‘Abdullah Partisi’ kaybetti…
.
Suudi Arabistan’da eski kral Abdullah’ın ölümü üzerine tahta yeni kral Selman’ın oturması aynı zamanda “Abdullah Partisi”nin iktidarı “Selman Partisi”ne devretmesi sonucunu doğurdu. Arabistan’da bizdeki şekliyle siyasi partiler mevcut değil tabii. Onun yerine hanedan içindeki güçlü prensler etrafında oluşan gruplaşmalar aynı işlevi görüyor. Bu gruplar arasındaki gerek iktisadi gerekse siyasi temelli rekabet ve çekişmelerin ülke yönetimi konusunda farklı görüşleri öne çıkarması da normal. Suudi Arabistan’daki “Abdullah Partisi” ile “Selman Partisi” arasında özellikle son iki yıl boyunca kıran kırana yaşanan mücadelenin de böyle bir boyutu var.
İktidardaki “Abdullah Partisi”nin ülkedeki rejim için bir numaralı tehdit olarak gördüğü İhvan-ı Müslimin önderliğinde gelişen Arap Baharını durdurmak üzere benimsediği siyaseti muhalefetteki “Selman Partisi” yanlış buluyor ve kapalı kapılar arkasında olmak şartıyla eleştiriyordu.
Gerçi Suudi yönetimi Mısır’da, Libya’da ve Suriye’de silahlandırıp sahaya sürdüğü “selefi” çizgideki örgütler aracılığıyla Arap Baharı’nı rotasından çıkarmayı başardı. Ancak bu kalıcı bir zaferden ziyade akıbetin geciktirilmesinden ibaret bir müdahale oldu. Diğer yandan bu iş için kullanılan araç ve yöntemlerin çok ciddi sakıncaları vardı: Öteden beri Suudi istihbaratıyla ilişkisinden söz edilen El Kaide türü örgütlerin belirli bir aşamadan sonra denetim dışına çıkması mümkündü. Ayrıca Selefi zihniyete bağlı grupların İslâmî bir çizgide görmedikleri Suudi rejimini ve diğer Körfez monarşilerini hedef alma ihtimali de hesaba katılmalıydı. Bir üçüncü risk ise İhvan çizgisindeki Sünni Araplarla Selefi grupların temsil ettiği diğer Sünni Araplar arasındaki mücadelenin bölgede İran eksenli Şii nüfuzunu güçlendirmesiydi.
Veliaht Prens Selman’ın çevresinde yer alanlar Kral Abdullah’ın tercih edip desteklediği dış politikaya bu çerçevede itiraz ediyorlardı. Bu arada her iki partinin de uluslararası ittifaklarının mevcudiyeti hatırlanmalı. Biri ABD’deki cumhuriyetçilere ve hatta İsrail’e paralel bir çizgi izliyor, aynı zamanda ortak kaygıları paylaştığı Birleşik Arap Emirlikleri ve Kuveyt gibi komşu emirliklerle ortak hareket ediyordu. Diğer “parti”nin ise ABD’deki Obama yönetimine daha yakın durduğu anlaşılıyor. Abdullah Partisi’nin -dışarıya çok belli edilmese de- hasmane denebilecek bir yaklaşım içinde olduğu Türkiye ve Katar gibi ülkelerin yönetimleriyle de Selman Partisi’nin probleminin olmadığı söylenebilir.
Ancak sadece dışarıdaki işlerde değil, son iki yılda giderek şiddetlenen saray içi iktidar mücadelesi sırasında da Abdullah Partisi’nin yanında yer almış olan BAE gibi komşularla problemi var Selman Partisi’nin. Mısır’daki Sisi yönetimi de bu kapsamda yer alıyor. Kral Abdullah’ın cenaze törenine gelmesine bile müsaade edilmeyen Mısır diktatörünün “tapeleri” ise esas itibarıyla askeri darbenin destekçisi ülkeleri teşhir etmek amacıyla yayınlanmış olmalı.
Aynı esnada Kral Selman’ın “Ülkemin Mısır’da oynadığı rolden razı değildim. Şimdi özür zamanı” dediğine ilişkin bir iddianın yayılması da Suudi dış politikasında ciddi bir değişiklik beklentisinin işareti… Ancak, daha önce de söylediğim gibi, bir ülkenin milli çıkarları ve öncelikli hedefleri gelip giden iktidarlarla birlikte değişmez. Değişen sadece ve sadece izlenen politikalardır, yani kullanılan araç ve yöntemlerdir. Bu gerçeği göz önünde bulundurmak kaydıyla Ortadoğu’nun en önemli devletlerinden biri olan Suudi Arabistan’da yaşanan iktidar değişiminin Türkiye’nin bölgesel çıkarları bakımından olumlu gelişmelere yol açması imkânını tartışmalıyız.