Şampiy10
Magazin
Gündem

İlk çeyrekte sanayi üretimi

Para Politikası Kurulu’na 24 Nisan toplantısında gecelik borçlanma faizinde indirim önerdim. Sabit tutuldu. Sonuç ortadadır. Dolar haftayı 2.07 TL’de (sepet 2.46 TL) bitirdi. Yani on günde TL yüzde 3.2 değer kazandı. Ne diyebilirim?

Hazine Nisan nakit gerçekleşmesini yayınladı. Bütçenin öncü göstergesidir. Aylık açık rekor kırıyor: 9.3 milyar TL. Ama Hazine açıklama eklemiş. Tahakkuk eden 9.9 milyar TL vergi ödemesi Mayıs’a kaymış. Bütçe denk çıkabilir. İyi haberdir.

Çarklar dönüyor ama...

Mart sanayi üretimi TÜİK tarafından yayınlandı. Piyasa toplam sanayide geçen yıla göre yüzde 3.4 artış öngörüyordu. Gerçekleşme yüzde 4.2 oldu. İmalat sanayi biraz daha hızlı (yüzde 4.3) büyüdü. Piyasa bir süredir sistematik şekilde karamsar kalıyor.

Ancak takvim ve mevsim etkisi arındırılınca bir önceki aya göre üretim yüzde 0.4 azalıyor. Şubat’ta da gerilemişti. Ne demek? Üretimde hızlı artış dönemi sona eriyor. Yatay seyir, hatta tedrici düşüş eğilimi beliriyor.

Geri planda ters yönde iki baskı var. TL’nin değer kaybı ihracat üzerinden sanayi üretimini destekliyor. AB’de canlanma da olumludur. İç talepteki durgunluk ise üretimi kısıtlıyor. Şu ana kadar ilki daha etkili oldu.

İlk çeyrekte büyüme

İmalat sanayi milli gelirin en kritik bileşenidir. Çeyrek artış hızı büyüme için güvenilir öncü göstergedir. Grafikte çubuk imalat sanayinde, çizgi milli gelirde geçen yıla göre çeyrek bazında değişimi ifade ediyor.

İlk çeyrekte imalat sanayi geçen yıla yüzde 5.2 yükseldi. 2011 sonundan bu yana en yüksek artıştır. Mevsim ve takvim etkisi arındırılınca bir önceki çeyreğe göre yüzde 1.3 artış çıkıyor. Gene son dokuz çeyreğin en yükseğidir.

Bu durumda ilk çeyrekte ekonominin yüzde 4’ün üzerinde büyümesi beklenir. Yılbaşında çizilen karamsar tablodan çok uzaktır. Rekabetçi kurun yararlarına bir başka kanıttır. 2014 için büyüme tahminlerini yukarı çekecektir.

Yazının devamı...

Kapitalizmin eleştirisi

Yüksek nisan enflasyonu mali piyasaya moral verdi! Dolar 2.10 TL’nin (sepet 2.51 TL) altına indi. Gösterge faiz ise yüzde 9,3’e geriledi. Merkez Bankası’nın faiz indirmekte zorlanacağı satın alınıyor.

Mart sanayi üretimi verileri bugün açıklanıyor. CNBC-e anketi toplam sanayide geçen yıla göre yüzde 3,4 artış öngörüyor. İlk çeyrekte yüzde 5 artış anlamına geliyor. İlk çeyrek büyümesi için iyi haberdir.

Marx’a gönderme

Pazar günü Piketty’nin “21.inci Yüzyılda Sermaye” kitabına giriş yaptım. Zengin bir veri tabanını kullanıyor. Son dönemde gelişmiş ülkelerde gelir ve servet eşitsizliklerinin arttığını saptıyor. Nedenlerini araştırıyor.

Benzer bulgulara ulaşan başka çalışmalar vardı. Ama etkileri sınırlı kaldı. Piketty’nin özelliği ne? Bu olguyu piyasa ekonomisinin iç mantığına bağlıyor. Böylece ampirik bulguları kapitalizmin genel bir eleştirisi ile bütünleştiriyor.

Fark, kitabın adından başlıyor. Sermaye (kapital) büyük harfle yazılıyor. Gayri ihtiyari aklımıza Marx’ın büyük eseri geliyor. Bu ise amacın sıradan bir eşitsizlik analizini aştığını, doğrudan kapitalizmin eleştirisine yöneldiğini hissettiriyor.

Schumpeter’i hatırladım

Bu anlamda Piketty, kapitalizmin tarihselliği içinde bir bütün olarak analizini yeniden canlandırmaya çalışıyor. İktisadın en eski ve köklü geleneğidir. Maalesef son elli yılda unutulması iktisadı çok fakirleştirdi. Bir bedeli de küresel krizdir.

Bu açıdan bana bir başka büyük iktisatçıyı, Peter Schumpeter’i hatırlattı. “Yaratıcı tahrip” kavramı bugün de çok kullanılıyor. “Kapitalizm, Sosyalizm ve Demokrasi” 1942’de yayınlandı. Uzun bir alıntı yapıyorum.

“Kapitalizm, ne ev kadınının fasulye ile nohut arasındaki seçiminin üretimi etkilemesi, ne genç adamın fabrikada ya da çiftlikte çalışmayı seçmesi, ne de işletme idarecilerinin neyi ve nasıl üretecekleri hakkında söz sahibi olması demektir. Kapitalizm, bir kıymetler dizisi, hayat karşısında bir tutum ve bir medeniyet, eşitsizliklerin ve aile servetlerinin medeniyeti demektir.” (altını ben çizdim)

Konu önemli; devam edeceğim.

Yazının devamı...

Nisanda enflasyon

TÜİK’in açıkladığı nisan enflasyonu piyasayı şaşırttı. CNBC-e anketi TÜFE artışını yüzde 0,9 öngörüyordu. Ben yüzde 1,3 bekliyordum. Bu kez tutturdum. Böylece yıllık tüketici enflasyonu yüzde 9,4’e yükseldi. Son iki yılın en yüksek değeridir.

Nisan 2013’te yıllık enflasyon yüzde 6,1 olmuştu. Bir yılda 3.3 puan yani yarı yarıya yükselmesi demektir. Nitekim ilk dört aylık enflasyon yüzde 5’e ulaştı. 2003’te başlayan mevcut serinin tarihi rekorudur.

Fiyatlama davranışları

Enflasyon analizinde iki kavram öne çıkar. Biri enflasyon beklentileridir. Mali kesimin görüşü beklenti anketine yansıyor. Hedefin üzerinde fakat istikrarlı seyrediyor. Diğeri fiyatlama davranışlarıdır. Ölçülmesi zordur. Ama çok daha önemlidir.

Fiyatlama davranışlarını kira ve berber fiyatları üzerinde izliyorum. Önce kiraya bakalım. Yıllık kira artışı aralıkta yüzde 6,5’a çıktı. Ama dört aydır hiç değişmedi. Kiranın Kasım 2009’dan bu yana enflasyonun altında seyrettiğini hatırlatalım. İyi haberdir.

Berber fiyatlarında ise belirgin bir hareketlenme var. 2013’te yıllık artış yüzde 7-8 civarında kalmıştı. Nisanda yüzde 10’a tırmandı. Benzer şekilde manikür fiyat artışı yüzde 12,5’a geldi. Fiyatlama davranışlarında ciddi bozulmaya işarettir. Kötü haberdir.

Talep enflasyonu

Nisanda berber fiyatları neden yükseldi? Döviz kurundan kaynaklanamaz. Çünkü marttan nisana ortalama dolar kuru 10 krş. (yüzde 5) geriliyor. Yani dolar düşünce berberler zam yapıyor. İşte size bir bilmece!

Sürpriz enflasyona piyasanın tepkisi ipucu sağlar mı? İlginç şekilde faiz ve kur ters yöne gitti. Gösterge faiz yüzde 9,4’e tırmandı. Dolar kuru ise 2.10 TL’nin altına indi. Faiz indiriminde gecikme beklentisini yansıtıyor.

Ne oluyor? Yüksek faiz kuru düşürüyor. Ucuz dolar tüketiciye güven veriyor. İç talep kıpırdıyor. Fiyatlama davranışı değişiyor. Berber zam yapıyor. Talep enflasyonu tetikleniyor. Açmaz ortadadır. “Yanlış para politikası berberden döner” diyelim.

Yazının devamı...

21’inci yüzyılda sermaye

Başlık son yılların en etkili iktisat kitabının adıdır. Mesleğin pek çok geleneğini kırdı. 43 yaşındaki yazarı Thomas Piketty düne kadar bir avuç profesyonel dışında tanınmıyordu. İlk baskısı Eylül’de Fransızca yayınlandı. 970 sayfadır. İngilizce tercümesi Mart’ta çıktı.

Anında Amazon’un çok satanlar listesinde bir numaraya tırmandı. Düşünsenize; hiç tanınmayan bir Fransız iktisatçısının uzun bir analitik çalışması ABD’de “best seller” oluyor! Yani tüm popüler roman, anı, çocuk, vs. kitaplarından fazla satıyor!

Zamanın ruhu

Kitaptan erken haberim oldu. Yılbaşında edindim. Okuyunca ses getireceğini anladım. Türkçesi çıkınca yazarım demiştim. Ama sonuç beklentimi aştı. Türkiye’de bile tartışılmaya başladı. Öne almakta yarar gördüm.

Kitabın gücü gelişmiş dünyadaki kritik bir arayışı tamamlamasıdır. Küresel kriz geleneksel iktisat teorisinde ağır tahribat yaptı. “Piyasa daima etkindir” dogmasını yıktı. Kapitalizmin ciddi içsel çelişkiler taşıdığını yeniden hatırlattı.

Sosyal bilimcinin mahareti toplumun o günkü gündemine girmektir. “Zamanın ruhu” deniyor. Piketty bulgularını onyıl önce yayınlasa kimse ilgilenmezdi. Hyman Minsky iyi örnektir. Sonradan haklı çıkması yazdığında dışlanmasını engellemedi.

Gelir ve servet dağılımı

Kitabın ana gövdesi etkileyici bir ampirik araştırmadır. Piketty gelişmiş ülkelerde gelir ve servet dağılımının uzun dönemli evrimini inceliyor. Somut verileri toparlıyor. Matematik yöntemlerle işi sulandırmıyor. Tam bir ustalık örneğidir.

Ne buluyor? 19’uncu yüzyılı baz alıyor. Önce 20’inci yüzyılda gelir ve servet dağılımında belirgin bir düzelme saptıyor. Fakat kalıcı olamıyor. 21.inci yüzyıla doğru gelir ve servet dağılımı yeniden bozuluyor. Adeta 19.uncu yüzyıl geri dönüyor.

Piketty analizi iki soru ile içiçe yürütüyor. Bir: Neden böyle oluyor? Bulgularını açıklayan bir kapitalizm teorisi geliştiriyor. İki: Ne yapılabilir? Eşitsizliği düzeltecek iktisat politikaları öneriyor.

Yerim bitti. Sevdiğim konulardır; devam edeceğim.

Yazının devamı...

İlk çeyrekte dış ticaret

Merkez Bankası’nın faizleri sabit tutması para piyasasına moral verdi. Son baktığımda dolar 2.11 TL’ye (sepet 2.52 TL), gösterge tahvil faizi ise yüzde 9,1’e gerilemişti. Son ayların en düşük faiz oranıdır.

Yılın ikinci enflasyon raporu Başkan Başçı tarafından açıklandı. Para politikasının temel metnidir. Döviz kurunun aşağı gitmesinin yönetimi sevindirdiği hissediliyor. İlginç ayrıntılar var. Ayrı bir yazı konusudur.

Ticaret açığı küçülüyor

Mart dış ticaret verileri TÜİK tarafından yayınlandı. CNBC-e anketi dış ticaret açığını 5.7 milyar dolar öngörüyordu. 5.2 milyar dolar çıktı. Geçen yıl 7.4 milyar dolardı. 2.2 milyar dolar düşüşün çoğu (1.6 milyar dolar) ihracat artışından kaynaklanıyor.

Ocak-mart dönemine bakalım. İlk çeyrekte ihracat geçen yıla göre yüzde 8,9 artarken ithalat yüzde 2,2 düşüyor. Böylece açık yüzde 20,9 azalıyor. İhracatın ithalatı karşılama oranı yüzde 70,1’e tırmanıyor. Küresel kriz sonrasının en yüksek değeridir.

Yıllık toplamlara dönelim. İhracat 155 milyar dolarla tarihi rekor kırıyor. İthalat 250 milyar dolarda kalıyor. Zirveye ocakta çıkmıştı: 252 milyar dolar. Neticede yıllık açık 95.3 milyar dolara geriliyor. Rekoru 99.9 milyar dolardı (aralık).

Altın ticaretine dikkat

Sevinelim mi? Maalesef bu sayılar gerçek durumu yansıtmıyor. Çünkü altın ticaretindeki sert dalgalar sürüyor. Olumlu sonucun büyük bölümü altın ticaretinin yön değiştirmesinden kaynaklanıyor.

İlk çeyrekte net altın ticareti 1.6 milyar dolar fazla veriyor. Sadece martta net altın ihracatı 1.2 milyar dolara ulaşıyor. Halbuki geçen yıl 1.3 milyar dolar açık vardı. Yani dış ticaret açığındaki düzeltmenin 2.9 milyar doları altın ticaretinden geliyor.

Hiç iyi haber yok mu? İlk çeyrekte geçen yıla göre altın dışı ihracat artışı (yüzde 6,4) altın dışı ithalat artışının (yüzde 1,2) çok üzerindedir. Bu ise yıllık altın dışı açığı 86.5 milyar dolara indiriyor. Son üç yılın en düşüğüdür.

Bu düzeltme temposu yeterli midir? O ayrı bir konu; başka yazıda gireriz.

Yazının devamı...

Borçlanma faizi

İki gelişmeye bakışımı kayda geçirmek istiyorum. Biri Başbakan Erdoğan’ın 1905’te katledilen Ermeniler’in torunlarına taziye mesajıdır. Türkiye’nin geçmişi ile barışması yolunda tarihi bir adımdır. Başbakan Erdoğan’ı kutluyorum.

Diğeri Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç’ın konuşmasıdır. Yargı bağımsızlığı ve hukukun üstünlüğü yolunda tarihi bir adımdır. Görevinin sorumluluğunu yerine getiren Başkan Kılıç’ı kutluyorum.

Yapay kur istikrarı

Para politikası kurulu bu kez sürpriz yapmadı. Para politikasının üç temel faizini değiştirmedi. Yani mali piyasanın arzuladığı (ve öngördüğü) kararı aldı. Böylece önceliğinin döviz kuru istikrarı olduğunu açıkça teyid etti.

Piyasa da kararı aynen böyle değerlendirdi. Öncesinde faiz indirimi yeniden TL’ye saldırıyı tetikler deniyordu. Sonrasında bu riskin azaldığı vurgulandı. Yani herkes Kurul’un reel ekonomiden çok mali piyasayı gözettiğini kabul ediyor.

Döviz kurunu baskılamanın kısa dönemde sağladığı mali istikrar aldatıcıdır. Yapay diyebiliriz. Çünkü dış dengesizliğin çözümünü ötelemek pahasına gerçekleşir. Dolayısı ile uzun dönemde dengeli büyüme hedefi ile açıkça çelişir.

Sıcak paraya garanti

Perşembe yazımda borçlanma faizinde indirim gerektiğini yazmıştım. Gerekçesini anlattım. Bir: döviz kuru borçlanma faizine duyarlıdır. İki: dengeli büyüme ancak ve ancak rekabetçi kurun korunması ile mümkündür.

Ege Cansen uyardı. Borçlanma faizinin işlevini açmamı önerdi. Ustayı dinleyip kısaca özetliyorum. Gecelik borçlanma faizi nedir? Bankaların Merkez Bankasına yatırdığı fazla likiditenin getirisidir. Para piyasasında oluşabilecek en düşük faizi belirler.

Gecelik faize alt sınır ne işe yarar? Faiz oynaklığı azalır. Kredi faizlerini pek etkilemez. Ama faiz arbitrajına gelen kısa vadeli sermaye için hayatidir. Bu anlama sıcak paraya verilen getiri garantisidir. Olayın özü budur.

Bilginize...

Yazının devamı...

Faiz kararı ne olmalı?

Heyecanla beklenen Para Politikası Kurulu (PPK) bugün toplanıyor. Merkez Bankası para piyasasını üç faizle denetliyor: Gecelik borçlanma (yüzde 8), gecelik fonlama (yüzde 12) ve haftalık repo (yüzde 10). Ayrıca zorunlu karşılıkları saptıyor.

Piyasa ne diyor? CNBC-e anketine katılan 18 analist borçlanma ve haftalık repo faizlerinde indirim beklemiyor. Sadece ikisi fonlama faizinde çeyrek ve yarım puan, zorunlu karşılıklarda ise küçük bir indirim öngörüyor.

Kritik yol ayırımı

Epeydir PPK toplantısı öncesinde değerlendirme yapmıyordum. Eskiden biraz da etkilemek umudu ile önerilerimi yazıyordum. Sonra vazgeçtim. Yanlış anlamalara yol açmasından çekindim. Dolaylı analizlerle yetindim.

Bu kez ne değişti? Para politikasının yeniden kritik bir yol ayrımına geldiğini düşünüyorum. Geri planda 28 Ocak olağanüstü toplantısı yatıyor. Güçlü sıkılaştırmaya gidildi. Bana 2011 sonunu anımsattı. Ders alındı sanıyordum. Yanılmışım.

Temel sorun döviz kurudur. Kur tırmanınca para otoritesi adeta panikliyor. Kurun kısa dönem istikrarı öncelikli hedefe dönüşüyor. Orta dönem, büyüme, istihdam, dış denge vs. reel ekonomi ikinci plana atılıyor. Ama TL değer kazanınca tepki çok gecikiyor.

Rekabetçi kur korunmalı

Finans piyasaları zafiyetin farkındadır. Yazılan raporları dikkatle okuyorum. Aba altından hep aynı sopa gösteriliyor. Laf dönüyor dolaşıyor döviz kuruna geliyor. “Sakın faizi indirmeye kalkmayın, yoksa döviz gene fırlar” deniyor.

Üç politika faizinin kanalları farklıdır. Haftalık repo ve fonlama faizleri krediler üzerinden iç talebi etkiler. Borçlanma faizi ise döviz kurunu yönlendirir. Çünkü kısa dönemli sermayenin getirisine alt sınır oluşturur. Sıcak para için TL’nin cazibesini belirler.

Özetleyelim. İç talebi kısıtlayan faizlerin değişmemesi enflasyon açısından savunulabilir. Israr etmem. Ancak TL’nin değer kazanması büyümeyi dış talebin taşımasına engeldir. Rekabetçi kuru korunmanın yolu ise borçlanma faizinde indirimdir. Göreceğiz.

Yazının devamı...

Faiz ve tasarruf oranı

Para politikası kurulunun Perşembe toplantısından önce reel faizlere bakmaya devam ediyorum. Geçen yazıda Serdengeçti, Yılmaz ve Başçı yönetimleri için üç faizi (MB borçlanma ve fonlama, gösterge tahvil) karşılaştırdım.

Para politikası ve faiz tartışmalarında gündeme gelen bir konu tasarruf oranlarıdır. Örneğin düşük faizin özel tasarrufları azaltıcı etki yaptığı görüşü yaygındır. Tasarruf oranındaki gerilemenin temel nedeni olduğu bile söylenir.

Özel tasarruf oranı

Türkiye’de tasarruflar cari fiyatlarla milli gelirin tüketim ve yatırım verileri üzerinden Kalkınma Bakanlığı (eski DPT) tarafından hesaplanıyor. İç tasarruflar ikiye ayrılıyor: özel ve kamu. Mutlak değerleri milli gelire bölünce tasarruf oranları bulunuyor.

Kamu tasarrufu faizden etkilenir mi? Faiz yükselince devlet tüketimini kısıp tasarrufunu arttırır mı? Cevap olumsuzdur. Maliye politikası, siyasi konjonktür, vs. öne çıkar. Dolayısı ile faiz-tasarruf ilişkisi için özel tasarruflara dönmek gerekir.

Maalesef özel tasarrufun “hanehalkı” ve “kurumlar” arasında dağılımı bilinmiyor. Tasarruf tartışmasında kavram kargaşasının temel nedenidir. Bir: faize hanehalkı duyarlıdır. İki: eskime-yıpranma payı (amortisman) kurumsal tasarrufa dahildir. Ayrıntısına girmiyorum.

Veriler şaşırtıyor

Karşılaştırmayı Serdengeçti ve Başçı’nın üç yıllık yönetimleri ve MB borçlanma faiz ortalaması ile sınırladım. Grafiği kolaylaştırdı. Serdengeçti (2003-05) yüksek (yüzde 13.6) reel faiz öderken Başçı (2011-13) reel faizi negatife (yüzde - 2.4) çekiyor.

Ya özel kesim tasarruf oranları? 2002’de yüzde 23.4 iken 2005’de yüzde 13.1’e geriliyor. Serdengeçti’nin yüksek faizine rağmen 10.3 puan düşüyor. 2010’da yüzde 12 iken 2013’de yüzde 9.7’ye iniyor. Başcı’nın negatif faizine rağmen düşüş 3.3 puanda kalıyor.

Resim çok nettir. Özel tasarruflarda büyük çöküş reel faizlerin rekor kırdığı Serdengeçti yönetiminde yaşanıyor. Nasıl böyle olabilir? İpucu vereyim: analize mutlaka döviz kurunu katmak gerekiyor. Başka yazıya bırakıyorum.

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.