Sureti var mıdır?
.
Aslında...
Şöyle bir düşündüğün zaman her şey aynı. Gibi...
Bütün aşklar, bütün öpüşmeler, sevişmeler aynı...
O kadar aynı ki, onunla ilgili şiirler yazılmış, şarkılar yapılmış. Milyonlarca kişi aynı aşk şarkısında kendi aşkını, hatta aşklarını hatırlıyor.
O derece yani!!!
Herkes aynı ayrılık acılarını, aynı kıskançlıkları aynı mutlulukları, her şeyi aynı yaşıyor.
Hatta sen bile herkesle aynı şeyleri yaşıyorsun.
Ufak tefek farklarla...
Yine de yaşantımızın bu kısmına, “özel hayat” diyoruz ya, bize de bravo!
Özel duygular!!!
Çok mu aşağıladım?
Durun ama daha bitmedi, toparlayacağım.
Şimdi aslında bu kadar genel olan bu özel hayatı aslında gerçekten özel kılabilecek anlar vardır.
Vardır...
Onlar ya da onlardan biri yaşanırsa, özel aslında o zaman özel olur. (Diyorum...)
Yoksa öpüşmüşsün hem de çok güzel öpüşmüşsün, o kadar güzelmiş ki hiç bu kadar güzel olmamış!
Ne özel!
Nesi özel?
Herkes, -sen bile- böyle bir anı bir daha yaşayabilir.
Ama...
O öpüşmenin bir hikâyesi varsa...
Küçük bir hikâye de olsa, dramatikse...
İşte o, o zaman özelleşir.
Güzelleşir...
Mesela...
Hiç tanımadığın ya da başka bir şehirde tanıştığın birisiyle bir akşam sabaha kadar telefonla konuşursun.
Ayrı şehirlerde...
Konuşursunuz, konuşursunuz.
Daha da konuşursunuz.
Sabaha karşı sana der ki:
“Oraya geliyorum.”
Sen de dersin ki:
“Gel.”
O zili çaldığında, senin de kalbin daha sık atmaya başlar.
Kapıyı açarsın ve...
Perde!
Ya da mesela:
Gece bardan çıkmışsınız, bardaktan boşanırcasına yağmur yağıyor.
Herkes şemsiyelerle, taksi bulma derdinde... Bütün hareketler ıslanmamak üzerine...
Sana diyor ki:
“Yürüyelim mi?”
Sen de diyorsun ki:
“Yürüyelim.”
Yürüyorsunuz, yürüyorsunuz...
Daha da yürüyorsunuz...
Sırılsıklamlığınız(!!!) umurunuzda değil.
Bir daha rastlayamayacağınızı bildiğiniz manzaralara tanıklık ediyorsunuz. Tam güneş doğarken...
Rüya gibi... Ya da bir filmden bir kare gibi...
Ve o kareyi tamamlıyorsunuz.
Perde!
Ne güzel değil mi?
Ama bunlar da oluyor, yaşanıyor yani!
Hatta daha güzelleri de...
İşte “an“lar böyle “özel“leşir.
Ama...
Benim üzerinde durduğum aslında bu anlar değil. Zaten her zaman ve herkesle olmaz.
Ama ya olursa...
İşte benim asıl aklıma takılan bu.
Bu anların sureti olur mu?
Daha da önemlisi, sureti aslı gibi olur mu?
Yani mesela yıllar sonra yine bir bar çıkışında...
Yağmur bardaktan boşanırcasına yağıyor. Herkes kaçışırken başka biri sana bakıp o aynı soruyu soruyor:
“Yürüyelim mi?”
Ya da:
Yıllar, yıllar sonra yeni tanıştığın biri başka bir şehirden seni arıyor, konuşuyorsunuz. Sabaha kadar konuşuyorsunuz. Ve sana diyor ki:
“Oraya geliyorum.”
Hadi bakalım...
Ne cevap vereceksin?