde yerel bir örgüttü. Hatta bölgesel siyasete yönelme istidadı olan etnik otonomilerin Türkiye içindeki Kürt hareketini etkilemesine engel olmak amacıyla derin devlet tarafından kurdurulduğu bile söylenir yıllardan beri. Bu türden komplo teorileri bir tarafa, PKK’nın artık yerel özelliğini çoktan geride bırakıp bölgesel aktörlerden biri konumuna yükseldiği bir hakikat...
Diğer yandan, bahsettiğimiz bölgede bugünlerde epeyce büyük ölçekli olacağı düşünülen bir değişimin ayak sesleri duyuluyor. Arap Baharı sürecinde kısmen yıkılan, kısmen de taşıyıcı kolonları zarar gören bölgesel mimarinin yeniden tanzimi söz konusu. ABD-İran yakınlaşması bu düzenlemenin yönü konusunda ipucu veren bir hadise. Tesadüf bu ya, tam da 7 Haziran seçimlerinden sonra yeniden başlayan PKK terörünün adı geçen bu iki ülkeden destek ve yardım gördüğüne ilişkin iddialar devletin en tepelerinden bile üstü kapalı biçimde de olsa ifade edilir durumda bugünlerde.
Bana kalırsa yine de ABD ile İran’ı aynı kefeye koymak yanlış olur. Somut bir bilgiye sahip değilim ama gerek Beyaz Saray gerekse Pentagon kaynaklarına dayandığı anlaşılan muhtelif bazı yayınlardan çıkardığım kadarıyla ABD yönetimi her ne kadar Türkiye’ye karşı PKK’yı desteklemeyi mantıklı bir politika olarak görmüyorsa da Ankara’nın Suriye meselesinin ve bu meselenin doğurduğu diğer meselelerin çözümü konusunda farklı bir adım atmasını bekliyor.
Türkiye’de ise iç politika hassasiyetleri ile dış politika hassasiyetleri epeydir iç içe geçmiş olduğu için farklı bir adım atmak kolay değil. Dolayısıyla Amerikan yönetimi yeni bölgesel müttefiki İran’ın sahneye koyduğu söylenen oyuna bu şartlar altında ses çıkarmakta isteksiz. Ancak ABD’nin rolü belirsiz olsa da Türkiye’nin karşısında bir terör örgütü değil, bölgesel bir konsorsiyum var. Bu bölgesel konsorsiyumun çıkarlarını tehdit ettiği başka bölgesel güçler de var gerçi ama bunlar ya çeşitli sebepler yüzünden hareket edemez durumdalar ya da Türkiye’nin bunlarla ilişkileri önceki dönemde bozulduğu için işbirliği yapmanın imkânı yok. Almanya ve Fransa demek olan Avrupa ile de ilişkilerimiz malum durumda olduğundan bölgedeki yeni yapılanmaya müdahil olmak istemelerine rağmen onların da bize bir faydası yok. Yine lafı bitiremedik. Yarın devam edelim...