Şampiy10
Magazin
Gündem

Bu performansa BES doğrusu

Bireysel emeklilik sistemi şirketleri anlaşılan o ki Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek’den yedikleri fırçayı dikkate almamışlar. Birikim performansları o kadar kötü ki, bu kadar insanın zorunlu BES’ten kaçmasına şaşmamak lazım

Bundan tam 3 yıl önce maaşlarımızın yatırıldığı bankada benimle ilgilenen müşteri temsilcisi arkadaş aradı. “Ercan Bey, lütfen sizden BES sistemine girmenizi rica ediyorum. Bu benim bankadaki performansım için çok önemli. Bizi müşterilerimizi bu sisteme sokmamız için sıkıştırıyorlar. Küçük de olsa bir meblağ yatırarak benim skoruma katkı sağlamış olursunuz” dedi.

Bankaya bir işim düştüğünde her zaman yardımcı olmaya çalışan bu güleryüzlü genç bankacıya destek olmak amacıyla sembolik olarak da olsa küçük bir aylık ödeme ile BES’li oldum.

3 yıl doldu

Önceki gün mail kutuma düşen bir mesajla, BES’de 3 yılımı doldurduğumu da öğrendim. Gelen mesajda “Bugün tam 3 yıl oldu. Siz 3 yıl önce birikim yapmaya başlayarak önemli bir karar aldınız ve geleceğinize güzel bir yön verdiniz. XXX Emeklilik ailesinin bir parçası olduğunuz için çok mutluyuz. Birikiminiz bizimle geçirdiğiniz her geçen gün büyümeye devam edecek. Siz bugünlerinizi eksiltmeden yarınlarınızı çoğalttıkça, gelecek hayalleriniz gerçeğe dönüşecek. Biz ise her zaman bu hayallerin bir numaralı destekçisi olmaya devam edeceğiz” diyor ve sonra da sanki böbürlenecek bir durum varmış gibi birikimimin geldiği noktayı gösteren özeti veriyordu.

Merak ettim inceledim.

Olacak şey değil.

Tabloyu yanda verdim. Allahtan devlet katkısı var da birikimlere ekstra bir ilave eklenmiş gibi duruyor. Bu katkı olmasa tam rezalet. Bu arada devlet katkısının da, sistemden erken çıkmanız halinde yüzde 100’ünü alamadığınızı hatırlatmama sanırım gerek yok.

Bu getirilere bakınca zorunlu BES’ten kısa sürede bu kadar çok çıkış olduğunu görmek şaşırtıcı olmasa gerek.

Tabloya dikkatinizi çekerim. 23 bin 600 liralık ana para ödemesine karşılık sevgili bankanın emeklilik şirketinin bana sağladığı yatırım getirisi hepi topu 641 lira 17 kuruş.

5 bin 875 lira da devlet katkısı olmuş. Ona da 277 lira 13 kuruşluk getiri sağlamışlar sağ olsunlar.

Ehh kolay değil bu getiriyi sağlamak. Son 1 yılda benden yönetim gideri olarak kestikleri tutar da 161 lira 63 kuruş olmuş haliyle.

Yüzde 2.7’lik getiri yarattıkları için 161 lira 63 kuruşluk yönetim gideri helal hoş olsun.

Bu arada sakın aklınıza riskli yatırım araçları seçtiğimi bu yüzden getirinin düşük kalmış olabileceğini filan da getirmeyin.

Portföyde ne altın ne hisse senedi ne de özel sektör tahvili var. Yüzde 100’ü devlet borçlanma senetlerinden oluşuyor.

BES İLE İLGİLİ GENEL KANI

Yazının devamı...

Boğaz nasıl ucuzladı?

Sberbank’ın Denizbank’ı satmak üzere görüşmelere başladığını duyunca 2017 yılının Eylül ayına gitti aklım. Denizbank’ın 20’nci yılı nedeniyle verilen davette tüm hissedarların değişmeyen Genel Müdürü Hakan Ateş “My way” performansına geçmeden hemen önce anılarını aktarıyordu sahnede.

Dexia ile Sberbank arasındaki imza törenini Çırağan Sarayı’nda gerçekleştirdikleri esnada Sberbank Yönetim Kurulu Başkanı Herman Gref ile aralarında geçen bir diyalogu aktardı: “Herman boğaza ve tarihi yarımadaya doğru bakıyordu. Bana döndü ve ‘Bu boğaz burada varoldukça daha çok alışverişler olur burada’ dedi.”

Ruslar 2012’de bu satın almayı yaparken, aradan geçen 5 yılın sonunda bankayı satmak isteyeceklerini de düşünmüş müydü bilinmez ama bir gerçek var ki Boğaz’ın fiyatı aradan geçen yıllarda artmadı tam tersine ucuzladı.

Kronolojik olarak geriye gidelim.

Zorlu Grubu Dexia’ya Denizbank’ı satarken, ortaya çıkan fiyat bankanın defter değerinin 3.9 katıydı.

Hüsnü Özyeğin de Finansbank’ı Yunan National Bank of Greece’e 3.8 çarpanla satmıştı.

2006-2007 banka değerlerinin zirve yaptığı yıllardı. Sonraki yıllarda çarpanlar giderek düşmeye başladı.

Citibank, Akbank’tan 2.98 çarpanla aldığı hisseleri 1 çarpanla geri verdi.

Zorlu’dan 3.9 çarpanla Denizbank’ı alan Dexia 2012 yılında Sberbank’a 1.3 çarpanla satmaya razı olmuştu.

National Bank of Greece de Katarlı QNB’ye Finansbank’ı yaklaşık 1 çarpanla iade etti.

İspanyol BBVA, Garanti Bankası’nda son kalan yüzde 9.95’lik hisseyi alırken de defter değerine göre oluşan fiyat 1’in bile altında 0.94 olarak gerçekleşmişti.

Fiyat ne olur?

Boğaz’da varlık fiyatlarının ucuzlamasının türlü türlü sebepleri var.

Ancak bankacılık özelinde analiz edersek sanırım Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bankaların sürekli fahiş kâr ettiğine dair algısı ve kamuoyunu da bu yönde şekillendirmeye çalışması ilk sıraya koyacağımız neden olabilir. “Kazandığınız paraları mezara mı götürecesiniz” şeklindeki enteresan çıkışlar, bankacılık sektörünü baskılamayı amaçlayan BDDK çıkışlı tedbirler, temettüler üzerindeki blokajlar etkili oldu. Başka etkenler de var mutlaka. Geldiğimiz noktada 10 yılda bankacılık sektörünün çarpanı 4’lerden 1’lere kadar geri çekilmiş durumda.

Peki bu şartlarda Denizbank’ın yeni satış fiyatı defter değerinin ne kadarı olur acaba?

Önceki güne kadar, yani henüz satış ile ilgili resmi bir açıklama yapılmadığı günlerde Denizbank da 1.2-1.3 çarpanla Borsa’da işlem görüyordu. Hatta uzunca bir süredir 1’lerin altındaydı ancak bankacılık sektörüne gelen alımlarla son 1 ayda bu seviyeye çıkmıştı. Dün ise satış haberi ile birlikte tavan oldu ve piyasa fiyatı da defter değerinin 1.56 katına çıktı.

Piyasa değeri 18.9 milyar TL yani 5 milyar doları geçti.

3.3 milyar lira sermayesi olan bankanın 9 aylık 1.4 milyar lira net kârı var. 18-20 milyar TL bandı değil ama 12-15 milyar TL bandı yani 3.5 milyar dolarlar seviyesi yeni satış fiyatı için daha makul görünüyor.

Görüşmeler henüz çok taze.

Nihai pazarlık seviyesine geldiğini sanmıyorum.

Bakalım Boğaz’ın çarpan değeri nereye doğru evrilecek.

Ortaya çıkacak rakam, Türk ekonomisi için de önemli bir endikatör olacak.

Yazının devamı...

Ya o trene son binen sensen

Geçtiğimiz haftalarda kripto paralarla ilgili bir yazı dizisi hazırlamıştım.

Sonrasında pek çok mail geldi. “Üstad, bu çalışmayı sana hiç yakıştıramadım. Tam ortadan gitmişsin. Bu paralar iyi mi kötü mü ortaya koymamışsın. Yani alalım mı almayalım mı? Kafam karıştı” diyordu bir tanesi.

Ben o yazı dizisinde herkesin dilindeki Bitcoin’in ve arkasındaki blockchain teknolojisinin nasıl bir şey olduğunu dilim döndüğünce anlatmaya çalışmıştım. ‘Haber kutsal yorum hür’ felsefesine inanmış biri olarak, o dizinin sonunu bir hükümle bitirmek yakışık almazdı.

Ancak şimdi kendi fikrimi ortaya koyabilirim. Yandaki tabloda göreceğiniz üzere şu an en çok işlem gören 15 kripto paranın her birine bu yılın ilk günü 1.000 dolardan 15 bin dolar yatırmış olsaydınız şu an tam tamına 1 milyon 72 bin dolarınız olabilirdi.

Kimbilir belki de geç kalmadınız. “Bugün 15 bin dolar koyayım. Seneye 1 milyon dolarım olsun madem” diyebilirsiniz. Olabilir de. Ancak bana göre olmama riski daha yüksek.

30 yıllık ekonomi gazetecisiyim. Böyle bir çılgınlık hatırlamıyorum.

Bu paraların çıkış felsefesini anlayabiliyorum. Yakın gelecekte kripto paraların, dijital cüzdanların hayatımıza gireceğini de kabul ediyorum. Ancak bu paralar öyle kim olduğu belli olmayan Bitcoin’in yaratıcısı Nakamato’ların, ya da Litecoin’i çıkaran Charlie Lee’lerin ürettiği paralar olamaz, olmayacak.

Ben bunlara para denmesini bile kabul edemiyorum. Olsa olsa bir emtia.

Ancak ne işe yarayacağı da hiç belli olmayan bir emtia. Alanların tek bir motivasyonu var. ‘Nasıl olsa yükselecek. Zarar etmem imkansız’ diyorlar. Bir istatistik veri yok ancak gözlemim, alanların çoğu bu emtialara aslında inanmıyor, güvenmiyor.

Ancak ‘Hangi seviyeden alırsam alayım yükselecek’ refleksi ile almaktan hiç çekinmiyorlar. ‘Trene son binen düşünsün’ diyorlar. Peki o trene son binen sensen. Yani diyelim ki Bitcoin’i 20 bin dolar fiyattan almaya razı oldun. Ya bir daha o Bitcoin 20 bin doları görmez ve fiyatı hızla geri gelirse?

Devletler, maliye bakanlıkları daha bu çılgınlığa ne kadar seyirci kalır sanıyorsunuz. Bakın G20 ülkelerinin ilk yapılacak toplantısında bu kripto paralar en önemli gündem maddelerinden biri olacak. Denetim, vergi gibi kısıtlar gelirse bu emtiaların akıbeti ne olacak?

Ben bu çılgınlığı kısa yoldan zengin olma hayali kuranların bir yanılsaması olarak görüyorum. Merkezi bir denetimden uzak, spekülatif işlemlerin çok hızlı gerçekleştiği son derece riskli denizler. Yeni ortaya çıkan bazı alternatif coinlere bakınca aslında hikayeyi görebiliyorsunuz. Bitcoin’in yıllar içindeki evrilme hikayesi tüm diğerlerini adeta sırtında taşıyor.

Birkaç kişinin, yaptığı işlemleri sanki genel bir topluluk ilgisi gibi gösterme, fiyat yükselmesi ile birlikte de bu coinleri satma eğilimi var. En popüler kripto para Bitcoin’de bile bu eğilimin olduğunu düşünüyorum. Unutulmamalı ki küçük bir grup kendi aralarında alıp satarak düzenli olarak fiyat yükseltebilir. Takip etmek imkansız.

Eski kafalı değilim. Blockchain teknolojisine çok inanıyorum. Önümüzdeki 20-30 yılda bu teknolojinin, internet gibi tüm dünyayı derinden etkileyeceğini görebiliyorum. Yenilikçi modelleri ile tüm hayatımızı tekrardan dönüştüreceği kesin. Ancak kripto paralar farklı. Şu anki model ve mantık yapıları ile varlıklarını sürdürmeleri, hele hele alternatif para birimi olmaları im-kan-sız.

Yazının devamı...

Küresel bir Titan zinciri ile mi karşı karşıyayız ?

Bu soruya ‘Evet’ diyenler de ‘Hayır’ diyenler de neredeyse eşit çoğunlukta. Önümüzdeki yıllarda Blockchain teknolojisi üzerine inanın çok şey kurulacak. Bitcoin de bu teknolojiyi kullanarak popüler oldu. Bir değer olduğu kesin. Ancak değerinin bu kadar artması... İşte işin o kısmını teknolojiyle, ekonomiyle izah etmek zor. Şu an ne oluyor? Sürü psikolojisi ile dünya bir çılgınlık yaşıyor ve kar topu misali Bitcoin’in değerini şişirdikçe şişiriyor

Konu son derece teknolojik olmakla birlikte, bu konuyu istersek teknolojinin T’sine bile değinmeden de inceleyebiliriz aslında. Öyle de zevkli bir konu.

Ben işin hem teknolojik hem de psikolojik yönünü harmanlayarak bir yazı dizisi oluşturmayı tercih ettim. Çünkü tek başına bakıldığında Bitcoin ya da geniş anlamıyla Blockchain teknolojisi önümüzdeki yıllarda hayatımıza damga vuracak. Orası kesin. Ancak Bitcoin çılgınlığı daha ne kadar devam edecek işte onu bilmiyoruz.

Bir fıkra ile başlamayı öneriyorum:

Temel ile Dursun’un yaşadığı köye eşeği ile bir yabancı gelir. Temel bir kaç saat sonra yabancının eşeği ile köyün kahvesinin önünden geçip evine gider. Dursun, Temel’i durdurur. Temel eşeği 500 lira verip yabancıdan satın aldığını söyler. Dursun şaşırsa da bir şey demez. Ancak düşünür.

Çünkü eşek Temel’in hiçbir işine yaramayacaktır. Üstelik Temel cimridir de...

‘Temel bir eşeğe 500 lira veriyorsa kesin bu eşekte bir hüner var’ diye düşünür.

Ertesi sabah soluğu Temel’in evinde alır. Kapıyı açan Temel’e ‘1.000 lira vereyim bu eşeği bana sat’ der.

Temel bir gün önce 500 lira verip aldığı eşeği 1.000 liraya satmaya çoktan razıdır. Eşek Dursun’un olur. Ancak bu kez Temel’i bir düşünce alır.

‘Yahu ben adama 500 lira verdiğimi söyledim ancak bunu bilmesine rağmen Dursun bu eşeğe 1.000 lira vermeyi göze aldı. Kesin bu eşekte bir cevher gördü’ diye düşünür.

Dursun’un evine koşar.

‘Ben vazgeçtim, al sana 1.500 lira, eşeği bana geri ver’ der.

Dursun 500 lira kazanmanın sevinci ile 1.500 liraya eşeği Temel’e geri satar. Ama düşünme sırası yine Dursun’dadır.

‘500 liraya aldı, 1.000 liraya bana sattı ama dönüp 1.500 liraya geri aldı. Yok yok, kesin bu eşekte bir iş var’

Sabahı zor eder, Temel’in kapısına dayanır.

Temel kapıyı açar. ‘2.000 lira teklif ediyorum, eşeği bana geri sat’ der. Temel, satamayacağını zira eşeği eski sahibine geri verdiğini söyler. Bunu duyan Dursun, Temel’in gözünün ortasına bir tane yumruk indirir. ‘Şurada ne güzel her gün 500’er lira kazanıp ikimiz de zengin oluyorduk, eşeği satmanın ne alemi vardı’ der, söylene söylene evinin yolunu tutar.

Teşbihte hata olmaz. Sakın yazı dizisine böyle bir fıkra ile başladığım için Bitcoin’i bir eşeğe benzettiğimi düşünmeyin. Ancak tüm dünyanın bir eşeklik içinde olduğunu da düşünmüyor değilim. Henüz tam kararımı vermemekle birlikte gelişmeleri hep beraber izleyip göreceğiz.

En başta da dediğim gibi Blockchain teknolojisi hayatımıza girecek. Dijital paralar da. Ancak Bitcoin çılgınlığı daha ne kadar devam edecek, korku filmi seyreder gibi seyrediyorum.

Şurası kesin ki bir sürü psikolojisi davranışı ile karşı karşıyayız. Üstelik bu kez Titan saadet zincirinde olduğu gibi işe sadece bir ülkenin vatandaşları değil, tüm dünya karışmış vaziyette. Hemen her gün Bitcoin’i kıyısından köşesinden tutmaya, priminden nemalanmaya çalışan binlerce insan sisteme dahil oluyor.

Gerçekten Bitcoin’i bir yatırım aracı gibi görüp oldukça yüksek meblağları yatıranlar da var, işe oyun olarak bakıp kaybetmeyi göze alacağı 50-100 dolarını bu işe sokanlar da. Ancak o 50-100 dolarlar bile, dünya nüfusu göze alındığında öylesine büyük meblağlar oluşturuyor ki, 24 saat geçmeden Bitcoin’in değeri 9 bin dolardan 12 bin dolara çıkabiliyor. Efsane kendi reklamını da yapmış oluyor. 9 bin dolardan 12 bin dolara çıkan Bitcoin’e bu seviyede daha çok insan ilgi gösteriyor. O zaman da kaçınılmaz olarak Bitcoin’in değeri 15 bin dolar oluyor. Bu mantıkla baktığımızda Bitcoin’in değerinin 50 bin dolar da 100 bin dolar da olmasının önünde hiçbir engel yok.

9 bin dolarken girip, 10 bin dolardan satanlar, 12 bin dolardan geri geliyor. Üstelik bu kez daha yüksek tutarlarla...

Ortada bir üretim yok. Arkasında bir devlet yok. Dolayısıyla teknik analiz yapmak imkansız.

Bir hisse senedi aldığınızda üç aşağı beş yukarı ne aldığınızı bilirsiniz. Ortada bir bilanço vardır. Şirketin fabrika arsasının değerini, ürettiği ürünün değerini, pazar payını, marka değerini, kısacası aktifini pasifini bilirsiniz.

Bitcoin’de ise sadece bilinmezler var. İnsanlar ne aldığını sattığını bile bilmiyor. Bir para olduğunu düşünenler var. Ona para değil, emtia diyen de var. Yani parayla satın alınan bir emtia.

Ancak o emtia da aslında bir bilgisayar şifresinden öte bir şey değil.

18qd27İHNDaLn7ErV6JxdQuTCaRVN3wtKı

Yazının devamı...

Enflasyona devlet teşviği

Enflasyonda bırakın yüzde 5 hedefini tutturmayı, ‘yıl sonunda yüzde 9.9’la bile olsa tek haneli olur mu yoksa çift haneli mi bitiririz’ totosu oynanmaya başladı.

Cumhurbaşkanı’na göre enflasyonun suçlusu faiz.

Piyasa ise suçluyu başka yerde arıyor. Kimi et başta olmak üzere gıda fiyatlarını hedef gösteriyor, kimi sıkı para politikası izlendiği iddia edilse de diğer taraftan piyasalara KGF ile para enjekte edilmesinden dolayı enflasyonun kontrolden çıktığını düşünüyor.

Ben de Merkez Bankası’nın politika söylemine karşılık kamu maliyesinin hareketlerine bakınca sulandırıcı ve pıhtılaştırıcının aynı kapsulde olduğuna inananlardanım.

Merak ettiğim konu ise başka.

Malum önceki gün Ekim ayı enflasyonu açıklandı ve böylece 12 aylık gerçekleşmeye göre yeniden değerlemeye esas alınacak oran da ortaya çıkmış oldu.

Yurt içi üretici fiyatlarının 12 aylık ortalaması yüzde 14.47 oldu. Bu yüzden de vergiler, harçlar, cezalar önümüzdeki yıl bu oranda artacak. Pasaport istiyorsan bu yıla göre 2018’de yüzde 14.47 daha yüksek bedel ödeyeceksin. Çevre temizlik vergileri, trafik cezaları bu oran kadar artacak.

Peki bu işte bir sakatlık yok mu?

Memurun işçinin zam oranı belirlenirken ne deniyor?

“Benim önümüzdeki yıl için enflasyon hedefim bu. Bu yüzden de sana aynı oranda zam veriyorum. Şayet enflasyon yüksek çıkarsa farkını öderim.”

Memura işçiye, gelecek yılın hedef enflasyonunu hedef göstererek zam yapan devet niye bu formüle kendi uymuyor?

Cezalar, harçlar da geçmiş 12 aylık ortalamaya göre değil de bir sonraki yılın hedefine göre belirlense ya.

O zaman piyasaları da psikolojik olarak enflasyonun düşeceğine inandırmış olmaz mıyız?

Zaten motorlu taşıtlar vergisine önce yüzde 40 ardından insafa gelerek indirimli yüzde 25 zam yapıldı. Bir de cezaları, vergileri, harçları yüzde 14.47 oranında artırarak, etiketlerin üzerini çizip yenisini yazmaya dünden hazır piyasalara koz vermiş olmuyor musunuz?

Adam portakalın, elmanın, iğnenin, ipliğin fiyatını tekrar belirlerken devletin yaptığı zamları referans alıyor.

Pazarda peynirin kilosunu yüzde 15 artıran satıcıya ne diyebiliriz ki?

Adama sorsan niye zam yaptın diye...

“Abi devlet yaptı, ben niye yapmayayım” diye verecek cevabını, kalakalacaksın.

İşte tam da bu yüzden devletin bu yeniden değerleme uygulamasında, oranı geçmiş yıl enflasyonuna göre belirleme huyundan vazgeçmesi gerekiyor. Enflasyona geçişgenlik katıyorsunuz, bir sonraki yılın hedefine dair algıyı da peşin peşin bozuyorsunuz.

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.