HDP yazık etti!
.
Siyasi partiler, demokrasinin olmazsa olmazıdır. Diğer bir ifadeyle; siyasi partilerle demokrasi, yumurta ile tavuk misalidir. Birbirlerini tamamlayıp geliştirirler.
Bizdeki siyasetin ve dolayısıyla demokrasimizin yerleşip gelişememesinin başlıca sebeplerinden biri; her on yılda bir yapılan darbelerdir. Bunlarla, tabir caizse; siyaset ve demokrasi biçilmiştir.
Haksızlıkları, baskı ve dayatmaları gören insanlar; özellikle yetişmiş kalifiye elemanlar, hep siyasetten geri durmuşlardır. Ve yine; kesinti devrelerinden (darbelerden) sonra, siyasetteki meydan yeri adeta işsiz-güçlere kalmıştır!
Bir diğer sebebi de; adayları, liderlerin belirlemiş olmalarıdır. Yalnızca kendini düşünen lider de, iş yapacak adaydan ziyade, kendisi için ‘kurşun asker’ olacak adayları seçer. Bunun baş amili ise, bizdeki mevcut Siyasi Partiler Yasası’dır.
Onca partiler gelip geçmesine rağmen, hiçbirisi, mahut kanunu; lider sultasını sona erdirecek bir şekle sokamamıştır.
AK Parti, kuruluşundan beri; demokratik kazanımlarımız için adeta bir lokomotif görevi üstlenmiştir. Bitti mi; elbette ki hayır ama yaptıklarına bakınca; uzunca bir mesafe kat ettiğimiz ortadadır.
AK Parti’nin samimiyetle başlattığı ‘kardeşlik’ projeleri; birilerinin engellemeleri yüzünden karşılık bulmadı. Esas rolü üstlenmesi gereken HDP ise, topu devamlı taca attı.
Halbuki halk, HDP’ye tarihinde görülmemiş şekliyle 80 milletvekili vererek Parlamento’ya gönderdi. Ve ona; bu işi siyasetle Meclis’te çöz veya çözüme yardımcı ol dedi.
HDP ise, bu demokratik kazanımı; dağdaki teröristlerin ve onların iplerini ellerinde tutan ağa-babalarının emrine girerek heba etti. Bir siyasi parti gibi değil, adeta bir terör örgütü gibi davrandı.
Yalnızca kazandığı belediyelerle halka hizmet edebilseydi bile iktidar kapısını aralardı. Nitekim AK Parti’yi iktidara taşıyan olgu; önceden belediyelerde sergilenen başarılı hizmetlerdir. Sayın Erdoğan’ın ‘çekirdek’ kadrosu, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin çalışkan elemanlarıdır.
HDP, halka hizmeti çok gördüğü gibi; üstüne üstlük halka hayatı zehir etti. Halk, belediyelerin yol yapmasını; bozulmuş yolların tamir edilmesini beklerken; yolların tahribiyle, hendeklerle ve tünellerle karşı karşıya kaldı.
Dağın emrine girmeyip, iktidar partisiyle ortak hareket edebilseydi; Türkiye’de çok şey değişecek ve demokrasimiz sınıf atlamış olacaktı.
Terör örgütü ile ortak hareket ederek; ne kendileri rahat ve ne de halka huzur verdiler.
Vaki olanda hayır vardır; böylece halk, bunların gerçek yüzlerini gördü ve bunlardan yüz çevirdi. Hele terör örgütünün; Kürt halkıyla yakından ve uzaktan bir ilişkisinin olmadığını; Türk ile Kürdün ortak düşmanlarının emellerine hizmet ettiğini yaşayarak gördü.
Sükut-u hayale uğrayan bölge halkı, gerçeği gördü ve devletine sığındı. Nasıl sığınmasın ki; yüz seneden beri, başta ABD olmak üzere Batılı devletler, Kürtleri kan ve gözyaşından başka ne verebildiler? Devamlı kullanıldılar; her kullanılışta harcanan; ölen ve göz yaşı döken Kürtler oldu.
Sonuç itibariyle Kürt halkıyla, sözde temsilcilerinin ve terör örgütünün niyet ve eylemleri birbirinden çok farklı.
Halk üzüm yemek istiyor; diğerleri ise, bağcıyı dövmek istiyor!
İp de burada kopuyor!