Kabataş olayı ve tanıdığım Elif Çakır
.
Gezi Parkı olaylarına ya karanlık odakların sahneye koydukları darbe girişimi diyoruz ya da Paris Komünü benzeri tarihsel bir başkaldırı. Oysa iki tarafı da haklı (ve haksız) çıkaracak yönleri vardı bu olayın… O günlerde yazdığım yazılarda bunu ifade ettim; olayın toplumda biriken tepkilerin patlaması olduğunu ve çözümü polisin değil siyasetin üretmesi gerektiğini söyledim. Zira özellikle hayat tarzı ve alkol yasağı gibi konular tartışılırken iktidarın kullandığı dil ve üslup toplumun bir kesiminde öfkeye yol açmıştı.
İşte bu ortamda bir akşam Gezi Parkı’ndaki ağaçların söküldüğü haberi yayıldı. Daha önce ortaya atılan “Gezi Parkının yerine avm yapılacak” iddiası adamakıllı yalanlanmadığı için bu haber infial doğurdu. Kısa sürede birkaç yüz kişi olay yerinde toplanıverdi. O ilk gece yetkililerden tatmin edici bir açıklama gelmedi. (Ancak dört gün sonra vali ve belediye başkanı parktaki ağaçların sökülmesinin ve avm yapılmasının söz konusu olmadığını ilan edeceklerdi.)Ağaçların başında bekleyen aktivistlerin kurdukları çadırların yakılmasının ardından meydandaki kalabalık daha da artmaya başladı.
Kalabalık büyürken homojen yapısından da uzaklaşmaya başlamıştı. Sadece “Gezi Parkına avm yapılmasın” diyenler değil, iktidarla sorunu olan bütün kesimler vardı o kalabalığın içinde artık. En başta da marjinal sol gruplar. Sokağa çıkmak için fırsat arayan bu gruplara gün doğmuştu. Bunun sonucu olarak Taksim Meydanı’nın bir yanında zekâ dolu esprili afişler ve sloganlar üretilirken, o meydanın bir başka köşesinde toplananlar ise öfkelerini ağza alınmayacak cinsel şiddet içerikli küfürlerle dile getirmekteydiler. Bu grubun astığı koca koca pankartları hatırlayın. Tayyip Erdoğan ’ın eşine ve annesine yönelik rezil ifadeleri.
Şunu da hatırlayın: Bir iki gün içinde Taksim meydanının dışına taşan eylemler sırasında yaşanan taşkınlıklar bizzat Gezi eylemcilerini de rahatsız etmekteydi. Mesela sağda solda başörtülü kadınlara yönelik sözlü saldırılar oluyordu. Hatta iki başörtülü hanım (bir anne ve kızı) üstelik destek için gittikleri Gezi Parkı’ndan dönerken Karaköy İskelesi önünde eylem yapan bir grubun “Tayyip’in bilmem neleri” şeklindeki sataşmalarına maruz kalmışlardı.
Dolayısıyla “Kabataş Olayı” duyulduğunda inandırıcı olmaması için bir sebep yoktu ne yazık ki. Söylenenlere göre bir belediye başkanının yakını olan başörtülü genç bir hanım Gezi eylemcilerinin saldırısına uğramıştı. Bir gazeteci için bu bir “haber” di her şeyden önce. Ama ben o sırada çalıştığım gazetede bu haberin yer almaması yönünde görüş belirttim. Çünkü böyle bir olayın duyulması toplumsal kesimler arasında tehlikeli gerginliklere yol açabilirdi. Gazete yönetimi de toplumsal sorumluluğu haberciliğin önünde tutarak haberi kullanmaktan geri durdu. Zaten söz konusu olayda adı geçen genç kadının ailesi bunun haber yapılmasını istemiyordu. Kendileriyle görüşüldüğünde olayı doğruluyorlar ama röportaj ve haber tekliflerine olumlu cevap vermiyorlardı.Ancak konu bir konuşması sırasında Başbakan Erdoğan tarafından dile getirilince aleniyet kazandı. Bunun üzerine Elif Çakır aileyi ikna edip genç kadınla bir röportaj yapmayı başardı. Ne var ki genç kadının sözleri arasında inandırıcılığı az olan hususlar da vardı. Ama Elif röportajdaki inandırıcılığı az kısımları budayarak haberi daha inandırıcı hale getirmeyi düşünmedi. Şimdi iddia edildiği gibi o röportajı bir art niyetle yapmış olsaydı bunu düşünürdü herhalde.
Herkes gibi Elif’in de seveni var, sevmeyeni var. Ama ne “Kabataş yalanını uydurdu” suçlamasını hak edecek bir şey yapmıştır, ne de böyle bir ahlaksızlığı yapabilecek tıynette biridir benim tanıdığım Elif Çakır. Her şeyden önce başından geçenleri gözyaşları içinde kendisine anlatan genç kadına inanmıştı. Haddizatında tanınan, bilinen bir ailenin gelini olan genç bir annenin “Gezi direnişini itibarsızlaştırmak için” kendisini ortaya atıp böyle bir yalan uydurması da mantıklı bir ihtimal değildi. Emniyetten gelen bilgiler de bu yöndeydi. Muhabir arkadaşların görüştüğü emniyetçiler olayı doğruluyor ve elde görüntülerin olduğunu, bunların savcılara verildiğini söylüyorlardı. Ama bu görüntüler hiçbir zaman ortaya çıkmadı. Şimdi “Kabataş yalancısı” ilan edilen Elif Çakır “bu görüntüleri izledim” demedi, bildiğim kadarıyla. Öyleyse sadece saldırıya uğradığını söyleyen genç bir anneyle röportaj yaptığı -ve sonra da haberinin arkasında durduğu- için meslektaşları tarafından yalancı ilan edilmesi çok büyük bir haksızlık.