Şampiy10
Magazin
Gündem

Faydalı ve lezzetli pancar

Pancar, turşusu dışında soframızda çok sık gördüğümüz bir sebze değil. Oysa çok faydalı ve yabancı ülkelerde inanılmaz lezzetli şekillerde karşıma çıkıyor. En son İngiltere’de yediğim pancar kekine bayıldım. Gelin hem pancar ne işe yarıyor bakalım, hem de pancarı kılıktan kılığa sokalım.

Pancar ortaçağdan beri sindirim sistemi sorunları ve kan yapımı için kullanılmış.

Doğu Avrupa’da çorbası çok ünlü.

100 gramı 43 kalori.

Lif oranı orta karar, yani sadece pancar yiyerek tuvalete rahat çıkamazsınız.

İçinde B grubu vitaminler var; enerjimizi artırıyor. Sinirler arası ileti hızlanıyor. Hücrenin sağlıklı olması için gerekli.

C vitamini içeriyor; hastalıklara karşı bizi koruyor. İçinde öne çıkan vitamin folik asit, mineral ise manganez.

Folik asit hamilelikte bebeğin beyin ve sinir sisteminin gelişimi için hayati önem taşıyor. Yetişkinlerde beyin-sinir sistemi fonksiyonları , protein kullanımı ve kan hücreleri yapımı için gerekli.

Manganez ise vücuttaki birçok enzimin yapısında var. Kan şekerini ayarlıyor. Kırmızı kan hücrelerinin yapımı beynin çalışması için gerekli. Aynı zamanda hücre yapısını koruyor.

n Pancar betain denen doğal bir kimyasal bileşik içeriyor. Bu bileşik kanda homosistein seviyesisin azaltıyor, damar tıkanıklığını önlüyor.

Pancara kırmızı rengini veren ise betanin. Betanin doğal boya maddesi olarak da kullanılıyor. Eğer çok pancar yerseniz idrar kırmzıı çıkıyor. Çoğu kişi telaşlanıp ‘ Kan işedim ‘ diye doktora başvurabiliyor. Hiçbir zararı yok.

Fare ve insanlardaki yeni çalışmalar betainin karaciğer yağlanmasına karşı koruyucu olduğunu gösteriyor.

Pancar suyunun tansiyonu düşürdüğü gözlenmiş.

Pancarlı kek

Yazının devamı...

Yeni dişleriniz karakterinize uygun mu?

Diş Hekimi Galip Gürel, Estetik Diş Hekimliği dünyasının Oscar’ını geliştirdiği Visagism tekniği ile ülkemize taşıdı. Gürel Visagism’in şifrelerini şöyle anlatıyor: “Birbirinin aynı dişlerle dolaşan insan kavramına karşı, kişiye özel “doğal görünümlü gülüş tasarımlarını” yapmaya çalıştım...”

Araştırmalara göre herhangi bir kişiyle ilk tanıştığınızda, iki kişi arasındaki birinci kontakt gözler... 4-5 saniye süren bu ilk kontaktan sonraki ikinci ve en uzun süren ilgi odağı ise ağız ve diş bölgesi... Araştırmalar ayrıca tertemiz dişler ve parlak bir gülüşün insanlara kendilerini çok iyi hissetirdiğini, kendilerine güvenlerini çok arttırdığını, toplum içinde, iş görüşmelerinde daha fazla kabul gördüklerine işaret ediyor.

Genetik olarak dişleri iyi olmayan veya iyi bakmadığı için bozulanlar da soluğu diş hekimlerinde alıyor. Ancak etrafta birbirinin aynı dişlerle dolaşan birçok insan görüyoruz. Oysa bu insanların hepsinin karakterleri farklı, aynı dişlerle gülümsemeleri tuhaf kaçıyor. İşte şimdi bu karmaşaya yepyeni bir çözüm var: Visagism! Bu da neymiş diyeceksiniz. Estetik Diş Hekimliği dünyasının Oscar’ını ülkemize taşıyan Diş Doktoru Galip Gürel anlattı.

Diş Hekimliği’nin Oscar’ı sayılan The Smigel Ödülü’nü aldınız, Bir Türk doktorun bu ödülü alması gurur verici. Ödül neden size verildi?

The Smigel ödülü New York Üniversitesi’nin tüm akademisyen kadrosunun değerlendirdiği, iki senede bir dünyadaki “en iyi estetik diş hekimine” verilen bir ödül. Bu ödüle layık görülebilmek için dünyada çapında kabul edilmiş bir klinisyen olmanın yanı sıra diş hekimliği dünyasında dönüm noktası sayılabilecek bir takım buluşlara ve tekniklere imza atmış olmanız, bir eğitmen ve estetik dişhekimliği elçisi olarak dünyanın dört bir yanında bu bilgileri tüm meslektaşlarınızla paylaşmış olmanız kriterleri de yer alıyor. Sanırım burada en büyük rolü 1990’lardan beri geliştirdiğim ve tüm dünya diş hekimliğinde yeni ufuklar açan teknikler rol oynadı.

Nedir bu teknikler?

Bunların en başında gelen; 90’lı yılların ortasında geliştirdiğimiz herhangi bir estetik diş tedavisine başlamadan önce bunun üç boyutlu tasarımını direkt olarak hastanın ağzında uyguladığımız teknik. Hekim ve hasta bu tasarımın bitmiş halini daha işin en başında üç boyutlu olarak görüyor ve değerlendiriyor.

Ama esas bu üç boyutlu tasarım ağızdayken kesilmesi gereken dişlerin bu şablon üzerinden kesildiği ve gerçek anlamda olabilecek en az diş kesimiyle en yüksek estetik tasarımı elde edilen teknik. Tabii ki eğitmenlik kısmımda uluslarası arenada yılda 40’ın üzerinde verdiğim konferansların ve başta New York Üniversitesi olmak üzere dünyanın pek çok merkezindeki çeşitli üniversitelerde verdiğim derslerin payı da çok büyük.

Bu Oscar’ı bekliyor muydunuz?

Biz yıllardır ekibimle birlikte, yaptığımız çalışmalar, araştırmalar ve uyguladığımız gülüş tasarımlarıyla dünya diş hekimliğinin neresinde olduğumuzu çok iyi biliyorduk, ama yine de bunun uluslararası arenada evrensel boyutlarda kabul görmesi, böylesi önemli bir ödülü almış olmam, bizler ve ülkem Türkiye adına çok büyük bir gurur kaynağı oldu..

Şimdi gelelim şu ‘Visagism’e... Yepyeni bir kavram Türkiye için. Anlamı nedir?

Fransızca “visage” yani “yüz” kelimesinden türetilen bir sözcük “visagism”. Visagism, bir kişinin yüzü ile içselliğini yansıtabileceği, şahsiyetini yüzünde hissedebileceği kişiye özel imaj tasarımı.

Nasıl yapılıyor bu tasarım?

Sanatla çok iç içe olan “görsel lisan”ın yanı sıra psikoloji, nörobiyoloji, antropoloji, sosyoloji, morfopsikoloji gibi pek çok bilim dalından da faydalanılıyor. Visagism sayesinde kişilerin yüzlerine; ifade etmek istedikleri duygular, kişisel karakter özellikleri yansıtılabiliyor.

Saç şeklimiz gibi...

Evet. Zaten bu kavram ilk olarak saç tasarımlarıyla uygulanmaya başlanmış ve şimdi de bizler tarafından gülüş tasarımlarında kullanılıyor.

Dünyada yaygın mı bu yöntem peki?

Senelerdir üstünde çalışarak bu noktaya getirdiğimiz “diş hekimliğinde visagism” şu anda sadece Türkiye’de değil, dünyada da çok yeni bir kavram.

Kişiye özel gülüş mümkün mü?

34 senelik meslek hayatımda sizin de söylediğiniz gibi birbirinin aynı dişlerle dolaşan birçok insan kavramına hep karşı çıktım.

Sürekli bunun tersine kişiye özel, onun hem yüz yapısı hem de karakteriyle uyumlu olan en “doğal görünümlü gülüş tasarımlarını” yapmaya çalıştım, bunun bilimsel verilerini araştırdım. Yaklaşık 9 yıldır Brezilyalı meslektaslarımla birlikte gerçekleştirdiğimiz, yüzlerce “doğal gülüş tasarımı” üzerinden yaptığımız araştırmalarda visagism’in gülüş tasarımındaki yerinin şifrelerine ulaştık.

Hangi kişiliğe hangi diş şekli iyi gidiyor?

Visagism’de hangi kişiliğe hangi diş şekli yapılıyor?

Çalışmalarımızın aslında ilk çıkış noktası psikoanalist Carl Jung’un ‘İnsan ve Onun Sembolleri’ kitabındaki bulgularına dayanıyor. Bu bağlamda dik çizgiler veya dikdörtgen gücü, eğik çizgiler veya üçgen dinamizmi, yatay çizgiler veya kare stabiliteyi, yuvarlak çizgiler veya oval şekiller de zerafeti simgeliyor. Doğal dişlerin de bu şekillerle uyum içinde olduklarını gözlemlersiniz. Biz de “dental visagism”i uygularken, dişlerin tek tek ve gülüşün bir bütün olan 3 boyutlu tasarımlarında, kişilerin karakterlerine uygun olarak bu çizgi ve şekilleri, porselen dişlerin morfolojisine yansıtıyoruz... Böylece bir gülüş tasarımına kişilerin güçlü, dinamik, artistik ya da sakin karakterlerini taşıyabiliyoruz.

Yazının devamı...

Bakımlı erkeğin formülü

Erkeklerin çoğu cilt bakımı konusunda isteksiz; bunu kadınlara has bir ritüel olarak görüyorlar. Oysa basit uygulamalarla hem iyi bir cilt bakımı sağlayabilir, yaşlanma etkilerini azaltabilir hem de tıraş konusunda sorun yaşamayabilirler. Nasıl mı? Yeni yılda bakımlı erkeğin formülünü İstanbul Florence Nightingale Hastanesi, dermatoloji bölümünden Prof. Dr. Sibel Alper bakımlı bir cildin nasıl olması gerektiğini anlattı.

Erkeklerin cilt bakımı zor mu?

Erkeklerin cildi doğal olarak kadınlara kıyasla daha kalındır. Dolayısıyla kozmetik ürünlere karşı gelişen allerji ve tahrişlere daha dirençlidirler. Makyaj yapmadıkları için cilt bakımları basit ve kolay olacaktır.

Sürekli tıraş olanların bakıma daha çok ihtiyaçları var galiba, değil mi?

Tıraş durumu çok farklı boyutlara taşıyor. Özellikle kalın ve gür sakala sahip erkeklerde her gün tıraş olmak tahrişe, kızarıklıklara, sivilcelenmeye, ciltte yanma hissine yol açar. İyi bir deri bakımı ile güzel cilt hayal olmaktan çıkarılabilir.

Güne bakımlı ciltle başlayın!

Erkekler genelde sabunla yıkarlar ciltlerini, bu doğru mu gerçekten?


Evet, erkeklerin çoğu sıvı temizleyiciler yerine sabun tercih etmekte... Eğer cildiniz normal ise ve doğru ürün seçimi yapıyorsanız sorun yok, ancak sabunlar deriyi kurutacağından, yıkama sonrası kasıntı ve gerginlik hissediyorsanız, değişiklik yapma zamanı gelmiştir. Mutlaka sabun kullanmak istiyorsak, gliserin, E vitamini, zeytinyağı ve jojoba yağı içerenler kullanılmalı. Cilt kuru ve hassas ise sıvı temizleyicilere geçmeli.

Aknelerle savaş edilmesi lazım

Bir de özellikle genç erkeklerde akne sorunu var.


Deri yağlı ise özellikle erkekler şiddetli ve yıllarca sürebilen akne problemi yaşayabilirler. Tıraş durumu daha da güçleştirebilir. Akneye yatkın ciltlerde salisilik asit, glikolik asit veya benzoil peroksit içeren sıvı temizleyiciler mutlaka tercih edilmelidir. Bu ürünler hem yüzeydeki ölü hücreleri ortadan kaldırırlar hem mikrop öldürücü özellikler taşırlar.

Cilde uygun nemlendirici önemli

Ciltlerini nemlendirmek için ne kullansınlar?


Temizleme ardından ikinci basamak nemlendirme. Kuru cilt için kremler, normal cilt için losyonlar, yağlı cilt için ise jel veya tonik kullanılmalı. Eğer akne mevcut ise yine glikolik ve salisilik asit içerenler ön planda tutulur. Hele soğuğun, kuru havanın ve hava kirliliğinin derimizi olumsuz etkilediği kış aylarında daha da önem kazanır.

Tıraş sonrası tahrişlere çözüm

En büyük sorunlardan biri de tıraş sonrası cilt tahrişi... Çoğu erkek tıraş olmaktan nefret ediyor bundan dolayı sanırım.

Tıraş sonrası cilt tahriş oluyorsa aloe içeren tıraş kremleri denenmeli. Tıraş makineleri daha az tahrişe yol açıyor, ancak jilet tercih ediyorsak çift bıçaklıları tercih etmeli, çok bıçaklılardan kaçınmalıyız. Yüz ılık suyla yıkanmalı, tıraş kremi yüzde birkaç dakika bekletildikten sonra tıraş olunmalı. Tıraş sonrası balsamlar tercih edilmeli, yoğun alkollü ve mentollü ürünler kullanılmamalı. Bu tarz ürünler yanma, tahriş, kızarıklık ve deri kuruluğuna yol açacaktır. Sakallar batıyorsa tıraş sonrası glikolik veya salisilik asit içeren nemlendiriciler kullanılmalı. Bu önlemler yeterli olmazsa, yanak bölgelerine, boyuna lazer epilasyon yapmak en iyi çözümdür. Hamamelis içeren solüsyonlar hem deriyi rahatlatmakta hem de göz pamukları ile göz kapaklarına uygulandığında şişliği azaltmaktadır.

Yaşlanmaya karşı antioksidan

Ya genç bir cilt için yapılacaklar?


Günümüzde birçok ürün deriyi gençleştirdiğini iddia etmekte ama çoğunluğu bu beklentiyi karşılayamıyor. Çevresel kirlilik ve güneş ışınlarının yaşlandırıcı etkisi antioksidanlar ile bir ölçüde giderilebilir.

Gıdalarla da antioksidanları almak önemlidir. Takviye olarak Omega 3, E vitamini, C vitamini, çinko, selenyum gibi antioksidanlar alınabilir. Dışardan uygulanan kremlerde ise retinoik asit içerenler tercih edilmelidir. Ancak kremlerdeki retinoik asit miktarı yeterli olmayabilir. Yaz sonrası bir dermatolog tarafından kimyasal peeling işlemi yapılarak yaşlanma etkileri giderilebilir.

Yaz aylarında güneşten koruma faktörü içeren bir nemlendirici ürünü uygulayabilir ve tek uygulama ile hem nemlendirme hem güneşten korunma sağlayabiliriz. Nemlendiricinin SPF 30 olması günlük kullanım için yeterlidir.

Yazının devamı...

Kalplere dokunan cerrahın hikayesi

Tıp Fakültesindeyken aramızda konuşup, gülüştüğümüz bir anekdot vardı. İnsanlar ikiye ayrılır: Doktorlar ve diğerleri... Doktorlar ikiye ayrılır; cerrahlar ve diğerleri... Cerrahlar ikiye ayrılır; kalp-beyin cerrahları ve diğerleri diye... Kalp ve beyin cerrahlarını ilah gibi görürdük. Hala da öyle görüyorum.

Profesör Belhhan Akpınar ülkemizin en önemli kalp-damar cerrahlarından, İstanbul Florence Nightingale Hastanesi-Kalp ve damar cerrahisinin yıldızı. Şimdiye kadar 5 bin kalp ameliyatı yapmış. Bu demektir ki 5 bin kişinin kalbine dokunmuş. Onu iki ameliyat yaptığı bir günün akşamında yakaladım; sanki güne yeni başlamış gibi enerjik bir şekilde ve gülümseyerek sorularımı yanıtladı.



Herkes en çok kanserden korkuyor ama istatistiklere göre insanlar en fazla kalp-damar hastalığından ölüyorlar. Önlemek için ne yapalım?

Kalp ve damar hastalıkları en önemli ölüm sebebi, kanserden önce geliyor. Kanser kelimesi haklı olarak insanlara daha ürkütücü gelebilir. Ancak bilinmelidir ki; kalp ve damar hastalıkları büyük ölçüde önlenebilir rahatsızlıklar. Kalp ve damar hastalıklarında genetik faktörlere değiştirilemeyen faktörler var diyoruz. Bir de değiştirebileceğimiz faktörler.

NEDİR BU FAKTÖRLER?

Hipertansiyon
Yüksek kolesterol
Sigara
Şişmanlık
Diyabet
Egzersiz eksikliği
Bu maddelerin hepsi baş etmemiz gereken en önemli düşmanlar...

Her gün en az 2-3 kişinin hayatını kurtarıyorsunuz. Kalplerine dokunduğunuzda ne hissediyorsunuz?

Ne kadar çok ameliyat yapmış olursanız olun, bu hiçbir zaman alışamayacağınız bir durum! Belki de öyle olması lazım! O anda başka bir kişinin hayatının sizin ellerinizde olması değişik ve karmaşık bir duygu. Kalbi elinize aldığınızda aklınıza gelen tek şey o hasta için elinizden gelenin en iyisini yapma isteği...

Şişman insanın kalbi, damarları nasıl görünüyor?

Kalbe ulaşmak cilt altı ve diğer tabakalardaki yağ dokusundan dolayı daha zor.

KALBE EN İYİ GELEN YİYECEKLER

-Zeytinyağı
- Omega-3’ten zengin balıklar (Somon, ton, uskumru, sardalya, hamsi gibi)
-Koyu yeşil yapraklı sebzeler (ıspanak,semizotu, maydanoz, brokoli gibi)
- Ceviz
- Baklagiller
- Böğürtlen
-Yeşil çay

KALBE ZARARLI YİYECEKLER

- Doymuş yağ (oda sıcaklığında katı olan yağlar; margarin gibi)
- Transyağlar
- Aşırı şeker
- İşlemden geçmiş etler (sosis, salam vs.)

EGZERSİZ Mİ, AVUÇ AVUÇ İLAÇ MI?

İngiltere’de pratisyen bir doktor olan John Morgan hastalarını tedavi etmedeki başarısıyla şu sıralarda çok gündemde. Dr. Morgan haftada 280-300 sigorta hastası görüyormuş. Hastalarına düzenli olarak egzersizin önemini anlatmaya başlamış. Sonra da bunu toplu derslere çevirmiş. Hastalarına 10 dakika egzersizin yararlarını anlatıyormuş. Hastaneye ücretsiz egzersiz salonu da kurdurmuş.

Dr. Morgan diyor ki:’Örneğin; tansiyon hastalarım egzersiz yapar ve kilo verirlerse hap sayıları azalmaya başlıyor.

Yazının devamı...

Cindy Crawford ile konuştum sağlık sırlarını öğrendim

2015’e Meksika’da Cindy Crawford ve George Clooney-Amal Alamuddin çiftiyle birlikte girdim! Ardından spor hocam Cindy Crawford ile sağlıklı yaşam üzerine sohbet ettim...

Yeni yıla Meksika’da Cindy Crawford ve George Clooney-Amal Alamuddin çiftiyle birlikte girdim! Nasıl mı? İşte öyküsü... Kaldığımız El Dorado Golf & Beach Resort en zengin Amerikalılar’ın villa ve casitalarının bulunduğu süper lüks bir yer. Eşimin üniversiteden en yakın arkadaşı dünyanın önde gelen bilimadamlarından birinin burda casitası var. Meksika’da evlere casita diyorlar. Fikir olsun diye belirteyim; evlerin fiyatı 5,5 milyon dolar, villalar 25-50 milyon dolar arası değişiyor. Buraya sadece üye olanlar girebiliyor, ya da misafirseniz kalabiliyorsunuz. George Clooney ve en yakın dostu Cindy Crawford’un villaları sahilin en ucunda, herkesten en uzak köşede... Hemen villasının dibinde güvenlik görevileri var, kuş uçurtmuyorlar diyebilirim! Sahilde yürüyüşlerimiz sırasında Clooney’nin villasına yaklaştığımız anda belirip, sizi gözlemeye başlıyorlar. Denizden yaklaşan paparazzi tekneleri de çok oluyormuş, onalara karşı da önelemleri var, dürbünle bekliyorlar. Buna rağmen Clooney’in villasının sizin için bazı fotoğraflarını çektim.

George Clooney ve Lübnan asıllı, basının yeni gözdesi eşi Amal Alamuddin de yılbaşı tatili için evlerindeydi, ancak dışarıya adım atmadılar. Ha atmışlar da, ben ikiliyi göremedim. Kaldığımız evin sahibesi sabah denize bakan muhteşem spor salonunda Clooney ile karşılaşmış. Arkasında sıra bekliyormuş. ‘Çok kısa boylu’ diye yapıştırdı. İlla ünlülere bir kulp takarız ya! Bir de yılbaşı partisini gece gelip biraz izlemiş, gitmiş beyaz ceketiyle... Ben ise yediklerimi yakmak için pisttteydim tüm gece, yine fazla kaçırdım.

Bambaşka bir dünya burası; şişman insan yok, sadece çocuk bakıcıları ve yardımcılar -ki çoğu Meksikalı- kilolu. Yeni doğum yapmış kadınlar bile sanki hiç doğurmamış gibiler, sahilde son model bikini ve Tiffany bilezikleriyle güneşleniyorlar. Kadınların hemen hepsi model gibi, incelik ve şıklık yarışı var belli. Erkekler cebi çok dolu. Tüm erkeklerde çoğunlukla tanık olduğum bir aşırı güven ve şişik egoyla dolaşıyorlar. Ağızlarını açtıklarında bir Amerikan filmi izlemiş gibi hissediyorum kendimi...

Spor salonlarından hoşlanmam

Eşimle birlikte ortak görüşümüz Türkiye’de çok daha güzel sahiller ve tesisler olduğu... Caanım Ege ve Akdeniz kıyılarımızı dünyada hiçbir yere değişmem!

Ancak aynı yerde bir akşam Cindy’i bir resim sergisi kokteylinde yakaladım. Yaklaşık 3 aydır Cindy benim yeni spor öğretmenim! Amerikalı top model 49 yaşında ama ipince. Fotoğraf çekilirken beline sarılarak poz verdiğimde adeta bir genç kız beline sahip olduğunu hissedip şaşırıyorum.

Spor salonuna gitmekten hoşlanmayanlardanım, evde yapmayı tercih ediyorum. O yüzden de baktım ki başka çaresi yok, Cindy’nin ününü çok işittiğim DVD’lerinden adını beğendiğim bir tanesini ısmarladım. Oflaya puflaya başladım, ama şimdi çok daha rahat yapıyorum hareketleri. 2.5 kilo da verdim bu sayede. Top modelken değil, ama şimdi Cindy’e bir hayranlığım var anlayacağınız!

Bikram Yoga neymiş?

Bikram Choudhury’nin geliştirdiği bu yoga çok popülermiş meğer, dünyada yaklaşık 2 bin yoga stüdyosu varmış bu yöntemi uygulayan. Bikram Choudhury tarafından 1970’lerde geliştirilen bu yogada dersler 90 dakikadan oluşuyormuş. 26 duruş ve 2 nefes egzersizi var. 40 derecelik bir odada ve yüzde 40 nemi olan bir ortamda yapılıyormuş. Daha hızlı kilo vermeye yaradığı ve şekillenmeye yardımcı olduğu iddia ediliyor. Bilimsel incelemeler bunu doğrulamıyor.

- Amerikan Egzersiz Kurulu yaptığı incelemede sıcak yoga dersi ve normal yoga dersi arasında bir fark görememiş.

- 2013’te sağlıklı erişkinlerden oluşan bir grupta 8 hafta denenmiş. Esneklikleri ve güçleri biraz gelişmiş, az da yağ kaybetmişler. Ancak kalp-damar sistemi ölçümlerinde bir iyileşme görülmemiş.


Clooney evlendikten sonra hızla forma girdi...

Herkes evlenince kilo almıyor, George Clooney gibi forma girenler de var. Evlendikten sonra genç ve akıllı eşinin de etkisiyle olacak hayatında bazı değişikliklere gitmiş. Makarna-et yerine sebze- balık yiyormuş. Çok sevdiği votka ve tekiladan da uzak duruyormuş. (Cindy Crawford’un işletmeci kocasıyla alkollü içecekler geliştirip pazarladıklarını öğrendim) Bikram Yoga yapıyormuş.

Sabahın 6’sında da Cindy gibi kimsecikler uyanmadan soluğu spor salonunda alıyor!

Cindy ile buluşma...

- Sizinle konuşabilir miyim?

Tabii buyrun.

- Sizinle kilo verdim, teşekkür etmek istiyorum.

( Kibarca gülümsüyor) Öyle mi ne kadar güzel!

- Beslenme danışmanlığı yapan bir Türk doktorum. Evlendikten sonra birkaç kilo almıştım. Sporu bırakmıştım.

Bir de tabii mutluydunuz, o zaman insan rahatlıyor, biraz bırakıyor kendini...

- Çok doğru! Neyse, baktım diş doktorum sizin DVD’lerinizle 1,5 beden incelmiş. Ben de ‘Haydi deneyeyim’ dedim.

Hangisini aldınız?

- Next Challenge! (Yeni aşama)
( Gözleri açılıyor) O çok zordur!

- Adını çok beğendim. Sizin kadar kolay yapamıyorum, ilk başlarda çok zorlandım ama şimdi çoğunu yapabiliyorum. 2,5 kilo verdim.
Çok mutlu oldum yararlandığınıza.

- Çok fit ve zarif görünüyorsunuz. TV’da size daha yapılı, iri hatlı görüyoruz. Oysa çok ince bir Cindy Crawford var karşımda şu anda... Haftada kaç defa spor yapıyorsunuz?
Üç kez! (Arkadaşım önceki sabah 6 ‘da spor salonunda görmüş)

- Peki Türk kadınlarına kilo vermeleri, formda olmaları için bir öneriniz var mı?
Yediklerine dikkat etsinler. Ben yediklerime çok dikkat ediyorum, formumu öyle koruyorum.


Yazının devamı...

Hamilelere şeker yükleme testi yapılması doğru mu?

Hamilelikte yapılan şeker yükleme testi bir süredir tartışma konusu. Konuyla ilgisi olmayan bir profesörün çıkıp ‘Gebelikte şeker yükleme testi bebeğe zarar veriyor’ açıklamasından sonra Türk Jinekoloji ve Obstetrik Derneği çıkıp açıklamasını yaptı ve bu profesörü kınadı. Ancak doktor kulislerinde konuşulan hamilelerin hala bu konuda çekindiği, testi yaptırmak istemeyişleri, kadın-doğum doktorları ve profesörlerinin onları ikna için uğraşmak zorunda kalışları... Yapılan araştırmalar insanların gazetelerde en çok sağlık haberi okuduğunu, bunların arasında da en çok beslenme haberlerine dikkat ettiğini gösteriyor. Sağlık konusunda da insanların en çok tıp doktorlarının söylediğine güvendiği saptanmış. Kısacası medyada özellikle tıp doktorları etkili, bilimsellikten uzak-medyatik olmak adına yapılan konuşmalar halkımızı yanlış yönlendiriyor. Cerrahpaşa Tıp Fak. Kadın Hastalıkları ve Doğum Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. İsmail Çepni ile hamilelikte şeker yükleme testini görüştüm.

- Hamilelere şeker yükleme testi niçin yapılıyor?

Gebelikte bebeğin beslenmesini sağlamak amacı ile oluşan fizyolojik değişiklikler arasında insulin hormonuna direnç artmaktadır. Böylece anne kanında şeker artmakta ve bebeğe daha fazla şeker gidebilmektedir. Kısaca gebelik annede diyabete eğilimi artırmaktadır. Diyabetli annede ya da gebelikte oluşan diyabet tedavi edilmez, gözden kaçar, ya da kontrol altına alınıp kan şekeri belli değerler arasında tutulamazsa özellikle bebekte ciddi sıkıntılara yol açar. Bebekte doğumsal yapı bozuklukları yaklaşık 4 kat artar. Bebeğin akciğer olgunlaşması gecikerek doğduğunda nefes almasında sorun olabilir. Aşırı kilolu “iri bebek” olur. Doğum esnasında bebekte iç kanamalar veya kırıklara yol açabilir. Ve tabii ki bu bebeklerde diyabet olma riskiyle normal bebeklere kıyasla daha fazla karşılaşılmaktadır.



- Ne zaman ve nasıl yapılıyor?

Plasenta (bebeğin eşi) oluşum ve yerleşimini tamamladığında; yani 24. haftadan sonra şeker tarama testi yapılıyor. 50 gr. glukoz bir sıvı içinde anneye içirilip öncesinde açlık ve 1. saatte tokluk şeker ölçülüyor. 1. saat şeker değeri 140’ ı aşar ise ayrıntılı değerlendirmeye geçiliyor. Bu durumda 75 gr ya da 100 gr.’lık tanı testleri yapılıp annede diyabet aranıyor. 24’üncü haftadan sonra risk taşımayan annelerde yapılan bu test eğer ailede diyabet var ise gebeliğin başında yapılmalı.

- Siz bir kadın hastalıkları ve doğum profesörüsünüz, son zamanlarda ‘Hamilelikte şeker yükleme testi bebeğe zarar veriyor‘ diye bir rüzgar estirildi, üstelik konunun uzmanı olmayan bir profesör tarafından. Ne diyorsunuz bu açıklamalara?

Bilim insanları bilimsel verileri baz alarak değerlendirme yapmalı ya da toplumu bilgilendirmeye yönelik açıklamalarda bulunmalıdır. 50 gr şeker yaklaşık 1,5 baklava dilimi; 200-250 kalori. Bir defalık bu şekerin bebeğe zararının olduğunu ortaya koyan hiçbir bilimsel çalışma yok. Üstelik bu gibi testler uluslararası otoriter kurumlar, WHO tarafından da mutlaka gebelikte yapılması ve diyabet gibi risklerin elenmesi için önerilen testler. Bir başka bilimsel kural ise kişinin uzmanı olduğu alanda bilgi vermesinin uygun olduğu etik olduğudur. Örneğin; bir jinekoloğun nöröloji ya da kardiyoloji alanında bilimsel konuşması ne kadar doğrudur ve ciddidir?..

- Bir doktor olarak yanıtlayayım; ciddi değil, etik değil, doğru da değil! Size başvuran hamilelerde bu yanlış bilgilerden etkilenip, çekinip, testi yaptırmaktan vazgeçenler oldu mu?

Maalesef fısıltı gazetesi ya da medya çok etkili oluyor. O demeç verildikten sonra hemen her gebem “Şeker testi zararlıymış yaptırmasam” olmaz mı diyor. Ve dakikalarca işin doğrusunu anlatarak gebelerimi ikna etmek zorunda kalıyorum...



KİMLER ÖZELLİKLE HAMİLELİK DİYABETİ RİSKİ TAŞIYOR?

Özellikle birinci derece akrabalarında diyabet olanlar, oldukça ciddi kilo fazlası olan kadınlar, daha önce gebeliklerinde aynı problemi yaşayan anneler, polikistik over hastalığı olup insulin direnci yüksek kadınlar, gebelik esnasında anne karnında bebeklerini kaybeden anneler...

Yazının devamı...

Kışın arı ürünleriyle direncinizi artırın

Dünya apiterapiyi konuşuyor. Apiterapi; arı ürünleriyle tedavi demek. Arı ürünlerinin bu kadar popüler olmasının nedeni dünyada doğal yiyeceklere karşı ilginin giderek artması. Aynı zamanda arı ürünlerinin müthiş iyileştirici gücü. Bilim insanları arı ürünleriyle birçok hastalığı tedavi etmenin mümkün olduğu konusunda birleşiyor.

Propolisin nardan 62 kat daha yüksek antioksidan değeri var

Propolis bal arılarının ağaçlardan, çiçek saplarından ve diğer bitkisel kaynaklardan topladıkları reçinemsi bir karışım. Arılar bitkilerden topladıkları maddelerle propolis yapıyor ve bununla kovan ve petek gözlerini sterilize ediyor, kovana giren zararlıları öldürdükten sonra mumyalıyor, kovanın açık ve çatlaklarını kapatıyorlar. Propolis nar suyu ile kıyaslandığında 62 kat, domates ile kıyaslandığında ise 120 kat daha yüksek antioksidan içeriğe sahip.

Polenin antioksidan değeri domatesten 4 kat daha fazla!

Polen çiçeğin erkek üreme birimi. Çiçektozu. Koloni beslenmesinde protein kaynağı olarak önemli, adeta bir vitamin-mineral deposu. Polenin antioksidan kapasitesi domatese göre 4 kat, böğürtlene göre 3 kat daha fazla .

Arı sütüyle beslenen kraliçe arı 50 kat uzun yaşıyor

Arı sütü 6-15 günlük işçi arıların yutak üstü salgı bezlerinden salgıladıkları bir madde. Kraliçe arı bununla besleniyor. Hem işçi arıların 2-3 katı kadar büyük, hem de en az 50 kat daha uzun yaşıyor. Arı sütünün doğurganlık üzerinde etkisi var.

Apiterapi ürünlerini günde ne kadar tüketmeliyiz?

- Bal: 50-80 gram.

- Polen: 20 gram.

- Arı sütü: 1-10 gram

- Propolis: 300 mg. 1/100 oranında balla karıştırılmalı.

Arı ürünlerini herkes kullanabilir mi?

Arı ürünlerine alerjisi ola nlar dikkat etmeli. Mutlaka çok dikkatli test edildikten sonra tedaviye başlanmalı.

Ayrıca bir yaşından küçük ç ocuklara bal vermek sakıncalı . Bal çocuklar için de çok önemli bir gıda.İçeriğindeki vitamin, mineral,enzim ve aminoasitler çocukların bedensel gelişimine önemli ölçüde katkı sağlar, enerj i , ihtiyaçlarını karşılar ve vücut dirençlerini artırır. Ancak bir yaşından küçük çocuklara bal yedirmemelisiniz. Çünkü bal içinde üreyen bir çeşit mikrop çocukların bağırsak hareketlerini ve solunum kaslarını felç edebiliyor , bazen ölüme yol açabiliyor. 1 yaşından sonra çocuğun sindirim sistemi gelişir ve artık bu sorun ortadan kalkar.

Arı ürünlerini nerden almalı, nelere dikkat etmeliyiz?

Bal dışındaki arı ürünlerinin soğuk zincirde saklanması gerekiyor, aksi halde besin değerlerini yitiriyorlar. Bu yüzden apiterapi ürünlerini eczanelerden almayı tercih ediyorum. Bu ürünlerde doğru saklama koşulları çok önemli. Eczanelerden almak en doğru seçimParamı boşa harcamamak için market raflarındaki ürünleri tercih etmiyorum, sizin de etmemenizi öneririm.Arı ürünlerini farklı dozlarda teker teker kullanmak yerine, güvenilir markaların karışım ürünlerini kullanabilirsiniz, daha pratik oluyor.Düzenli olarak günde 1 yemek kaşığı bal,polen, propolis,arı sütü karışımı yiyorum.

Sabah yemeden dışarı çıkmadığım karışım

- 1 yemek kaşığı bal-polen-propolis -arı sütü karışımı

- 1 tatlı kaşığı dövülmüş badem

Öksürüğe birebir içeceğim

- 1 tatlı kaşığı toz zencefil

- 1 yemek kaşığı bal-polen-propolis-arı sütü karışımı

- 1/2 limonun suyu

- Malzemeyi iri bir fincanda karıştırın.

- Üzerine kaynamış su ekleyin.

- Gün boyunca bir kaç kez tekrarlayın.

Yalancı baklavam

- 1 kepekli lavaş

- Tereyağı

- 1 kaşık bal

- 1 kaşık ufalanmış ceviz

- 1 çay kaşığı tarçın

- Lavaşın içine bıçak sırtıyla tereyağını sürün.

- Üzerine balı yayın.

- Ceviz ve tarçını serpin.

- Lavaşı katlayın.

Ballı sosum (Tavuk için)

- 2 yemek kaşığı bal

- 1 yemek kaşığı hardal

- 2 yemek kaşığı sirke

- 1 yemek kaşığı soya sosu

- Malzemeyi karıştırın.

- Bütün veya parça -şiş tavuk parçalarını bu sosa bulayıp fırında pişirin.

Yazının devamı...

Eyvah! Bebeğimde kolik varsa ne olacak

Son günlerde çevremde kolikli bebekleri çok duymaya başladım. Eğer bebeğinizde kolik varsa daha da uykusuz kalacaksınız demektir. Çiçeği burnunda anne-babalar bu dönemi çok zor geçiriyorlar, üzülüyorlar, yeni doğan bebeklerinin keyfini çıkartamıyorlar. Ancak iyi tarafı var; 3-4 ayda kendiliğinden geçiyor!

Cerrahpaşa Tıp Fak. Neonatoloji (Yenidoğan) Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Mehmet Vural‘a ‘kolik’i sordum.

- Kolik nedir?

Tüm sağlıklı bebekler ağlarlar. Ancak bazıları diğerlerine göre daha fazla ağlar. Günün aynı saatlerinde (özellikle öğleden sonra ve akşam saatlerinde), karnı tok ve temiz olmasına rağmen hiç susturulamadan ağlayan bir bebeğiniz varsa, bu bebeğinizin çok büyük olasılıkla bir kolik problemi var demektir.

Kolik, yenidoğan bebeklerde ikinci haftadan itibaren başlayan ve aralıklarla gelen karın ağrısı krizleridir. Bebek kendini kasar, kalçalarını ve kollarını kendine doğru çeker ve ağlayarak huzursuzluğunu belli eder. Kucağa alındıklarında sakinleşebilmekle beraber, sakinleşmeyen ve ağlamaları devam edenler de vardır.

- Neden oluyor?

Koliğin ne olduğu tam olarak bilinmemektedir. Koliği ortaya çıkarabilecek birçok sebep öne sürülmüş olmasına rağmen (alerji, laktoz entoleransı, gelişmemiş sindirim sistemi, anne anksiyetesi, bebeği besleme metotları, vs) hiçbiri ile ilgili bilimsel bir gerçek ortaya konamamış.

- Anne sütü alanda daha az mı görülüyor?

Anne sütü alan ve almayan bebeklerde kolik probleminin aynı oranda olduğu gösterilmiş. Tüm yenidoğanların yüzde 20-30’unda gözlemleniyor. Bu ağrılar birkaç dakika sürebildiği gibi saatlerce de devam edebilir.

- Sorun ne kadar sürüyor?

Genellikle bebeğin büyümesi ve 3-4 aylara varmasıyla problem kendiliğinden ortadan kalkar. Çok az bir kısmında 9’uncu aydan sonra da bu şikayetler devam edebilir.

- Yiyeceklerle de ilgisi var, değil mi? Hangi yiyecekler bebekte koliğe yol açıyor?

Anne beslenmesindeki değişiklikler problemin azalmasında katkıda bulunabilir: Acılı yiyecekler, kafein, ekşi meyveler ve sütlü yiyeceklerin anne tarafından daha az alınması etkili olabilir.

- Tedavisi nedir?

Piyasada “simeticone” veya probiyotik içeren çok sayıda değişik ilaç bulunuyor. Ama hiçbirinin belirgin bir yarar sağladığı bilimsel olarak gösterilememiş. Ancak çocuğunuzda bir rahatlama sağlıyorlarsa kullanılabilirler. Diğer ilaçların veya solüsyonların yan etkileri olabileceği göz önünde bulundurulmalı ve kullanılmamalı.

Aynayla sakinleşmesine yardımcı olun, bebeğinize şarkılar söyleyin

1- Bebeğinizi emzirin. Özellikle sık ama küçük miktardaki emzirmeler bebeğinizi sakinleştirebilir. Sık sık gazını çıkarın. Bir göğsünüzü tam olarak boşalttırın. Çünkü emmenin sonuna doğru gelen süt bebeğinizi daha tok tutup sakinleşmesine yardımcı olacaktır.

2- Küçük ritmik hareketler: Bebek diz üstüne yatırılıp hafifçe sallanabilir. Bebek taşıma sistemlerinde, anne veya babanın göğsüne temas edecek şekilde ev içinde gezdirilebilir veya arabaya bindirilerek gezdirilip sakinleştirilebilirler. Bebeğinizi sık sık kucağınıza almanın onu şımartacağını ve kucağa alıştıracağını düşünmeyin. Bu dönemin keyfini çıkarın.

3- İnce bir örtüyle kollarını vücutlarıyla temas ettirecek şekilde bebeğinizi sarmalayın. Burada kalçaları sarmamaya dikkat etmek gerekiyor.

4- Masaj yapın.

5- Bebeğinize şarkı söyleyin. Bu şarkılar bebeğinizi rahatlatmayacak olsa bile sizi sakinleştirecek ve ağlamanın sona ermesini beklemede size yardımcı olacaktır!

6- Bebek oyuncaklarında bulunan kırılmayan aynalar ilgilerini çekip sakinleşmelerini sağlayabilir

7- Fonda sürekli aynı sesi duymak bebeği rahatlatabilir. Doğal sesler içeren CD kayıtları, mutfak veya banyodaki aspiratörlerin düzenli sesleri bu amaçla kullanılabilirler.

8- Ilık bir banyo, bebeğin karnına ütüyle ısıtılmış havlu koymak gibi girişimler denenebilir.

9- Anne göğsünü, parmağını veya yalancı memeyi emmek bebeği rahatlatabilir.

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.