Asıl eksiğimiz muhalefet!
.
Genç Cumhuriyet, kuruluş yıllarında muhalefet partilerine imkan tanımadı. İki kez yapılan denemeler, büyük hüsranlarla sonuçlandı. Dolayısıyla 1923-1946 arası resmen, 1946-1950 arası ise muvazaalı olarak tek parti sistemi ile yaşadık.
46 seçimleri neden tartışmalı? Çünkü o seçimlerde; ‘açık oy, gizli tasnif!’ vardı ve seçim sandıkları, her bakımdan korunaksızdı! Demokratik açıdan; rezilliğin bini bir para olarak, sözde seçim yapıldı ve iktidar partisinin tayin ettiği memurların tasnifi (oyların sayımı) sonucu CHP’nin kazandığı ilan edildi.
Şu halde; ilk demokratik seçimleri ancak 1950 yılında yapabildik ve muhalefet partisi olan Demokrat Parti seçimleri kazanarak; 487 sandalyeli Meclis’in 408’ini alarak (yüzde 55,2 oy) tek başına iktidara geldi. Yalnızca 69 milletvekili çıkaran CHP, 27 yıllık iktidarını kaybetti.
DP de CHP’nin içinden çıkmış olmasına rağmen; kendilerini Cumhuriyetin kurucusu ve seçkinleri gören ve hepsinden önemlisi, halka tepeden bakan bu kişiler, bu hezimeti hiçbir zaman kabullenmediler.
Zira onlara göre; millet, gerçekleri görememiş ve haklarını gasp etmişti!
Bu halet-i ruhiye içerisinde öylesine bir muhalefet geliştirdiler ki, bunun, dünyanın hiçbir ülkesinde örneği yoktu. İktidarın her söylemini ve her türlü icraatını görmezden gelme, inkar etme ve karalama üzerine kurulan ve tek kelime ile muhatabını ikazdan ziyade imhaya yönelik bir muhalefet anlayışı!..
Öyle ki; idama götürülen Menderes bile, son sözlerinden biri olarak; ‘Allah, bu millete CHP gibi bir muhalefet vermesin!’ demek zorunda kalmıştır.
CHP’yi iktidardan uzaklaştıran iki ana sebep var; bunlardan birincisi, özellikle 2. Dünya Savaşı yıllarındaki uygulamalardır. Bu cümleden olarak, paradan Atatürk’ün resimleri kaldırıldı. Baskıcı bir sistem kuruldu. Gayr-i Müslim vatandaşlara yönelik ‘varlık vergisi’ çıkarıldı; ağır vergiler altında ezilen ve borcunu (!) ödeyemeyenleri Aşkale’ye, çalışma kampına sürüldü.
Aç-biilaç ve beş parasız yerli halka yol ve hayvan vergisi tahakkuk ettirildi; halkın çoğunluğu bunları ödeyemedi; ödeyemeyenler, yol inşaatlarında ve taş ocaklarında mecburi çalışmaya tabi tutuldu. Ekmek, tuz, şeker, bez, gazyağı karneye bağlandı. Şekerin kilosunu memura 10 kuruştan, halka ise 5 liradan (oysaki, millet delikli kuruşa muhtaçtı) satıldı. Dolayısıyla halk, şekeri ancak rüyasında görürdü.
Sütunum elvermiyor; daha neler ve neler... Tek cümle ile millet madde ve manasıyla bitirildi.
İkincisi ise, mahut partinin muhalefet anlayışıdır. Her şeye ama her şeye karşı olmak; hiçbir şeyi ama hiçbir şeyi beğenmemek ve her şeyi karalamak, partiye oy verecekleri de ürkütüyor. Böylesine simsiyah bir tablodan aydınlığın çıkabileceğini kimseler düşünemez; düşünemiyor da zaten!
İnsanın doğası pozitif olmaktan yanadır; negatiflikten pek haz etmez.
Muhalefet yapacağız diye sürekli asık suratlı olmak ve rol icabı bile olsa; kızıp, bağırıp gürlemekten kim hoşlanır? Keskin sirke küpüne zarar veriyor ve yapmak istedikleri tahribatı gerçekte kendilerine, kendi partilerine veriyorlar. Atom bombasından daha tesirli olan silahın; güler yüz ve tatlı dil olduğunu bir türlü göremiyorlar.
Bakınız demokrasiye geçtiğimiz günden beri, halk, CHP’ye iktidar vermedi. İktidarların onca yıpranmışlıkları bile, CHP’yi iktidara alternatif yapmıyorsa; bunun kabahatini halktan ziyade kendilerinde aramalıdırlar.
Tüm demokratik sistemlerde en az iktidar kadar muhalefet de önemlidir; hatta demokratik iktidarın olmazsa olmazıdır. Yol gösterici ve iktidara ışık tutucu bir muhalefetle; gerçek demokrasiye kavuşacağımız gibi; aynı muhalefetin iktidar alternatifi ve iktidar olabileceğini neden görmüyoruz?
Dileyelim bütün bunlar dostça ikaz addedilir ve gereği yapılır.