Şampiy10
Magazin
Gündem

Paralel yapı kimi destekleyecek?

Gülen grubu bu seçimde parçalı bir stratejiyle hareket edecek. Büyük ihtimalle kamuoyu önünde kimseye destek vermeyecekler. Ancak arkada AK Parti’nin kaybetmesi için her şeyi yapacaklar. Paralel yapının seçim stratejisi eklektik bir plana dayanacak. Durumsallık yaklaşımı olarak özetleyebileceğimiz bu stratejinin ana fikrini yerel duyarlılıklar oluşturuyor...

Aslında benzer tartışmayı 30 Mart yerel ve 10 Ağustos Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde yaptık. Paralel yapının kurucu bir etkisinin olmadığı görüldü. Grubun oyunu yüzde 5-10 bandında görüp partilerle pazarlık masasına oturan ‘abiler’ hüsrana uğradı. Özgüven zehirlenmesi içerisinde AK Partiyi devireceklerini iddia edenler tarihi tokat yediler.

Fakat yenilen pehlivan güreşe doymaz misali dedikodularına devam ediyorlar. Yerel seçim öncesi dile getirdikleri akla ziyan görüşleri hatırlıyorsunuz. Anlı şanlı gazeteciler Tayyip Erdoğan ülkeyi terk edecek dediler. AK Partinin oyu yüzde 25 dediler. Erdoğan önce yerel sonra ulusal iktidarını kaybedecek dediler. Sonuçta ne oldu? Kim kaybetti, kim kazandı?

Ablalar sahaya inecek mi?

Hüseyin Gülerce’nin seçim sonrası söylediklerini biliyorsunuz. Gülerce, Gülen grubunun CHP için kapı kapı dolaşıp oy istediğini belirtti. Ablaların ev ziyaretlerinde CHP için destek istediklerini söyledi. Tarih ve toplumsal hafıza tüm bunları kaydetti.

Önümüzde yeni bir seçim var. Gülen grubu bu defa daha ihtiyatlı bir dil kullanıyor. Yerel seçim ve cumhurbaşkanlığı seçiminde istediğin elde edemeyen ve toplumsal ayıplanmayla karşılaşan paralel yapı bu defa yoğurdu üfleyerek yiyecek. Perde arkasında durup son ana kadar sahaya inmeyecek. Son on beş günde organize biçimde negatif kampanyaya başlayacak.

Paralel yapının iki hedefi var. Birincisi AK Parti iktidardan insin istiyor. İkincisi ise CHP, MHP, HDP’nin iktidar olmasını diliyor. 17/25 Aralık sonrası AK Partinin iktidardan düşmesini istemeleri normal. Ancak bu tavrın hareketin tabanında yarattığı ciddi bir kopma var.

Fethullah Gülen ne derse desin, insanlar Erdoğan’ı seviyor. Tabanda büyük bir geçişkenlik var. Gülen’in ‘AK Parti’ye oy vermeyin’ talimatı tabanda tepkiye yol açıyor. Gülen’in talimatına rağmen insanların çoğu hem oylarını AK Partiye veriyorlar hem de Gülen grubuna biraz daha yabancılaşıyorlar.

Siyasileştikçe kaybedecek!

Paralel yapı bu seçimde Akdeniz’de MHP, Karadeniz’de CHP, Doğu ve Güneydoğu’da HDP, Ege, Marmara Bölgeleri ile metropollerde CHP için oy isteyecek. Bu tavırları samimi olanlarda yeni bir travma yaratacak. Hareket politik tutum aldıkça kopuşları hızlanacak. Ancak onlar için öncelikli amaç kopmalar değil, AK Partinin iktidarını kaybetmesi.

Paralel yapının bu seçimde kullanacağı ana argüman çözüm süreci olacak. Paralel yapı, emniyet ve güvenlik bürokrasisi içerisindeki kripto elemanları aracılığıyla ‘bölgenin örgüte terk edildiği’ propoganadasını yapacak. Aynı yapı tersinden Güneydoğu’da HDP için oy isteyecek. Paralel yapı mensuplarının 17/25 Aralık sonrası Kandil’de bazı temasları olduğu Ankara’da herkesin bildiği bir sır.

Tüm çabalarına rağmen önceki seçimlerde olduğu gibi bu kampanya da geri tepecek. Gülen grubu siyasileştikçe marjinalleşecek, marjinalleştikçe itibarını kaybedecek, prestijini kaybettikçe toplumsal desteğini yitirecek. Hepsinden önemlisi paralel yapı milletin gönlündeki yerini kaybedecek. Bundan daha önemli ne olabilir ki!

Yazının devamı...

İktidar değişiyor mu?

Seçime az bir süre kaldı. Liderler çalışmalarına ara vermeden devam ediyor. AK Parti’den sonra CHP’de de süreç hızlandı. CHP bu ayın sonunda ön seçim yapacak. Ön seçim, CHP’de ciddi bir mobilizasyon yaratmış durumda. MHP ve HDP’de ise henüz büyük bir hareketlilik gözlenmiyor.

Önceki gün Mehmet Acet’in İskele Sancak programında seçimi konuştuk. KONSENSUS Araştırma’dan Murat Sarı ve ANAR’ın sahibi İbrahim Uslu vardı. İbrahim Uslu, AK Parti için anketler yapan bir isim. Ancak üç genel, üç yerel, iki referandum ve cumhurbaşkanlığı seçimini bilen bir şirketi var. KONSENSUS ise ANAR’a göre daha bağımsız hareket ediyor.

Ancak her iki şirketin araştırmalarında da yakın sonuçlar çıkıyor. Öncelikle muhalefetin iddialı sözlerine rağmen iktidar değişmiyor. AK Parti’nin birinciliği devam ediyor. Hatta CHP ve MHP’nin sayısal toplamı AK Parti’nin oyu kadar etmiyor. Murat Sarı yayında KONSENSUS’un Şubat 2015 araştırmasının sonuçlarını açıkladı. Sarı, bulduğu sonuçları rakamsal aralık olarak sunmayı tercih ediyor:

AK Parti: Yüzde 45-48

CHP: Yüzde 25-28

MHP: Yüzde 14-17

HDP: Yüzde 7-9

‘Barajı aşamayacak’

İbrahim Uslu ise farklı bir veri sundu. Uslu, Davutoğlu’nun başbakanlığı almasından sonra her ay düzenli olarak araştırma yaptıklarını ve AK Parti’nin oyunu yüzde 50 bandında bulduklarını ifade etti. Uslu’nun açıklamalarına göre AK Parti yeniden iktidara geliyor. Bunu daha önce de yazmıştım ama Uslu’nun yayında söylediklerini tekrar edeyim:

AK Parti: Yüzde 47-49

CHP: Yüzde 23-25

MHP: Yüzde 13-15

HDP: Yüzde 7-8

Araştırmaların en önemli sonuçlarından biri HDP’le ilgili. Sarı ve Uslu kamuoyundaki hakim görüşün tersine HDP’nin barajı aşamayacağını üzerini basa basa dile getirdiler. Bunu ilerleyen günlerde göreceğiz. HDP’nin barajı aşamamasının yaratacağı ciddi riskler ve avantajlar var. Bu konuyu başka bir gün irdeleyebiliriz.

Ancak her ne olursa olsun bu seçim ülke tarihinin en önemli seçimlerinden biri olacak. Sonuçlar Davutoğlu’nun liderliğinin pekiştiği ve AK Parti için yeni bir dönemin başladığını ortaya koyacak. Az kaldı bekleyip göreceğiz.

Yazının devamı...

Erdoğan 400 vekil neden istiyor?

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “400 vekil istiyorum” sözü tartışılmaya devam ediyor. Muhalefet Erdoğan’ın tarafsız olması gerektiğini dile getiriyor. Burada küçük bir parantez açayım. Muhalefet gerçeğin farkına varamıyor. Ülkede sistem değişti. Muhalefet bunu göremiyor.

Cumhurbaşkanını halkın seçmesiyle paradigma değişti. Her ne kadar adı parlamenterazim olsa da fiilen yarı başkanlık sistemine geçildi. Hal böyle olunca halkın oyuyla seçilen cumhurbaşkanı fiilen partili bir cumhurbaşkanı oluyor. Bunlar eski tartışmalar ama hatırlatmakta fayda var.

Muhalefet, realiteyle yüzleşmek istemiyor. Kendini AK Parti üzerinden tanımlamaya devam ediyor. Toplumun ezberini bozacak stratejik hamleler yapamıyor. Durum böyle olunca sonuç değişmiyor. Aynı manzara 400 vekil meselesinde de var. CHP ve MHP Erdoğan’a cevap verene kadar kendi hedeflerini ortaya koysa daha fazla toplumsal karşılık bulacaklar.

Erdoğan’ın üç hedefi

Sahaya inildiğinde AK Parti’yi görüyorsunuz. Büyük bir seferberlik duygusuyla çalışıyorlar. Muhalefetin seçim takvimini geç başlatmasının bu partilerin tabanında motivasyonu bozduğu gözleniyor. Muhalefet sahaya geç inmekle, sokağı rakiplerine bırakmış oluyor. Fakat muhalefet partilerinin bu ince hesapları düşünecek kurmay zekası bulunmuyor.

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın 400 vekil talebi sonuçta bir siyasi iddiayı ortaya koyuyor. Erdoğan, seçime üç temel hedefle giriyor. Birincisi AK Parti’nin yeni anayasayı yapacak çoğunluğu almasını sağlamak. İkincisi başkanlık sistemini getirmek. Üçüncüsü ilk iki hedefi gerçekleştirebilecek 400 vekil.

AK Parti kendisi için riskli bir alan olan başkanlık sistemi tartışmalarına girmekten kaçmıyor. Bu tavır Amerikalıların ‘Ne kadar risk o kadar kazanç’ prensibini hatırlatıyor. AK Parti seçimde belki 400 vekil çıkaramayacak ama en önce kendi teşkilatlatının önüne bir kızıl elma hedefi koyarak tabanı dinamik tutacak.

Erdoğan’ın amacı ne?

1. Partinin önüne yeni bir hedef koyup teşkilatları motive etmek istiyor.

2. Rakiplerine gözdağı verip onları öğrenilmiş çaresizlik psikolojisine mahkum etmeyi amaçlıyor.

3. Yeni anayasa ve başkanlık sistemi için gerekli sayısal çoğunluğa ulaşmayı hedefliyor.

4. Siyasette iddiasını ortaya koyup muhalefete meydan okuyor.

5. Partisinin 2023 hedefini canlı tutmak ve topluma yeni bir hedef göstermek istiyor.

6. Seçimin önemini en üst düzeyde dile getirip partinin rehavete girmesini engelliyor.

7. 400 vekil çıkarılamasını söyleyip 350 vekili garantiye almayı amaçlıyor.

Yazının devamı...

Erdoğan, Davutoğlu krizi mi?

Muhalefete ve bazı gazetecilere göre AK Parti’de büyük kriz var. Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Başbakan Davutoğlu anlaşamıyor. Güne bu haberlerle başlıyorlar, akşam kendileri de buna inanıyorlar. Siz ne kadar, ‘Tamam da bunu neye dayandırıyorsunuz’ diye sorarsanız sorun onlar dönüp dönüp aynı tezleri tekrarlıyorlar.

Benzer tezleri Abdullah Gül ile Tayyip Erdoğan için söylemişlerdi. Abdullah Gül’e yedi yılda yedi parti kurdurdular. Son dönemde iyice inanmaya başlamışlardı. Hatta partinin içinde Gülcüler, Tayyipçiler listeleri yayınladılar. Aynı haberleri temcit pilavı ısıtıp ısıtıp servis ettiler. Sonuçta ne oldu? Abdullah Gül’ün görev süresi bitti ve tüm iddialar boşa çıktı.

Gül bitti, Davutoğlu başladı!

Aynı çevreler tezviratlarına devam ediyorlar. Şimdi aynı tezleri Erdoğan-Davutoğlu için dile getiriyorlar. Daha önce de yazdım. Bu iddiaları dillendirenlerin en büyük problemi kendilerini AK Parti üzerinden tanımlıyor olmaları. Bu tezin geri planında ‘Biz kendimize güvenmiyoruz. Rakibimizin yanlış yapmasını bekliyoruz’ alt metni var. Ancak bundan kurucu bir siyaset çıkmaz. Toplum bunu görüyor ve yapılan mühendisliğe prim vermiyor.

Yeri geldi bir kez daha belirtelim. Gül ile Erdoğan arasında bir siyaset farkı olmadığı gibi Erdoğan ile Davutoğlu arasında da bir siyaset farkı bulunmuyor. Bu yorum farkı olmadığı anlamına gelmiyor. Doğal olarak iki insandan bahsediyoruz. Tabii ki insani farklılıklar olacak. Ancak son tahlilde bu isimler dünyaya aynı pencereden bakıyorlar.

AB, demokratikleşme, Kıbrıs, çözüm süreci, ekonomi yönetimi ve daha birçok konuda aynı savları paylaşıyorlar. Bunların da ötesinde bu insanlar aynı davanın müntesipleri. Aynı rüyaları görüyorlar, aynı hayalleri paylaşıyorlar. Hal böyle olunca cumhurbaşkanı ile başbakan arasında çatlak oluşturma çabaları beyhude uğraşılar.

Muhalefetin açmazı ne?

Bu tavır aslında muhalefetin kendi güçsüzlüğünün ilanı anlamına geliyor. Muhalefetin özgüven eksikliğini gözler önüne seriyor. İşte dün bir kez daha gördük. Cumhurbaşkanı Bakanlar Kurulu’na başkanlık etti. Hükümet ve parti Tayyip Erdoğan’ın bu hareketin lideri olduğunu biliyor. Ona sebep muhalefet kendini Erdoğan-Davutoğlu üzerinden tanımlamaya çalışana kadar seçime yoğunlaşmalı.

Üç yerel, üç genel, iki referandum ve bir cumhurbaşkanlığı seçimini kaybeden muhalefetin bir an durup düşünmesi lazım. Ben nerede hata yapıyorum. Halk bana neden oy vermiyor? Benim bu kadar iddialarıma rağmen toplum Erdoğan’a hala neden oy veriyor? Sorularını sorup halkın desteğini alması gerekiyor. Aksi takdirde tüm enerjisini Erdoğan-Davutoğlu ilişkisine harcayıp kendi yapacaklarına zaman kalmayacak.

Yeni Türkiye’yi ve AK Partiyi eski Türkiye’nin eskimiş siyasi kavramlarıyla anlaşılamaz. Muhalefet on üç yıldır bunda ısrar ediyor ve aynı sonuçları alıyor. Cumhurbaşkanlığı ve Başbakanlık kulislerini yakından takip eden biri olarak yeniden ifade edeyim. Erdoğan ile Davutoğlu arasında strateji farkı olmaz, olsa olsa taktik farkı olur. Hele hele seçim öncesi kırılma bekleyenler ancak hayal kırıklığına uğrarlar.

Yazının devamı...

Türkiye seçime, CHP kurultaya!

CHP Lideri kemal Kılıçdaroğlu seçim için yüzde 35 hedefi koydu. Sanırım gerçek biraz farklı. Kılıçdaroğlu 2010’da genel başkanlık koltuğuna oturdu. Toplum kendisine büyük kredi açtı. O dönemde yapılan anketlerde CHP’nin oyu yüzde 30’larda çıkıyordu. On yedi yıllık Baykal dönemi bitmiş yeni bir sayfa açılmıştı.

Kılıçdaroğlu ne yapsa toplum ilgi duyuyor ve merakla takip ediyordu. Fakat Kemal Kılıçdaroğlu açılan bu toplumsal krediyi politik alana tahvil edemedi. Toplumsal desteği ucuzca harcadı. Dört yılda dört seçim kaybetti. Büyüsü bozuldu. Söyledikleri merak edilmez oldu. Politik seçimleri, adam tercihleri hep tartışıldı. CHP ilk defa bölgesel parti olma tehdidiyle karşı karşıya kaldı.

Parti, hiçbir dönemde yaşamadığı kadar bölgeselleşme riskiyle karşılaştı. CHP Güneydoğu Anadolu’da yok. Doğu Anadolu’da yok. İç Anadolu’da yok. Doğu Karadeniz’de yok. Peki nerede var. Geçen beş yılda bölge partisi haline geldi. Umut kaybedildi. Başarı unutuldu. Geldiğimiz bu noktada CHP bırakın yüzde 35 almayı pek çok vilayette aday dahi çıkartamadı.

İl başkanı neden aday olmuyor?

Önceki gün gazetelerde bir haber vardı. Habere göre CHP’nin on ilde kapısını çalan olmadı. Dört ilde ise sadece birer kişi başvurmuş. Buna göre CHP ondört ilde seçimleri şimdiden kaybetmiş görünüyor. CHP’ye 3’ü büyükşehir, 4 ilde ise birer başvuru olmuş.

Adaylık başvurusu olmayabilir. Bu anlaşılabilir bir durum. Fakat sonuçta CHP’nin o illerde, ilçelerde teşkilatı var. İl başkanı, ilçe başkanı var. İl başkanın dahi adaylık için müracaat etmediği bir durum yaşanıyor. İl veya ilçe başkanı acaba neden adaylık için müracaat etmiyor. Gerçekten garip bir durum.

Bu tablo dahi CHP’de yaşanan sorunun derinliği bakımından manidar. CHP’de Perşembe’nin gelişi Çarşamba’dan belli. Tam anlamıyla fırtına öncesi sessizlik yaşanıyor. Siyasi bilanço hergeçen gün ağırlaşıyor. Yerel seçimde Kılıçdaroğlu’nun ağır mağlubiyet alması, Mersin ve Artvin’in dahi kaybedilmesi CHP’de sözün bittiği yerdi.

Yerel seçim mağlubiyetini hazmedemeden Ekmeleddin İhsanoğlu’nun aday gösterilmesi bardağı taşıran son damla oldu. İhsanoğlu’nun aday gösterilmesinde de sorun olmayabilir. Ancak Kılıçdaroğlu önderliğinin parti kurullarında tartışmadan bu kararı alması soruna yol açtı. Ekmeleddin İhsanoğlu tercihinin parti bürokrasisinde değil, Beykoz Konaklarında alınması ciddi krize neden oldu.

CHP’de açık kalan hesaplar var

CHP’nin Ankara’dan değil, başka merkezlerden yönetildiği iddiası her geçen gün ağırlık kazanıyor. Sonuçta yerel seçimden ve cumhurbaşkanlığı seçiminden kalan açık olan bir hesap var. Haziran seçiminde Kılıçdaroğlu’nun sağ’a açılmaya devam edeceği ve eski ANAP, DYP’li isimleri yeniden aday göstereceği iddia ediliyor. Eğer bu olursa seçim öncesi yeni bir kriz daha yaşanabilir.

Bağımsız araştırmalar CHP’nin çok fazla umut vaat etmediğini söylüyor. Ancak gerçek sonuçları 7 Haziran akşamı göreceğiz. Her ne olursa olsun Kılıçdaroğlu için CHP’de zaman daralıyor. Seçimden hemen sonra kılıçların çekileceği anlaşılıyor. Normalde yerel seçim sonrası bu bekleniyordu. Yerel seçimin hemen ardından cumhurbaşkanlığı seçiminin yapılacak olması bu hesaplaşmayı erteledi.

Partide kaynayan bir kazan var ve seçimin geçmesi bekleniyor. Hatta Kılıçdaroğlu’nun başarısız olması için çalışan başka bir ekip var. Bu şartlarda CHP’nin başka bir rakibe ihtiyacı yok. CHP’liler partinin başarısız olması için ellerinden ne geliyorsa yapıyorlar.

Türkiye seçime haz ırlanırken CHP yeni bir kurultaya hazırlanıyor. CHP bildiğiniz gibi Batı yakasında değişen bir şey yok.

Yazının devamı...

Yeni dönem başlıyor...

Türkiye’de yeni bir dönem başlıyor. Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan ve Sırrı Süreyya Önder’in açıklamaları tarihsel öneme sahip. Türkiye siyasetinde ve Ortadoğu’da yeni bir sayfa açılıyor. Süreç bu noktaya kolay gelmedi. Ancak bugün zorlukları konuşma zamanı değil. Tüm yazılanlar arşivlerde duruyor.

Dünkü çağrı aslında HDP heyetinin 4 Şubat görüşmesinde İmralı’dan alındı. Öcalan, PKK’nın kongre toplayıp ‘Türkiye’de silahlı çağrıyı bırakmasını’ istiyordu. Ancak Kandil bu çağrıya olumlu yanıt vermedi. Geride kalan 25 günün hikayesi yazıldığında nasıl bir aksiyon yaşandığını okuyacaksınız. Nefes kesen görüşmeler sonunda peş peşe dünkü açıklamalar geldi.

Yalçın Akdoğan’ın perde arkasında yaptıkları olmasa sürecin bu noktaya gelmesi zor olacaktı. Hakan Fidan’ın tarihsel hakkını teslim etmek gerekiyor. Ayrıca Muhammed Dervişoğlu’nun son dönemde sessiz ve derinden yürüttüğü trafiğin altını çizmek lazım. Başbakan Davutoğlu’nun cesur ve kararlı tutumu olmasa süreç bu tarihi noktaya gelemeyecekti.

2005’ten 2015’e ilerleyen süreç

Tayyip Erdoğan’ın 2005 Diyarbakır konuşmasıyla başlayan süreç on yıl sonra finale geldi. Geçen on yıl içinde büyük badireler atlatıldı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın risk alarak ileri hamleler yapması ve en son Başbakan Davutoğlu hükümetinin programına girmesi tarihi adımlar oldu. Bugün artık yeni bir tarih başlıyor. Eski Türkiye’nin ve eski rejimin prangalarından biri olan sorunun çözümü konusunda kritik günler yaşanıyor.

Sorunlarının anası olan Kürt meselesinin çözümünde yol ayrımındayız.

Bu yazı yazılırken Kandil’den henüz bir açıklama gelmemişti. Ancak görünen o ki arka kapı diplomasisi sonucu Kandil, İmralı’nın çağrısına uyacak. Kandil geçmişte olduğu gibi farklı açıklamalar yapsa da İmralı’nın dediği olacaktır.

Emre Taner döneminde başlatılan, Hakan Fidan’la ileri bir noktaya taşınan süreç artık kalıcı barışa daha yakın. Şubat ayının başında İmralı’dan yapılan çağrıya PKK’nın kerhen destek verdiği görülüyor. PKK’nın silahlı mücadeleyi bırakmak istemediği herkesin bildiği bir sır. Ancak Kandil’in direnerek çekilme taktiğine karşı Öcalan’ın devreye girerek rest çekmesi örgütteki direnci kırdı.

HDP’nin bilinen İmralı trafiğinin yanında hükümetle - HDP arasında yoğun görüşmeler oldu. Devlet heyeti son günlerde neredeyse her gün İmralı’ya gitti. Son süreçte devlet heyeti, Öcalan ve HDP bir safta yer alırken PKK farklı bir yerde konumlandı. PKK, bundan sonra da defans yapmaya devam edecektir. Ancak burada önemli olan eylemsizliğin devam etmesi ve çözüm masasının devrilmemesidir.

Bundan sonra ne olacak?

1. Geçmişte olduğu gibi çözüme yaklaşıldığında zaman ayarlı provokasyonlar yaşanabilir.

2. PKK, kongre toplayıp Türkiye’deki silahlı mücadeleyi sonlandırdığını ilan edecek.

3. Yeni anayasa, seçim barajı, yerel yönetimlerin güçlendirilmesi konusunda açılımlar yapılacak

4. Merdiven teorisine uygun olarak hükümet ve HDP karşılıklı adımlar atacak.

5. Seçim öncesi AK Parti ve HDP’de yeni bir sinerji oluşacak ve bu seçim sürecine yansıyacak

6. Şiddetin son bulması beklenin ötesinde öngörülmeyen tarihsel sonuçlar doğuracak.

7. Dünkü açıklamayla Yeni Türkiye’nin kapısı aralandı. Eski Türkiye zihniyeti geride kalacak.

8. Kürt meselesinin çözülmesi sadece Türkiye’yi değil, Ortadoğu’daki politik dengeleri değiştirecektir.

Yazının devamı...

AK Parti ne yapacak?

Seçim yaklaştıkça, siyasette heyecan yükseliyor. Liderler yakında meydanlara inecekler. Bugünden itibaren sırayla partileri mercek altına alacağız. İktidar partisiyle başlıyoruz. AK Parti seçimin favorisi. Tüm anketlerde birinci görünüyor. Rakibi, CHP, MHP, HDP değil kendisi. AK Parti kendi yanlış yapmadığı takdirde muhalefetin kendisinin iktidara gelmesi mümkün görünmüyor.

AK Parti liderini Köşk’e gönderdikten sonra Ahmet Hoca’yla yeni bir sayfa açtı. Başbakan Davutoğlu’nun kurumsallaşmayı sağlamak gibi zor bir görevi var. Gelenek oluşturma ve yenilenme kavramları paradoksal bir süreci içinde barındırıyor. Bir taraftan geleneği oluşturma diğer taraftan hareketi ileri taşımak doğası gereği zor bir süreç.

İnşaa ve inovasyon

Başbakan Davutoğlu’nun il kongrelerini izledim. Daha önce bu analizleri yazdım. Ahmet Hoca, sezgisel zekası yüksek, hızla adaptasyon sağlayan, çabuk öğrenen bir lider. Geçiş dönemini başarıyla yönetiyor. AK Parti gibi büyük bir yapıda birlik ve beraberliği sağlayabilmek zor. Hepsinden önemlisi yeni hedefler koyup, tabanı bu yeni hedefe odaklamak emek istiyor.

Ben AK Parti’yi büyük bir transatlantiğe benzetiyorum. Gideceği limanı bilen büyük bir gemi. Geminin kaptanı değişse de rotası değişmiyor. Gemiye binenler, inenler oluyor ama organizasyonda bir aksama olmuyor. AK Parti büyük bir orkestra gibi. Orkestranın içinde çok sayıda enstruman bulunuyor. Hepsinin farklı sesi ve tınısı var.

Tek tek çaldıklarında fazla bir anlam ifade etmiyorlar. Ancak şefinin koordiasyonuyla muazzam bir orkestraya dönüşebiliyorlar.

AK Parti geçen on üç yıla rağmen sosyolojik mütekabiliyetini devam ettiriyor. Üç genel, üç yerel, iki referandum ve bir cumhurbaşkanlığı seçimini kazandı. Bu başarı sadece Türkiye’de değil, dünyada az görülen bir hikaye. Hepsinden öte AK Partinin oyu hala yüzde elli bandında. Parti, aritmetik başarının yanında politik bir devrim gerçekleştirdi.

Yaşanan kimi sorunlara rağmen toplumsal kredisini muhafaza ediyor. Davutoğlu, partinin inovasyonunu kurumsallaştırıp, Yeni Türkiye’ye Yeni AK Parti gömleğini giydirmeye çalışıyor.

Yeni dinamizm

1. Oyu yüzde elli civarında. Seçime rahat giriyor. Toplum seçimi satın almış durumda.

2. Üç dönem kuralıyla ülke siyasetinde ve AK Parti’nin içinde konsolidasyon sağlanacak.

3. AK Parti markası uzun iktidara rağmen ‘güven/yenilikçilik/hizmet’ vaat etmeye devam ediyor.

4. Ulusal ve yerel projelerle toplumsal umudu canlı tutuyor. Yerelde görüldüğünden daha güçlü.

5. AK Parti sadece seçimi kazanmak değil, başkanlık sistemini getirmek istiyor.

6. Oluşturulacak kadro yerelde ve ulusalda yeni bir dinamizm oluşturup, yeni hikaye yazabilir.

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.