Yoksa...
.
Bu gece on bir buçuk otobüsüyle İstanbul’a mı gitsem/ İntihar mı etsem...”
Böyle ruh hâlleri vardır ya... Birbirinden bağımsız, bağlamsız iki uçta gider gelirsin...
İşte böyle zamanlarda hep bu dize aklıma gelir. Hatta biraz da kısaltır, öyle söylerim:
“Bu gece otobüsle İstanbul’a mı gitsem yoksa eve gidip intihar mı etsem?”
Bazen de kendime göre uyarlar, değiştirir, onunla oynarım...
Hani...
Yapılacak işlerin vardır,
Bir de yapmak istediklerin...
Aklının istedikleri...
Ruhunun istedikleri...
Hep farklı farklıdır.
Bazen...
İkilemde kalırsın.
Sonunda genellikle ikisini de yapmazsın... Öyle mal gibi durursun.
Yine böyleyim galiba...
Aklım, ruhum, bildiklerim, öğrendiklerim hepsi yine beni ayrı yerlere çekiyor.
Biri “onu yap” diyor, öteki “bunu”...
Ne yapsam?
Hiçbir haber ve tartışma programı izlemesem mi yoksa gidip arabayı mı yıkatsam?
Her lafa bir cevabım var ya, onları söylesem mi yoksa ben de İstanbul’a mı gitsem?
Face’ten Twitter’dan kendimi atsam mı yoksa Bolonez soslu makarna mı yapsam?
Sinirlerime hâkim mi olsam yoksa bir hâkimle arkadaş mı olsam?
Her yürüyüşe, her gösteriye katılsam mı yoksa annemi ziyarete mi gitsem?
Her yanlışa dava mı açsam yoksa perdeleri mi değiştirsem?
“Bu kadar da olmaz” diye isyan mı etsem yoksa biriyle mi öpüşsem?
Doğruyu tartışanlara karşı sabırlı mı davransam yoksa ODTÜ’ye mi gitsem?
Aptal yerine mi konsam yoksa kalkıp evi mi temizlesem?
Korksam mı yoksa yağmurda mı yürüsem?
Yorulsam mı yoksa kendime ‘kırmızı bir elbise‘ mi alsam?
Ne yapsam?
Neyse ki benim yapacaklarım belli...
Başkaları düşünsün şimdi!
Ne yapacaklarını...