Hayalini kaybedenler...
.
İkisi birbirine girer bazen: Hayaller ve gerçekler... Hangisi hayal, hangisi gerçek karıştırırsın. Bazen hayallerin gerçek olur ya, işte o zaman işler karışır.
Gerçekleşen hayalin, hiç de hayalindeki gibi değildir!
Başlarsın hayalini aramaya...
Ya da gerçeği...
“Keşke gerçekleşmeseydi, hep hayal olarak kalsaydı“ bile dersin...
Ama kendi kendine!
Hayır, “Adam ya da kadın buldun, hayalindeki gibi çıkmadı”lardan bahsetmiyorum. Daha somut, maddi şeylerden söz ediyorum. Hani kaç gündür, “Herkesin hayalleri hemen hemen aynıdır” diye yazıyorum ya...
Cezaya durmak gibi
Mesela, herkes parası olunca villası olsun ister, değil mi?
Şöyle, havuzlu, spor salonlu, kocaman bahçeli falan... Bazıları bu hayaline orta yaşlarında kavuşur.
O evi yapar, alır veya kiralar. Ama...
Hiçbir şey hayalindeki gibi işlemez.
Dün anlattığım, evde çalışma hayali gibi, bu da boşa çıkar.
O spor salonunda tek başına spor yapmak, cezaya durmak gibidir.
O havuza kendi kendine girmek de...
Şehre uzaklığı da cabası...
Herkese eziyet!
Kimse gelmemeye başlar. Sen de bir yere gidememeye...
İşte o günlerden birinde hayalini aramaya başlarsın...
Eğer kendini yenersen, şehirde hem de şehrin merkezinde ev aramaya...
Yaşlılık, tatil, adam, kadın hayallerin de aslında böyledir!
Gerçekler hiç de hayalindeki gibi değildir. Bu sefer hayallerini yeniden yapılandırmaya başlarsın...
Yeni sen‘e göre...
İçine sinmez!
Ama bazen de, öyle zamanlar olur ki, kişisel hayaller kurmaya utanırsın.
Hatta aklına bile gelmez.
Aklına gelse, içine sinmez.
Yanı başında insanlar ağlarken, acı çekerken...
Başkalarının hırsları ve meseleleri yüzünden paramparça olurken...
Ailelerini, çocuklarını kaybederken...
Ellerini Allah’a kaldırmış o kadının acısına bakarken...
Bütün ülkenin huzuru kaçmış, herkes yas içindeyken...
Geleceğini kestiremezken...
Ölü evinde, gülemezsin!
Akşam başını yastığına koyduğunda...
Bir bakmışsın, yakınların, ülken ve hatta insanlık için hayaller kurmaya başlamışsın;
Onlar için dua etmeye...