Ceza yerken...
.
Bugün trafikteyiz...
Hem trafikteyiz hem de ceza yedik ya da yemek üzereyiz.
Önce şunu açıkça itiraf edelim:
Haklı ya da haksız olalım, ki genellikle haksızızdır, yediğimiz cezayı hazmedemeyiz.
Hep bize haksızlık yapıldı hissine kapılırız.
Dedim ya, haksız olsak bile...
Niye?
Haksızsın, yanlış yere park etmişsin, hız sınırını aşmışsın hatta ve hatta alkollü araba kullanmışsın ama sana haksızlık
yapılıyor
hissindesin...
“O-ha!” derler adama... “Daha ne yapacaktın?”
Ama his, o his.
Haksızlık...
Yediremezsin kendine...
Hem suçlu hem güçlüsündür.
Niye böyle hissedersin?
Söyleyeyim.
Çünkü sen o cezayı yediğin sırada, binlerce kişi senin işlediğin suçu işliyordur... Hem de hiç ceza almadan.
O sırada binlerce araba yanlış yerde park edilmiş, rahat rahat bekliyordur.
Binlerce belki daha fazla kişi hız sınırını aşıyordur ve bir o kadarı da alkollü alkollü evine doğru gidiyordur.
Ve hatta sen de daha önce kim bilir kaç kez yakalanmadan neler yapmışsındır, neler...
Haksızızdır yani...
Ama cezayı yerken haklıymışız gibimize gelir.
O anda herkesin tavrı farklıdır.
Tavır da değil, insan o sırada adeta kimlik değiştirir.
Ya da gerçek kimliği ortaya çıkar. Hangisi, bilemem.
Bazıları yalakalaşır.
Birden saf, terbiyeli çok saygılı birine dönüşür.
“Sizin de göreviniz çok zor memur bey, bu sıcakta!” (Tabii tabii, çok umurunda çünkü!)
Polis hiç yüz vermez. (O alışık bunlara... Ama o sırada sen kendini onun karşılaştığı ilk saygılı insan sanırsın.)
“Hız sınırını aştınız.”
“Aaa... Hiç farkında değilim, öyle miii?” (Yalannnn!!!)
“120’yle gidiyordunuz!”
“Tabii tabii, çok tehlikeli aslında... Bu sefer affetseniz!”
Yalaka bir sesle...
Affetmez ama.
Bazıları da “önemli kişi” oluverir.
Cezayı yemiş. Yapacak bir şey kalmamış ama hırsını da alamamış! Ve elbette haksızlığa uğradığını düşünüyor.
Bunların bir son hareketi vardır.
Öldüren darbe!
Polisin de göreceği şekilde polis arabasının plakasını yazar. “Tamam ben seni bulacağım!” ifadesiyle ama...
Yapmazsa çatlar.
Hırsını öyle alır.
Hatta bir süre onun hayaliyle yaşar. Şikâyet etmiş de, o polis gelip özür dilemiş falan..
Hıı... Bekle, çok diler.
Bir de itirazcılar vardır.
Bunların doneleri şudur:
“Tamam ama önce beni bir uyar!“
“Ehliyetinizi alayım.”
“Ne bileyim ben farın yanmadığını...”
“İşte ceza keserek uyarıyorum.”
“Hayır ama... Önce uyar, yaptırmazsam cezayı yaz.”
“Ben senin ebeveynin miyim? Polisim ben. Bak, rozetim falan var!”
(Bu yaşanmış bir hikâyedir.)
İtirazcıların gururluları hiç çekilmez:
“Üfleyin lütfen.”
“Hayır. Bana bunu zorla üfletemezsiniz. Kan testine gitmek istiyorum.”
O başka ya!
Öyle herkes gibi üfle, cezayı ye, otur, olmaz.
Ömrünü, kişiliğini herkesten farklı olmakla belirlemiş olduğu için!!
Kendi belirlemiş ama! Başkaları değil!
Sonunda ne olur?
Kendi kaybeder!
Kaybetmenin acısını da, bir süre “Ben pişmiş biber yemem” diyerek çıkarmaya çalışır.
Biz de, “Yemezsen çok üzülürüz ama!” diyerek geçiştiririz.
Örnek çok da, yer yok.
Dedim ya, değişirsin.
Hiç olmadığın biri oluverirsin. Oradaki hallerin hiçbir yerdeki tavrına benzemez.
Sonradan o haline gülersin, övünürsün ya da utanırsın...
Ama asla kayıtsız kalamazsın.