O zaman terk mi edelim?
.
Hadi bakalım, alın size empatik bir soru daha:
“Terk etmek mi zor, terk edilmek mi?”
Şimdi diyeceksiniz ki, “sen de taktın bu ‘terk’ olayına... Ayrılmadan yaşasak biraz da!”
Yaşayın!
Zaten yaşıyorsunuz da!
Zira bizim ahali ‘ayrılmayı’ bilmez.
Beceremez...
Bıçak kemiğe dayanana kadar bekleriz.
Çoğunlukla da bıçağın kemiğe dayandığını fark etmeyiz. Öyle yavaş yavaş, fare gibi üfleye üfleye, uyuştura uyuştura derine iner ki, o can acısı kaşıntıya dönüşür.
Biz de kaşınırız.
Kimi gider dışarıdan birine kaşıttırır kendini, rahatlar...
Kimi de evde sırtını duvara dayar, duvardan medet umar.
Eliyle uzanmaya çalışır...
Ama eli hiçbir zaman o kaşınan yere ulaşmaz.
Yavaş yavaş çoğalmaya başlayan azınlık da, ya terk eder ya da terk edilir.
İşte bu yüzden soruyorum; bakın bir daha tekrar ediyorum:
“Terk etmek mi zor, terk edilmek mi?”
Hadi bakalım, ölümlerden ölüm beğenelim...
Bir dakika!
Beğenmeden önce terkçilere şöyle bir göz atalım...
İkiye ayrılırlar:
- “Ben kimseyi terk edemem”ciler.
Ve:
- “Beni kimse terk edemez”ciler...
Kendilerine böyle bir tarz atfederler...
Niyeyse???
Kesin, terk edilme korkusundan....
Oysa ne fark eder ki?
Ha terk etmişsin, ha terk edilmişsin...
Sonuçta ayrılmışsınız ya!
Bu yetmiyor mu?
İyi de, ikisinin etkisi aynı mı?
Terk edenle, edilenin...
Aynı değil ama var.
Yani ikisi de sıkıntılı...
Hatta yarışırlar.
Birinin başı, diğerinin sonu kötü...
Yani terk edileni biliyoruz; acısı, hiddeti, hırsı o andan itibaren başlar.
Terk edeninki ise, onun iç daraltısı, sıkıntısı, suçluluk duygusu, korkaklığı o andan önce başlar. Epey önce...
Terk edilenin acısının geçmesiyle terk edenin acısının başlama süresi neredeyse aynıdır.
Kurar, kurar, kurar...
Kimbilir kaç kere teşebbüs eder.
Kimbilir kaç kere vazgeçer...
Kim bilir kaç kere kendisine yenilir.
Kimbilir kaç kere yutkunur.
Amma güzel anlattım ha! Birini terk edesim geldi!
Yok yok, terk edilsem daha iyi!
Bazıları da öyledir ya...
Terk edilmek için elinden geleni arkasına koymaz, sırf kendi terk edemediği için...
İşte sonra da, “ben kimseyi terk edemem” der.
Len sen çoktan bu ilişkiyi bırakıp gitmişsin; ruhun, aklın başka yerde...
Hatta çoğu zaman bedenin de...
Nereye terk etmiyon, kimi terk etmiyon?
Kimsin len sen?