Firuze sendromu...
.
Bunu dün buldum; Tarkan konserinde... Firuze’yi dinlerken...
Allah’tan iki kez söyle de...
Yoksa ilk okuduğunda, ona mı bakayım yoksa şarkıyı mı dinleyeyim, sesine mi takılayım derken şarkı bitiyor.
Yok, hepsi birada olmuyor! Tarkan’a bakarsan, o kadar güzel ki, şarkı kaçıyor; şarkıyı dinlersen şarkı o kadar güzel ki, Tarkan kaçıyor...
Aslına bakarsanız, tam o an anladım ki, Tarkan ve Firuze biraraya gelince insanı garip bir kaçırmışlık hissi kaplıyor.
Tarkan’ın ulaşılmazlığı ile şarkının sözleri birleşince...
Kaçırmışlık sendromu da diyebiliriz ama Firuze Sendromu daha iyi!
Kaçırmışlık sanki elinde olan birşeyi tutamamışsın gibi...
Oysa bu, daha çok hayallerin...
Hayallerin, hayal olmasına daha yakın.
Hayallerinin artık olamayacağını anlamak gibi...
Hani,
“Bir gün dönüp bakınca düşler/
İçmiş olursa yudum yudum yudum yıllarını” diye başlıyor ya...
Off, Of!
Orta yaş kadınlarını gör artık!
“A-ha!” dedim, işte Firuze sendromu...
Kimi hüzünle, kimi acıyla, kimi de komik bir kabullenişle ama çok içten bağıra bağıra:
“Ağla, ağla Firuze ağla...
Anlat bir zaman ne dayanılmaz güzellikte olduğunu....”
Çünkü herkes bir zamanlar çok güzeldi. Hatta dün bile bugünkünden biraz daha güzeldi!
Ve herkesin hafızasında, bu kadar derin olmasa da, daha amatör söylenmiş özel sözler hala duruyor:
“Kıskanır rengini baharda yeşiller
Sevda büyüsü gibisin sen Firuze
Sen nazlı bir çiçek, bir orman kuytusu
Üzüm buğusu gibisin sen Firuze”
Aklına gelir eski hallerin...
O kavak yellerinin estiği, günlerin, ayların, yılların ağır geçtiği şımarık yıllar...
Hani en asil aşkın, en iyi işin, en güzel evin, en vefalı dostların senin olmasının an meselesi gibi göründüğü yıllar...
“Duru bir su gibi, bazen volkan gibi
Bazen bir deli rüzgar gibi
Gözlerinde telaş, yıllar sence yavaş
Acelen ne bekle Firuze”
Beklersin, beklersin... Sonra bir gün, birşey olur ve sen anlarsın ki, artık hayallerin hayal olmuş!
Sonra mı?
“Acılı bir bakış yerleşirse eğer
Kirpiğinin ucundan gözbebeğine...”
İstediğin kadar botox-motox yaptır farketmez!
“Her şeyin bedeli var, güzelliğinin de
Bir gün gelir ödenir, öde Firuze”
Mecbur, ödeyeceksin de...
Hesabın nedir peki?
Yaptıkların kadar!
Mı?
Yoksa yapamadıkların kadar
Mı?