Gizli “yalnız” davranışları...
.
Buradaki “gizli”, yalnız insan değil; davranışların gizlisi...
Daha da doğrusu, yalnız yaşayanların davranışları...
Uzun süre yalnız yaşayanların...
Tabii kendi tercihleriyle!
Hani hep yalnız yaşamanın iyi ya da kötü taraflarından bahsettik ya, şimdi sıra başka bir tarafta.
Yalnız yaşamanın başka bir boyutunda...
Olaylar gelişiyor yani!
New York Üniversitesi‘nden Sosyolog Eric Klineberg, “Tek başına: Yalnız Yaşamanın Olağanüstü Yükselişi ve Şaşırtıcı Cazibesi” (Going Solo: The Extraordinary Rise and Surprising Appeal of Living Alone) isimli bir kitap yazmış.
Bizde yazsa, Ergenekon’dan içeri girer!
Gerekçe: İnsanları evlenip 3 çocuk yapmak yerine yalnız yaşamaya teşvik ederek toplumda kargaşa yaratıp darbeye zemin hazırlamak!
Neyse, bizim konuya dönelim; o daha zevkli.
Kitapta, uzun süre yalnız yaşayanların farklı, biraz da tuhaf davranışlar geliştirdiğinden söz ediyor. Hatta yazar buna, “İnsanların yaşamak için yeni yollar geliştirdiğini gösteren inanılmaz bir toplumsal deney” diyor.
Anlatacaklarını da bir cümlede şöyle toparlıyor:
“Tek kişilik evler, birtakım tuhaflıkları da beraberinde getirir.”
Toplumsal kontrol ve kısıtlamalar olmadan insanların evlerinde nasıl yaşadıklarından bahsediyor.
Örneklerle...
Mesela 2 odalı bir evde yaşayan Amy diye biri.., Diyor ki:
“Altı yıldır yalnız yaşıyorum ve gitgide tuhaflaşıyorum.”
Heh hee...
Ne yapıyormuş acaba?
“Televizyon reklamları sırasında olduğu yerde koşmak; kahvaltı hazırlarken kendi kendine Fransızca konuşmak ve duşta Journey şarkıları söylemek.”
Bizim, “Duş şarkıcısı” gibi!
Yalnız yaşayanların çok fazla ortak tuhaflıkları var. Mesela çoğu kendi kendine ya da kedisiyle konuşuyor. Dertleşmeye başlayana kadar sorun yok tabii!!!
Mesela yemek yemek kişisel hatta oldukça içe dönük bir eylem hâline geliyor. Yiyeceklere karşı sıra dışı davranışlar geliştiriliyor. Sütü kutusundan içmek gibi...
Tabii bu örnek bize pek uymaz; evdeki 3 kişi de böyle yaptığı için! Ama şöyle bir örnek verebilirim (şahsen):
Spagetti yerken bir tanesini hüüüp diye hızla çekip alnının ortasına yapıştırırsın.
Yapıştırabilirsen tabii!!
Bunu yapmak emek ister!
Ve bir daha, bir daha yaparsın.
Yüzün gözün sos içinde kalabilir, sofranın üzeri de... Kimse de seni, “N’apıyorsun? Delirdin mi?” diye taciz etmez!
Başka biri daha yemek konusunda demiş ki:
“Sizin ‘öğün’ diye yediklerinizi ben çok nadir yerim.”
Bu adam da, düzenli öğünlere ve yemek saatlerine bağlı kalmak yerine, saatte ‘6-7’ kez buzdolabına yöneliyormuş. Oradaki tuhaflıkları düşünmek bile istemiyorum.
“Eeee?” demeyin.
Ne olduğunu yarın yazacağım...