Aşk acısına Rahmaninof
.
Bazı insanlar müzikle yaşar her şeyi...
Her durumu...
Her durumun da bir müziği vardır. Ya da her müziğin bir durumu...
O anda o çalmazsa olmaz!
Tadı çıkmaz...
Eksik kalır.
Müzikle yaşamaya alışanlar başka türlüsünü bilmez hatta neredeyse duyguları onsuz daha azdır.
Heyecanı, sevinci, üzüntüyü, siniri hakkını vererek hissetmesi için mutlaka bir şarkıya, bir melodiye ihtiyacı vardır.
Yola çıkarken, çalışırken, sevişirken, arabada, evde; dedim ya her yerde ve her duruma uygun bir müziği vardır.
Ama bazen beklenmedik anda gelir.
Pencereden gelen müziği bir tek onlar dinler. Değişik bir tadı vardır onun. Hele bir de sevdiğin bir parçaysa... Başkasının müziğini çalmış gibi olursun.
Bazen de işi şansa bırakırsın...
Radyoyu açırsın.
Belli ki senin bir ruh halin yoktur, bu sefer de sen onun ruhuna girersin. O ne çalıyorsa o havaya...
Sürprizlerle doludur orası...
Pat diye öyle bir şarkı çıkar ki karşına...
Hiç aklında yokken eski bir sevgilin aklına gelir, “Vay be!” dersin, “Ne günler yaşamıştık... Ne tuhaf; bir gün onu unutacağım aklıma gelmezdi”...
Onu unutmuş olduğuna bile üzülürsün...
Ne çok uğraşmış, ne çok gözyaşı dökmüş olduğunu unutarak...
Veya bir yolculuğu hatırlarsın.
Gülümsersin...
Yandaki arabadan biriyle göz göze gelince toparlanırsın. Ama canın yine öyle bir yola gitmek ister.
Ya da... Ya da...
O anda acı çekiyorsundur...
Hem de aşk acısı...
Büyük bir aşk acısı...
Senin büyük sandığın!
Çıkarın yok, ne dinleyeceğin belli...
Bir gün size “Aşk Acısı Top 10”i çıkarayım mı? Tamam. Zaten belli; ya Sezen Aksu ya daha arabesk bir şeyler... Türkçe olsun, yeter, değil mi? Öyle değilmiş işte!
Milliyet Sanat Dergisi’nde Ufuk Çakmak’ın, malum “arabesk” tartışmasını yorumlarken arada şöyle bir cümlesi var:
“Aşk acınıza eşlik etsin diye elinize Rahmaninof’un bir prelüdü gelebilir; arabeske ön yargılı değilseniz Bergen’den bir şarkıyla da yakalayabilirsiniz bu anı veya Sarah Vaughan’ın ‘Just to Say Goodbye’ına bir geçiş mümkün..”
Rahmaninof da aşk acısına iyi gelir diyor yani? Rahmaninof ve aşk acısı!!!
Olur mu?
Yakışır mı?
Adamına göre...
Kime mesela?
Entelektüeller aşk acısı çekerken klasik müziğe mi takılıyorlar acaba?
Hani millet ayrılınca meyhaneye falan gider ya, onlar da CSO’nun konserine...
Orada ağla, ağla, ağla!!!
Şaka, şaka!
Oluyordur belki. Ama yine de insana dibe vurdurmaz gibime geliyor. E, dibe vurmadan da, yukarı çıkamazsın.
Zaten o sırada, acı çekerken yani, reklam müziği bile insana acıklı gelmiyor mu?
Bir arkadaşımı hatırlıyorum, böyle ayrılık acısı çektiği bir sırada Hint filminin Azericesinde ağlıyordu...
Şimdi mi? O-hoo... Çoktan geçti!
Artık rahat rahat Rahmaninof dinliyor...