Medyanın gücü
.
Medya, demokrasilerde dördüncü erk (güç) olarak bilinir; bizde ise, bizzat medyayı kurup yönetenlerin de belirttiği gibi birinci ve en önemli güçtür. Bu iddia sahiplerine göre; diğer erkleri de yönlendiren güç, medyadır.
Böyle olunca da, medya; başta siyaset kurumları olmak üzere, diğer tüm erklerin korkulu rüyası haline geliveriyor. Halkın moralinin yüksek tutulması veya bozulması, esin kaynağı olan medyanın elindedir. Bundan dolayıdır ki, medya, psikolojik savaşların birinci aracıdır.
Bu denli mühim bir olgunun, sorumluluğunun da aynı ölçüde büyük olması gerekir.
Gazetecilik mesleğinin her kademesinde yıllarını vermiş birsi olarak; bendeniz medyayı, mermisi namluya sürülmüş silah gibi görürüm. İnsanı katil de yapar kahraman da...
Pazar günü, Cumhurbaşkanı’nın davetlisi olarak Huber Köşkü’nde iftardaydık. Medyamızın seçkin simaları da oradaydı.
Cumhurbaşkanı yaptığı konuşmada bazı tespitler yaptı; belli ki, her iktidar gibi o da medyadan yana dertli idi. Nasıl olmasın ki; Başbakan Süleyman Demirel’i hırsız, hanımefendisini ayakkabıcısıyla fahişelik yaptıran bu medya değil miydi? Ülkenin başbakanı Özal’a sürmanşetten hakaretler yağdırıp, tehdit eden ve; sen yolcusun biz hancıyız diyen bu medya değil miydi?
Bütün sağ iktidarları (Menderes, Demirel, Özal, Erbakan, Erdoğan) dincilikle (ne demekse) suçlayıp; olmayan ipliklerini pazarlarda teşhire yeltenen ve bu şekilde pazarlayan bu medya değil midir? Bu medyanın yazıp çizdikleriyle partiler kapatıldı, hükümetler düşürüldü, bakan ve başbakanlar darağaçlarına gönderildi.
Cumhurbaşkanı, konuşmasında şunların altını çizdi: ‘...Haber peşine koşmakla ihanetin peşinde koşmak farklıdır. Terör örgütü ile paralel hareket edip hukuku çiğneyerek devlet sırlarını ele geçirmek ve bunları eğip bükerek ifşa etmek kimsenin haddine değildir...
... 15 temmuz hainleri ile daha çok mücadelemiz var; virüs bütün bünyeyi sarmış durumda!
Bizim de yanlışımız, eksiğimiz olabilir; ama fark eder etmez üzerlerine üzerlerine gidiyoruz!
... Senelerce haber yerine dezenformasyonla karşı karşıya kaldık. Medya, halk adına bir kuvvet olmaktan ziyade, kendisini yargının, siyasetin yerine koymuştur!
Medya kendi ideolojisini dayatmıştır!
... Çoğulcu medyaya sahibiz. Hiç kimse milli iradeyi yok sayamaz! Nasıl ki siyasetçiler hukukun içinde hareket etmek zorunda iseler, medya da aynı şekilde...
Özgürlük sınırsız değildir. Hapisteki gazetecileri dillerine doluyorlar. Mesleğini gazeteci olarak yapan, içerideki 177 kişiden yalnızca ikisi sarı basın kartı sahibidir. Bunlardan birisi cinayetten, diğeri terör örgütü mensubu olmaktan tutukludur...’
Bizler medya mensupları olarak; iğneyi kendimize çuvaldızı başkasına batıralım! Hepsinden önemlisi insaflı olalım. Zira ülkemizin hangi badirelerden geçmekte olduğunu, etrafımızdaki ateş çemberini ve ülkemize oynanmak istenen oyunları en iyi biz biliyor ve görüyoruz. Zira Cumhurbaşkanı; ‘virüs (FETÖ) BÜTÜN BÜNYEYİ SARMIŞ DURUMDA!’ derken; biraz durup düşünelim ve buna göre davranalım.
Bu mesele Sayın Erdoğan’ın yanında veya karşısında olmak meselesi değildir; ülkenin ve milletin yanında veya karşısında olmak meselesidir. Sayın Erdoğan bugün var, yarın yok.
Ama bu vatan ve bu millet hep var olacak; olmak zorunda!
Unutmayalım ki; vatanın ve milletin kaderi bizim de kaderimizdir!