Şampiy10
Magazin
Gündem

Zorunlu ara...

Türkiye, tarihinin en kritik seçimine gidiyor. 7 Haziran’da Türk demokrasi tarihinin en önemli seçimi yapılacak. Yüz elli yıllık modernleşme sürecinde yeni bir sayfa açılacak. Bu değişime kısaca ‘Yeni Türkiye’ adını veriyoruz. İmparatorluk döneminde başlayan yenilik hareketlerinin ana sorunu ‘eski/yeni’ mücadelesi oldu. Osmanlı entellektüelleri eskiyi kaldırıp yerine ne koyacağına bir türlü karar veremedi.

Yeni Türkiye düşüncesinin mottosunu ‘cumhuriyetin demokratikleştirilmesi ve rejimin normalleştirilmesi’ oluşturuyor. Rejimin, tarih ve milletle barışması anlamına da geliyor. İşte bu seçim üç ana gündem üzerinden yürüyecek. Birincisi yeni anayasa. İkincisi başkanlık sistemi. Üçüncüsü çözüm süreci. Aslında üçünü de ‘Yeni Düzen Arayışı’ başlığı altında toplayabiliriz.

Sizlerle uzun zamandır bu köşede buluşuyoruz. Analizlerime bazen katılmadınız. Bazen hemfikir oldunuz. Ancak değer atfederek takip ettiğinizi gelen maillerden biliyorum. Sağolunuz varolunuz. Ömrünüze bereket olsun. Aslında ben bir akademisyenim. Siyaset bilimi hocasıyım. Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde okudum.

Yeni şeyler söylemek için...

Doksanlı yıllarda Türkiye’nin doğum sancılarına şahitlik ettim. İsmet Özel’in ‘insanlar hangi dünyaya kulak kesilimişse diğerine sağır’ dizelerinin tersine büyük bir tecessüsle başka dünyalara kulak kesildim. Ali Şeriati, Kemal Tahir, İsmet Özel, Sabri Ülgener, İdris Küçükömer, Seyyid Kutup, Hikmet Kıvılcımlı, Seyit Ahmet Arvasi, Said Nursi, Cemal Süreya’yı aynı anda okudum. Türkiye Günlüğü’nü de, Birikim Dergisi’ni de tek sayı kaçırmadan takip ettim.

Gazi Üniversitesi Kamu Yönetimi bölümünde asistan oldum. Mektebi Mülkiye’de doktora yaptım. Sonra öğretim üyesi oldum. Siyaset Bilimi doktorasından sonra gazetelerin yorum sayfalarında analizler yazmaya başladım. Akademik birikimimi günlük gazeteye taşımak amacıyla bir süre Hürriyet Gazetesi’nde yazdıktan sonra Vatan Gazetesi’ne geçtim. Bir süredir de Vatan’da yazıyorum.

‘Suyu Arayış’ım, köy ilkokulunda başladı. Dut ağaçlarının altında gözlerimi kanatırcasına okudum. Akademisyen olmak istiyordum. Oldum. Bir süre sonra akademisyenliğin klasik gömleği dar gelmeye başladı. Gazeteciliğe geçtim. Şimdi de gazetecilikten siyasete soyunuyorum. Biliyorsunuz, İstanbul adayıyım.

Kişisel değerlendirmelerim, gazetecilik etiği ve sizlere olan saygımdan yazılarıma siyaset arası veriyorum. Uzattım biliyorum. Sözün kısası makbuldür. Peki öyleyse sağlıcakla kalınız. Allaha emanet olunuz.

Yazının devamı...

Çözüm sürecinde kim ne yaptı?

Çözüm süreci 3 Ocak 2013’te başladı. Ay hesabıyla 28 ay, gün hesabıyla tam 850 gün geçti. Geldiğimiz noktada ortada net bir tablo var. Hükümet şimdiye kadar pekçok adım attı. PKK ise atması gereken tek adımı dahi atmadı. Önce hükümetin yaptıkları... İşte tam liste...

- 3 Ocak 2013: Ahmet Türk ve Ayla Akat Ata’dan oluşan vekiller ilk defa Öcalan’la görüştüler.

- 24 Ocak 2013: ‘Ana dilde savunma’ ve hükümlülerin cezaevinde eşleriyle görüşmesine imkan tanıyan tasarı TBMM Genel Kurulu’nda kabul edilerek, yasalaştı.

12 Şubat 2013: Başbakan Erdoğan ‘Terörün bitmesi için zehir içeceksin’ deseler içerim. Siyaset umurumda değil. Öleceğimi de bilsem bu zehri içerim. Yeter ki terör bitsin” dedi.

- 4 Nisan 2013:Tayyip Erdoğan Dolmabahçe’de Akil İnsanlar Heyetiyle 8 saatlik toplantı yaptı.

- 9 Mayıs 2013: Toplumsal Barış Yollarının Araştırılması ve Çözüm Sürecinin Değerlendirilmesi Amacıyla Meclis Araştırması Komisyonu Kuruldu

- 26 Haziran 2013: Akil İnsanlar Heyeti Erdoğan’a raporlarını sundu.

- 30 Eylül 2013:Hükümet demokratikleşme paketini açıkladı. Pakette süreçle ilgili 1. Farklı dilde eğitim 2. Seçim barajında değişiklik 3. Eski köy isimlerinin verilmesi 4. Öğrenci andının kaldırılması, 5. “X, W, Q” harflerinin kullanılabilmesi gibi düzenlemeler yapıldı

- 16 Kasım 2013:Başbakan Erdoğan, yirmi bir yıl sonra Diyarbakır’a gelen Bölgesel Yönetim Başkanı Mesud Barzani’yi ağırladığı şehirde yüzbin kişiye hitap etti. Konuşmasında ilk defa ‘Kürdistan’ kelimesini kullanan Başbakan, ‘Yeni Türkiye’de inkâr, ret, asimilasyon olmayacak’ görüşünü dile getirdi.

- 2 Aralık 2013:‘Toplumsal Barış Yollarının Araştırılması ve Çözüm Sürecinin Değerlendirilmesi’ amacıyla kurulan meclis araştırma komisyonu süreçle ilgili 450 sayfalık raporunu açıkladı.

Hükümet ödevlerini yaptı

- 19 Şubat 2014: Mardin Artuklu Üniversitesi Yaşayan Diller Enstitüsü’nde Kürdoloji Kütüphanesi açıldı.

- 13 Mart 2014:Türk Dil Kurumu (TDK) tarafından Türkçe-Kürtçe sözlük yayımlandı.

- 6 Haziran 2014: AK Parti ARGE Başkanlığı Diyarbakır’da ‘Yeni Türkiye’nin Açılan Kilidi: Çözüm Süreci Çalıştayı’ yaptı.

- 10 Temmuz 2014:Müzakere Yasası olarak da bilinen ‘Terörün Sona Erdirilmesi ve Toplumsal Bütünleşmenin Güçlendirilmesine Dair Kanun’ TBMM’de kabul edildi. Bu kanun kapsamında şiddetin sona erdirilmesi için hukuki, sosyo-ekonomik, psikolojik, kültür, insan hakları, güvenlik ve silahsızlandırma gibi konularda atılması gereken adımların ve komisyonların kurulmasına karar verildi.

- 11 Temmuz 2014: Diyarbakır’da görülen KCK ana davasında tutuklu kalmadı.

- 1 Eylül 2014:Çözüm süreci ilk defa 62. Hükümet Programına girdi.

- 2 Ekim 2014:Temmuz ayında çıkartılan “Terörün Sona Erdirilmesi ve Toplumsal Bütünleşmenin Güçlendirilmesine Dair Kanun”a atıfla Çözüm Süreci Kurulu ve Kurumlar arası İzleme ve Koordinasyon Komisyonu kuruldu.

- 19 Ekim 2014:Başbakan Davutoğlu Akil İnsanlarla Dolmabahçe’de 11 saatlik toplantı yaptı.

- 10 Ocak 2015: TRT 6’nın adı TRT Kürdi olarak değiştirildi.

- 8 Mart 2015:Başbakan Davutoğlu, GAP Eylem Planı’nı açıkladı. Planda bölgenin kalkınması için 26.7 milyar değerinde toplam 115 proje olduğu söylendi.

PKK hangi adımları attı?

Geçen iki buçuk yılda PKK geri çekilme sözü verdi. Onu da tutmadı. Peki ne yaptı? Bir tek kurşun atmadı. Öcalan’ın talimatlarına rağmen geri çekilmeyi yerine getirmedi. Sözünde durmadığı gibi bölgede ‘kamu düzenini’ bozacak her şeyi yaptı. Kural dışı davrandı. Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan’ın Nevruz öncesi dile getirdiği ‘Demokrasi varsa silah yoktur’ sözünden hareketle barajı aşmak isteyen bir hareketin elinde silahla dolaşması iyi niyetle açıklanabilir mi?

Bundan sonra ne olacak?

Son tahlilde hükümet büyük riskler alarak önemli adımlar attı. Yukarıda sayılanlar dışında yerel yönetimleri güçlendiren büyükşehir yasasını çıkardı. Mecliste eş başkanlık düzenlemesi kabul edildi. Siyasi partilere yardım konusu yeniden yapılandırıldı.

Adaya giden HDP heyeti genişletildi. İmralı Adasındaki mahkumlar değişti. Ada koşulları iyileştirildi. Hatta Ahmet Davutoğlu, Başbakan olduğunda ilk görüşmesini Selahattin Demirtaş’la yaptı.

Geldiğimiz noktada devlet tüm ödevlerini yaptı. PKK ise hiçbirini yapmadı. Süreç ilerleyecekse ilk önce PKK’nın sözünde durması gerekiyor. PKK hiçbir şart öne sürmeden çekilmelidir. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın söylediği gibi ‘elde silahla çözüm süreci olmaz’.

Yazının devamı...

AK Parti’de değişim, yenilenme ve yeni dönem

AK Parti her seçimde kadrolarının yarısından fazlasını değiştirdi. Muhtemelen bu seçimde de aynısı olacak. Listelerin yenilenmesi teşkilatlara yeni bir dinamizm getirdiği gibi toplumda da yeni heyecan yaratıyor. Değişimin, statükodan daha doğru bir pozisyon olduğunu gören Erdoğan bu ilkesinden asla vazgeçmedi.

Bu seçimde de daha önce var pratik uygulanacak. Yani listelerin yarısından fazlası değişecek. Ayrıca üç dönem kuralı nedeniyle yetmiş üç isim aday olamayacak. Böylece daha majör bir değişim hayata geçecek. Bu durum ‘kurumsallaşma, inşaa, ihya’ sözcüklerine yeni anlamlar yükleyen Başbakan Davutoğlu için bu yenilenme yeni pencereler açıyor. Üç dönem kuralı yorulan kadrolar için dinlenme fırsatı sunarken, parti içi konsolidasyonu sağlama işlevi görüyor.

AK Parti’de yeniden yapılanma!

Yeni dönemde yeni Türkiye’nin kurucu kadroları işbaşı yapacak. AK Parti ‘süreklilik içinde değişimi’ başarıyla gerçekleştirmiş bir parti. Kurucu lideri Tayyip Erdoğan’la eşgüdüm içerisinde bu seçimde önüne yeni hedefler koyuyor. Başta yeni anayasa olmak üzere başkanlık sistemi konuşulanların aksine tabanda büyük heyecan oluşturuyor.

Daha önce de söyledim. AK Partinin rakibi kendisi. Parti major bir hata yapmadığı sürece muhalefet partileri iktidara gelemez. Bu bağlamda AK Parti toplumsal karşılığını ve sahiciliğini devam ettiriyor. Ancak tabanda oluşan ‘değişim ve dönüşüm’ talebinin doğru okunması gerekiyor. Değişim talebinin şekilsel bir tarafı olduğu gibi öze ve derine dair kapsamlı bir tarafı olduğu da unutulamamalı.

Davutoğlu önderliğinde AK Partinin yeniden yapılanması salt beşeri anlamda değil politik olarak da bir tazelenmeyi kapsıyor. Bu değişimin ilk adımlarından biri listeler olacak. Partinin yeni bir başarı hikayesi yazabilmesi için yeni bir dil, yeni bir söylem ve taze kadrolara ihtiyacı var. AK Parti strateji masası ve kurumsal hafızası bu dönüşümü yapabilecek kurmay zekaya sahip.

Üç dönem kuralı neyi değiştiriyor?

1. Üç dönem kuralı son tahlilde bir beşeri ve politik sermayenin değişimi anlamına geliyor.

2. AK Parti ‘gençleşerek ve yenilenerek’ inovasyon yeteneğini kaybetmediğini gösteriyor.

3. İnşaa ve kurumsallaşma sürecinin yeni bir kurmay kadroyla yürütüleceği anlaşılıyor.

4. Üç dönem kuralı politik restorasyon yanında, yeni dinamizm ve tazelenme sağlıyor

5. Kadrolarını yenileyen partinin yeni Türkiye’nin ruhuna uygun yapılanmaya gideceği anlaşılıyor.

6. Kadrolardan sonra siyasi ajanda ve söylemin de yeniden yapılandırılacağı görülüyor.

7. ‘AK Parti’nin içe kapanacağı ‘Ankaralılaşacağı’ tezleri anlamını yitiriyor.

8. AK Parti’yi hakim parti konumuna getirecek, ikinci on yılın kapı sını aralayan etki yapacaktır.

9. Üç dönem kuralı sadece AK Parti içinde değil, siyasette de major bir konsolidasyon sağlayacak

10. Değişim profesyonelleşmeyi engelleyerek siyasal ve toplumsal alanı dengeleme işlevi görecek

11. CHP ve MHP’nin yapamadığı değişimi AK Partinin başarması halkın yeni kredi açmasına vesile oluyor.

Yazının devamı...

Kaos planı!

Türkiye dün Cumhuriyetin Savcısı Mehmet Selim Kiraz’ın hunharca katledilmesine ağladı. Gözyaşları sel oldu aktı. Sadece yargı camiası değil ülke yasa girdi. Bu olanlar süpriz mi? Tabii ki değil. Uzmanlar zaten eylem sezonunun açıldığını dile getiriyorlar. Önümüzdeki günlerde yeni eylemlerin olması sürpriz olmayacak.

Son olayın görünür ve görünmez aktörleri, zamanlaması ve eylemin türü aslında her şeyi özetliyor. Türkiye, tarihinin en önemli seçimlerinden birine girerken ülke istikrarsızlaştırılmak isteniyor. PKK’nın silahlı mücadeleyi bırakacağını açıklayacağı bir dönemde yeni örgütler devreye sokulmaya çalışılıyor. Eylemin örtülü mesajında ‘PKK silahı mücadeleyi bırakırsa sizi başka aktörler üzerinden istikrasızlaştırırız’ cümlesi var.

Bu eylem DHKP-C’nin ne ilk ne de son eylemi. Uzmanlar önümüzdeki günlerde bu tür eylemlerin artacağını dile getiriyorlar. Türkiye, seçime giderken ülkeyi destabilize etmek isteyen güçler devreye girdiler. Türkiye, kırk yıllık PKK’yla mücadele dönemini sonlandırıp yeni bir sayfa açmaya hazırlanırken karanlık odaklar bir kez daha işbaşı yaptılar.

Toplum mühendisleri işbaşında

Biz bu filmi daha önce izledik. Hatta o kadar çok izledik ki artık her sahnesini ezberden biliyoruz. Türkiye ne zaman ‘take off’ noktasına geldiyse görünmez bir el onu geri çekti. Bir anlamda ‘uzayınca buda, kuruyunca sula’ formülü işletildi. Ülke her on yılda bir darbelere maruz kaldı. Seksen darbesini yapmak için beş bin genci göğ ekin gibi biçtiler.

Hükümeti devirmek için son dönemde pek çok hamle yapıldı. 2007 seçimi öncesi Cumhuriyet mitingleri organize edildi. Toplum kutuplaştırıldı. Özel Harp Dairesi bizzat devreye girerek sosyal mühendislik yaptı. Ancak tüm bu hamleler başarısız kaldı.

2008’de AK Parti hakkında kapatma davası açıldı. Politik mühendislikten sonra hukuk mühendisliği devreye sokuldu. Fakat bu da başarılı olmadı. Hikmeti hükümet devreye girdi ve son anda kapatma davası düştü. Bu defa PKK terörü devreye sokuldu. 2011 seçimlerine silahların gölgesinde girildi. Erdoğan’ın önü yine kesilemedi.

DHKP-C’nin üç hedefi!

Son iki yılda yaşananları zaten biliyorsunuz. Önce Gezi eylemleri. Sonra 17-25 Aralık darbe teşebbüsü yapıldı. Sözü uzatmayayım. Bunların hiçbiri başarılı olmadı. Tayyip Erdoğan her hamleden sonra daha da güçlendi. Geldiğimiz noktada Erdoğan karşıtları için fazla seçenek kalmadı. DHKP-C gibi çok sahipli bir taşeron örgütü kullanarak sansasyonel eylemler yapacaklar.

Önümüzdeki günlerde son eylemin intikamını almak için üç eylem türü benimsenmiş durumda. Birincisi son eylemin intikamını almak için polis noktaları hedef alınacak. İkincisi stratejik yerlere canlı bomba eylemleri yapılacak. Üçüncüsü politikacılara ve ünlü isimlere suikastlar düzenlenecek. DHKP-C son eylem sırasında ‘Polis müdahalesi olursa, zincirleme eylem koyacaklarını ve fedai eylemleri yapacaklarını’ zaten söyledi. Onun için bundan sonra olacaklar artık seriye bağlandı.

Bu eylem bize şunu gösteriyor. Türkiye tarihinin en önemli seçimlerinden birine giderken karanlık odaklar yeniden devreye girdiler. Seçime kadar kaos planlarını devreye koyup, ülkeyi destabilize etme amacındalar. Muhtemelen seçime kadar tansiyon iyice yükselecek ve şok edici eylemler yapılacak.

Yazının devamı...

CHP’de ön seçim ne anlama geliyor?

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) uzun bir aradan sonra ön seçim yaptı. En son 18 Nisan 1999’da kısmi bir ön seçim yapmış ve parti barajın altında kalmıştı. 1999’da Baykal yönetimi ön seçime gitmiş ve parti yüzde 8.7 oy almıştı. CHP’liler tarafından ‘Ecevitlerin partisi’ olarak nitelenen DSP ise yüzde 22.1 oranına ulaşmıştı.

Bir tarafta kişi partisi olarak horlanan DSP diğer tarafta ise demokratik biçimde ön seçim yapan CHP mukayesesi tüm siyasal bilim teorilerini boşa çıkarmıştı. CHP’nin ilk defa barajın altında kaldığı bu sonuç, sosyal demokratları hayrete düşürmüştü. Ön seçim üzerinden yapılan karşılaştırma CHP’nin ön seçim dışında başka ontolojik problemleri olduğu realitesini birkez daha ortaya koymuştu.

On altı yıl sonra CHP yeniden ön seçim yaptı. Tabii ki köprünün altından çok su aktı. Artık DSP yok. Zamanın ruhu değişti. CHP o parti değil. CHP genel başkan, örgüt, söylem değiştirdi ancak yine istediğini alamadı. Kemal Kılıçdaroğlu, dört seçimi kaybetti. Açılan toplumsal krediyi, politik çıktıya tahvil edemedi.

Kılıçdaroğlu son şans

Genel başkan seçildiğinde de yazdım, Kılıçdaroğlu CHP’nin son şansı. 2015 seçimi de CHP’nin son seçimi. Ya bu seçimde Kılıçdaroğlu başarılı olup kendisini ve partisini kurtaracak ya da CHP yeni krizlere yelken açacak.

CHP’nin yaptığı ön seçim, parti politbürosunda tasfiyeye yol açtı. Normal şartlar altında siyaseten emekli olması gereken isimler Kılıçdaroğlu’nun ustaca kurguladığı hamleyle örgüt tarafından diskalifiye edildiler. Keşke bu isimler kendi iradeleriyle jübile yapabilselerdi.

CHP’nin bu seçimde alacağı oy sadece kendisini değil başta HDP olmak üzere tüm sonuçları etkileyecek. CHP’nin yapacağı liste HDP’nin umudunu yükseltecek veya azaltacak. Son tahlilde HDP’nin barajı aşıp aşmayacağı Kılıçdaroğlu’nun tercihlerine bağlı olacak. Kılıçdaroğlu’nun yapacağı zayıf liste HDP’yi barajı aşırtacak ancak CHP oylarındaki düşüş nedeniyle kendisi de koltuğunu kaybedecek. Yapacağı güçlü liste ise HDP’yi barajın altına itip AK Parti’nin elini güçlendirecek.

Ön seçimin sonucu ne olacak?

1. CHP örgütü tarafından yapılan sıralama toplum tarafından kabul edilecek mi?

2. Aday tercihleri etkileyen hemşehrilik asabiyesi seçim sandığına nasıl yansıyacak?

3. Kılıçdaroğlu, hem seçim kampanyasını hem de parti içi muhalefeti yönetmesi gerekecek

4. CHP, AK Parti ile mücadele etmekten çok iç iktidar mücadelesiyle boğuşmak zorunda kalacak.

5. Hemşehri tercihleri üzerinden işleyen mekanizmanın toplumda nasıl karşılandığını göreceğiz.

6. Ön seçim CHP için olumlu bir adım ama arkasının gelmesi ve toplumun ezberini bozması lazım

7. Mezhepçilik/Ulusalcılık/Sosyal demokrasi parantezine sıkışmış CHP’nin yön tayin etmesi zor olacak.

8. Aday tercihinde yaşanan yoğun mezhep tercihinin sandığa nasıl yansıyacağını bekleyip göreceğiz.

9. Bu seçimde sadece ön seçimle örgütte sağlanan dinamizm ve yenilenme değil yeni CHP’nin politik duruşu da yeniden test edilecek

10. Kendi ifadesiyle ‘Dersimli Kemal’in ulusalcıların sembol şehri İzmir’de ön seçime girip buradan vekil olması CHP’nin kırmızı çizgilerinin aşınması bakımından ilginç bir durum.

Yazının devamı...

Paralel yapının MHP/BBP planı!

Seçim yaklaştıkça paralel yapının dessas planları tek tek ortaya çıkıyor. Yerel ve cumhurbaşkanlığı seçiminde umduğunu bulamayan paralel yapı bu defa daha organize çalışıyor. Bu seçime daha bileylenmiş, daha örgütlü, daha derin bir planla giriyorlar. Tek hedefleri var: Tayyip Erdoğan.

Farklı kombinasyonlar ve koalisyonlar peşindeler. Prensip, norm, kural tanımadan hareket ediyorlar. Amaçları, AK Parti iktidarına son vermek. Daha önce de yazdım. Paralel yapının seçim motivasyonunu ‘Erdoğan karşıtlığı’ oluşturuyor. Ne olursa olsun bu hedeflerinden vazgeçmiyorlar.

Başarabilirler mi?

Peki başarabilirler mi? Son iki seçimde de denediler. Hem de çok daha büyük bir kampanya yaptılar. Ancak sadece marjinalleştiler. Bu seçimde fark gözetmeksizin partilere sızmaya çalışıyorlar. Yerel düzeyde maskeli paralel yapı elemanları AK Parti başta olmak üzere diğer partilerden aday olma çabası içindeler.

Partilere sızma hamlesinin iki amacı var. Birincisi bu partilere girip kripto eleman olarak paralel yapıya hizmet etmek. İkincisi ise paralel yaftasından kurtulmak. Uzun vade de devletin paralel yapıyla sonuna kadar mücadele edeceğini gören hizmet elemanları izlerini kaybettirmek için aday adaylığına müracaat ettiler.

Paralel yapı elemanları herhangi bir vilayette bir partiden aday olduğunda etrafına ‘bakınız ben paralelci değilim’ demek için yeni bir maskeleme operasyonu yapıyorlar. Amaçları aday olmaktan öteye kendilerini gizlemek. Ancak ne yaparlarsa yapsınlar toplum bu insanların farkında.

30 Mart ve 10 Ağustos seçimleri nden önce Mustafa Kamalak, Mustafa Destici, İdris Bal, İdris Naim Şahin, Abdurrahman Karslı’ya tam destek veren paralel yapı bu planları tutmayınca yeni hedeflere yöneldi. Yerel seçimde ablalar CHP için oy istedi. Cumhurbaşkanlığı seçiminde açıkça Ekmeleddin İhsanoğlu için çalıştılar.

MHP-BBP ittifakı mümkün mü?

Bu seçimde en büyük planları MHP ve BBP’yi birleştirmek. Bu koalisyon için her türlü yolu deniyorlar. Ancak paralel yapı dosyasına hakim olan Devlet Bahçeli böylesi bir ittifaka karşı çıkıyor. 2011’de MHP’yi barajın altında itmek için kumpas kuranlar şimdi MHP/BBP ittifakı için çalışıyorlar. Bu kadar tutarsız ve ilkesizler.

Bunu yaparken planlarının fark edilmediğini düşünüyorlar. Paralel yapı elemanı olmak tam da böyle bir tavır gerektiriyor. Sahaya indiğinizde bu yapının nasıl bir toplumsal metastaza neden olduğunu görüyorsunuz. İster kabul edin ister etmeyin gerçekten artık Türkiye’nin amacını kaybetmiş ve ülkesine düşman haline gelmiş bir mikro sosyolojiyle karşı karşıya. Bu gettonun rehabilitasyonu yapının tasfiyesi kadar önemli.

Hükümeti çözüm süreci üzerinden vurmayı planlayan paralel yapı MHP/BBP ittifakını kurdurarak AK Parti’nin önünü kesmek istiyor. Amacına ulaşabilir mi? Daha önce olduğu gibi bu defa da başaramayacaklar ve daha da keskinleşecekler. Devlet Bey’in kamuoyu önünde fazla konuşmasa da ontolojik olarak Gülen hareketine mesafeli ve devletçi bir tavrı olduğu biliniyor.

Yazının devamı...

Çözüme destek yüzde 68

Başbakan Yardımcısı Akdoğan, çözüm sürecini provoke edenlerin zararlı çıkacağını söyledi. “Süreç devlet politikası” diyen Akdoğan, Cumhurbaşkanı’nın sürecin önderi olduğunu belirtti.

Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan, çözüm süreci üzerinden yaşanan son tartışmaların ardından önemli mesajlar verdi. Seçim sürecinin tıkandığına ilişkin iddiaları reddeden Akdoğan, “Bu seçimlere kurban edilebilecek bir konu değildir” dedi.

‘Temaslar yapılmakta’ Akdoğan şöyle devam etti: “Basit siyasi hesaplar, polemiklerle yürütülebilecek bir süreç değildir. Açılım sürecinde çok önemli reformlar hayata geçirirken, bir pazarlığın parçası olarak bunu yapmadık. Örgütün silah bırakması vesaire önemlidir. Bunun çözülebilmesi için bir takım temaslar yapılmaktadır. Bu tür süreçlerin dili, tarzı ne olmalıdır bunu doğru anlamak lazım.” ‘Kürtleri teslim etmeyiz’

“HDP’nin anlayışının

Kürtlerin değer dünyasına uygun hakeret etmediğini düşünüyoruz, Kürtleri de bunlara teslim edecek değiliz. Bununla birlikte süreçteki aktörlerin dillerine dikkat etmeleri lazım. Demirtaş’ın Sayın Cumhurbaşkanımıza yönelik yaklaşımları sürecin ruhuna uygun değil.” ‘Destek yüzde 68’ “Bu süreci AK Parti başlattı, Sayın Erdoğan başlattı. Sürece destek yüzde 68. Bir sürece yüzde 68 destek varsa, bu büyük bir siyasi hareketin, yüzde 52 ile Cumhurbaşkanlığı seçimi kazanan büyük bir siyasi hareketin öncülüğünde gerçekleştirilmiştir. Cumhurbaşkanı devletin başındaki kişidir, çözüm süreci de devlet politikasıdır. Bütün kurumların sürecin ruhuna uygun hareket etmesi gerekir. Hükümetin kararlılığı, samimiyeti ne kadar önemli ise sayın Cumhurbaşkanı’nın bu sürecin arkasında olması önemlidir. Burada AK Parti’nin çok üzerinde bir destek olması, MHP ve CHP’nin neredeyse yarısının da bu süreci kabullendiğini ve akan kan dursun dediğini gösteriyor. Bu da çok önemlidir.”

‘Silahı devreye sokan kaybeder’

“Bir yanda elimizde silah olsun, diğer taraftan demokrasi olsun, bu kabul edilemez. Bir takım odakların, örgüt içerisindeki bazı yapıların süreci nasıl bozabiliriz arayışı içinde olduğu anlaşılıyor. Eller yeniden tetiğe uzanırsa, bir takım tezgahlar provokasyonlar filan düşünülüyorsa bunlara karşı devlet uyanıktır, yapanın yanına kar kalmaz. Kendileri zararlı çıkar. Ateşle oynayan yanar! Silahı devreye sokan kaybeder.”

‘HDP olmazsa kıyamet kopmaz’

“Biz bu işleri başlattığımızda HDP Meclis’te değildi. Meclis’te olmayan ve siyaset yapan partiler var, onlar eline silah mı alıyor? Bu demokrasiye inanmamak anlamına kalır. Temsil noktasında bir sıkıntının yaşanacağına inanmıyorum. Kıyametin kopacağına da inanmıyorum. Yanlış yapan kendi kaybeder.”

Yazının devamı...

Provokasyon olabilir!

Nevruz mesajı bir kez daha umutları yeşertti. Önümüzdeki günlerde güzel şeyler olacak. Kandil, İmralı’nın kongre çağrısına olumlu cevap verecek. Seçimlerden önce PKK, Türkiye’de silahlara veda edecek. Kongre toplanıp silahlı mücadeleyi sonlandırdığını açıklayacak.

Ancak yeni bir risk var. Muhtemelen seçimlerden önce ciddi provokasyon olacak. Bunu nereden mi çıkarıyorum? Geçmişte yaşananlardan. Türkiye ne zaman çözüme yaklaştıysa büyük olaylar oldu. Görünmez bir el ülkeyi kaosa sürükledi. Türkiye kan banyosuna sokuldu.

Demirel’e kanlı cevap

20 Ekim 1991 seçimi sonrası DYP-SHP Hükümeti kuruldu. Toplumda büyük umut doğmuştu. Demirel-İnönü hükümetinin güvenoyu aldıktan sonra ilk işi Diyarbakır’a gitmek oldu. Başbakan Demirel, 8 Aralık 1991’de Diyarbakır Ulu Caminin önünde ‘Kürt realitesini tanıyoruz’ sözünü söyledi. Hükümet programının ek protokolü buna ayrıldı. Yapılacak işler tek tek sıralandı. Hükümetin bu açılımına PKK şiddetle karşılık verdi. Demirel, Diyarbakır’dan dönmeden bölge kan gölüne çevrildi. Her gün on kişi hayatını kaybediyordu. 1992 Nevruz’unda yüzün üzerinde insan hayatını yaşamını yitirdi. Demirel inisiyatifi kaybetti. Düşük yoğunluklu savaş konsepti devreye sokuldu.

Özal öldürüldü

1992 kanlı nevruz’undan sonra yeniden müzakereler başladı. Bu defa Cumhurbaşkanı Özal direksiyona geçti. Öcalan’a aracılarla haber gönderdi. PKK eylemsizlik ilan etti. Ülkede büyük umut doğdu. Ancak görünmez el yeniden devreye girdi. Önce Cumhurbaşkanı Özal bugün bile tartışılan bir ölümle hayatını kaybetti. Eylemsizlik devam ederken Bingöl’de 33 er şehit edildi. Demirel Cumhurbaşkanı, Tansu Çiller başbakan oldu.

Erbakan’a 28 Şubat yapıldı

24 Aralık 1995 seçiminden sonra ANAYOL hükümeti kuruldu. Hükümet kısa sürede devrildi. Yerine REFHYOL hükümeti geldi. Başbakan Erbakan’ın ilk icraatı örgütle müzakere arayışı oldu. Yine aracılar yoluyla Öcalan’a haber gönderildi.

Erbakan’ın bu açılımına askerin içindeki bir yapı 28 Şubat darbesiyle karşılık verdi. Hükümet post modern darbeyle yıkıldı. Ülke destabilize edildi. Ekonomik kriz çıkarıldı. Terör yükseltildi.

Gülen ABD’ye, Öcalan İmralı’ya

28 Şubat sürecinde siyaset mühendisleri yeni bir denklem kurdular. DSP-MHP-ANAP koalisyonu döneminde ilginç olaylar yaşandı. Öcalan, Türkiye’ye verilirken, Fethullah Gülen ABD’ye götürüldü. Bir nevi takas yapıldı. Tayyip Erdoğan cezaevine gönderildi. 3 Kasım 2002’de AK Parti hükümeti kuruldu. 2004’te askerin içine çöreklenmiş bir yapı PKK’ya terörü başlatması için emir verdi. Bunun belgeleri daha önce yayınlandı.

AK Parti’ye kapatma davası

2005’te Başbakan Erdoğan Diyarbakır’da tarihi bir konuşma yaptı. PKK’nın buna cevabı şiddet oldu. 2007 seçimleri silahların gölgesinde yapıldı. Erdoğan’ı tasfiye etmek için Cumhuriyet mitingleri tertiplendi. Seçimden hemen sonra % 47 alan bir partiye kapatma davası açıldı.

2009’da Demokratik açılım süreci başladı. Bu defa da paralel yapı KCK davalarını açtı. Habur’da büyük olaylar oldu. Eylemsizlik süreci Reşadiye saldırısıyla son buldu.

Oslo süreci Silvan’da bitti

2011 seçimleri çatışmalı dönemde yapıldı. Oslo’da MİT, PKK görüşmeleri oldu. Ancak bu süreç de Silvan saldırısıyla sona erdi. Çözüm Süreci başladığında ise hepinizin bildiği provokasyonlar yaşandı.

Bugün, tarihte görülmemiş biçimde çözüme yaklaşmış durumdayız. Son 30 yılda hiç bu kadar sonuca yaklaşılmamıştı. Ancak geçmişte yaşananları baktığımda gerçekten endişeleniyorum. Ankara olayı ciddiye alıyor. Ancak ‘PKK’nın arkasındaki güçler’ ve şiddet üzerinden ülkeyi kontrol etmek isteyen yapılar buna kolay izin vermeyeceklerdir.

Çözüme son bir adım kala çok daha dikkatli olmak gerekiyor...

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.