Herkesin cenneti kendine (mi?)...
.
Herkesin zenginlik hayalleri üç aşağı-beş yukarı aynıdır ya... Ev-araba alır, dünya seyahatine çıkar, etrafındakileri parasına kul eder falan...
İnsanları parasıyla ezmek falan onu mutlu eder!
Ne tuhaf değil mi?
Mağazaya girecek mesela, ukala bir tezgâhtarla karşılaşacak, ona inat bütün mağazayı satın alacak!
Bak bak bak!
Mutluluğa bak!
Yani parayla mutluluk satın almaya kalkar.
Daha doğrusu satın alarak, tüketerek mutlu olacağını zanneder.
Hiç, “Piyango çıksa, kendime bir atölye kurup kendi evimi kendim yavaş yavaş yapsam“ diye hayal kuran var mıdır? Ben bir-iki kişi tanıyorum ama para gelince ne olur, bilemem!
Ha, düşük hayalciler vardır; hani dualarında sadece yetecek kadar para isterler, ne demekse!
Aklı sıra yalakalık yapıyor, “Bak, arsızlık yapmıyorum, bunu da ver artık!“ diyor! Fazla istese vermeyecek ama bunu verir mantığı. Kiminle neyin pazarlığını yapıyorsa... İstediği kimse, onun huyuna suyuna mı gidiyor artık, ne yapıyor, neyin peşinde bilemem.
İşte onlar, kendi evini yapma hayali kurarlar.
Diğerleri en iyi mimarları tutar, evi yaptırır. Hâlâ hayallerden bahsediyoruz ha!
Mutluluğun şekli
Dedim ya, hemen hemen herkesin zenginlik hayalleri aynıdır. Tıpkı cennet hayali gibi. Huriler, denizler, ırmaklar, çiçekler kelebekler, egzotik meyveler...
Bak yine tüketecek!
“E, ne hayali kursun? Cennet de atölyede çalışmak değil herhâlde!” diyeceksiniz...
Elbette... Bence de değil ama karı-kız, ananas-muz, papatya ve su da değildir herhâlde! Zaten bu kafa orada da, karı-kız kavgası yapıp kendi suyunu yanındakiyle paylaşmaz! En azından bizim küçük kafamızın hayaline sığmamalı diye düşünüyorum. Yoksa bütün bunların var olduğu yerler için, ki var, bu cennet tasvirinin bir anlamı olmaz değil mi?
Kimin neyi yoksa, onun cenneti, özlemini duyduklarına ulaşmak, onları elde etmek herhâlde...
Koskoca cenneti indirdiğimiz yere bakın!
Sonuçta amaç sonsuz mutluluğu yakalamak ama. İşte asıl hata, o mutluluğu şekle dönüştürmekte galiba... Bir şekle dönüştürünce de, ister istemez onu satın almaya kalkmakta...
Evi, arabayı aldın; garsonu, tezgâhtarı ezdin; arkadaşına, rakibine hava attın... Eee?
Bu mudur?
Ya, aslında bambaşka bir şey anlatacaktım, konu nereye geldi...
Ben de tutamıyorum bazen kendimi...