Bu işte bir terslik var...
.
Yalnız anneler ve damızlık babalar... Son 5-6 yılın konusu yani... Aslında her şey, “Bir çocuğum olsun”la başladı... Ortada fol yok yumurta yok, çocuk istemek var-dı... Yani bırak kocayı, ortada sevgili bile yok ama çocuk isteyen kadınlar var-dı.
Başrolde, panik kadınlar ve geçkin erkekler... Birbirlerini bulmaya başladılar.
Ve olaylar gelişti!
Nasıl gelişti?
Önce tarafları tanıyalım isterseniz...
“Bir adam bulamıyorum, bulacak gibi de değilim. E, vakti geçmeden bari bir çocuğum olsun” kadını...
Bir kadın, “Bari bir çocuğum olsun” noktasına geldiğinde, birlikte olacağı adamın kim olacağı direkt olarak ikinci, üçüncü hatta dördüncü sıraya düşüyor tabii...
Çünkü birinci sırada çocuk var. İkinci sırada, adamın maddi durumu... Üçte, adamın ne kadar damızlık potansiyeli olduğu var. Sonra “Adam iyi mi, kötü mü, anlaşabilir miyiz?”ler...
Bir kadın çocuk isteyebilir, bunu tek başına yüklenmeyi de göze alabilir, bunlar kabulüm ama...
Ama diğer hesaplar...
Gönüllü damızlıklar...
Gelelim erkek kahramanımıza...
Onlar genellikle bir türlü evlenmemiş yaşı da artık karta kaçan adamlar... Etrafındaki bütün arkadaşları evlenmiş çoluk-çocuğa karışmış ve buna sürekli, “Abi, evlilik neyse de, çocuk başka bir olay! Deli gibi bir şey oluyorsun, yok böyle bir şey!
Artık geç olmadan yap bi çocuk” deminde işliyorlar.
Onun da aklına yatmaya başlıyor ama evlenecek kadın yok! İşte tam bu sırada, birlikte olduğu kadınlardan biri hamile kalıyor!
A-ha!
Kadın ona, “Hamileyim” dedikten sonra adamın aklına sürekli arkadaşlarının söyledikleri gelmeye başlıyor. “Abi, mutlaka bu duyguyu yaşamalısın!”
Birkaçına danışıyor.
Hepsi sözünün arkasında, “E, iyi kız zaten. Evlenin. Evlilik ne ki zaten?
Önemli olan çocuk!”
Gecelerce uyumadan bunu düşünüyor. Düşünmekten artık salağı çıkıyor!
Öyle bir dolduruşla evleniyorlar.
Yeni boşanmış, tam azgınlık dönemini yaşayan ve “Hayatta evlenmem, çocuk-mocuk da istemiyorum. Beni yok bil! Benim baba olup olmamayı seçme hakkım yok mu?”“ diyen adamlardan bahsetmiyoruz. Onlara zaten babalık hakkının eczanelerde satıldığını daha önce yazmıştım.
Biz, gönüllü damızlıklardan bahsediyoruz...
Nerede kalmıştık?
Evet, evleniyorlar... Çocuk doğuyor.
Sonra?
İşte sonra birbirlerini görmeye başlıyorlar. Tanımaya...
E, adam dördüncü sırada olduğu için, kadının ne tahammül ne anlayış ne de hoşgörü sınırları içinde!
Yatırımını sevgiye, birlikteliğe yapmamış ki! Bu yüzden kolay harcayabiliyor.
Biz de dedikodusunu yapıyoruz:
“Oh... Yap bir çocuk, hayatın kurtulsun!”
Sanki alan memnun satan memnun gibi ama...
Sizce bu işte bir terslik yok mu?
Bir yüzeysellik?