Vücudun dili olsa...
.
Var aslında...
Vücudun dili var da, anlayana...
Gerçi iyi ki, herkes anlamıyor! Düşünsene, seninki de anlaşılır, benimki de!
Seni geçtim, benimki önemli! Heh hee...
Aslında herkes anlıyor da, anlamak istemiyor bence.
Yine de;
İngiltere’de bir üniversitede, bir psikolog, ihanet eden kişiyi ele veren ipuçlarını açıklamış.
Bakalım mı?
Uzun göz teması: Yalan söyleyen kişinin gözlerini kaçırdığı doğru değil. Tam tersi yalan söyleyen kişi normalden daha uzun süre göz teması kurar.
(Evet! Ama bakışları tuhaftır. “Bir şey anladın mı?” gibilerinden biraz suçludur bakışları...)
Hareket etmez: Yalan söylerken sürekli kıpır kıpır olduğumuz da doğru değildir. Tersine yalan söyleyenler vücut hareketlerini kontrol ederler.
(Süper! Tıpkı üzerine ışık tutulmuş tavşan gibidir. Yanlış yapma korkusu falan herhalde.)
Sesi ince çıkar: Aldatan kişinin sesi normalden daha tiz çıkar.
(Heh hee... Züğürt Ağa filminde Şener Şen’in domates sattığı sahne gibi; hatırladınız mı? En kısık sesiyle bağırır gibi yapıyordu ya, “Domateeesss” diye...)
Soru bombardımanına tutun: Birini sınamak istiyorsanız ona arka arkaya sorular yöneltin. Yanlış bir şey yapıyorsa bocalayacaktır.
(Tıh! “İyi misin?, manyak mısın?” dese ne yapacaksın?)
Yanıt hızına dikkat: Sorunuza bekleyerek yanıt veriyorsa tehlike çanları çalıyor demektir çünkü yalan uydurmak için belirli bir süre düşünmek gerekir.
(Hadi len! Tam tersi; takır takır cevap veriyorsa korkacaksın. Zira kime art arda soru sorsan bocalar.)
Tepkilerini ölçün: Ona direkt “Beni aldatıyor musun” diye sorduğunuzda sinirleniyorsa ortada yanlış bir şeyler olabilir.
(Bir kere soru yanlış! Çünkü aslında reddetmesini istediğin bir soru bu. Ya, “Evet” derse... Bir de, sinirleniyorsa, aldatmıyordur. Sakin sakin “Olur mu canım?” diyorsa ortada yanlış birşeyler olabilir.)
Hareketlerini ölçün: Sizinle konuşurken, sorularınızı yanıtlarken tavrı değişiyorsa bu da ihanetin en önemli göstergesi.
Sürekli test ederek sorular soran birinin karşısında herkes manyaklaşır.
Amaaan...
Bütün bunlara ne gerek var?
O an...
Şüphelendiğin o an...
Vardır öyle anlar; bilirsin yani...
İşte o zaman tek bir soruyla işi çözersin:
“Sevişelim mi?”
“Evet” derse elma, “Hayır” derse armut!