Her zaman 'gösteri devam etmez!'
.
Bazen abartırsın...
Üzüntünü...
Neşeni...
Kaygını...
Hastalığını...
Hikâyeni...
Abartır da abartırsın.
Sonradan imalar, manalar yüklersin.
O zaman hissetmediklerini, o anda göremediklerini, anlatırken fark edersin. Hatta eksik kalan yerleri de tamamlayıverirsin. O hali daha güzel olur çünkü!
Kime ne zararı var ki!
Tadını çıkarırsın
yani...
Ama bazen de bütün bunlara gerek kalmaz.
Üzüntün, neşen, kaygın, hastalığın yani hikâyen sağlamdır.
Abartılmayacak kadar dolu, inanamayacağın kadar da gerçektir.
Gerçekten üzüntülüsündür.
Gerçekten neşeli, kaygılı veya hastasındır.
Zaten o kendini belli eder. Sen de kendini tutamazsın.
Gözyaşlarını tutamazsın.
Kahkahanı, bakışlarını, elini kolunu idare edemezsin. Hatta onlar seni idare eder. Bırakırsın kendini...
Tutamazsın...
Tersini yapamazsın.
Gerçekten neşeliysen, ağlayamazsın...
Gerçekten üzüntülüysen, gülemezsin...
Ne bileyim; gerçekten hastaysan, sigara içemezsin.
Gözün başka şey görmez, aklına hükmedemezsin.
Ne olursan ol, kim olursan ol fark etmez. Zaten o anda kim olduğunu, ne olduğunu da bilmezsin.
Yani her zaman “gösteri devam etmez!”
Ara verirsin.
Tıpkı Acun Ilıcalı’nın yaptığı gibi...
“Bu kadar üzüntülüyken gülemem” demiş, bir hafta programa ara vermiş.
Defne Joy Foster’ın zamansız ölümüne gerçekten üzülmüş.
Ne oldu?
İzleyicilere saygısızlık mı yapmış oldu?
İnsanlar, “Bana ne yaa... Programı seyretseydik!” mi dedi?
Programa katılan arkadaşları isyan mı etti? “Biz dans etmek istiyorduk!” mu dediler?
Ekstradan para mı kazandı?
Televizyon kanalı ona rest mi çekti?
Üzüntüsünün rantını mı yedi?
Acun Ilıcalı şov dünyasından mı atılacak?
Hayır.
Herkes ona saygı duydu.
Herkes onu daha çok sevdi.
Hikâyen sağlamsa...
Gerçekten üzüldüysen...
İşte böyle her zaman, “The show must not go on...”
Ara vermeli...