Sarmanın suçu ne?
.
Onu ilk gördüğümde itiraf edeyim, alelacele gözlerimi kapattım. Hemen sayfayı çevirdim. Hiç beklemediğim bir anda sıkı bir yumruk yemiş gibiydim. Gazetenin o sayfasındaki diğer haberlere bile bakamadım; göz ucuyla da olsa görürüm diye...
Küçük sarı bir kedi yavrusuydu...
Ama bir tuhaflık vardı. Alıştığımız güzel ya da komik kedi fotoğraflarından biri değildi. Bu yüzden biraz daha dikkatli bakmak zorunda kalmıştım.
Kedi sargılar içindeydi...
O birkaç saniye içinde, kedinin tuhaf tekerlekli bir şeyin üzerine konduğunu, fotoğrafın üzerinde de “Bunu yapan insan olamaz” yazdığını gördüm.
İşte yumruğu o zaman yedim!
Yumruğu yedim ve oradan kaçtım!
Akşama kadar ondan kaçtım! Bana, “kedi haberini okudun mu?” diyenlere de sert çıktım: “Hayır, okumadım, okumak da istemiyorum!”
Ama o fotoğraf arada bir gözümün önüne gelmeye başlamıştı. Her geldiğinde yumruğu yediğim yer de sızlamaya...
Bir yerim sızlıyordu ama neresi, bulamıyordum. Karnıma mı, kafama mı yemiştim o yumruğu...
Yoksa vicdanıma mı?
Sonra birkaç kere onunla yüzleşmeye yeltendim. Bu sefer ben sordum: “Okudun mu?” diye...
Kime sorsam, daha ne olduğunu bile sormadan, “Hayır. O konuyu açmayalım lütfen” cevabını aldım. Belli ki, onlar da yumruk yemişlerdi ve kaçıyorlardı...
Gün boyunca o fotoğrafı hiç görmemiş, o haberi hiç okumamış gibi yaşamaya çalıştım. Ta ki, akşam haberlerine kadar!
Onun hikâyesi başladığında önce hemen televizyonun sesini kıstım ve dikkatimi başka yere verme telaşına düştüm. Ama birkaç saniye içinde artık daha fazla yüzümü çeviremeyeceğimi anladım ve haberi tüm ayrıntılarıyla dinlemeye başladım.
Ve onunla göz göze geldim.
Caninin biri o yavru kedinin ön ayaklarını kesip yolun kenarına atmıştı. Neyse ki, hayvanseverler, veterinerler ona sahip çıkmış, yaralarını sarmışlardı. Hatta şimdi protez takmayı planlıyorlardı. Şimdilik onu tekerlekli bir oyuncak arabanın üzerine koymuşlardı. Oradan bize...
Bize bakmıyordu!
Belki de bakamıyordu... Hani başkasının adına sen utanırsın ya, onun gibi!
Yüzüne öyle bir hüzün, öyle bir kasvet çökmüştü ki, tıpkı kolları işkenceyle kesilmiş bir insan gibi!
Yıkılmıştı!
Tıpkı bir insan gibi!
Ben artık gözlerimi ayırmadan ona bakarken bir hayvansever, hayvanlara işkence eden insanlara verilen cezanın komikliğinden bahsediyordu.
En fazla 2 yıl, o da 500 TL civarında paraya dönüşüyor.
Niye acaba?
Elleri, bacakları, iç organları, beyni, kalbi olan bir canlıya işkence yapmak bu kadar ucuz mu? Onların da canı acıyor.
Onlar da kolları canlı canlı kesilirken bağırıyor. Bir insanın kolu kesilirken hissettiklerini o da hissediyor. Yazık!
Herkese yazık!
Haber bittikten sonra kedime sıkı sıkı sarıldım. Anlamış gibiydi... Aslında biraz da ben anlamış olmasını istiyordum herhâlde.. Ama o anda tuhaf bir şey oldu: İster inanın ister inanmayın ama kedim, yere bıraktığımda, topallıyordu...