Şampiy10
Magazin
Gündem

‘Bahçe şehir’ Singapur’dan esintiler

Singapur dünyanın en yeşil şehirlerinden biri. Adeta bir botanik bahçesi gibi. Ve sokaklar spor yapan insanlarla dolu...

Singapur dünyada gördüğüm en bakımlı, yemyeşil yerlerden biri… Amaç bahçe-şehir yaratmakmış, bu amaçlarına da ulaşmışlar. Havaalanına indiğiniz andan itibaren orkideler, yeşillikler karşılıyor sizi. Otelinize gidinceye kadar da adeta bir botanik parkının içinde ilerliyor gibisiniz. Bu Singapur’a ilk gidişim değildi, ancak 15 yıl önceki ilk gidişime göre şehri çok daha yeşil, halkını çok daha sportif gördüm.

Singapur’da Asya’da beslenme alanındaki yenilikleri izlediğim bir gıda fuarına katıldım. Fuardaki konuşmacılardan biri de Singapurlu ünlü beslenme danışmanı Charlotte Mei idi. Charlotte TV ve radyoda programlar yapan çok sevilen bir isim. Kaçırmadım; Singapurlular hakkındaki sorularımı yönelttim. Sokaklarda koşan, jogging yapan birçok insan gördüm. Singapur halkı sağlığına çok dikkat ediyor gibi, öyle mi?

Evet. Hava çok sıcak, buna rağmen sokakların spor yapanlarla dolu olması harika! Singapurlular git gide sağlıklarına daha çok önem vermeye başladı. Diyabet ve yüksek kolesterol genel sorunumuz. Ancak önemli bir konu var; birçok kişi çok geç saatlere kadar ofislerinden çıkamıyor, çalışıyorlar.

Çalışma saatleri uzun. Bu yüzden dengeli beslenme kurallarına uymaları zorlaşıyor.

Şişmanlık oranı nedir?

2017’deki istatistiklere göre yetişkinlerin yüzde 36’sı şişman ve bu oran yükseliyor.

Burada özellikle dikkatimi çeken bir nokta var: Porsiyonlarınız büyük değil. Bu genel bir durum mu?

Porsiyonlarımız büyük olmayabilir, ancak yemeklerimiz birçok ülkeninkinden daha kalorili, yoğun yemekler. Ayrıca porsiyon miktarlarına aldanmayın; bütün gün yeme alışkanlığımız var! Birçok Singapurlu için akşam yemeği çok önemli. Stresli bir iş gününden sonra evde hoş bir akşam yemeği veya dışarıda yemek yiyerek rahatlıyorlar .

Hafiflemek ve fit olmak için önerin ne Charlotte?

Hareket etmek! Her yere, her zaman! Mümkün olduğunca çok hareket etmek! Fit kalmak için ila spor salonuna gitmek gerekmiyor. Düzenli olarak hareketli olmaktan söz ediyorum.Küçük hareketler ekleniyor ve işe yarıyor!

’Şunu ye, bunu yeme’ dediğin kesin bir liste var mı ?

Fit kalmaya ve dengeli beslenmeye çalışıyorum. Kendi beslenmemde kesinlikle hayır veya evet dediğim yiyecekler yok. Ancak şunu rahatlıkla söyleyebilirim; kızartılmış yiyecekler ve aşırı tuzlu yiyeceklerden uzak durmaya çalışıyorum. Yalnız tatlıyı seviyorum ve işte bu konuda öz disiplinimi devreye sokmam gerekiyor.

Yazının devamı...

Bitkisel proteinlerin en güçlüsü: Kinoa

Mevsim değişirken ilk alacağımız önlem bağışıklığımızı güçlendirmek olmalı. Eylül ortasından itibaren hava sıcaklığı hızla azalmaya başlıyor ve değişken hale geliyor. İnce mi- kalın mı giyelim şaşırıyoruz. Soğuğa maruz kalabiliyoruz. Bu geçiş döneminde bağışıklığı güçlendirmek için her öğünde yeterli protein almaya özen göstermeliyiz. Bizde protein deyince aklımıza hemen et gelir. Ancak özellikle Avrupa’da son dönemde bitkisel protein kaynakları daha çok öne çıkmaya başladı. Bunların başını da kinoa çekiyor.

Kinoa nedir?

Kinoa bir tahıl. Küçük, bulgur sarısı, yassı halkalar şeklinde. En güçlü bitkisel protein olarak tanımlanıyor. Nedeni protein gücünün etinkine eşit olması. Önemli bir özelliği de vücutta çok iyi emilip kullanılabilen kalsiyum minerali içeriyor. Kalsiyumu çoğumuzun yeterli almadığını biliyoruz. Kemik ve diş sağlığı için olmazsa olmaz olan bu mineral için kinoa güçlü bir kaynak. Kinoa günümüzde hâlâ Orta ve Güney Amerika’da halkın önemli bir yiyeceği. Bir zamanlar İnkaların da en önemli yiyeceğiymiş. Öyle ki İnkalar kinoaya ‘ana tahıl’ derlermiş.

Kinoanın tadı nasıl?

Tadı Türk damak tadına uygun; bulguru, kuskusu andırıyor. Hani sağlıklı diye kendimizi zorlayarak yediğimiz yiyeceklerden değil, gerçekten yemesi keyifli. Bu yüzden kolaylıkla beslenme biçiminizde bulgur, pirinci koyduğunuz her yere sokabilirsiniz.

Menopoz dönemi için yararlı

Özellikle menopozdaki kadınlar için öneriyorum; bu dönemde kas yoğunluğu hızlı bir biçimde azalmaya, kemikler incelmeye başlıyor. Kinoa hem hızla kaybolan kasları korumak için yararlı, hem de güçlü kalsiyum içeriğiyle kemiklere destek. Artı; liften zengin de olduğu için tuvalete çıkmayı da kolaylaştırıyor. Dünya Kanser Araştırma Vakfı 50 yaş üstü haftada 300-500 gramdan fazla kırmızı et yememeyi öneriyordu. Bu dönemde kırmızı eti eskiye göre biraz azaltarak protein ihtiyacınızı kinoayla karşılayabilirsiniz. Dikkat; tamamen kesmekten söz etmiyorum; haftada 300-500 gram arası yemeye devam edin.

Kinoayı nasıl pişirilebilirim?

Aynı pirinç, bulgur gibi pişirebiliyorsunuz. Ama dikkat, onlara göre çok daha hızlı pişiyor. Piştiğinde çok büyüyor. İçine zeytinyağı veya tereyağı ekleyebilirsiniz. Ayrıca kuruyemiş parçaları,baharatlar da çok yakışıyor. Avrupa’da çok moda olan üzerinde nar taneleriyle servis.

Kinoa şişmanlatır mı?

Kinoa’nın 100 gramında 372 kalori var. Yine kinoa gibi besleyici-doyurucu bir yiyecek olan bulgurun ise 100 gramında 342 kalori bulunuyor. Tahıl grubu yiyecekler kaloriden yoğun yiycekler, fazla yerseniz şişmanlatabilir. Ölçülü yemek gerekiyor.

Kinoa pilavımın tarifi

- 1 su bardağı kinoa

- 1 küçük avuç kuş üzümü

- 3 kuru kayısı (küçük parçalar halinde kesin)

- Yarım demet maydanoz veya dereotu (ince kıyılmış)

- 2 yemek kaşığı zeytinyağı

- 1 limonun suyu

Tüm malzemeyi üzerini bir parmak geçecek suyla aynen pilav pişirir gibi pişirin.

Kinoa’nın yanına kuru fasulye ekleyin!

- Kuru fasulyede kompleks karbonhidrat içeriği yüksek

Tahıl, baklagil, sebze, tam ekmek, makarna gibi kompleks karbonhidrat içeren yiyecekler kana geç karışıyor, kan şekerini çabuk yükseltmiyorlar. Bu yüzden kilo korumaya da yardımcı oluyorlar.

- Folik asit zengini

Hamilelikte bebeğin beyin ve sinir sitemi gelişimi için hayati önem taşıyor. Yetişkinlerde sinir sistemi fonksiyonları ve kan hücreleri yapımı için gerekli.

- Lif deposu

Bir iri tabak kuru fasulyeden 12 gram lif alıyoruz. Oysa hayvansal protein aldığımız ette lif yok. Üstelik kolesterol da içermiyor. Kuru fasulye liften zengin olduğu için yavaş sindiriliyor, uzun süre tokluk sağlıyor.

- Diyabetliler için de uygun

Glisemik indeksi düşük bir yiyecek olduğu için diyabetliler için de gayet uygun bir besin.

- Antioksidan gücü yüksek

Amerikan Tarım Dairesi 100’den fazla yiyeceğin antioksidan kapasitesini araştırmış. İlk sıraları özellikle Güney Amerika’da bol tüketilen küçük kırmızı fasulye ve barbunya alıyor.

Yazının devamı...

Hindistan cevizi yağı efsanesi çöktü

Ortalık karıştı! Yıllardır süper yağ diye yutturulan Hindistan cevizi yağının adeta zehir olduğu açıklandı. 3 yıl önce 2015 yılı Kasım ayında köşemde yayımlamıştım. Bilimsel araştırmaları göstermiş ve ‘Zeytinyağından şaşmayın’ diye uyarmıştım.

Açıklama bu kez çok esaslı yerden geldi:

Açıklamayı yapan kim: Dünyanın en saygın üniversitelerinden Harward’da Epidemiyoloji Profesörü olan Dr. Karin Michels’in bir hafta önce Almanya Freiburg’daki bir toplantıda yaptığı konuşma dikkat çekti.

Prof. Karin Michels’in konuşması şu anda youtube da izlenme rekorları kırıyor.

Hindistan cevizi yağı yiyebileceğiniz en kötü şeylerden biri. Saf zehir’

Prof. Karin Michels böyle diyor. Hindistan cevizi yağı çok fazla doymuş yağ asidi içeriyor ve bunun da başta kalp-damar sistemi olmak üzere tüm organlarımız ve sistemlerimiz üzerinde kötü etkisi var.

Dünya Sağlık Örgütü 13 yıl önce uyarmıştı

Dünya Sağlık Örgütü 2005’te Hindistan cevizi yağını dikkatli kullanmamız, kısıtılı tüketmemiz gereken yiyecekler listesine koymuştu. Kalp hastalığına yol açabilecek uyarısı yapmışlardı.

Neden allanıp pullandı, pazarlandı?

Tüm bu uyarılara rağmen Hindistan cevizi yağı süper yağ olarak pazarlandı ve kullanıldı. Çünkü popüler isimlerle yapılan reklamlar bilim insanlarının ciddi makalelerinden daha çok ilgi görüyor. 1980’lerde tıp fakültesindeyken biz intern doktorlar sevgili ortopedi profesörümüzün sorusunu bilemeyince “Madonna’yı sorsam bilirsiniz ama!” diye kızmıştı. Şimdi ki yerli-yabancı genç jenerasyon da Kim Kardashian, Kendall Jenner, Gwyneth Paltrow gibi ünlüler ne kullanıyor, ne yiyor-içiyor takip ediyor, uyguluyor. Bunların arasında ünlü sinema yıldızı Gwyneth Paltrow Hindistan cevizi yağının en ateşli savunucusuydu.

İngiltere’de ise çok hoş, iyi satan atıştırmalıklar yapan ünlü bir genç kadının eşi Hindistan cevizi yağı ithali yaptığını öğrendim. Kızın bütün tariflerinde, kitaplarında Hindistan cevizi yağı var. Kitapları Z jenerasyonunun mutfak raflarında baş köşede…

Amerikan Kalp Vakfı’nın Araştırması’na göre Amerikalıların yüzde 72’si Hindistan cevizi yağının sağlıklı olduğuna inanıyormuş. Beslenme uzmanlarının yüzde 37’si de bu görüşe katılmış!

Aldatıldık mı?

Evet, aldatıldık! Yıllardır Hindistan cevizi yağının satışı pazarlamacıların bu yağı zeytinyağı, tereyağı ve diğer bitkisel yağlara üstün göstermesi, daha sağlıklı imajı yaymalarıyla daha da arttı, ünü pekişti. Sadece şu örnek bu pazarlama becerisini ortaya koymaya yetiyor; İngiltere’de satışlar son dört yılda 1 milyon pounddan 16.4 milyon pounda yükselmiş.

Bunlara dikkat edin

- LDL kolsterolü yükseltiyor.

- Kalp-damar hastalığı riskini artırıyor.

- Yüzde 80’den fazla doymuş yağ içeriyor; bu oran et yağının içindekinden iki kat fazla.

- Tereyağındaki doymuş yağ oranından üçte bir daha fazla doymuş yağ içeriyor.

Zeytinyağı mı, yoksa Hindistan cevizi yağı mı sağlıklı?

Hindistan cevizi yağı (100 gr.)

- 899 kalori.

- 86.5 gram doymuş yağ.

- 6 gram tekli doymamış yağ.

- 1,5 gram çoklu doymamış yağ.

- Kolesterol içermiyor.

- E vitamin 0.66 mg

- Onun dışındaki vitamin ve mineraller eser oranda, yani kayda değer bir şey almıyorsunuz.

Zeytinyağı (100 gram)

- 899 kalori.

- 14.4 gram doymuş yağ.

- 73 gram tekli doymamış yağ.

- 8.2 gram çoklu doymamış yağ.

- E vitamini ise 5.10 mg.

Yazının devamı...

Her öğünde güçlü protein alın!

Proteinler vücudun yapı taşlarından biri, araştırmalar her öğünde protein almanın sağlığımıza sayısız faydasını ortaya koyuyor.

En çok et tükettiğimiz zaman Kurban Bayramı olmalı. Kurban etleri dolapta; çoğumuz bayram süresince hem öğlen hem akşam et yiyoruz. Birkaç yıl önce Teksas Üniversitesi’nde yapılan bir araştırma her öğünde yeterli protein almanın sağlığımız için çok yararlı olduğunu ortaya koymuştu. Çoğumuz kahvaltıda çok az protein alıyoruz, öğlen yemeğinde biraz artırıyoruz, en güçlü protein öğünümüzü ise akşama koyuyoruz.

Kas metabolizması uzmanı Doug Paddon Jones yönetimindeki araştırma ekibine göre bu tür beslenme doğru değil.

Bu araştırma tipik Amerikan beslenme şeklinin sağlıklı yaşlanma ve kas dokusunu korumada yeterli olmadığını ortaya koymuştu. Bu tür beslenme karbonhidrat ağırlıklı bir kahvaltı, sandviç ve salata şeklinde öğlen yemeği, aşırı büyük porsiyonlu etli akşam yemeklerinden oluşuyor. Günümüzde metropollerde yaşayanlar genelde bu şekilde besleniyorlar.

Tüketimi gün içine yayılmalı

Araştırmaya göre protein tüketimi tüm güne oranlı olarak dağıtılmadığı sürece kas sağlığığımızı koruyamıyoruz. Araştırma için iki grup ele alınmış. 1’inci gruba her öğünde 30 gram protein, 2’nci gruba ise kahvaltıda 10 gr, öğlen 15 gr, akşam 65 gram protein verilmiş.

24 saat süresince de kan tahlileri ve kas protein sentezine bakmak için

kas biyopsileri yapılmış.

Sonuç; proteinin her öğüne dengeli biçimde dağıtıldığı yemekleri yiyen grupta 24 saatlik kas protein sentezi çok daha fazla!

Kahvaltı ve öğlen yemeğinde artırın

Araştırmacıların vardığı sonuç şöyle: “Gün boyunca kas yapımı ve onarımı için gereken proteini almıyoruz. Akşamları ise harcayacağımızdan ve ihtiyacımız olandan çok daha fazlasını alıyoruz. Bu fazladan aldığımız okside oluyor, glukoz veya yağ olarak depolanıyor. Kas sentezini artırmak için daha çok protein tüketmemiz gerekiyor.”

Kaslarınız için akşam az yiyin

Kahvaltıya 1 yumurta, 1 bardak süt, 1 kase yoğurt veya 1 avuç kuruyemiş ekleyin. Böylece 30 gram proteine yaklaşmış olursunuz. Aynısını öğle yemeğinde de tekrarlayın. Akşam ise protein tüketiminizi azaltın, normale çekin.

Çocuklarınızı doğru besleyin

Büyümekte olan çocuk için protein çok önemli. Her öğünde protein tüketmesine gayret edin. Protein hastalıklara karşı direncimizi sağlayan antikor üretiminin de ana maddesi. Yani çocuğun hastalanmadan gelişmesi için de yeterli protein alması şart.

Ne kadar kırmızı et yemeli?

Yazının devamı...

Ünlülerin yeni gözdesi: Teff

Ünlülerin gözde yiyecekleri ve form tutma yöntemleri sürekli değişiyor. Çoğu moda takipçisi de buğday çiminden, deniz yosunu cipsine hepsini bu sayede tadıyor. Şimdi yeni bir gözde var: Teff. Kendinden önceki ünlü kinoanın pabucunu çoktan dama attı. Victoria Beckham, Gwyneth Paltrow gibi Hollywood yıldızlarının yanı sıra Deniz Akkaya, Seren Serengil gibi ünlülerin de form tutmak için kullandığı bu tahılı mercek altına alalım.

Süper tahıl

Son yıllarda Avrupa ve ABD’nin keşfettiği teff, Etiyopya mutfağının vazgeçilmezi olan bir süper tahıl... Çok yakın zamanda ülkemizde de daha çok konuşuluyor olacak. Teff çok eski bir tahıl, ancak Avrupa ve ABD’de modern zamanların vazgeçilmezi haline gelmiş durumda.

Teff ile buğday unuyla yapılan her şeyi yapabiliyorsunuz; ekmekten makarnaya, pizzadan kurabiyeye kadar. And Dağları’ndan gelen kinoa gibi teff’in de besin değeri çok yüksek.

Anavatanı Etiyopya

Etiyopya dünyanın en fakir ülkelerinden biri. Etiyopya denince akla ilk gelen açlık. Ama bu fakir ülke aynı zamanda dünyanın besin değeri en yüksek tahıllarından biri olan teffin de anavatanı. Etiyopya’da 6 milyondan fazla çiftçi teff üretiyor. Tüm ekili alanların yüzde 20’sinden fazlasını oluşturuyor.

Etiyopyalılar teffi ‘injera’ denilen yassı ekmeklerini yapmak için kullanıyorlar. Bu ekmeği bir tabak gibi kullanıp üzerine et-sebze, baklagil vs. ekliyorlar. Teff Etiyopya mutfağının vazgeçilmezi.

Teff nedir?

Bir tahıl.

Etiyopya’da aşkotu diye bilinen bir otun tohumu.

Dünyada ilk ekilen tohumlardan biri.

Haşhaş tohumuna benziyor.

Değişik renkleri var. Beyaz, kırmızı, koyu kahve olabiliyor.

Anavatanı Etiyopya ve Eritre. Bu ülkelerin mutfaklarında çok kullanılıyor.

Yumuşak, kuruyemişe benzer bir tadı var.

Besin değeri yüksek: Proteinden zengin, kalsiyum ve demiri bol içeriyor.

Un haline getirilerek ekmek yapılıyor. Bu ekmeğe injera deniyor. Injera bir tabak gibi kullanılıyor, üzerine diğer yiyecekler konuyor.

Gluten içermediği için glutensiz ürünlerin yapımında da kullanılıyor.

Haşlanarak, buharda veya fırında pişirilerek yemeklerin yanında da servis edilebiliyor.

Tarihi binlerce yıl öncesine dayanıyor. Abyssinia uygarlıklarının ana yiyecek maddesi.

Aynı artık çoğumuzun bildiği kinoa tahılı gibi besin değeri yüksek. Bu yüzden sağlığına düşkün kişilerin tercihi.

Yazının devamı...

Ne kadar toksiksiniz?

Sabahları nasıl uyanıyorsunuz? Canlı, enerjik, yataktan fırlamaya hazır mı? Yoksa sürünerek kalkıyor, kendinizi çok halsiz, isteksiz mi hissediyorsunuz? Eğer yanıtınız ikinci şıksa, o zaman vücudu temizleme zamanı gelmiş demektir. Kendimizi nasıl hissettiğimiz büyük oranda vücudumuzun toksinlerle başa çıkabilme yetisine bağlı.

Toksinler nereden geliyor?

Toksin vücudumuzu aşırı duyarlı kılan, zararlı etkileri olan, sağlığımızı bozan herhangi bir madde olabilir. Hem vücudumuzda üretiyoruz, hem de dışarıdan alıyoruz.

Bu ankete dikkat!

Aşağıdaki sorulara ne kadar çok ‘Evet’ yanıtı verirseniz o kadar toksiksiniz.

Aşağıdakileri sık sık yiyip içiyor musunuz?

- Kahve

- Kolalı içecekler, gazozlar

- Beyaz ekmek

- Kızarmış yiyecekler

- Konserve yiyecekler

- Tatlılar

- Sosis, sucuk, salam gibi işlemden geçmiş etler

- Alkol

- Aşırı tuz

Toksinleri karpuzla atın

Türkiye en çok karpuz üreten ülkelerden. Ülkemizde bol olan karpuz hem çok lezzetli, hem de tam anlamıyla harika bir toksin atma yiyeceği. Hazır mevsimiyken bol bol tüketmeye çalışın.

Şehirde mi yaşıyorsunuz?

- Evet - Hayır

İşlek caddelerde yürüyor veya koşuyor musunuz?

- Evet - Hayır

Araba kullanıyor musunuz?

- Evet - Hayır

Sürekli cep telefonu kullanıyor musunuz?

- Evet - Hayır

Enerji hatlarına yakın mı oturuyorsunuz?

- Evet - Hayır

Sigara içiyor musunuz?

- Evet - Hayır

Kendinizi sürekli yorgun mu hissediyorsunuz?

- Evet - Hayır

Sık sık başınız ağrıyor mu?

- Evet - Hayır

Sık sık konsantrasyon güçlüğü çekiyor musunuz?

- Evet - Hayır

Cildiniz veya saçınız kuru mu?

- Evet - Hayır

Ağzınız kokuyor mu?

- Evet - Hayır

Sık sık hastalanıyor musunuz?

- Evet - Hayır

Erken yaşlanma belirtileri gösteriyor musunuz?

- Evet - Hayır

Geceleri terliyor musunuz?

- Evet - Hayır

Kulaklarınız kaşınıyor, ağrıyor veya sık iltihaplanıyor mu?

- Evet - Hayır

Sık sık burnunuz tıkanıyor, fazla salgı oluyor, sinus sorunlarından yakınıyor musunuz?

- Evet - Hayır

Gözleriniz kaşınıyor, kızarıyor, yapış yapış oluyor mu?

- Evet - Hayır

Arada eklem ve kas ağrısı oluyor mu?

- Evet - Hayır

Uyku sorununuz var mı?

- Evet - Hayır

Metabolizmanız ağır mı? Örneğin; kilo vermekte güçlük çekiyor musunuz?

- Evet - Hayır

Gaz ve şişkinlikten yakınıyor musunuz?

- Evet - Hayır

Baş dönemsi veya mide bulantınız var mı?

- Evet - Hayır

Sivilce, egzama gibi cilt sorunlarınız var mı?

- Evet - Hayır

Yazının devamı...

Hazımsızlığı önlemenin 20 yolu

Hazımsızlık hemen hepimizin zaman zaman yaşadığı bir sorun. Ana neden mide bağırsak sorunları; bunların belirtisi olarak ortaya çıkıyor. En sık görülen neden ise aşırı yemek veya dokunan bir yiyeceğin yenmesi.

Hazımsızlık belirtileri

- Mide asidinin artması

- Gaz

- Geğirme

- Ağızda acı tat

Kalp hastası oldum diye düşünülebiliyor

Hazımsızlığın en sık görülen şekli göğüste yanma hissi. Midedeki yiyeceklerin veya midenin asidik sıvısının yemek borusuna kaçmasıyla ortaya çıkıyor. Göğüste ve kalp bölgesinde yanma hissiyle kendini gösteriyor. Gelip geçici bir his. Çoğu kişi kalbinde bir sorun olduğunu düşünerek telaşlanıyor. Kalp ağrısının farkı şu; genellikle yorucu bir egzersizden sonra oluşuyor ve dinlenmeyle geçiyor.

Reflü niye oluyor?

Mideyle yemek borusu arasında mide içeriğinin yemek borusuna kaçmasını önleyen bir kapakçık var. Eğer bu kapakçık zayıflar, görevini tam yerine getiremezse, midedeki asitle karışmış yiyececekler yemek borusunun içine yukarıya doğru kaçıyor ve burada yanma hissi yaratıyorlar. Bu durum özellikle eğilince ve gece yatarken görülüyor. Vücut düz hale geldiği için asidin yukarı kaçması kolaylaşıyor.

Niçin yemek borumuz yanıyor?

Midedeki salgı bezleri yiyecekleri parçalayabilmek için güçlü bir asit ve enzimler salgılıyor. Midenin içinde bu güçlü aside karşı kendini korumak için koruyucu bir tabaka var. Bu tabaka inceldiği veya zarar gördüğü zaman ülserler oluşuyor. Yemek borumuzun içinde böyle bir tabaka yok. Kaçak olduğu zaman bu yüzden yanma hissi oluşuyor, ağzımıza gelen acı su da asidik mide suyu.

Hazımsızlığı önlemenin 20 yolu

1- Daha az yiyin.

2- Yavaş yiyin. Keyif alın.

3- İyi çiğneyerek yutun.

4- Her gün bir kase probiyotik yoğurt yiyin veya 1 bardak kefir için.

5- Dokunduğunu bildiğiniz yiyecek ve içeceklerden uzak durum.

6- Sigara içenlerde hazımsızlık daha sık görülüyor. Sigara tiryakisi iseniz bırakmaya veya azaltmaya çalışın.

7- Fazla kilolarınızdan kurtulmaya çalışın. Aşırı kilo diyafram dediğimiz göğüs ve karın bölgesini ayıran zarın rahat hareket etmesini engelliyor.

8- Acele ve hızlı yemeyin.

9- Yemekten hemen sonra egzersiz yapmayın.

10- Kızartmaları azaltın veya kesin.

11- Posalı yiyecekleri artrırın.

12- Kafeini hayatınızdan çıkartın veya en aza indirgeyin.

13- Soğan ve domatese dikkat edin; bazı kişilerde göğüste yanma hissini artırabiliyorlar.

14- Stresinizi azaltmaya çalışın veya idare etmenin yollarını öğrenin.

15- Aşırı baharattan uzak duurn.

16- Tuzu mümkün mertebe azaltın.

17- Akşam yemeğini daha erken yemeye çalışın. Yatmadan 4-5 saat önce yerseniz rahat edersiniz.

18- Kırmızı eti azaltın, beyaz eti artırın.

19- Aldığınız alkol miktarına dikkat edin. Tamamen kesmek daha doğru. Eğer sadece sosyal ortamlarda içiyorsanız kadehinizi tam doldurmayın.

20- Aç karnına alkol tüketmeyin.

Yiyecek ayırma yöntemi

Hazımsızlığı önlemenin bir yolu da yiyecek ayırma yöntemi. Uygulamak çok kolay. Aşağıdaki listeden ya protein, ya nişasta bölümünden bir yiyecek veya yiyeceklerle nötr bölümden bir yiyeceği birlikte yiyebiliyorsunuz. Ancak protein ve nişastayı birbirine karıştırmıyorsunuz.

Örnekler;

- Et ve sebze + zeytinyağı

- Makarna ve tereyağı

- Yoğurt ve ıspanak

- Sebzeli pilav

- Balık ve salata

Yazının devamı...

Defne yaprağı her derde deva

- Defne kokulu yeşil yaprakları olan bir ağaç

- Kış-yaz yeşil yapraklı kalıyor.

- Anavatanı Akdeniz.

- Defne yüzyıllardır hem yiyecekleri tatlandırmak, hem de tedavi amaçlı kullanılıyor.

- Türkiye dünyaya en çok ihraç eden ülkeler arasında.

- Çin ve Afrika’da geleneksel tıpta en çok kullanılan bitkilerden.

- Türk geleneksel tıbbında romatizma ve ateşe karşı kullanıldığı kaydedilmiş.

- İtalyanlar makarna soslarında çok kullanıyorlar.

- Masaj ve aromaterapide en çok kullanılan yağlardan biri.

- Romalılarda defne dalı zafer sembolü imiş.

- Romalı doğa bilimci Pliny ( M.S. 23-79) defne yağının kullanilabileceği yerleri şöyle sıralamış:

- Romatizma, çürükler, baş ağrısı,balgam söktürücü, kulak enfeskiyonları, felçler.

- Ünlü Halep sabununun ana maddesi defne yağı.

80’den fazla yararlı bileşik var

Defne 80’den fazla yararlı bileşik içeriyor. Ancak en etkili olan cineole ve sesquiterpen adlı bileşikler. Cineole okaliptüs ağacında da var.

Defne yaprağına kokusunu veren yağlar aynı zamanda en güçlü antioksidanlar arasında. Koreli araştırmacılar 120 baharat, sebze ve meyveyi antioksidan güç açısından incelemişler.

Görmüşler ki içimizin paslanmasını en iyi gideren defne. Özellikle C vitamininden zengin olduğunu saptamışlar. Defnenin içerdiği antioksidanlar kırmızı şarap ve çaydaki antiokdanlar çok daha güçlü bulunmuş.

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.