‘Bağzı’ erkekler...
.
Güzel bir yerden geldim... Güzel bir şehirden... Temiz, düzenli, herkesin kurallara uyduğu, herkesin birbirine saygı duyduğu bir yerden...
Şehir şehir gibi, insanlar insan gibi!
Düşünsene, trafikte yol zaten veriliyor da, yol alan teşekkür için 4’lülerini yakıyor, öteki de “ne demek, rica ederim” demek için uzunlarını yakıp söndürüyor.
Peki bizim yorumumuz ne?
“Ne lan bu böyle! İyi, bir de arabaları durdurup öpüşelim!”
Bi öpmeyi biliriz zaten!
Evet, biraz “temiz” hava soluduktan sonra işte geldim, buradayım.
Ha, geldim de ne oldu?
Hiiç...
Her gidişte değişsen neye yarar? Her şey, herkes aynı kaldıktan sonra...
Mesela bağzı adamlar...
Hatta çoğu...
Özellikle evli olanlar...
Bekârlar da öyledir de, henüz bir hâkimiyet alanları olmadığı için bu özellikleri fark edilmez.
Sonradan çıkar.
Nasıl mı?
Bozuk bir hâl...
Şimdi bunlar önce kendilerine bir iktidar alanı kurarlar.
Kendilerine muhtaç ya da kendilerinden nemalanan birileriyle...
Onlara iyi de davranırlar.
Sonra bu iyilikler yavaş yavaş kendi belirlediği sınırlara iner. Onlara tanıdığı özgürlük alanı da... Artık herkesi kendisine bağımlı hâle getirmiştir.
Ama bunu öyle yavaş yavaş yaparlar ki, acıtmaz. Acıtmaya başladığında da zaten artık çok geçtir.
Ne hâle gelmişlerdir?
Yalan da olsa, yanlış da olsa, hep onların dediği olacak!
Yalan da olsa, yanlış da olsa, hep onların dediği doğru olacak!
Yalan da olsa, yanlış da olsa onların dediği hiç eleştirilmeyecek!
Tezlerini doğrulatmak için söyledikleri yalanlara dahi inanılacak...
Hatalarına karşı uydurdukları gerçek dışı hikâyelere kanılacak!
Bunlar itiraz da istemezler.
Farklı fikirler, uzlaşmalar da onlara göre değildir.
Kendilerine itiraz edenleri bir bir hayatlarından, görüş alınlarından çıkarırlar.
Sanki hayattan da çıkacaklarmış gibi!
Kendisi görmeyince, duymayınca, kimsenin de görmeyeceğini, duymayacağını sanırlar.
Ya aslında herkesin ona tapmasını isterler.
Bozuk bir hâl yani...
Böyle ucube bir hayatı tercih ederler.
Vardır böyle adamlar...
Hem de her yerde!