Şampiy10
Magazin
Gündem

Cepte 1.9 milyar dolar cash var önümüzdeki 18 aylık dönemde çok agresif büyümek istiyoruz

Genel Enerji CEO’su Tony Hayward, en saldırgan petrol ve gaz arama sürecine girdiklerini, yeni satın almalar ve mevcut sahaların geliştirilmesi ile birlikte önümüzdeki 12-18 aylık dönemde çok agresif büyüyeceklerini söyledi. Amaçlarının hissedarlarına yüksek getiri sağlamak olduğunu belirten Hayward, Genel Enerji’nin piyasa değerini 4 milyar dolardan, 15-20 milyar dolarlar seviyesine çıkartmak istediklerini vurguladı. Hayward, Türk yatırımcıları da bu performansa ortak olmaya davet etti.

Genel Enerji-Vallares birleşmesi somut sonuçlarını vermeye başlarken, Türkiye merkezli dünya devi bir petrol şirketinin ilk tohumları da atılıyor.

Dünyanın en zenginlerinden sayılan Rothschild Ailesi başta olmak üzere pek çok yatırımcı bir araya gelmiş, BP’nin eski CEO’su Tony Hayward’ın stratejileri doğrultusunda enerji alanında yatırım yapmak üzere 2 milyar dolarlık bir fon kurmuştu.

Vallares Plc, tüm siyasi riskleri göze alıp Kuzey Irak’ta önemli bir güç elde eden Genel Enerji’yi gözüne kestirdi ve satın almak üzere kapısını çaldı. Ancak, Genel Enerji’yi kurup belli bir noktaya getiren Mehmet Sepil ve Mehmet Emin Karamehmet hisselerinin tamamını satmak yerine Vallares ortaklarına güç birliği yapmayı teklif etti. Karşı taraf da bu teklifi kabul edince ortaya 4 milyar dolar piyasa değerine sahip, Genel Energy çıktı. Karamehmet ve Sepil para yerine yeni şirketten yüzde 40 hisse almayı tercih ettiği için şimdi yeni kurulan şirketin kasasında hala 2 milyar dolara yakın para bulunuyor.

Genel Energy CEO’su Tony Hayward ve Mehmet Sepil ile bir grup gazeteci hafta başında Londra’da biraraya geldik. Şirketin merkezi Ankara ancak Londra’nın ünlü caddelerinden Piccadilly’ye yakın bir yerde 400 metrekarelik bir başka ofis daha kurulmuş. Hayward 2.5 hafta önce açılan ofisle ilgili bilgi verirken Ankara’daki merkezin 5 bin metrekare olmasına rağmen, kirasının Londra’daki 400 metrekarelik ofisten daha hesaplı olduğuna dikkat çekti.

Sonra da henüz çok yeni olan şirketin bundan sonraki hedeflerini ortaya koydu. Hayward önümüzdeki 12-18 aylık dönemde çok agresif bir büyüme içinde olacaklarını belirtti. 7 yeni kuyu açacaklarını kaydeden Hayward, halen üretim yaptıkları Taq Taq ve Tawke sahalarının günlük ortalama 100 bin varil olan üretimini de 350 bin varile çıkarmayı hedeflediklerini söyledi. Hayward bir başka hedeflerinin Taq Taq bölgesinden Türkiye sınırına uzanacak yaklaşık 225 kilometrelik boru hattı olduğunu belirtti.

Halen Taq Taq ve Tawke sahalarından çıkan petrol, tankerlerle Türkiye sınırına ulaşıyor ve oradaki pompa istasyonundan, Kerkük Yumurtalık hattına veriliyor. Mehmet Sepil’e petrolü tankerlerle taşımanın ekstra maliyetini sordum. Boru hattı yerine tankerle taşımak varil başına 2 dolarlık ek maliyet yaratıyormuş. Boru hattı sayesinde varil başına 2 dolar da cepte kalacak.

Mersin-İskenderun radarda

Ber Bahr, Chia Surkh, Miran gibi sahalarda arama, çıkarma izni olan Genel Energy buralarda kuyular açacak. Yeni kuyu açma işlemlerine 300 milyon dolar yatırmayı hedefleyen Genel Energy, sadece Kuzey Irak’ta değil, Kuzey ve Doğu Afrika ile Ortadoğu ve Akdeniz’de de petrol ve gaz arayacak. Tony Hayward “Kimse bir petrol şirketinin bankada ne kadar parası olduğu ile ilgilenmez. Kuyularının verimi ile değerlendirir. Biz de sismik araştırmalarda çok iyi sonuçlar aldığımız noktalarda kuyular açmaya ve yeni petrol kaynakları bulmaya devam edeceğiz” dedi.

Mehmet Sepil, bu noktada araya girdi ve Mersin-İskenderun için TPAO’nun bu bölgede doğalgaz arama çıkarma faaliyetleri için davet edilen 10 şirket içinde olduklarını, her iki bölge ile de yakından ilgilendiklerini söyledi. Sepil,“TPAO ’nun bilgi odasına girmek için 1 milyon dolar verdik. Bölgeler ile ilgili teknik bilgileri aldık. Değerlendirme aşamasındayız. İki konuda teklifler verilecek. Sismik arama ve doğalgaz çıkarma faaliyetleri. Ayrı ayrı veya birlikte olabilir teklifler. Biz teknik incelemenin ardından teklifimizi sunacağız. Doğu Akdeniz’de İsrail açıklarında bulunan dev doğalgaz ardından Güney Kıbrıs açıklarında ve Lübnan açıklarında doğalgaz bulundu. Bu hidrokarbon kütlesinin kuzey Akdeniz ’e uzanması çok olası. Bu Türkiye’yi umutlandırıyor. Özellikle Mersin açıkları için umutlar büyük.” diye konuştu.

Bugüne kadar dünya 1 trilyon varil petrol tüketti, peki petrol ne zaman bitecek?

Tony Hayward, petrolün keşfinden ve kullanımından itibaren dünyada bugüne kadar 1 trilyon varil petrol tüketildiğini, şu an ikinci trilyon varillik tüketime başlandığını söyledi. Tony Hayward jeoloji bilgilerine göre dünyada halen henüz tespit edilmeyen 1 trilyon varil daha petrol olabileceğini vurguladı. Henüz tespit edilmeyen petrol Antartika ya da okyonusun derinliklerinde bulunuyor. Yani bugüne kadar 1 trilyon varil petrol tüketen dünyanın 2 trilyon varillik petrolü daha var. Peki bu 2 trilyon varil petrol dünyaya ne kadar yeter? Tony Hayward 2003’de dünyada günlük petrol tüketiminin 82 milyon varil olduğunu, 2011’in ise 89 milyon varil petrol tüketimi ile geçtiğini hatırlattı. Yine Hayward’ın projeksiyonuna göre 2030 yılına geldiğimizde dünyada günlük petrol tüketimi 120 milyon varile kadar çıkacak. Günlük 120 milyon varillik tüketim yılda 44 milyar varil petrol demektir. 2030 yılını orta nokta kabul edersek ve 2 trilyon varili 44 milyar varile bölersek, dünyanın aşağı yukarı 45 yıl daha kullanabileceği bir petrolü var demektir. Yani teknolojinin, petrolün alternatifini ortaya koyması için önünde daha yarım yüzyıl var.

- Genel Energy’nin Kuzey Irak’ta Taq Taq ve Tawke’de 2 üretim sahası ve Dohuk, Miran, Ber Bahr ve Chia Surkh’da 4 keşif sahasında petrol arama çıkarma ruhsatı bulunuyor.

- 2011’de Taq Taq sahasından günde 53, Tawke’den 64 bin varil petrol üretimi yapıldı. Hedef üretimi 2012’de Taq Taq’da 90, Tawke’de ise 100 bine çıkarmak.

- Mevcut bilinen petrol kaynağı 511 milyon varil.

- Ancak 1.3 milyar varillik kesinleşmiş ve olası rezerv toplamı var.

- Petrolün gravitesi 48 yani şampanya kıvamında.

Bağımsız Kürdistan olasılığı sıfır

Tony Hayward, Kuzey Irak bölgesini çok iyi bilen, yönetimi ile de sıkı ilişkileri olan bir İngiliz. Tarafsız bir gözle Kürdistan’ın bağımsızlık ihtimalini değerlendirmesini istedim. Şunları söyledi: Bu olabilecek birşey değil. Denize açılan bir noktası olmayan 4 tarafı başka ülkelerle çevrili Kuzey Irak’ın tam bağımsızlık isteyeceğini sanmıyorum. Zaten Kürt yöneticiler de bunun farkında ve bunu istemiyor. Onlar federal bir yapıda Irak’ın bir parçası olmak istiyorlar. Zaten Türkiye de, ABD de İngiltere de hesaplarını buna göre yapıyor ve buna çalışıyorlar”

1 varil petrolün fiyatında 100 $ tabandır, üstünü siyasi krizler belirler

Tony Hayward, yıllarca BP’nin CEO’luğunu yapan Meksika Körfezi olayından sonra bu dev şirketten ayrılan ancak enerji piyasasını çok iyi bilen biri. Kendisine petrol fiyatlarının seyrini de sorduk. Hakikaten çok enteresan analizler yaptı. 100 doların Brent tipi petrol için taban fiyat olduğuna dikkat çekerek şunları söyledi:

“1 varil petrol artık kesinlikle 100 doların altında bir fiyatla satılmaz. Bunun 2 sebebi var. Birincisi talep. Ekonomik daralma olduğu dönemde bile petrole olan talep artıyor. Durgunluk yıllarında günlük 500 bin varil, canlılık dönemlerinde ise 1-1.5 milyon varillik artışlar var her yıl. Çünkü özellikle gelişmekte olan ülkelerde insanlar zenginleşiyor. Çin’de her ay ortalama 1.5 milyon yeni araç satılıyor. Hindistan, Türkiye gibi ülkelerde de benzer seyirler var. Bu talep tarafında baskı yaratıyor. İkinci olarak ise arz tarafında sorunlar var. Aslında petrol arzı ile ilgili sorun yerin altında değil, üzerinde yani siyasetçilerde. Bu durumun düzeleceğini de sanmıyorum. Bu yüzden de petrol fiyatı düşmez artar diyebiliyorum.”

Türk yatırımcıları da bu performansa ortak olmaya davet ediyoruz

Tony Hayward, yeni petrol ve gaz sahaları bulma, mevcutları büyütme operasyonları ile 15-20 milyar dolar piyasa değeri olan bir şirket haline gelmeyi istediklerini söylerken, Mehmet Sepil Türk yatırımcıların da bu performanstan yararlanmasını istediklerini söyledi. Türkiye’deki aracı kurumlar ve bankalarla işbirliği yaptıklarını söyleyen Sepil, Türk yatırımcıların Londra Borsası’ndan Genel Energy hissesi alarak bu performans hedeflerine ortak olabileceklerini belirtti. Genel Energy hisse senetleri halen Londra Borsası’nda 9 paund seviyesinden işlem görüyor.

Tony Hayward, petrolün keşfinden ve kullanımından itibaren dünyada bugüne kadar 1 trilyon varil petrol tüketildiğini, şu an ikinci trilyon varillik tüketime başlandığını söyledi. Tony Hayward jeoloji bilgilerine göre dünyada halen henüz tespit edilmeyen 1 trilyon varil daha petrol olabileceğini vurguladı. Henüz tespit edilmeyen petrol Antartika ya da okyonusun derinliklerinde bulunuyor. Yani bugüne kadar 1 trilyon varil petrol tüketen dünyanın 2 trilyon varillik petrolü daha var. Peki bu 2 trilyon varil petrol dünyaya ne kadar yeter? Tony Hayward 2003’de dünyada günlük petrol tüketiminin 82 milyon varil olduğunu, 2011’in ise 89 milyon varil petrol tüketimi ile geçtiğini hatırlattı. Yine Hayward’ın projeksiyonuna göre 2030 yılına geldiğimizde dünyada günlük petrol tüketimi 120 milyon varile kadar çıkacak. Günlük 120 milyon varillik tüketim yılda 44 milyar varil petrol demektir. 2030 yılını orta nokta kabul edersek ve 2 trilyon varili 44 milyar varile bölersek, dünyanın aşağı yukarı 45 yıl daha kullanabileceği bir petrolü var demektir. Yani teknolojinin, petrolün alternatifini ortaya koyması için önünde daha yarım yüzyıl var.

Tony Hayward, petrolün keşfinden ve kullanımından itibaren dünyada bugüne kadar 1 trilyon varil petrol tüketildiğini, şu an ikinci trilyon varillik tüketime başlandığını söyledi. Tony Hayward jeoloji bilgilerine göre dünyada halen henüz tespit edilmeyen 1 trilyon varil daha petrol olabileceğini vurguladı. Henüz tespit edilmeyen petrol Antartika ya da okyonusun derinliklerinde bulunuyor. Yani bugüne kadar 1 trilyon varil petrol tüketen dünyanın 2 trilyon varillik petrolü daha var. Peki bu 2 trilyon varil petrol dünyaya ne kadar yeter? Tony Hayward 2003’de dünyada günlük petrol tüketiminin 82 milyon varil olduğunu, 2011’in ise 89 milyon varil petrol tüketimi ile geçtiğini hatırlattı. Yine Hayward’ın projeksiyonuna göre 2030 yılına geldiğimizde dünyada günlük petrol tüketimi 120 milyon varile kadar çıkacak. Günlük 120 milyon varillik tüketim yılda 44 milyar varil petrol demektir. 2030 yılını orta nokta kabul edersek ve 2 trilyon varili 44 milyar varile bölersek, dünyanın aşağı yukarı 45 yıl daha kullanabileceği bir petrolü var demektir. Yani teknolojinin, petrolün alternatifini ortaya koyması için önünde daha yarım yüzyıl var.

Yazının devamı...

Adanalı’nın yuvasını yaptı İstanbul arenasına 2 dönüm bahçesi olan villalarla girdi

Kulak İnşaat belki İstanbullular için tanıdık değil ancak Adana’da sokaktan kimi çevirip sorsanız bilir. 1943 yılından bu yana Adana’da en yüksek sayıdaki nitelikli konutu yapan inşaat firması olarak dikkat çeken Kulak, İstanbul’a Büyükçekmece’de göl kenarında her bir villaya en az 2 dönüm bahçe kullanımı sunan projesi ile adım attı. Bu projeyi Sefaköy, Basın Ekspres ve Maslak’taki projeler izleyecek.

Anadolu’da palazlanıp İstanbul arenasında boy gösterme kararı veren firmalar hep dikkatimi çekmiştir. Ortak özellikleri İstanbul’un yükselen gayrimenkul satış grafiğini çok önceden keşfeden firmalar gibi ‘sat yapçı’ olmamaları. Genel olarak ‘yap satçı’lar. Önce yapıyorlar, sonra satıyorlar.

Mesela Mersin’de yaptığı büyük projelerden sonra İstanbul’a gelen ve NEF markası ile Levent ve Kağıthane bölgesinde mimari açıdan da çok dikkat çekici projelere imza atan Timur Gayrimenkul. Önce satıp sonra yapmak yerine, önce yaptılar sonra sattılar. Kemerburgaz projeleri bitti, taşınılma aşamasına geldiğinde satış başladı. Kağıthane projesinde ise projenin yatırım tutarını önce bankaya bloke ettiler. Adeta devletle iş yapar gibi, inşaat ilerledikçe bankadan hakediş tutarı çektiler.

Adana’da da Kulak İnşaat vardır. İstanbullular Kulak İnşaat’ı pek bilmez ancak Adana’da sokaktan geçen adama sorsanız Kulak İnşaat’ı bilir. 1943 yılından bu yana Adana’da inşa edilen nitelikli konutların büyük bölümünde Kulak İnşaat’ın imzası var. Sıtkı Kulak tarafından büyütülen şirkette şimdi üçüncü jenerasyonu temsilen Tarkan ve Atakan Kulak kardeşler işin başında.

ABD’nin müteahhidi oldu

Kulak Adana’da çok bilinen bir aile ve marka ancak Kulak İnşaat’ın asıl faaliyeti Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ordusu için Pentagon’a yaptığı taahhüt işleri olmuş. Irak’ta, Afganistan’da ve Yemen’de ABD Ordusu için yapılan üslerin büyük bölümünde Kulak İnşaat’ın imzası var. Kulak İnşaat, İstanbul’a gelince adını da KLK Gayrimenkul olarak değiştirdi.

KLK Gayrimenkul Geliştirme CEO’su Bahadır Yetki, gerek Adana’da yapılan işlerin, gerekse ABD ordusuna yapılan anahtar teslim üs işlerinin Kulak İnşaat’ta bir birikim yarattığına dikkat çekerek son 2 yılda İstanbul’da arsa geliştirme faaliyetlerine ağırlık verdiklerini, artık proje üretme safhasına geçmeye hazır olduklarını söyledi. Bu yeni dönemin ilk projesinin Büyükçekmece Gölü’ne komşu 44 villalık proje olacağını kaydeden Yetki, 750 metrekare kapalı alanı olan önünde 2 dönüm bahçesi bulunan geniş ailelere hitap eden bir proje geliştirdiklerini anlattı.

Göl vadisinin yakın gelecekte İstanbul’da özel ve dingin yaşam sunan farklı bir yer haline dönüşeceğini ifade eden Yetki, ilkbahar yaz sezonunda lansmanı yapmayı planladıklarını sözlerine ekledi.

Biz tarif etmeyiz, satın alan kendi beğenisini kurgulayacak

Uras-Dilekçi Mimarlık ofisi tarafından konsepti hazırlanan villaların her biri 750 metrekarelik kapalı alana sahip olacak. Henüz fiyatlar kesinleşmedi ancak villaların 1.5 ile 1.8 milyon dolar arasında fiyatlarla satılması planlanıyor. Evlerde en dikkat çeken unsur avlu dizaynı. Evlerin ortasında yaklaşık 20 metrekarelik yukarıdan güneş ışığı alacak bir avlu var. Bu avlu yerin altına kadar iniyor ve böylece zemin altındaki bölümlerin de güneş ışığından yararlanmasına imkan veriyor. Bahadır Yetki, projenin peyzaj harikası olmasına özen göstereceklerini ifade etti. Bahçelerde seralar oluşturulması, ev satın alanların burada kendi sebze meyvesini yetiştirmesine de imkan sağlanacak. Yetki’nin verdiği bilgiye göre her odanın kendine ait bir ıslak zemin bölümü olacak.

Fonlayamayacağımız projeye başlamayız

Bahadır Yetki satıştan ayrı olarak inşaatın başlayacağına dikkat çekerken, projelerin finansmanı ile ilgili şu bilgiyi verdi: Biz asla fonlayamayacağımız bir projeye başlamayız. Bir kriz olduğunda krize elde stokla yakalanmak başka bir şey, taahhüt ettiğiniz evlerle yakalanmak başka birşey. Dayanacak gücünüz varsa beklersiniz, krizin etkisi hafiflediğinde stoklarınızı eritirsiniz. Ancak taahhüt ettiğiniz işler varsa kriz sizi dağıtabilir. Biz daha makul ancak emin adımlarla üretim yapmayı tercih ediyoruz. Bu arada ürettiğimiz evlere özellikle Körfez Bölgesi’nden büyük bir talep geleceğini de düşünüyoruz. Bu konuda çalışmalarımız var. Villa projemize körfez bölgesinden iyi alıcı geleceğinin sinyallerini alıyoruz.”

TeliaSonera: Ukrayna’daki tavrımız Ahmedov’a yönelik ticari bir karar

Turkcell’in Ukrayna pazarında faaliyet gösteren Astelit adlı şirketinin başına gelenleri yazmıştım. Life markası ile Ukrayna pazarında faaliyet gösteren şirketin 150 ve 173 milyon dolarlık iki dilim kredisinde borç ödeme ertelemesi, Turkcell’in yönetim kurulu kararı ile yapılmamıştı. Yani bu borçlar ödenememiş temerrüde düşülmüş borçlar haline gelmişti ki Astelit için de Turkcell için de müthiş bir prestij kaybı anlamına geliyordu.

Bu kararın altında da Turkcell’in iki yabancı ortağı TeliaSonera ve Alfa’nın imzası vardı. TeliaSonera Eurasia Başkan Yardımcısı Erim Taylanlar gazeteye ziyaretime gelerek neden bu ödemelere onay vermediklerini anlattı.

Taylanlar söze “Bizim Turkcell’i zor durumda bırakacak hiçbir kararımız olamaz” diyerek başladı ve sonra devam etti: “Astelit’te Turkcell tek yatırımcı değil. Şirketin yüzde 45’i de Rinat Ahmedov’a ait. Bu borç Astelit’in yani aslında borcun yüzde 45’i de Ahmedov’a ait ama Turkcell krediye kefil olmuş. Astelit’te temettü ödeneceğinde sabah en erken gelen bu ortak nedense borç taahhütlerini yerine getirmekte isteksiz davranıyordu. Bu riski yönetmek adına, ticari bir kararla borç ödemesi konusunda böyle bir karar almayı tercih ettik. Bu kararın ileride Ukrayna’da yapılacak 3G ihalesinde Astelit’i zor durumda bırakma riskini şimdi düşünemeyiz. Yatırım yapmayan ya da yatırımını eksik yapan ortağa karşı bir tavır sergilemek önceliğimiz oldu.”

Erim Taylanlar, Ukrayna’da Astelit’in rakibi Telenor’da kesinlikle ortaklıkları bulunmadığına da işaret etti ve “TeliaSonera yüzde 38’i İsveç yüzde 13’ü de Finlandiya devletine ait, yüzde 51’i halka açık bir şirkettir. Telenor ise Norveç’e ait bir şirket” dedi.

Yazının devamı...

Beşiktaş, Edirne’nin ötesine nasıl geçti?

TÜRK takımlarının en büyük zaafı, Avrupa’da istenen futbol seviyesine çıkıp da rakipleri ile boy ölçüşememekti. Ama Beşiktaş bu yıl tahminlerin ötesinde bir Avrupa başarısı yakaladı.

-BUNU istatistikler de doğruluyor. Türkiye’de içeride oynadığı 26 lig maçında 13 galibiyet alabilen Beşiktaş, Avrupa’da 9 maça çıkıp 6’sını kazanmayı bildi. Türkiye’de kazanma oranı yüzde 50, Avrupa’da yüzde 66.6. Gol ortalaması da Avrupa’da çok daha iyi. Türkiye’de maç başına 0.7 gol ortalaması ile oynarken, Avrupa’da ortalaması 2’yi buldu.

-BEŞİKTAŞLI oyuncunun da taraftarın da özgüveni Avrupa’da daha yüksek. Rakip Stoke değil de Mersin İY olduğunda taraftar inanın daha bir ürkek. Kazanamama ihtimalini Süper Lig maçında daha yüksek görüyor. Peki bu nasıl oldu? Beşiktaş ‘Avrupalı’ kimliğe nasıl büründü. Bunun elbette tek bir cevabı yok.

-ANCAK bana göre 2 önemli sebep öne çıkıyor. UEFA’da görev yapan hakemlerin futbol zekâsının, Türkiye’dekilere göre yüksek kalitede olması en önemli sebeptir. Hakem, hakem gibi olunca, 90 dakika boyunca daha adil bir yönetim göstereceğinden futbolcu da teknik direktör de yönetici de emin olunca, futbolcunun stresi de azalıyor.

-SADECE futboluna konsantre olan, sahada herhangi bir yanlışlığın cezasız kalmayacağını, dengeli yönetim sergileneceğini bilen futbolcu kapasitesinin üst sınırına daha çabuk çıkıyor.

MAÇ SEÇİYORLAR

-BEŞİKTAŞ, Egemen, İbrahim Toraman, Sivok gibi savaşçı oyuncuları bir kenara koyarsak genel olarak sertlikten çabuk yılan bir yapıda. Biraz taban gösteren oyunculardan kurulu bir takımla oynadıklarında, hakem de buna göz yumduğunda yeteneklerini ortaya koyamıyorlar. Türkiye ligleri ne yazık ki bu yapıda. Avrupa’da ise futbol oynamaya çalışan takımlar kapışıyor.

-KATILMAYANLAR olabilir. Ama Kamil Abitoğlu, Kuddusi Müftüoğlu ve emekli Bünyamin Gezer’in 1. sınıf hakemlerimiz olduğunu göz önüne aldığımda haksız olduğumu düşünmüyorum ve en büyük etkenin hakem olduğunu söylüyorum.

-İKİNCİ ana sebep ise Beşiktaş’ın yabancıları kesinlikle maç seçiyorlar. Bu artık su yüzüne çıktı. Avrupa vitrininde boy göstermek, kendilerini hatırlatmak özellikle Portekizli oyuncuların önceliği.

-FERNANDES, Samsun maçındaki performansının değil ama Braga’daki performansının kendisine milli takım yolunu açacağını biliyor. Avrupa’da adeta döktürüyor.

-QUARESMA da UEFA maçlarında farklı. Artistik şovunu yine yapıyor ama yapıcı futbol oynamaya, yardımlaşmaya da gayret ediyor.

-KESİNLİKLE daha centilmen. Takımını eksik bırakacak sorumsuz hareketlerden dikkat ettim uzak duruyor. Cezalı duruma düşüp de Avrupa’da maç kaçırmak istemiyor.

Yazının devamı...

İran kontratı bitince benzin pahalanabilir

Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Koç, Tüpraş’ın Haziran ayına kadar İran’dan ham petrol almasına imkan veren kontratları bulunduğunu ancak o tarihten sonrasının belirsiz olduğunu söyledi. Koç Holding CEO’su Turgay Durak da “Şayet başka ülkeden alırsak maliyetler artabilir” uyarısı yaptı.

Mustafa Koç’la doların fiyatı konusunda yemeğine iddiaya girdiğimizi, 2011 yıl sonu itibarıyla 1.7250’nin altına düşmeyen doların beni haklı çıkardığını daha önce yazmıştım.

Mustafa Koç sözünü tuttu ve yeniden yapıldıktan sonra hakikaten bambaşka bir kimliğe bürünen Elmadağ Divan’da CEO Turgay Durak ile birlikte, iddiaya şahitlik eden diğer gazeteci dostlarımla bana yemek ısmarladı.

Sohbet yemeğiydi ama güncel konulardan konuşmadan da olmazdı. Suriye gerginliği ve İran’a yönelik ambargonun boyutlarını konuşmaya başladığımızda Mustafa Koç, elini önce bir masaya üç kere vurdu:

- Bu kadar karmaşık bir coğrafyanın içerisinde ülkemiz maaşallah çok iyi durumda. Hakikaten şükretmemiz lazım.

İran’a yönelik ambargonun Tüpraş’ı nasıl etkileyeceğini sorduk. Önce CEO Turgay Durak, yanıt verdi:

- Bizim Koç Topluluğu olarak bu konuda bir duruşumuz var. Uluslararası bir konu ve hükümetimiz nasıl bir hareket tarzı öngörecek ise biz de ona uyacağız.

İran’dan alınan hampetrolün maliyet avantajı var. İran yerine başka bir ülkeden petrol almanın rafinaj maliyetlerine bir yansıması olacak mı? diye soruyu devam ettirdik. Yine Durak yanıt verdi:

- İran petrol ihraç edemeyince zaten petrolün fiyatı tüm dünyada bir miktar artacaktır. Sadece biz etkileneceğiz diye birşey yok. Dünyanın her yerinde fiyatlar yükselir. Ancak İran petrolünün bizim için taşımadan kaynaklı bir maliyet avantajı vardı. O kaybolur.

Mustafa Koç araya girdi:

- Şu an için bir sıkıntı yok. Daha önce ABD, ‘İran’a rafine mal satmayacaksınız ancak petrol alabilirsiniz’ diyordu. Bir adım öteye gidip hampetrol de almayın derlerse ondan sonrası belli değil. Ancak bizim bu konuda işleyen kontratlarımız var. Kontratlar bitene kadar petrol almaya devam edeceğiz. Kontratların bitmesine daha var. En az Haziran’a kadar ürün alacağız.

Kar kış yüzünden 2012’ye istediğimiz gibi başlayamadık

CEO Turgay Durak, Koç Grubu’nun çok iyi bir 2011 yılı geçirdiğini banka hariç tutulduğunda ciro artışının yüzde 38’i bulduğunu söyledi.

Mustafa Koç ise ağır hava koşulları yüzünden 2012’ye iyi başlayamadıklarını, Ocak ayının iyi geçmediğini, Şubat’ın da kötü gittiğini ancak ertelenen talebin Mart ayından itibaren devreye girmesini beklediklerini söyledi. Mustafa Koç, 6.5 milyar lira ile Koç tarihinin bir yıllık en büyük yatırımını 2012’de devreye alma planlarının aynen devam ettiğini de sözlerine ekledi.

Koç, Opet’e 2002 yılında 125 milyon dolar ödeyerek yüzde 50 ortak olduklarına dikkat çekerek, “Şimdi ortada pazar ikincisi, piyasa değeri tahminen 2 milyar doların üzerinde bir şirket var. Bu performans, Harvard Business School’da okutulacak bir vaka” diye konuştu.

Koç, Yapı Kredi’nin performansından rakiplerinin gerisinde kaldığına yönelik eleştirilere de katılmadığını belirtip şunları söyledi: Özsermaye kârlılığında Yapı Kredi çok iyi durumda. Kredi kartlarında da pazarın lideri. Aktif büyüklükte geride kalmış olabiliriz. Bunu da belki satın almalarla aşarız. Bankacılıkta satın alma fırsatları çıktığında değerlendirebiliriz.

Mısır’da ‘Bahar’ bitsin fırsatlara bakarız

Avrupa’nın krizden çıkmasının zaman alacağını söyleyen Mustafa Koç, bu yüzden Koç şirketlerinin de pazar çeşitlendirme hedefine uygun hareket ettiğini söyledi. Arçelik’in Güney Afrikalı beyaz eşya üreticisi Defy’yi satın almasının bu çerçevede değerlendirilmesi gerektiğini kaydeden Koç, benzer bir yatırımı sıfırdan Mısır’da kurmayı istediklerini de söyledi. Bu konuda sıfırdan yatırım konusunda Hükümet ile tam el sıkışma noktasına geldiklerini ancak Arap Baharı başlayınca bunu askıya almak zorunda kaldıklarını ifade eden Koç, “Ticaret Bakanı ile yemek yemiş el sıkışmıştık. Her türlü desteğe açıklardı. Orası küçümsenmeyecek bir pazar. Sadece Mısır da değil. Libya, Cezayir, Tunus ve Fas’a da oradan mal satabilirdik. Karışıklıklar bittikten sonra yatırımı yeniden gündemimize alabiliriz” dedi.

Koç grubundan Van’a 17 öğretmenevi

TÜRK Eğitim Vakfı’nın (TEV), Turkcell işbirliği ile Milli Eğitim Bakanlığı’nın himayesinde başlattığı ‘Van için Türkiye Kumbarası’na Koç Topluluğu’nun 17 şirketi toplam 1 milyon 20 bin lira bağışta bulundu. TEV Genel Merkezi’nde bağış çekini TEV Genel Müdürü Turgut Bozkurt’a Koç Holding Dış İlişkiler ve Kurumsal İletişim Direktörü Oya Ünlü Kızıl teslim etti. Koç Topluluğu’nun Van depreminin ilk gününden itibaren deprem bölgesindeki yardım çalışmalarını sürdürdüğüne dikkat çeken Kızıl, Türkiye Kumbarası projesinin Van halkının, öğrencilerin ve öğretmenlerin geleceği için önemini vurguladı. TEV Genel Müdürü Turgut Bozkurt ise, Türkiye Kumbarası projesinin başladığı günden bu yana Türk halkının duyarlılığı ve iş dünyasının desteği ile giderek büyüdüğünü belirterek, “TEV’in var oluş amacı ülkemize hizmet etmektir. Van-Erciş’te yaşanan deprem felaketinin yaralarını bir nebze olsun sarmak için el ele verdik çalışıyoruz. Türkiye Kumbarası;na tüm yurttaşlarımızı imkanları ölçüsünde katkıda bulunmaya davet ediyoruz” ifadelerini kullandı.

Öğretmen yoksa eğitim de olmaz

Mustafa Koç, TEV’in Turkcell i∫birliğinde başlattığı “Van İçin Türkiye Kumbarası Projesi”ne Koç Topluluğu’nun 17 şirketi ile 1 milyon 20 bin lira bağışta bulunmasını şöyle değerlendirdi: “Açıkçası Turkcell’in bu i∫e soyunması fevkalade önemli ve pozitif bir olay biz de projeye destek vermekten ötürü çok memnunuz. Biz 17 şirketimiz ile 17 öğretmen lojmanı yaptıracağız. Öğretmenlerimiz maalesef şartlardan dolayı barınma sorunu ya∫ıyor ve Van’a geri dönemiyor. Öğretmen olmazsa eğitim olmayacağı için öğretmenlerimizin en temel ihtiyaçlarını karşılayacak, olabilecek en iyi şekilde yaşamlarını sürdürebilecekleri evlerin çok önemli olduğuna inanıyoruz. Ve böyle bir karar verdik. 2+1, içerisinde banyosu, mutfağı olan en temel ihtiyaçları karşılayacak bu evleri çok önemsiyoruz. 17 öğretmenimiz, ailesi ile o evlerde yaşayacak; ancak bir de onların yetiştireceği öğrencileri ve bu projenin çarpan etkisini düşünün. Ömer Koç da TEV’in Yönetim Kurulu Başkanı olarak projenin başından bu yana en büyük destekçisi.”

Yazının devamı...

Her iki operatörden de net kazançlıyız, bu bizim için çok önemli parametre

AVEA CEO’su Erkan Akdemir, operatörlerin kazandığı her yeni 3 numaradan 2’sinin diğer operatörlerden taşınan numaralardan kaynaklandığını belirterek, numara taşımada diğer iki operatörden de günün sonunda net kazançlı olduklarını söyledi. Akdemir, “Bu bizim için çok önemli parametre” dedi.

Her 3 operatörün de numara taşımada kendini birinci ilan ettiğini, bu durumun tuhaf olmakla birlikte, olaya nereden baktığınıza bağlı olarak 3 operatörün de haklı göründüğünü yazmıştım.

Turkcell kendinden giden numaraları görmezden gelip, sadece kendisine gelen numaraları sayıp ‘En çok numara taşınan operatör’ ünvanını kendine yakıştırmıştı. Vodafone da boş durmadı, o da “Numara taşımanın başladığı 2008 sonundan bu yana gidenlerden gelenler düştükten sonra nette en çok numara taşınan operatör benim” dedi ki haklıydı. Avea da bu düelloya “2011 yılının en çok numara taşınan operatörü” sıfatı ile dahil oldu. O da haklıydı.

Hafta içinde Avea CEO’su Erkan Akdemir ile biraraya geldik. Akdemir, numara taşıma parametresine yeni bir bakış açısı daha kattı ve”Biz tek tek rakiplerimizle karşılaştırıldığımızda birinciyiz. Yani hem Vodafone’dan hem de Turkcell’den abone almışız. Numara taşımada nette artıda olan diğer operatör sadece hakim operatörle karşılaştırınca artıda. Bize karşı ise ekside. Biz bu durumu çok önemsiyoruz. Bana göre, tüketici tercihini gözlemlemek açısından en önemli parametre bu” dedi.

Türkiye’de GSM operatörleri yeni abone kazanımında Türkiye büyümesinin daha üzerinde bir büyüme gerçekleştiremiyor. Üstelik geçmişte ikinci bir hattı olan abone oranı yüzde 30’lardayken bu oran yüzde 10’lara kadar indi. İki numara taşıyanlar azalınca Türkiye nüfusuna göre abone oranı, yani penetrasyon da yüzde 85’ler seviyesine geriledi. Oysa penetrasyon Avrupa’da ortalama yüzde 130’lar seviyesinde. Oranın yüzde 200’leri bulduğu ülkeler bile var.

BTK’nın büyük başarısı

Türkiye’de cebinde iki numara kullananların oranının azalmasında kuşkusuz Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu’nun (BTK) yani regülatörün başarılı uygulamalarının payı büyük. Şebeke içi arama ile diğer operatörü arama arasındaki fiyat farkı azalınca vatandaşın da iki hat kullanmasına gerek kalmadı. Erkan Akdemir de bu duruma dikkat çekti:

“Daha önce şebeke dışı aramaların oranı yüzde 8’lerdeydi. İnsanlar şebeke dışındaki bir başka tanıdığını aramaya korkuyordu. Çünkü hakikaten fiyat farkı çoktu. Ancak bu asimetri azalınca ikinci hat oranı düştü. Bu BTK’nın başarısıdır.“

Erkan Akdemir, asimetrinin azalması ve numara taşıma sonrası keskinleşen rekabetin vatandaşa çok olumlu yönde yansıdığının da altını çizdi:

Avrupa’nın en ucuzu

6 ay öncesine göre OECD ülkeleri arasında en ucuz konuşmada ikinci ülkeydik. Sanırım artık en ucuzuyuz.

Peki bu ucuzluk şirket kârlılığına olumsuz etki yapıyor mu?

Birim fiyatlar düşüyor ancak konuşma geliri artıyor. Gelir abone büyümesinde çok iyi durumdayız. Şu an size 2011 sonuçlarını veremem ancak 9 aylık performansımızı devam ettiriyoruz bunu söyleyebilirim. 2011’de çok iyi büyüdük. EBITDA’mız 2 yıldır pozitif.

(Tam da konuşmamızın bu anında Avea Kurumsal İletişim Direktörü Füsun Feridun, BTK Başkanı’nın güvenli internetle ilgili basın toplantısındaki sunumunu ipad’inden açıyor ve şaşkınlıkla henüz ‘silent’ olan sabit ve mobil operatörlere ait tüm 2011 performans bilgilerinin sunumda yer aldığını görüyoruz. Yani telekomünikasyon sektörünün 2011 performansını merak edenler, BTK sitesine girip ayın 15’ini beklemeden insider trading yapabilir.)

Maliye vergiyi düşürsün kesinlikle aboneye yansır

Bir GSM sektörü oyuncusu ile konuşup vergi meselesine girmemek olmaz. Hakikaten GSM sektörünün en dertli olduğu konuların başında ağır vergi yükü geliyor. Erkan Akdemir, mobil internet alanında vergilerin düşürüldüğünü ancak bu alanın çok hızlı büyüdüğü için vergi gelirlerinin kat be kat arttığına dikkat çekerek benzer bir indirimin ses tarafında da yapılmasının yine Maliye’nin kazancı olacağına işaret ediyor.

Akdemir, Maliye’nin vergi indirimlerinin tüketiciye yansıtılmaması ile ilgili kaygıyı GSM sektörü için taşımasının da gereksiz olduğunu söyledi:

Maliye vergileri düşürsün mutlaka tüketiciye yansır. Bu sektörde vergi inerse ve maliyetlerde aşağı yönlü bir değişim olursa bu kesinlikle yansır. Zira o kadar keskin bir rekabet var ki operatörler bu indirimi, kendi hanelerinde bırakmazlar. Bu sektör diğer hiçbir sektöre benzemez.

Ata Demirer, Berlin Kaplanı çekimleri için ara verdi, yeni reklam filmi Mart’ta geliyor

GSM operatörleri komik karakterleri seviyor. Turkcell Şahan Gökbakar ile Vodafone da Şafak Sezer ile oldukça sükse yapıp ilgi çekti. Avea’da optik ve fasülye karakterleri var. Erdem Yener’in canlandırdığı fasülye, rakiplerin zaaflarını iyi yakalıyor ve güzel tii’ye alıyor. Call center reklam filmi çok çok iyiydi. Son günlerde televizyonlarda gördüğümüz çok yakan 4 çeker jeep reklamı da keskin zeka ürünü.

Avea, Ata Demirer ile anlaşmış, biraz Fatih Terim’i andıran karakterle hazırladığı soyunma odası reklam filmi de bir hayli ilgi çekmişti. Hatta ‘Dünyada 5-3-2 diye bir sistem mi kaldı dediği, oyuncuların göğsünde de Özmürsel Döşemecilik yazan reklamı yine rakiplerini kızdırmış ve metnin bazı bölümleri, yapılan şikayet sonrası değiştirilmişti. Sonra Ata gerisini getirmedi. Avea CEO’su Erkan Akdemir, Ata Demirer’in şu ara vizyonda olan ve gişesi çok başarılı geçen Berlin Kaplanı filmi için ara verdiğini, Avea için hazırladığı yeni reklam filminin Mart ayında vizyona gireceğini söyledi. Akdemir, fasülye optik kararketirin de marka algısına çok büyük katkı yaptığına dikkat çekerek “Bilinirlik, hatırlanma ve sempati açısından sürekli yükselen bir grafik çiziyoruz. Reklamlarımızın başarısını özellikle sosyal medyada gelen tepkilerden çok iyi görebiliyoruz. Ürün iyi, fiyat iyi, bunu hedef kitle ile böyle başarılı iletişim çalışmaları ile buluşturunca ortaya şirket açısından da başarılı sonuçlar çıkıyor” dedi.

GSM sektörünü sanal operatörler büyütür ama çifte vergi var

Avea CEO’su Erkan Akdemir, sanal operatörlüğün özellikle vergisel sebeplerle tam oturmadığını, ancak sektörün büyümesi için bu alanın çok önemli olduğunu söyledi. GSM operatörlerinin dışında kuvvetli markaların kendi özel müşteri grubunu sanal operatörlükle kapsayabileceğini söyleyen Akdemir bu alandaki gelişime futbol kulüplerine özel taraftarcell’leri örnek gösterdi. Akdemir, şöyle konuştu:

Bu bir kulüp olabilir, bir akaryakıt dağıtım şirketi olabilir ya da perakendenin çok güçlü bir markası olabilir. Sizin ulaşamadığınız çok uç noktalara ulaşabilir, pazarı büyütebilirler. Ayrıca bizim paketleyemediğiniz şeyleri de konuşmayla birlikte paketleyip kullanıcıya çok cazip fırsatlar sunabilirler.

Akdemir, sanal operatörlüğün özellikle çifte vergilemeden dolayı büyümediğinin altını çizdi:

Hazine’ye ödenen yüzde 15’lik bir pay var. Sanal operatörlükte bu vergi maalesef iki kere ödeniyor. Yani sözkonusu vergiyi hem ben hem de mesela KartalCell’in sahibi Beşiktaş kulübü ödüyor. Böyle olunca sanal operatörlerin fiyatlaması rekabetçi olamıyor. Zira marjlar çok düşük. Büyük fedakarlık yapılıyor ancak gelmeye hazır pek çok sanal operatör de gelmiyor. Çok kısa bir süreliğine bu çifte vergilemeden dönüldü ancak tekrar eskiye dönüldü. Buraya gelecek sanal operatörlere bizim pazara yeni aktör girecek endişesi ile bakmamız ve karşı çıkmamız yanlış diye düşünüyorum.

Bankalar SMS ücreti istemekte haklı

Bugünlerde ilginç bir tartışma var. Biliyorsunuz pek çok kişi internet bankacılığını kullanıyor ve güvenlik sisteminin bir parçası olarak da internet şubesine cep telefonunuza SMS olarak gelen şifreyi yazarak girebiliyorsunuz. Bu SMS’ler ücretsizdi. Ancak bankalar bu SMS’lerden artık ücret almayı tartışıyor. Konuyu Erkan Akdemir’e de sordum şöyle yanıtladı:

Bankaların kullandığı SMS’ler daha farklı. Normal SMS’e göre daha kısa sürede gitme zorunluluğu var ve daha pahalı. Bankalar bu paketleri bizden milyon milyon paketler halinde alıyor. 50 milyonluk 100 milyonluk paketler alınıyor. Bankalar için önemli bir maliyet kalemi. Bu SMS’lerin maliyetini kullanıcıya yansıtmak isteyen bankaya haksız diyemem. Haklı bir talep gibi görünüyor.

Yazının devamı...

Bizce bu vergiyi ödemelisin tabii yine de sen bilirsin...

Maliye Bakanlığı’nda bugünlerde hummalı bir çalışma var. Kira beyannamelerinin verileceği Mart ayına kısa bir süre kala, Maliye kira geliri olduğunu çapraz sorgularla tespit ettiği 751 bin kişi adına beyanname doldurdu. Bu beyannameler mükelleflere gönderilecek ve “Ya bunu imzala gönder ya da itiraz et. Nihayetinde beyanın esastır. Ancak şüphelenirsem ve incelemeye gelip bir açık görürsem, geriye dönük 5 yıllık kira gelirinin vergisini gecikme faizi ve cezası ile birlikte alırım bilesin” denecek.

Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ile bir grup gazeteci İstanbul’da bir araya geldik. Aralık ayında 11 milyar liraya yakın ek ödeneği Van depremi ve altyapı harcamaları için serbest bırakmasa 2011’i neredeyse denk bütçe ile kapatacak bir performans gösteren Maliye’nin komutanı olarak oldukça mutluydu.

Ekstra ödeneğe rağmen gayri safi milli hasılanın yüzde 1.4’ünde kalan bir bütçe açığı performansından dolayı kutladığımız Maliye Bakanı ile güncel konuları masaya yatırdık.

Kuşkusuz en ilgi çekici konu, Mart ayında kira geliri olanlara gidecek içi doldurulmuş beyanname oldu. Maliye ciddi bir tarama yapmış. Vatandaşın beyan ettiği bilgiler, tapu bilgileri ve bankalardan gelen kira ödeme raporları ile karşılaştırılmış. Hatta sigorta şirketlerinden istenen yangın, hırsızlık gibi poliçelerle de çapraz sorgu yapılmış. Böylece 751 bin kira geliri olan mükellef tespit edilmiş. Şimdi o kişilere mektup, e-mail, SMS gibi yollarla ulaşılacak.

Devlet dili ile yazılmış metin elimde yok ancak halk diliyle şöyle denecek: “Ey vatandaş, oturduğun evin dışında bir evin olduğunu biliyoruz. Bu evini kiraya verdiğini kira geliri elde ettiğini de biliyoruz. Kiradaki evinin bulunduğu bölgedeki rayiçleri de biliyoruz. Dolayısıyla gayrimenkul sermaye irad beyannamesi vermen gerekiyor. Biz, zahmet etme diye o beyannameyi senin yerine önceden hazırladık ve senin bilgine sunuyoruz. Bu beyannameyi imzaladıktan sonra sizi vergi dairesine bekliyoruz.”

‘Mükellef itiraz edebilir’

Maliye Bakanı Şimşek, bu hazırlığı biraz espriyle vatandaşa yardımcı olma amacıyla yaptıklarını ifade etti.

Peki ya mükellef bu tespitlere itiraz ederse...

Bakan Şimşek, ‘Elbette beyan esastır’ ilkesinin altını çizdi ancak şu eklemeyi yaptı:

“Mükellef itiraz edebilir. Hazırladığımız beyannameyi imzalamayabilir. Kendi beyanını yapar, saygı duyarız. Ancak o zaman şunu bilmeli. Ben eğer kendi yaptığı beyandan şüphelenirsem, incelerim. İncelemeden de bir yanlış beyan çıkarsa mükellef canının yanacağını bilir. Geriye dönük 5 yıllık gelirin vergisini, gecikme faizi ve üstelik cezası ile isterim. Mükellef için daha sıkıntılı bir durum ortaya çıkar.”

Bakan Şimşek, bu operasyonu proaktif bir yaklaşım olarak değerlendiriyor ve amaçlarının vergiyi tabana yaymak, bugüne kadar hiç vergi almadıkları kesimlerden vergi toplamak olduğunu söylüyor.

Vergi sistemi değişecek

Avrupa Birliği’nde yüzde 13 olan gelir ve kurumlar vergisi toplamının milli gelire oranı, Türkiye’de ne yazık ki yüzde 6’larda. Danimarka’da bu oran yüzde 27’yi buluyor.

Türkiye, sağlıklı biçimde gelir ve kurumlar vergisi toplayamadığı için akaryakıttan alınan aşırı ÖTV başta olmak üzere dolaylı vergilere yükleniyor. (Bakan Şimşek akaryakıtta vergi yükünün 2000’li yılların başında yüzde 70’e yakın iken şu an yüzde 59’a altına indiğini söylese de dolaylı vergi yükünün ağır olduğunu kabul ediyor)

Şimşek, daha adil ve kayıp kaçağı önleyen bir basit vergi sistemi oluşturmak için bu tür proaktif çalışmalara ihtiyaç olduğunu söyledi. Şimşek ABD ve İngiltere’den de örnek vererek, “Mesela ABD vergi teşkilatı IRS. Ayda 1000 dolar kazanç beyan eden ancak 10 bin dolar harcayan birinden çok rahatlıkla açıklama istiyor, tarhiyata gidebiliyor. Burada mükellefin vergi kaçırdığını biz ispatlamak zorundayız. Orada ise mükellef kaçırmadığını ispatlamak zorunda. Böyle dünyada farklı uygulamalar var. Kimi başarılı oluyor kimi başarısız. Biz de oturup teknik bir çalışma yapıyoruz. En uygun sistemi oturtacağız” dedi.

Maaş cezası belediyeleri hizaya getirdi

Bakan Şimşek’e “2007 yılına kadar mahalli idarelerin açıkları en büyük problemlerden biriydi. IMF bile bu konuya özellikle dikkat çekiyordu. Şimdi belediyelerin bütçeleri disiplin altında, fazla veriyor. ‘Nasıl başarıldı bu?” diye sordum. Tüm belediyelerden her ay sürekli mali rapor aldıklarını, aylık gelir gider tablosunu göndermeyen belediyenin muhasebesindeki yetkiliye 1 maaş ceza kesildiğini söyledi. Önceden sadece aylık bildirim kuralı varmış, ancak belediyelerin yüzde 80’i bildirim yapmıyormuş. Maaş cezasından sonra bildirim yapmayan belediye oranı yüzde 5’e gerilemiş. Bakan Şimşek, bu uygulamanın otokontrol sağladığına dikkat çektikten sonra, belediyelere kaynak aktarılan ortak havuzun gelirlerini yüzde 30 artırdıklarını, emlak vergisinde de belediyelere limitin üst sınırına kadar imkan sağladıklarını söyledi. Bu arada, Bakan Şimşek belediyelerin ihtiyaç fazlası elemanlarını devlete aktararak da personel harcamalarında önemli düşüşler sağladığını söyledi. Şimşek, adını vermediği bir belediyenin daha önce 570 kişi istihdam ederken aynı işi şimdi 37 kişiyle yaptığını vurguladı ve “Belediyeler istihdam bürosu olmaktan çıktı hizmet bürosu oldu” diye konuştu.

2012 de bereketli başladı

Maliye Bakanı Şimşek, 2012 Ocak ayı bütçe performansını da ‘Bereketli’ olarak yorumladı. Yüzde 4’lük büyüme rakamının çok makul olduğunu söyleyen Şimşek, Amerika’dan verilerin iyi geldiğini, Avrupa’nın da 2-3 ay öncesine göre daha iyimser olduğunu vurguladı. Şimşek, tüm olumlu gelişmelere rağmen Avrupa’da önümüzdeki 10 yılda düşük büyüme riskini yüksek gördüğünü belirtirken, bunun en büyük sebebinin ise rekabet gücü eksikliği olduğuna işaret etti. Şimşek, Troyka’nın Yunanistan’da özel sektörden istediği yüzde 25 maaş indirimine dikkat çekti ve “AB nihayet sorunun özüne gelmiş görünüyor. Rekabet gücü eksikliği bu ve benzeri yöntemlere başvurulmadan giderilemeyecek. Sadece bütçede sıkılaştırma istenen sonuçları vermiyor. Avrupa’da hayat standartı düşmeye devam edecek” dedi. Şimşek, nüfusunun yarıdan fazlası 30 yaşın altında olan Türkiye’de sosyal güvenlik sisteminin açık vermesinin kabul edilemez olduğunu, Mısır da bile sosyal güvenlik sisteminin fazla verdiğini de sözlerine ekledi.

Körfez’den para bekliyoruz

Maliye Bakanı Şimşek, Suudi Arabistan, Umman, Katar, Bahreyn ve Birleşik Arap Emirlikleri’nden oluşan bölgeden ciddi bir sermaye girişi beklediklerini de belirtti. Petrol fiyatının 85-128 dolar aralığında kalması halinde Körfez Bölgesi’nde 2015 yılına kadar 1.3 trilyon dolar, 2020 yılına kadar ise 4.8 trilyon dolar sermaye fazlası oluşacağının hesaplandığını hatırlatan Şimşek, “Bu paraları kendi ülkelerinde park etmezler. Sıfıra yakın getiri sunan ABD, Japonya gibi piyasalara gitmektense Türkiye’ye gelmelerini istiyoruz. 2002’den sonra 107 milyar dolar doğrudan sermaye çekmişiz. Bunun 30 milyar doları Körfez’den. Daha fazlasını çekmeliyiz” diye konuştu.

Yazının devamı...

Ukrayna’ya bak, Turkcell niye Türk kalmalı anla...

Turkcell’de herkesin malumu bir kavga var. Yabancı ortaklar İskandinav TeliaSonera ve Rus Alfa, Karamehmet’e karşı güçlerini birleştirdi, kontrolü istiyor. Türk kamuoyuna verdikleri her mesajda, “Turkcell’in Türk yapısını ve menfaatlerini korumaya kararlıyız” dediler. Ancak fiilen yaptıkları, sözlerini tekzip ediyor. Ukrayna’da önemli bir gücü olan Turkcell’i zor durumda bırakan dünkü manevraları bile sözlerinde samimi olmadıklarını gösteriyor.

Dün Kamuoyu Aydınlatma Platformu’na Turkcell’den önemli bir açıklama geldi. Açıklamada, “Şirketimizin (Turkcell) % 55 ve System Capital Management ’ın ise % 45 oranında iştiraki olan Euroasia Telecommunications Holdings BV’nin (Euroasia) %100 iştiraki olan Astelit’in, 150 milyon ABD Doları ve 173 milyon ABD Doları tutarında iki ayrı kredi borcu bulunmaktadır. Turkcell Yönetim Kurulu krediler için Astelit’e feragatnameler vererek ödeme vadelerini 1 Şubat 2012 tarihine kadar uzatmıştır. Ancak, Turkcell Yönetim Kurulu, 1 Şubat 2012 tarihli toplantısında feragatnameleri uzatmayarak borç ödemelerinin yeniden ertelenmesini onaylamamıştır. Sonuç olarak Astelit toplam 323 milyon ABD Doları tutarındaki kredi borçlarını vade tarihinde ödeyememiş olup, kredi sözleşmelerinden doğan yükümlülüklerini yerine getirememiştir” denildi.

Koskoca Turkcell, 150 ve 173 milyon dolardan oluşan iki dilim krediyi yani 323 milyon doları ödeyemiyor.

Aslında, “Bu para Turkcell’e ödettirilmiyor” demek daha doğru. Çünkü işin perde arkasında müthiş bir çıkar kavgası var.

Olayın iç yüzü ne?

Astelit, Ukrayna’da faaliyet gösteren bir GSM operatörü. KAP’a gönderilen açıklamadan da anlaşılacağı üzere yüzde 55’i Turkcell’e, yüzde 45’i de Ukrayna’nın en popüler işadamlarından Ahmedov’a ait bir şirket. Life:) markası ile GSM pazarında boy gösteriyor ve 9 milyon abonesi ile yüzde 14 pazar payına sahip.

Pazarın iki oyuncusu daha var. Sahipleri çok tanıdık. 25 milyon abone ve yüzde 50 pazar payı ile Ukrayna’nın bir numaralı GSM operatörü Kyivstar’ın ağırlık hissedarı Rus Altimo. Yani Turkcell’in ortağı Alfa. Şirkette TeliaSonera’nın iştiraki Telenor da var.

İkinci büyük şirket ise 19 milyon abone ve yüzde 36 pazar payı ile MTS. Onun da en büyük hissedarı Telenor.

Nasıl? Çok iç içe geçmiş tuhaf bir yapı değil mi?

Üçüncü büyük GSM operatörü de Turkcell.

Turkcell’de de hem Rus Alfa hem İskandinav TeliaSonera var.

Turkcell’de yönetimi kontrol edemeyen ortak durumundalar. Diğer iki şirket ise kendilerinin kontrolünde. Dolayısıyla onlar için Astelit yani Life:) üvey evlat.

Kyivstar ve MTS iye Ukrayna’da varolma savaşı veren Turkcell’i zor duruma düşürmek için, Turkcell’in Ukrayna pazarındaki tüm kredibilitesini sıfırlamak pahasına 323 milyon doların ödenmeyeceği açıklamasını yapabiliyorlar.

(Akşam saatlerinde Yönetim Kurulu ikinci bir açıklama yaparak vadesi Şubat başında dolan 173 milyon dolarlık kredinin ödenmesi konusunda Financell’e verilen garantinin devam edeceğini belirtti. ‘Ödemiyoruz’ restinin tüm alacaklıların kapıya üşüşmesi anlamına geleceğini gördüler ve galiba onlar bile çok ileri gittiklerini anladılar. Ancak bu açıklama, oyunun şeklini ve amacını değiştirmiyor.)



Borç ödeme takviminde Ahmedov ile anlaşılmıştı

OYSA Turkcell için 323 milyon dolarlık borç, fındık fıstık parası. Bu parayı Turkcell’in bile ödemesine gerek yok. Ukrayna’daki borçlu şirket Astelit, yaşanan devalüasyonda bir ara rasyoları bozulsa bile bu borcu ödeyebilecek kapasitede. 2011 yılı üçüncü çeyrek rakamlarına bakınca Astelit’in gelirlerinin yüzde 44 artışla 370 milyon doları bulduğu görülüyor. Brüt kâr ise yüzde 75 artmış ve 170 milyon doları bulmuş.

Üstelik şirketin Rinat Ahmedov gibi çok güçlü bir ikinci ortağı var. Ahmedov 323 milyon dolarlık borcun ödenmesi konusunda Turkcell yöneticileri ile uzlaşmışken, Turkcell yönetim kurulundan ‘Borcu ödemiyoruz’ kararının çıkması inanılır gibi değil. Bu ancak bir baltalama operasyonu olabilir.

Borcu ödetmeyenler kimler?

TeliaSonera ve Alfa.

Borcunu ödeyemeyen şirket kim?

Astelit. Yani TeliaSonera ve Alfa’nın Ukrayna’daki en büyük rakipleri.

Astelit’in kredibilitesini sıfırlaması kime yarayacak?

TeliSonera ve Alfa’nın Ukrayna’daki şirketlerine...

Fotoğraf çok net. Sakın bir daha TeliaSonera’nın yetkilileri çıkıp da, “Turkcell’in Türk kimliğini korumasından yanayız. Menfaatlerine yönelik bir haksız uygulamamız olamaz. Kimsenin tedirgin olmasına gerek yok” açıklaması yapmasınlar.

SPK’nın bağımsız üye ataması neden gerekli şeklinde bir yazı kaleme aldığımda, Ukrayna’da yaşanması muhtemel bir güç savaşına da değinmiştim.

Zaman beni haklı çıkardı.

Sadece Ukrayna pazarında olup bitene bakınca bile, Rus Alfa ve TeliaSonera’nın kendi menfaatlerini herşeyin üstünde tutacağı, Turkcell’de kontrolü bir ele geçirirlerse şirketin Türk kimliğini ortadan kaldırmakta bir saniye bile tereddüt etmeyecekleri net biçimde görülebiliyor...

Üstelik bu iki ortak her fırsatta “Turkcell iyi yönetilmiyor” diyor. Şirketin önüne sürekli set çeken ve baltalayan ortakların bu söylemi de ne kadar samimiyetsiz görünüyor.

Yazının devamı...

Hızlı trenin hızına yetişmeye çalışan bir değişik Başkan

Konya-Ankara arası hızlı trenle 1 saat 45 dakikaya indi. Konya-İstanbul arası yolculuk da etaplar tamamlanınca 3.5 saat sürecek. Hızlı trenin Konya’da tüm sosyal ve ekonomik hayatı değiştireceğini gören Selçuklu Belediyesi’nin Başkanı Uğur İbrahim Altay, bu değişime ayak uydurmak ve en yüksek katma değeri sağlamak üzere çalışmalara başladı. Projesini Tabanlıoğlu Mimarlık’ın hazırladığı Selçuklu Kongre Merkezi bu hedefin somut örneği olarak dikkati çekiyor.

Konya Selçuklu Belediyesi’nin 37 yaşında bir Belediye Başkanı var. Adı Uğur İbrahim Altay. 3 yıl önce yani 34 yaşında başkan olmuş, inşaat mühendisi, oldukça vizyoner bir genç.

Önceki gün bir grup gazeteciyi Konya’ya davet ederek, yeni projelerinden söz etmek istedi. Bir belediye başkanının, hele hele Anadolu’da bir belediye başkanının böylesine bir PR çalışması yapmasına önce çok şaşırdım. Değişik biri.

Uğur İbrahim Altay’ın cadde cadde gösterdiği, hayalini kurduğu şehre bakınca çok keyiflendim.

Altay, “Sadece İstanbul’u marka şehir yaparak, Türkiye kalkınamaz. Konya’nın Kayseri’nin Gaziantep gibi hazineler de marka şehir olmalı” diyerek söze başladı.

Konya’ya yılda 2 milyon turist geldiğini, hızlı tren ile bu sayının her yıl katlanarak artmasını beklediklerini, Konya Mevlana Müzesi’nin Topkapı Sarayı ve Müzesi’nden sonra en çok ziyaretçisi olan yer olduğunun altını çizdi.

Hızlı tren hakikaten bir şehrin karakterini değiştirmiş ve etaplar arttıkça değiştirmeye devam edecek. Hele hele İstanbul ve Antalya etapları da açılınca Konya iddia ediyorum, turist sayısında İstanbul’u zorlar.

Zaten Uğur İbrahim Altay da buna dikkat çekti ve “Tüm fizibilitelerimizi hızlı trenin sağlayacağı ulaşım kolaylığına göre yapıyoruz. Bu altyapı avantajını, üst yapıyı kurarak şehir insanına bir fırsat olarak sunmak istiyoruz” dedi.

Bu vizyoner bakışın ilk somut örneği Selçuklu Kongre Merkezi.

Bir kongre merkezi ihtiyacını ve bunun şehire sağlayacağı katma değeri görmek bir vizyonerlik örneği. Ancak asıl vizyonerlik galiba bir adım daha ötesinde...

Tipik belediyecilik anlayışı ile 10 kilometre öteden bile kamu binası olduğu anlaşılabilecek bir yapı da ortaya çıkarılabilirdi. Uğur İbrahim Altay, bu kolaycılığın ötesine çıkarak şehre bir kimlik kazandıracak, kimbilir belki mimari ödüllere de aday olabilecek sembol bir yapı olsun istemiş. Bunun için de Türkiye’nin en iyi mimarlık ofislerinden biri olan Tabanlıoğlu Mimarlık ile yola çıkmış.

Altay, Tabanlıoğlu’nun çizdiği projeyi teslim aldıktan sonra en kısa sürede ihaleye çıkacaklarını, Haziran gibi inşaata başlayıp bu merkezi 2013 bitmeden en geç Eylül ayında faaliyete geçirmeyi istediklerini söyledi. Finansmanı sağladıklarını ve tamamen özkaynakla yapabilecek güce sahip olduklarını kaydeden Altay, şöyle konuştu:

“Buraya 50 milyon lira harcayacağız ancak şehrimiz bu paranın daha fazlasını geri alacak. Konya çok prestijli bir bina kazanacak. Burası bir kültür başkenti. Kongre merkezi sayesinde buraya kültür seyahatleri artacak. Burada hizmet sektörü gelişecek. Tüm şehir kazanacak. ”

Başkan Uğur, Selçuklu’nun 500 bine yakın nüfusu ile 63 ilden büyük olduğunu, Türkiye’nin en büyük 17’inci ilçesi olduğuna da dikkat çekti. 137 milyon liralık bütçelerinin bu yıl 250 milyon liraya çıkacağını söyledi. Müthiş bir performans.

Kongre merkezi tek örnek proje değil. Başkanın gezdirdiği Selçuklu Belediye sınırları içinde, çok keyifli konut projeleri, alışveriş merkezleri, hastaneler, büyüklüğü 2 milyon metrekareye ulaşan yeşil alanlardan oluşan bir dizi yenilik var. Kelebekler Vadisi ve Kelebek müzesi fikri dikkat çekiyor. Belediye Başkanı Altay bir de Sille adında bir yere götürdü bizi. Şehirden yaklaşık 5-6 kilometre uzaklıkta eski bir Rum yerleşim noktası. Ortasından nehir geçen iki tepenin arasında müthiş bir yer. Bir Alaçatı bir Safranbolu olmaması için hiç bir sebep yok. Sille’de pek çok tarihi bina Selçuklu Belediyesi tarafından restore ediliyor. Erken Hristiyanlık dönemine ait Aya Eleni kilisesi yine belediye imkanları ile restore ediliyor. 3-5 yıl öncesine kadar 10 bin liradan el değiştiren evlerin değeri 130-140 bin liraya çıkmış durumda. İddia ediyorum Sille’nin adını, yakın gelecekte çok sık duyacağız.



‘Şehrin buluşma yeri olmasını istedik’

Selçuklu Kongre Merkezi’ni tasarlayan Tabanlıoğlu Mimarlık ortağı Murat Tabanlıoğlu, tek bir çatı altında farklı işlevleri olan şehrin buluşma noktasını oluşturmak istediklerini söyledi.

Tabanlıoğlu merkezin Konya’nın tarihsel dokusundan izler taşıyacağına ve günün her saatinde kullanıma açık olacak şekilde planlandığını da belirtti. Kongre merkezi içinde bir düğün salonu olmasını da özellikle istediklerini kaydeden Tabanlıoğlu böylece merkezin şehir insanı ile de bütünleceğini vurguladı.

Sadece önünde değil, içinde de buluşulabilen bir yer tasarlalam istediklerini kaydeden Tabanlıoğlu, Selçuklu Belediyesi’nden gelen proje talebini de şöyle değerlendirdi: “Ne yalan söyliyeyim belediye projeleri özenilerek yapılan binalar değildir. O yüzden nereye giderseniz gidin birbirinin benzeri yapılarla karşılaşıyorsunuz. Oysa bir binanın şehrin kimliğini taşıması mimari farklılıklar ortaya koyması gerekir. Bu farkı yarattığı için Selçuklu Belediye Başkanı’na bir mimar bir Türk vatandaşı olarak teşekkür ediyorum.”

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.