Bazen varını yoğunu göstermen gerekir
.
Ben sözümün arkasında duruyorum.
Gerçek hayata dönme çabalarım tüm hızıyla sürüyor.
Mesela geçen akşam, (pazartesi akşamı) hem alışkanlık hem de iyi bir konu ve konuklar varsa diye açtığım siyasi tartışma programında yine o adamı görünce, “Yok artık! Hâlâ mı ve neden bu adam?” diye söylenerek televizyonu kapattım.
Hiç acımadan hem de!
Birinin suratına kapı kapatır gibi!
Oysa ben, seçimin ardından intikam ve hesaplaşma tartışmaları değil ama belki toplumsal psikoloji, seçim sonuçlarının değişik taraflardan analizi veya bundan sonrası ile ilgili program izlemek isterdim. Dur bakalım, o da olur belki...
Ancak aynı adamlarla, aynı seviyesizliklerin olmadığı kesin!
Bunun üzerine...
Yani televizyonu kapattıktan sonra oyun ve Twitter haddimi de doldurduktan sonra, “Gerçek yaşama dönme programında ikisine 1 saat ayırmıştım ya) ortada kaldım.
Cezalı gibi çıt çıkmayan salonda oturup kaldığım yerde aklımdan geçen ilk cümle şu oldu:
“Eee? Ben şimdi ne yapacağım?”
‘İki şeyin farkındaydı’
Sonra kendime, eskiden neler yaptığımı hatırlattım. Onların arasından “daha sonra okumak için ayırdığım yazılar”ı seçtim.
The New York Times’da takip etmeye çalıştığım David Brooks’un makalelerinden birini seçtim.
ABD’de çok önemli bir düşünce kuruluşu olan Amerikan Girişimcilik Enstitüsü’nün başkanıyla ilgili bir yazısına onun bir hikâyesiyle başlıyor:
“24 yaşında, Fransa’nın Dijon kentindeki bir oda müziği konserinde Fransız kornosu çalıyordu. Ön sıradan ona gülümseyen güzel kadını fark etti ve resital bitince onunla tanıştı.
Tanışmanın daha ilk anlarında iki şeyin farkına vardı. Birincisi, o kadınla evlenecekti; ikincisi, ne kadın tek kelime İngilizce biliyordu ne de o, kadının ana dilleri olan İspanyolca ve Katalancadan anlıyordu.
Eve döndüğünde, Ester‘le bir şansı olacaksa bağlılığını göstermesi gerektiğini hissetti. Amerika’daki işinden ayrıldı; Barselona‘ya taşında ve oradaki orkestrada çalmaya başladı. Daha sonra İspanyolca ve Katalancayı öğrendi. Ester de İngilizceyi... İkisi 22 yıldır evli.
Ünlü sosyal bilimci, ‘Bazen varınızı yoğunuzu göstermeniz, soğuk faydacı mantığın ötesine geçmeniz gerekir’ diyor.”
Bu güzel, basit ve masal gibi hikâyeden herkes kendine göre bir ana fikir çıkarsın.
Ben “Soğuk faydacı mantığın ötesine geçmeyi” seçtim.
Ha, bir de, “İki şeyin farkındaydı“ kısmını...
Bazen öyle olur ya...