Şampiy10
Magazin
Gündem

Haftanın kritik sorusu: Paritede 1.2150 seviyesi kırılır mı?

Cuma günü Avrupa piyasalarının kapanışına doğru Fitch; İspanya’nın notunu AAA’dan AA’ya düşürdü. Bizimle birlikte birçok Avrupa piyasasının kapanışından sonra gelen haber ABD borsalarını olumsuz etkiledi. Buraya kadar her şey normal gibi. Yine de bana ilginç gelen birkaç nokta yok değil. İlki açıklamanın zamanlaması... Geçtiğimiz yıllarda Anayasa Mahkemesi, önemli açıklamalarını genellikle borsanın kapandığı saat olan 17:00’den sonra yapmaya özen gösterirdi. Fitch de adeta piyasalarda çok da büyük bir olumsuzluğa yol açmamak adına zamanlamayı Cuma gününün son saatlerine kadar bekletmiş.

Bir diğeri de tıpkı Yunanistan’ın durumunda olduğu gibi İspanya’da da S&P’nin bir ay önceki not indiriminden sonra Fitch’den de bir not indirimi gelmesi adeta “indirim mevsiminin” açılması gibiydi. Korkarım arkası gelecek. Nasıl gelmesin? İspanya’da azınlık sosyalist iktidar Zapatero, mecliste oylamayı 169’a karşı 168 ile; yani sadece 1 oy farkla kazanıyor. Bu kadar “karşı” oy varken ve “kerhen” iktidardaysanız bundan sonraki ilk “salvoda” başınız bugünden çok daha fazla derde girebilir. Korkarım girecek de...

Reuters tarafından 32 ekonomist arasında yapılan bir araştırmada, satın alma paritesi bazında dünya ekonomisinin bu yıl yüzde 4.1 büyüyeceği, buna karşın 2011’de bu rakamın yüzde 3.8’e gerileceği tahmin edilmiş. Dünya ekonomisinin büyümesinde sorunlar yaşandığı takdirde borç sorunu olan ülkeler için hayat daha mı rahat olur, daha mı zor? Bu soruya önümüzdeki günlerde daha zor cevabı verenlerin sayısı daha da artacaktır.


Uzun vadeyi bir kenara bırakıp bu haftaya baktığımızda...

Bu hafta (Koreler birbirine savaş açmadığı sürece), geçen haftaya oranla daha sakin bir seyir izlenmesi olasılığı yüksek. Bugün ABD ve İngiltere tatil. Piyasalarda ABD beklenirken, İMKB cephesinde İspanya haberinin kısa bir süre için de olsa “fiyatlanması” mümkün. En küçük iyi haberi abartabilen İMKB’nin, İspanya’yı “es geçmesi” de olası.

İMKB haber yokluğunu “iyi haber” diye niteleyecek olur ve haftanın ilk günlerinde 55.550’nin üzerinde kalmayı başarırsa bu hafta içinde 56.800 seviyesi de test edilebilir.

Her ne kadar kısa da olsa asıl dikkatle takip edilmesi gereken piyasalar yine ABD piyasaları olacak. 20 Mayıs’ta teknik açıdan önemli olan 200 günlük hareketli ortalamının (HO) altına inen ABD hisse senedi endeksleri geçtiğimiz hafta Perşembe günü yeniden bu ortalamaya geldiler. Ancak geçemediler ve yeniden aşağı döndüler.

S&P 500 için 1.105 puan seviyeleri 200 günlük HO açısından önemli. Bu seviyenin üzerine kararlı ve kalıcı bir şekilde geçilmediği takdirde ABD borsalarındaki geri çekilme devam edecektir. 1.075 seviyesi 50 haftalık HO’nın geçtiği seviye. Bu seviyenin altına inilmesi durumunda hisse senedi endekslerinde “ana düzeltme” 1.010-1.015 bandında kadar devam edecektir. Bu olasılık bence yükseliş ihtimaline göre çok daha fazla.

Hal böyle olur ise, İMKB’de de önce geçtiğimiz hafta 54.583 ile 54.666 arasındaki minik boşluğu kapatacak aşağı yönlü bir harekete şahit olabiliriz. Düşüşün hızlanması durumundaysa 49.500 ilk hedef olacaktır.

Haftanın asıl sorusu “euro/dolar paritesinde 1.2150 kırılır mı?” olacaktır.

İspanya’nın notunun düşürülmesi, alınan palyatif, göz boyamaya yönelik, “zamana oynayan” tedbirlerin yeterli olmadığı anlaşılıyor. Olsaydı euro 1.22 bölgesinden 1.32’lere çıkmaz mıydı?Bu hafta içinde Euro Bölgesi’nden gelecek haberler euronun geleceği açısından önemli. 1.2150 seviyesinin korunacağını ve bu seviyenin en azından bu hafta içinde aşağı geçilmeyeceğini bekliyorum. Ola ki geçilecek olursa 1.15-1.18 değil, 1.12’lerin önü açılacaktır.

Euronun toparlanmasının çok da “haşmetli” olmasını beklememek gerek. 1.2680 hafta içinde görülebilecek zirve adayım.

Şu veya bu sebeple euronun toparlanması en çok TL’ye yarayacaktır. Cuma günü yükseliş trendini aşağı kırmayı deneyen ancak üzerinde kapatan dolar/TL kurlarında bu trend hafta içinde aşağı kırılabilir.

İlk hedef 1.5490. Ardından 1.5290 geliyor.

Euro yeni diplere gidecek olursa da 1.60 psikolojik, 1.6315’teki teknik dirençler devreye girecektir.

Yazının devamı...

Diyet ödenmeden bitmeyecek!

Aylardır komşu üzerinden AB’nin borç yükünü, euronun geleceğini, AB’nin birlik olarak kalıp kalamayacağını tartışıp durduk. AB bizden daha çok tartıştı. Zira komşunun ardına Portekiz ve İspanya geldi. Sonrasında İtalya ve İngiltere gelişmeleri “sinmiş bir şekilde” kuytudan izlediler. Almanya ve Fransa önderliğinde, IMF desteğiyle 750 milyar euroluk paket hazırlandı.

Paket hazırlandığında euro/dolar paritesi 1.2750 idi, paketten sonra 1.2144’e indi. Palyatif birkaç önlem açıklandı, ‘İşe yarar mı yaramaz mı?’ derken euro 1.2675’e toparladı, piyasalar sakinleşti. Ancak bu çok da uzun sürmedi. Neden derseniz? Açıklanan paket nereden fonlanacaktı? “Sorunlu” olanlar bile bu pakete katılacaklardı AB mevzuatı gereği. Kendi ihtiyaçları için borçlanamayanlar, paket için nereden bulacaklardı? Hadi buldular diyelim, hangi faizden? Olmayacak duaya amin demek gibi bir şeydi bu...

Nitekim piyasalar paketi kısa zamanda unuttular! Ardından IMF Başkanı’nın İspanya hakkındaki yorumları ve İspanya’da papazların bankasına el konulması izledi. Dün de bunların üzerine Güney-Kuzey Kore’nin savaşa tutuşacağı korkusu tuz biber ekti. Borsalar yüzde 2-4 arası değer kaybederken, altın “liman” fonksiyonunu korudu.

Asıl dikkati çeken nokta ABD 10 ve 30 yıllık tahvil getirileri düşmeye devam ederken, kısa vadeli 3-12 aylık Libor faizleri yükseldi. VIX (“korku”) Endeksi kısa bir moladan sonra yeniden yükselişe geçti. Tüm bunlar piyasalardaki endişelerin arttığını, fon yöneticilerinin tıpkı 2008’de olduğu gibi ABD devlet tahvillerini güvenli liman olarak görmeye başladığını gösteriyor.

6 Mayıs’ta “tombul parmak” ile 9.869’a kadar inen Dow Jones Endeksi dün “normal parmaklarla” 9.774’e kadar geriledi. Ortada tombul parmak falan olmadığına, yaşananların tedirginliğin artmasından, hatta o günkü düşüşün bir “ön deneme” bile olabileceğine değinmiştim. Dün yaşananlar bundan sonra yaşanacakların öncüleri. Pazartesi günkü yazımda haftanın başında kısa vadeli toparlanmalar olabileceğini ancak aşağı yönlü ana trendleri en kısa zamanda dönüleceğini de yazmıştım. Neredeyse ihmal edilebilecek kadar cılız bir tepki sonrasında düşüş trendine geri dönüldü.

Mutlaka ara duraklar, cılız toparlanmalar göreceğiz. Ancak içinde bulunulan düşüş hareketi bazı ana hedeflere ulaşılmadan dur(a)mayacak gibi. Nedir bu seviyeler derseniz? Dow Jones için sırasıyla 9.450, 8.870 ve benzer asıl hedef olan 8.300 seviyeleri var.

10 bin seviyesinin altına iki hafta içinde iki defa inen ve bu kez uzun süre kalacağa benzeyen Dow’da 9.000’e gelinmeden toparlanma zor.

AB’nin ve dolayısıyla piyasaların artık işi çok zor! Zira AB’nin aldığı ve bana göre işe yaraması hayli zor önlemlerden sonra sırada artık “kaçınılmaz” önlemler var. Neler olduğuna geçtiğimiz Cuma günkü “Avrupa nasıl kurtulur?” başlıklı yazımda değinmiştim. En kritik olanı: “Borç sorunu olan ülkelerde alınan önlemler borçları ödemeye yetmiyorsa; borçlar önlemlerin ödeyeceği seviyeye çekilecek!”

Yani kamu borçları silinecek.

Yani birileri artık zarar edecek.

Yani diyet ödenecek!

Bundan böyle bu denli radikal bir adım atılmadan, AB’nin krizden çıkması kolay kolay mümkün ol(a)mayacak!

Bize uzun vadede olumsuz yansımaları mutlaka olacak. Kısa vadede faiz tarafında olmasa da kurlarda volatiliteyi artırması açısından sıkıntı verici.

Ancak asıl etkiyi İMKB cephesinde hissedeceğiz. MSCI Gelişmekte olan Ülkeler Endeksi’nden bile “pozitif ayrışmış” olan İMKB önce 50.750-51.100 ardından da 45.600-46.500 bandını ziyaret edecek görünüyor!

Yazının devamı...

‘Devrimci’ hareketler bunlar!

1930 yılından bu yana ABD finans piyasalarında yapılan en önemli düzenlemeler geçen hafta ABD Senatosu’nda onaylandı! Temsilciler Meclisi’nden geçen bir başka kanunla bir araya getirilmesi beklenen ve en nihayetinde Obama’nın onayı ile hayata geçmesi bekleyen yeni düzenlemeler önemli değişimler içeriyor.

İlk göze çarpanlar:

* Bankalar artık hedge fon ve girişim sermayesi faaliyetlerinde bulanamayacak.

* Mevduat bankaları, yatırım bankacılık faaliyetlerini yürütemeyecek.

* Tezgahüstü piyasalarda işlem gören türev ürünler takas işlemleri kayıt altına alınacak.

* ...ve belki de en önemlisi devlet, batma riskiyle karşı karşıya olan ve finansal sistemin geneli için risk teşkil eden büyük kurumlara el koyma yetkisi olacak!

Başkan Obama’nın ekonomi danışmanı Volker’ın adıyla anılacak bu bu düzenlemeler aşırı liberal bir ekonomik modeli benimsemiş olan ABD için “devrim” niteliğinde. Eğer bu kanun olduğu gibi, layıkıyla hayata geçirilecek olursa dünyanın finansal mimarisinde önemli değişiklikler olacak.

Cuma günü ABD piyasaları Senato’dan geçen yasanın, bankacılık sektörünü çok da olumsuz etkilemeyeceği düşünerek toparlandı. Henüz detaylar tam olarak netleşmemiş olsa da bence piyasalar bir miktar aceleci davranmış görünüyor. Zira mevduat/yatırım bankası ayrımı, el koyma yetkisi, türev ürünlerin kayda alınacak olması; en azından sektörün bu düzenlemelere uyum sağlamasına kadar geçecek sürede işlem hacimlerini daraltacak, kârları azaltabilecektir. Diğer yandan volatilite artacaktır! Wall Street’in “okumuş çocukları” mutlaka bu kısıtlamaların da etrafından dolaşabilmek için yeni yöntemler için kafa patlatacaklardır. Bankalarını “ABD’nin dışına taşımak” gibi... Örneğin Singapur ev sahibi adaylarından biri olabilir. (İstanbul neden olmasın?)



Gelelim bu hafta piyasalara...

Kasvetli geçen bir haftadan sonra bu haftanın başında; “Volcker yasasının” işe yarayacağı ve ABD’li bankacılık sistemini çok da “bozmayacağı” düşüncesiyle kalıcı olmasa da varlık piyasalarında kısa süreli bir toparlanma yaşanacak gibi. Amerikan S&P 500 Endeksi’nde geçtiğimiz hafta 1.056 ile 1.072’lerden geçen 50 haftalık hareketli ortalamanın altına inilse de kapanış kritik seviyenin üzerinde oldu. Bu hafta içinde “arızi” olarak 1.103 hatta 1.118 seviyelerine kadar kısa süreli yükselişler görülebilir. Kalıcı olmayacaktır!

50 haftalık HO’nın altına inilecek olur ise; ki bence bu hafta ya da önümüzdeki hafta inilecektir; yeni hedef 1.010-15 aralığı olacaktır! İMKB’ye de bunlardan “kerteriz” alabilirsiniz!

Bu haftanın “gözdesi” euro olacağa benzer! Dolar karşısında 1.2144’e kadar gerileyen euro, kısa vadeli bir düzeltme sürecine girmiş görünüyor. Geçtiğimiz haftanın 1.2510’un üzerinde kapatması bu fikri güçlendiriyor! Şimdi ilk hedef 1.2735 seviyesi. Bu seviyenin hızlı aşılması durumundaysa 1.2860-1.2920 bandı gündeme gelecek. Paritede böylesi bir “düzeltme” hareketi yaşanması dolar/TL kurlarındaki gerilimi de azaltacaktır. Paritede yukarıdaki hareketler yaşanacak olur ise dolar/TL kurlarında 1.5610 ve ardından 1.5490 seviyeleri test edilebilir. Eğer bu seviyelerin altına inilmesi “radikal bir sebepten” olmaz ise daha aşağıya inilmesi zor olabilir.

Kurlardaki hareketler bir yana, borsalardaki iyileşmelerin geçici olacağını, ana trendlerin kırıldığını; iyileşmelerin portföylerin hafifletilmesi, kârların realize edilmesi için kullanılabileceğini hatırda bulundurmakta fayda var!

Yazının devamı...

Avrupa nasıl kurtulur?

Bir krizi yönetmeyi başaramadılar. Sorun henüz daha küçük iken, cesur adımlar atamadılar. Ateş bacayı sarınca bütün itfaiyeleri devreye soktular ama bazılarına yangını söndürmek için su koymayı unuttular.

11 yıldır kullandıkları ve kurmak için inanılmaz çaba sarfettikleri para birimi ve birliği neredeyse dağılma noktasına geldi. İşin kötüsü AB “çimentosu” çatlamaya başladı. Almanya ortaklarına danışmadan kafasına göre takılıp, açığa satışı yasaklıyor. Bu karar sonrasında bir dedikoduya göre 3 saat gibi kısa bir süre içinde 9.5 milyar euro Almanya’dan çıkıp, İsviçre’ye girmiş. Böyle bir para hareketi oldu veya olmadı. Önemli değil. Ancak hareketin bu denli hızlı olması, bir yandan ‘frang’ın değerinin sürpriz bir şekilde artması diğer yandan euronun dolar karşısında 1.2144’le dört yıl öncesine dönmesi endişenin büyüdüğünün göstergesi.

Hülâsası bu denli başarısız bir kriz yönetimiyle başına türlü belalar açan AB bu işten nasıl çıkar diye düşününce aklıma bir “reçete” yazmak geldi. AB’nin Türkiye’deki kordiplomatik misyonları bu yazıyı okur da kendi ülkelerine bildirirler mi bilemiyorum. Ama siz okurlar AB’nin aşağıdaki “ilaçlardan” en az ikisini aynı anda almaya başladığını duymadan, görmeden ABD’deki bu krizin kolay kolay biteceğine inanmayın.

Nedir bu ilaçlar?

1- Maastricht Kriterleri’ndeki gibi toplam borç/GSMH oranını yüzde 60’ın üzerinde olan ülkelerin borçlarında oransal “tenkisatlar” (kesinti) yapılacak. Bu ilaç akademi çevrelerince “borç yeniden yapılandırması” halk arasında da “konsolidasyon” olarak bilinir.

Alınan önlemler borçları ödemeye yetmiyorsa, borçlar önlemlerin ödeyeceği seviyeye çekilecek!

(Yan etki olarak ortaya çıkacak bankaların, gözünün yaşına bakılmayacak, banka batışlarına hazırlıklı olunacak!)

2- Merkezi-Federal bütçe hazırlanacak. Toplanan vergiler tek elden idare edilecek. Herkes ayağını yorganına göre uzatacak. Bütçe-yorgan dengesi yeni kurulacak “Mali denetim kongresi” tarafından denetlencek!

3- Bankacılık ve finans sektöründe konvansiyonel ürünlerle tüm türev ürünler aynı risk potasında değerlendirilecek ve tüm bu ürünlerde alınan risklerin sermaye ile oranı kurulacak. Bu ürünleri yasaklamak yerine, polisiye önlemler denetlenen sermaye yeterlilik oranı (diyelim ki yüzde 10) benzeri sınırlar getirilecek ve bunlar an be an denetlenecek!

4- Finans sektörüne ek vergi getirmek yerine, finans sektörü ile iş yapan herkese ve her kesime çok cüz’i oranda (diyelim ki yüzbinde 5) işlem vergisi konulacak. Böylelikle herkesin sistemi gereksi kullanımının önüne geçilirken, bu vergi sayesinde toplananlar bir “kriz önleme&tedavi fonunda” toplanacak. Krizlerde sadece bu fon kullanılacak.

Bu fonun karşılayabileceğinden büyük kriz çıkması durumunda devletler devreye girmeyecek. Batanlar batacak. Devletler kalan sağlarla yola devam edecek!

Bunlar tedavide kullanılacak temel ilaçlar. Bunu destekleyecek Akdeniz bölgesi ülkelerinde memur maaşlarının 5 yıl boyunca dondurulması ve kamu çalışanlarının 4’te birinin emekliye sevk edilmesi gibi “vitaminlerle” bu tedavi desteklenmelidir.

Hastalığın “akut” evresi geçtikten sonraki 5 yıl boyunca bu önlemlerde gevşeme yapılamaz maddesi de reçeteye “dip not” olarak eklenmeli.

3. ve 4. sıradaki ilaçların koruyucu hekimlik ve “hastalığın yayılmasını” önleme adına ABD’ye tavsiye edilmesi yerinde olacaktır. Aksi takdirde AB Bölgesi’ndeki tedaviden sıkılan fonlar, ABD’ye veya diğer merkezlara gidebilirler ki bu da tedavinin amacına ulaşmasını engeller.

Bunlar yapılmadığı takdirde, euro/dolar paritesindeki 1.2135’teki kritik destek seviyesinin de “üç vakte” kadar kırıldığını, borsalardaki düşüşlerin daha da devam edeceğine şahit olacağız.

Yazının devamı...

Şu öğrenciler olmasaydı maarifi ne güzel idare ederdim!

Değişik isimlere atfedilse de Abdülhamit dönemi maarif nazırlarından birinin söylediği varsayılan bu “kelâm” son kriz sırasında siyasi otoritelerin düştükleri açmazı en iyi anlatan söz.

Piyasalarda sorun var aklına eseni yasakla. Borsalar düşüyorsa hisse senetlerinde açığa satışı yasakla. Satışlar azalsın ki, fiyatlar düşmesin! Faizler yükseliyor, bonolarda açığa satışları yasakla. Herkes CDS’lere (Kredi sigorta primleri diyelim) bakıyor, CDS’lerde açığa satışı yasakla. Olmadı CDS’leri yasakla!

Hadi diyelim CDS’lerdeki durum bir parça anlaşılabilir. Zira işi kredi sigortası olmayanlar da bu ürünü “çıkarabiliyor”. En azından onların yasaklanması, piyasada işlem yapılan CDS miktarı ile, CDS’lerin “üzerine yazıldığı” menkul kıymet miktarı eşitlenerek ve bunların bir borsada işlem görmesi sağlanarak da bu sorun çözülebilir. Ama düzenlemek zor, zaman alıcı. Kolayı ne? Yasaklamak. Yasakla ki kimse “açığa” satamasın. (Bu arada şimdiye kadar hiç bir zaman “açığa alımın” yasaklandığını duymadım!)

Açığa satış konusunda Lehman Brothers’ın iflası sonrası ABD’li yetkililer de yasaklama cihetine gittiler. İşe yaradı mı? Tabii ki hayır. Dow Jones tarihi diplerinden birini gördü. Yasaklamanın işe yaraması da mümkün değil. Nitekim dün Almanya’dan gelen açıklama sonrasında borsalarda ve euro da yaşananlar bunun en güzel örneği. İşin kötüsü Almanya’nın bu kararı alırken diğer ortaklarına danışmamış olması da işin tuzu biberi oldu. Ülke bonolarındaki aşırı oynaklığı engellemek amacıyla elinde bono, belirli hisse senetleri ve CDS olmayanların (daha önceden borç almamışlarsa-CDS’ler nasıl borç alınacak ki?) “açığa satış yapmaları” ikinci bir emre kadar yasaklanmış.

AB ve Almanya, borç krizinin başından bu yana verdiği hatalı kararlarına bir yenisini daha eklediler. Korkuyla alınmış ve piyasalardaki paniği daha da arttıracak bir karar. Korkunun ecele faydası yok! Piyasalar “çıplak” (elinde satacakları mal olmadan) açığa satamıyorlarsa mutlaka başka bir yol bulacaklardır. Ya tezgâhüstü piyasada uzun vadeli satacaklar. Ya opsiyonlarda pozisyon alacaklar ki bu da nihayetinde spot piyasayı vuracaktır. Ya da uzun vadeli swaplarla hisseyi ya da bonoyu temin edip, bunları “normal” açığa satacaklar.

Ne Merkel’in ne de Trichet’nin hiç şüphesi olmasın ki piyasalar gitmek istedikleri hedefe ulaşabilmenin bir yolunu mutlaka ama mutlaka bulacaklardır. Bu tarz palyatif, eften püften “önlemsilerle” piyasaları ikna etmek artık günümüzde mümkün değil. Ya “koruyucu hekimlik” benzeri tedbirlerinizi önceden alıp sorunların bu noktaya gelmesini engelleyeceksiniz, ya da bundan sonra benzeri sorunların yaşanmasının önlenebilmesi için kararlı ve radikal adımlar atacaksınız.

Merkel tüm AB’yi “borcu ödemeye yönelik tasarruf edip, bu sırada yan etki olarak ortaya çıkacak ekonomik daralmaya” razı ve ikna etmek yerine popülist davranmayı tercih ediyor. Diğer yandan da euronun dağılmasının AB’nin sonu olacağı tehditiyle de diğerlerinin gözünü korkutmaya çalışıyor. Bu tehditi önlem almaya razı etmekte kullanıyor olsaydı AB’deki “borç sorunu” bu noktaya gelmeyecekti.

Nasıl ki 750 milyar euroluk “devasa(!) paket” işe yaramadıysa, açığa satışı yasaklamak da işe yaramayacaktır. Bu tedbirler ne zaman işe yarar? Ancak çok daha büyük ve kapsamlı, yeniden bunların yaşanmayacağına piyasaların ikna olabileceği bir paket hazırlanır ve içinde bu önlemler de yer alırlarsa işe yarar.

Bu paket öyle hazırlanmalı ki 750 milyar euro ile en azından 7.5 trilyon euroluk iş ve etki yaratılabilsin!

Yoksa sonuç yine hüsran, yine hüsran...

Yazının devamı...

Yunanistan borç silmeye doğru mu gidiyor?

Geçtiğimiz hafta Pazartesi günkü yazımda ana trendlerin kırıldığına ve daha kötünün yolda olduğuna değinmiştim. Malumunuz o yazı AB’nin 1 trilyon dolarlık “kurtarma” paketinin açıklanmasından önce gazeteye girmişti.

Paket açıklandı, başta Avrupa olmak üzere neredeyse tüm borsalar koptu! Euro da...

Borsalar uçarken, ben “Daha kötüsü yolda” diyorum. Perşembe günü ziyaret ettiğim gazetedeki müdürüm Ercan İnan; “Bu hafta uzun atladık” diyerek hafta tahminlerde yanıldığımızdan dem vurdu. Bu serzeniş için biraz erkendi.

Geçtiğimiz hafta başında “... [önceki hafta sonu] 53.370’in altında bir kapanış olması, ana yükseliş trendinin kırılması anlamına geliyor. Cuma günü açılışta bir önceki gün ile 54.381 ile 55.595 arasında oluşan boşluk önemli. Bu boşluğun-ilk aşamada-yakın zamanda kapanması olası. Böylesi bir hareket, 50.750-51.100 arasındaki hedefe gitmesini sadece bir süreliğine erteleyecektir.

Ara yükselişler olsa da artık asıl hedef 45.600-46.500 bandı. 55 bin seviyesindeki boşluğu kapatacak bir “huruç” hareketi görecek olur iseniz, bunun sadece cılız bir düzeltme olduğunu akıldan çıkarmamakta fayda var” diye yazmıştım!

“Boşluğu” kapatan “huruç” hareketi, Pazar gününün geç saatlerinde açıklanan AB paketinin hemen ardından geldi. Ancak düzeltme benim beklediğim kadar cılız değil, tam tersine yüzde 7’yi aşacak kadar “gürbüz görünümlüydü(!)”. 58.708’e kadar çıkan “hormonlu” hareket net olarak bakıldığında ancak “bir” gün sürebildi. Piyasalar Cuma günü ana mecrasına geri döndü! İMKB 100 endeksi, 56.483’ten geçen 50 günlük hareketli ortalamasının da altına inerek yüzde 3.77’lik düşüşle 55.747’den kapanırken, ABD borsaları da yüzde 2’lere yakın kayıpla günü bitirdiler.

Aynı yazıda “... piyasalar, açıklanan [bir] plana “inanmış gibi” yaparlar ise euro/dolar paritesinde önce 1.3110-45 [1.3095 görüldü!] ardından da 1.3250 seviyeleri test edilebilir! Çalışmadığına kani olurlarsa, euronun ilk hamlede 1.2456 seviyelerine (Mart 2009’daki düşük) indiğini görebiliriz [1 eurocent’lik hata oldu, 1.2354 görüldü]. Asıl mesele de burada yatıyor. Euro 11 yıllık tarihinde geçmekte olduğu en büyük testte, “öğretmen torpiline rağmen sınıfta kalacak olur ise” işler daha da karışacaktır. Zira “sadece AB’de değil, ABD’de ve de varlık piyasalarındaki gerilim artacaktır” derken piyasaların bu denli hızlı tepki vereceğini öngörmemiştim.

Anlaşılan o ki, piyasa 1 trilyon dolarlık paketin “vaat aşamasının” çok ötesine gidebileceğine inanmadı! Halen daha hem AB içinde hem de Trichet’den çatlak sesler çıkıyor. Politikacılarla merkez bankacılar anlaşamıyor.

Nereye varacak bu işin sonu derseniz...

Para vererek bu sorunların çözülemeyeceği artık kabul edilmeli. Birileri “maalesef” acı ilacı içmek zorunda.

Euronun son hareketi, piyasalara helikopterle para atarak bu işlerin çözülemeyeceği noktaya gelindiğini gösteriyor. Yeni düşük seviyeler gören euro, AB’ye olan güvenin en iyi göstergesi! Belli ki güven kalmamış! Yunanistan, İspanya ve Portekiz gibi ülkelerin “makyaj” benzeri göstermelik önlemleri de işe yaramıyor. Görülüyor ki açıklanan önlemler, borçların anapara ve faizlerinin zamanında “servis edilmesine” yeterli ol(a)mayacak!

Peki o zaman çözüm ne?

Önlemler, borçları ödemeye yeterli olamıyorsa; borçların “ödenebilecek” seviyeye çekilmesi gerekecek! Yani borçların bir kısmı silinecek.

Kibar adıyla; “borçlar yeniden yapılandırılacak”, eski tabiriyle “konsolidasyona gidilecek”. Başta Yunanistan olmak üzere, İrlanda, Portekiz ve diğerleri borçlarında “indirime” gidecekler! Yani bir kısmını ödemeyecekler. Siz deyin yüzde 25 ben diyeyim yüzde 40... Euronun bu haliyle başka çareleri kalmıyor. Evet düşük euro sayesinde ihracatları artacak ama ekonomilerini döndürmekte ve büyütmekte sorun yaşayacaklarından dolayı borçlarını herhalûkarda ödemekte zorlanacaklar. Bu zorlanma, borçlanma maliyetlerini yükseltecek, bu artış da yeni sıkışıkları beraberinde getirecek!

Açmazı açılır hale getirmenin geriye kalan tek yolu, borçların “makul” seviyeye indirilmesinden geçiyor olmasına Deutsche Bank’ın CEO’su Joseph Ackermann şiddetle karşı çıkıyor. “Yunanistan’ın borcunun yeniden yapılandırılmasını önlemek için mümkün olan her şeyin yapılması gerektiğini” söylemesi bu ihtimalin iyiden iyiye arttığının en önemli işareti. Bu ülkelere en fazla borç veren bankalardan biri olarak böyle yapılırsa, bankası zarar edecek. Ancak Ackermann’ın asıl korktuğu, meselenin Yunanistan’la sınırlı kalmayıp diğer AB üyelerine sıçraması. Sırf bu korku yüzünden Ackermann, 110 milyar euroluk “ara pakete” Alman özel bankalarının katılımını örgütlemeye çalışmadı mı?

Korkarım bu son artık kaçınılmaz. Zira zamanında; ve halen daha; radikal önlem almayan, piyasalara elini kaptırmış bir AB’nin vücudunu (euroyu ve birliğini) kurtarabilmesi için artık kolunu “diyet” olarak vermesinden başka seçenek neredeyse kalmadı.

Şapkadan tavşan çıkar mı?

Merkezi bütçe ve vergi tahsilatı, Maastricht Kriterleri izleme komisyonu kursalar bile ne yazık ki artık farketmeyecek! Kaçınılmaz sona ne kadar çabuk ulaşırlarsa maliyet o kadar düşük olacaktır. Süreyi uzattıkları takdirde borçlardan silinecek miktar daha da artacaktır. Borçlu ülkeler bu işten kazançlı çıkacaklarmış gibi görünse de, hem Euro Bölgesi hem de ayağını yorganına göre uzatmış olanlar için bu durumun yaratacağı “maliyet” çok daha büyük olacaktır.



Borsalar düşüşe devam edecek


Bu haftanın tahminlerine gelince... Borsalardaki olumsuz seyir sürecektir. İMKB 100’de ilk hedef, geçen hafta başında 54.381 ile 54.956 arasında oluşan boşluğun kapanması olacaktır. 54 bin seviyesinin altında günlük bir kapanışın olması, 7 Mayıs kapanışı olan 52.686’ya kadar geri çekilmelerin yaşanmasına neden olabilecek! Düşük bir ihtimal olmakla birlikte 56.750’nin üzerine çıkılması ise pozisyonların azaltılması için fırsat yaratacaktır!

Euro/dolar paritesinde haftalık kapanışın Ekim 2008’deki 1.2330 seviyelerine yakın olması, eurodaki değer kaybının bu hafta da sürebileceğini söylüyor. Kritik seviye ve şimdiki ilk hedef 1.2135. bu seviye aşağı yönlü hızlı geçilecek olur ise 1.15-1.18 bandına doğru bir hareket olacaktır. Yine de bu seviyeler öncesinde artık “aşırı satım” bölgesine girmiş olan euroda 1.2135 seviyesi destek olacaktır!

Yazının devamı...

Her paket, her panik altına yarıyor!

Altın yine rekor kırdı. Altın ile ilişkim husumet boyutuna ulaşmış durumda. Finansal ürünler ve piyasalar arasında beni en çok yanıltan; başına buyruk, biraz da ele avuca sığmayan şımarık çocuk gibi altın. Hatta “ekürisi” gümüşü bile sürklase edecek kadar!

Altın 3 Aralık 2009’da 1,226.80 ile gördüğü tarihi zirvesini dün, 1,245 ile yeniledi. Altının dışındaki diğer değerli metaller gümüş, platin ve de paladyum yeni zirve görmekten uzaklar. Altın zirvelerini yenilerken tarihsel bilinirliğini de kullanıyor.

Son yükselişin sebepleri olarak AB’nin paketine güvensizliği ve bu pakete rağmen piyasalardaki gerginliğin temelde devam ettiği söylenebilir. Yakın ekürisi gümüşü bile galebe çalan altınında şimdiki teknik hedefler 1,269 dolar/ons ve ardından 1,295 seviyeleri (hadi diyelim 1,300). Böyle giderse yakında göreceğiz bu seviyeleri.

Her ne kadar diğer emtialar; ister endüstriyel metaller, isterse de tarımsal emtialar ve özellikle de petrol altının hareketini desteklemiyor olsa da altında alınmış pozisyonlar, 1300’lü rakamları görmeden rahatlamayacak görünüyor.

Sebepler/sonuçlar...

Euro/dolar paritesinin 1.26’nın düşük sınırlarında işlem görüyor olması, altının cari seviyelerini desteklerken; benzer şekilde altındaki hareket de euronun değer kaybını “tetikler” görünüyor. Altndaki bu yükselişi tetikleyen piyasalardaki gerilim ise, neden diğer değerli metallerin performansı altının çok gerisinde kalıyor? Ha keza altına olan talebin arkasında “kağıt paralara güvensizlik” ve “değer saklama yöntemi” arayışı varsa neden diğer değerli metaller benzer bir seyir izlemiyor?

Saklaması zor olan endüstriyel ve tarımsal emtiaları bir yana bırakırsak, belirli bir miktar “değeri” saklamak için altının yaklaşık 70 katı daha fazla gümüş almak gerekiyor. Bu arada platin ya da paladyumu görüp tanıyabilecek insan sayısının yok denecek kadar az olması da altını avantajlı kılıyor. Tabii ki eninde sonunda fiziksel bir teslimat talep edilecek ise... Yok eğer herşey kağıt üzerinde kalacak ise altındaki hareket bir süre sonra diğerlerine sirayet edebilir.

Bu kez AB’den gelen “bedava para” borsaları toparlarken, emtiaları da etkiliyor. Altının bu furyada arayı açmasının sebeplerinden biri de “enflasyondan korunma” olarak ortaya çıkıyor. Zira AB’nin hazırlayacağı (daha ortada “çalışabilir” bir paket henüz yok!) paket ile merkez bankaları bono alacak. Karşılığında para verecekler. Bu parayı “steril” edemezlerse sonuç artan para arzı ve artan enflasyon olacak!

Hangi sebep olursa olsun hepsinin altına yaracağı düşünülüyor. Her ne kadar tüm bunlar için erken, yada altın fiyatlarındaki “spekülasyonlar” için kullanıldığını düşünsem de piyasanın sabrı yok! ...Ve altın 1,300’ü görecek gibi.

Her ne kadar ben buna tam olarak ikna olmamış olsam da...

Yazının devamı...

Meğer AB’deki problem ne kadar büyükmüş!

Yunanistan için taahhüt edilen 110 milyar dolarlık paket açıklandığı sırada, bu rakamın ihtiyaçtan bile fazla olması piyasaları şaşırtmıştı. Arkasından Portekiz ve İspanya gelmesin diye kesenin ağzı açılmış, IMF’nin de elini taşın altına sokması sağlanmıştı. İlk anda piyasalar sakinleşti.

Ancak PIGS’in (Portekiz, İspanya, Yunanistan ve İtalya) 2010 yılı içinde 374 milyar, 2011 sonuna kadar da toplam 760 milyar euro kamu borcunun vadesi geliyor olması gerginliğin sürmesine neden oldu. 110 milyarlık pakete rağmen borçlarını çeviremeyeceğinden endişe duyulan AB üyelerinin risk primleri ciddi oranda arttı. Euronun değer kaybı 1.2522’ye kadar sürdü.

İşlerin daha da sarpa sarmasından endişe eden AB liderleri geçtiğimiz hafta sonu acil olarak toplandı ve 110 milyar dolarlık paketi, 750 milyar euroya çıkardı. 440 milyar euro üye ülkelerden, 60 milyar euro ortak bütçeden ve 250 milyar euro da “yeni IMF”den geliyor.

Piyasalar endişe etmekte haklı mıydı? Yoksa piyasalar istediklerini politikacılara dikte mi ettirdiler? Her ne kadar Merkel “spekülatörler ile meslektaşlarım (politikacılar) arasındaki mücadeleyi ne pahasına olursa olsun biz kazanacağız” demişti. Pazar gecesi geç vakitte açıklanan paket ile 750 milyar euroluk “AB garantisi” ile piyasalar (büyük çoğunluğu ilgili ülkelerin bankaları) bir anlamda kendilerini garantiye aldılar. Onlar eninde sonunda paralarını alacaklar. Sizce bu durumda Merkel mi kazandı, yoksa piyasalar mı?

Paket işe yarayacak mı?

2008’de eşikaltı krizi başladığında Citibank’ın liderliğinde 80 milyar dolar sermaye ile kurulacak ve piyasalardaki sorunlu kredileri alacak özel bir fonu hatırlar mısınız? Böylelikle piyasalardaki “toksik varlıklar” temizlenecekti. Değil işe yaramak, fon kurulamadı bile... O gün bu gündür toplam zarar hesaplanamadı bile halen daha...

AB’nin açıkladığı sepet sonrasında piyasaların “çocuklar gibi şen” tepkisini bakmayın. Geçen hafta cehennemi görenler için bugünkü seviyeler adeta “ikramiye” gibiydi. Yine taşınma suyla değirmen döndürülmeye çalışıyor. Fazilerin euroda yüzde 1’e indirilmesi de yetmedi, şimdi AB üyesi ülkelerin Merkez Bankaları doğrudan piyasalara girerek bono satın almaya başladı. Paket açıklanmadan önce bankaların birbirlerine olan limitlerini tıpkı kriz sırasında olduğu gibi dondurduğu bir ortamda, sistemin “çalışabilmesi” için yine devlet desteğine ihtiyaç duyuldu.

Ayağı yere basan, uygulanabilir, denetlenebilir ve herşeyden daha önemlisi benzer bir sorunun bir kez daha yaşanmaması için gereken düzenlemeler ortada yok. Varsa yoksa piyasalar para verilsin, bankaların üzerindeki riskler devletlere geri iade edilebilsin. Tüm yapılan bu. İşin kötüsü her geçen gün rakam büyüyor.

Bu paket kısa bir süre için euro bögesindeki ateşin harını alır. Ancak ayakları yere sağlam basan bir plan ile desteklenmediği takdirde sadece para vermek çözüm olmayacaktır! Olsaydı bugünlere gelinir miydi?

Bir de işin Avrupa Merkez Bankası ve Trichet tarfı var. Çok değil geçen Perşembe günü “bono almak da nereden çıktı, toplantıda bunu tartışmadık bile” diyen bir merkez bankası başkanı mı 750 milyar euroluk paketi yönetecek? O yönetmeyecekse, her merkez bankası kendi kafasına göre mi takılacak, koordinasyonu kim sağlayacak, başarı ya da başarısızlık kime ait olacak?

Paket haberinden sonra; dolar karşısında 1.3095’e kadar değer kazanan ancak bunu koruyamayıp yeniden 1.2850’lere dönen euro da benzer düşünenlerin sayısının hayli fazla olduğunu düşündürüyor.

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.