Bütün kadınlar ağlıyor...
.
O röportajı okuyan bütün kadınlar ağlıyor...
Çünkü herkes ucunda-kıyısında veya tamamında kendisi görüyor.
Üstelik ille de onun yaşadıklarının aynısını veya benzerini tatmış olması gerekmiyor çünkü o duyguyu bütün kadınlar biliyor.
Herkes biraz kendisini görüyor.
Pislenmeyi...
Aşağıya çekilmeyi...
Değersizleştirilmeyi...
Ayşe Arman’ın Meryem Uzerli’yle röportajından bahsediyorum.
Onun anlattıklarında kimi kendini akladı, kimi sakladı, çoğu da ağladı.
Ama herkes orada kendini gördü...
Aynaya bakar gibi!
İsyan gibi!
Her cümlede bir kadın:
Kimi, “Ben bir adam sevdim, o adam aslında yoktu”da takılı kaldı...
Kimi, “Cinsel anlamda seni çekici bulmuyorum. Biraz zayıflasan. Bunu senin iyiliğin için söylüyorum” aşağılanmasında...
Kimi, “Giydiklerini beğenmiyorum”da buldu kendini...
Kimi, “Beş-altı gün çok mutsuz ama bir gün mutlu olabiliyorduk. O bir gün için beş gün mutsuz olmayı kabul ettim” itirafında...
Kimi, “Gözümdeki ışık gitti” karanlığında...
Kimi, “Birden çekip gitti, beni orada yalnız bıraktı. Yanımda para da yoktu...” anısında...
Kimi, “Yemek yiyoruz, güzel vakit geçiriyoruz birlikte oluyoruz, sonra ayrılıyoruz. Ben bu ilişkide sadece bir misafirdim” açmazında...
Kimi, “O benimle bir ilişki de yaşamadı aslında, sadece takıldı. Ama benimle birlikte olmaktan keyif de alıyordu!” çıkmazında...
Kimi, “Henüz zamanı değil. Bana biraz zaman ver. Ama inan seni çok seviyorum...” kanmalarında...
Kimi, “O kadar ikna edici konuşuyordu ki...” saflığında...
Kimi, “İç sesim sürekli bana ‘burada bir yanlış var’ diyordu. Çünkü insanın içi, aslında neyin ne olduğunu biliyor. kendine yalan söyleyemiyorsun” sezgilerinde...
Kimi, “Bir süre sonra enerjisi düşüverdi. Ben depresif, problemleri ve sıkıntıları olan biriyle karşı karşıya kaldım” gerçeğinde...
Kimi de, “Ve sonunda tükendim...”de.
Herkes bir cümlede gördü kendini...
Kimi bunları hâlâ yaşıyor, kimi eski bir yarasını görüyor...
Bu ara, röportajı okuyan bütün kadınlar... Ağlıyor...