Havada ölüm kokusu var
.
Ne yaparsak yapalım...
Uzaklarda patlayan her silah sesi, her bombanın alevi, yere düşen her askerin son nefesi sanki büyük bir duman oldu.
O duman Türkiye’nin her yerine ulaştı.
Dumanı görmesek de kokusu var.
Ölüm kokusu...
İster televizyon karşısında şehitlerin cenaze törenine saklanmadan ağlayarak;
İster siyasetçilerin beylik sözlerine kızarak.
Belki uzaktan bakarak hatta bazen umursayarak,
İsyan ederek ya da sükznetle, ama o kokuyla yaşıyoruz artık.
Yüzlerimizde görünmeyen kapkara islerin ifadesiyle...
İçimiz sıkışarak...
Kaçarı yok yani!
Havada ölüm kokusu var.
Korkusu var mı?
Ölüm korkusu...
Terör, gencecik askerlerle yetinmemeye başladı. Kapımıza, komşumuza, akrabamıza, çocuklarımaza gözünü dikti.
Yarın veya bugün, belki biraz sonra...
Belki ben, belki sen, belki en yakınımız ölecek.
Ölebilir.
Çünkü havada ölüm kokusu var.
Çünkü orada ömrü boyunca iflah olmayacak anneler var.
Hiçbir şeyden habersiz küçücük çocuklar ölüyor.
Hem de ne uğruna?
İster ağla, bağır-çağır, istersen yarın unut!
Fark etmez. Soluyorsun bir kere...
Biraz sonrası olmayan bir koku bu.
Bu ölüm kokusu bizi hayata mı bağlıyor yoksa ölüme mi alıştırıyor, bilmiyorum.
Belki ikisi de...
Ama herkes gibi ben de çok ama çok üzülüyorum.