Şampiy10
Magazin
Gündem

Ya ahlaki erozyon?

Elini korkak alıştırmış olan Avrupa’da en sonunda elini cebine attı. Bankalardaki mevduatlar yerine, bankalararası işlemleri garanti altına aldı ki, kilidi çözecek en önemli adımlardan birisi atılmış oldu.

Krizin başından beri merkez bankaları likidite vermekten hiç çekinmediler. Onlar likidite verdikçe bankalararası para piyasasındaki işlemler azaldı. Merkez bankaları faiz indirdikçe, bankalararası para piyasasındaki faizler (LIBOR) arttı.

Merkez bankaları piyasalara likidite verdiklerini sanırken, likidite (paranın akışkanlığı) azaldı. Çünkü kimin sağ, kimin batık olduğu bilinemiyordu. Avrupa liderlerinin hafta sonu aldığı kararla “önemli” finansal kurumların batmasına izin verilmeyeceğini açıklandı.

İlk soru “önemli” (major) kim?

Her ülke için önemli olarak addedilen kurumlar farklı olabilir ve hatta bunların ölçekleri birbiriyle kıyas bile kabul etmeyebilir. Bu durumda hangisi kurtarılacak? Almanya için önem taşıyan İngiltere, Fransa ya da Polonya için hiç de önemli olmayabilir.

Ya da tersine İtalya için önemli olan, Avrupa’nın kalanını ilgilendirmiyor bile olabilir. Kurtarma paketinin kime, nasıl ve ne kadar öncelik vereceği belli değil henüz. Yine alelacele çıkarılan paket tıpkı ABD’nin 700 milyar dolarlık paketi gibi, kurtarıcı olarak görüldü. Avrupa borsaları yüze 11’den fazla çıkarken, ABD borsaları bile yüzde 7’lere varan yükselişler kaydetti.

Umarım Avrupa’nın “paketinin” akibeti, ABD’ninkine benzemez!

İkinci soruya gelince...

Devletten böylesi güvence almış olan kurumlar bundan sonra nasıl bir yol izleyecekler? Daha önceki hataları cezalandırılmayacak mı? İşler iyi giderken kârlar hissedarların, ikramiyeler de profesyonellerin cebine gidiyordu. Şimdi işler sarpa sarınca zararlar “halkın sırtına” yüklendi. Sorunu yaratanlar belki de cezalandırılmayacak bile. Ya da ceza “göstermelik” olacak.

Bundan sonrakilerin benzer hataları yapmalarının, yani “ahlâki çöküntünün” önüne kim geçecek?

Hepsinden önemlisi, devlet garantisini almış olan bankalar, faiz yarışına ya da “istismarına” yönelmeyecekler mi? Bence yapacaklar!

Diğer yandan “piyasa fiyatlarıyla değerleme” (mark-to-market) kriterlerinde yapılan esnetmelerin, kısa vadede banka bilançoları üzerindeki gerilimi azaltacağı kesin. Uzun vadede hatalı işler yapanlar, işler yine sarpa sardığında yeniden “mali otoritelere” başvurup koşulların esnetilmesini isterlerse ne olacak?

Bu arada herşeyi kurallarına uygun yapıp, bankasını sakin limanlarda tutanların ödülü ne olacak?

Bundan sonra tartışılacak önemli sorunların başında bu, “ahlaki erozyon” meselesi gelecek. Bu konuya yeniden değineceğim.

Yazının devamı...

“Büyük abiler” havanda su dövdüler!

G-7’den ve Avrupalı liderlerden krize karşı birleşme ve “tek ses” temelinde krizle mücadele, piyasaların çalışır durumda tutulma ve piyasa açısından önemli olan finansal kurumların “her ne pahasına” olursa olsun desteklenecekleri kararı çıktı. Somut öneri mi? Şimdilik yok, havanda su dövmeye devam edildi.

Diğer yandan krizin başında Sarkozy’nin ABD benzeri bir koordineli paket önerisine Merkel sıcak bakmamıştı. Krizin derinleşmesi karşısında bu kez Almanya’nn, İngiltere’nin ardından “kendi paketini” hazırlamaya başladığına dair haberler gelmeye başladı.

Her ne kadar hükümetler özel sermayeli bankacılık sistemine kamu kaynaklarıyla, “kamu adına ortak olmak” için yöntemler arıyorlarsa da bunun hemen bugün, yarın olması zor. Hele ki halen daha Avrupa’nın bir kriz yönetim lideri olmaksızın bu işleri çözmeye çalışması, çözüm konusundaki samimiyeti azaltıyor. Kriz demokrasi ile yönetilemez! Avustralya ve Yeni Zelanda’nın da mevduata garanti getirmesi gündemde. Tüm hükümetler ve kamu otoriteleri global bankacılık sisteminin varlık tarafını zamanında kontrol etmek “zahmetine girmedikleri” için şimdi yükümlülük tarafını yönetmek zorunda kaldılar.

Tüm bunların üzerine bir de Paulson’dan “gelişmekte olan ülkelerin son krizden “bağışık olamayacağı” yönündeki söylem geldi ki bu da bizim gibi ülkeler için hayatı kolaylaştırmıyor. Her ne kadar bizim ekonomi yönetimimiz ve başbakanımız aynı fikirde olmasalar da, bu denli ağır sonuçlar doğuran bu kriz bizi etkilemeye başladı, daha da etkileyecektir.

Hafta sonu küçük de olsa G-7, G-20 ya da AB liderlerinden somut önerilerin gelebileceğini düşünen piyasalar, düşüşe direnmeye çalıştılar. Somut önerilerin tam olarak ortaya çık(a)mamış olması, bugün piyasaları olumsuz etkilemeye devam edecek gibi görünüyor.

Gerek ABD gerekse de AB borsalarında kritik destek noktaları daha önceleri kırılmıştı. Şimdi teknik destek noktaları önem kazandı ki Dow Jones olarak, baktığımızda sırasıyla 7.850, 7.280 ve ardından 6.850 önem kazanıyor. Cuma günkü sert düşüş sırasında ilk önemli destek seviyesine yakın olarak 7.882 test edildi ve bu seviye tuttu.

Bugün vadeli Dow Jones kontratlarında bu seviye aşağı geçilmez ise piyasalar hükümetlerden gelecek “kurtarma paketlerini” beklemeyi tercih ettiklerini anlamamız lâzım. Bu da sert düşüşlerin yerini, daha kontrollü (düşüş de olsa!) bir seyre bıraktığını gösterecektir.

Benzer bekleyiş İMKB’de de tezahür etmesi durumunda 28.000 seviyesi destek seviyesi olacak. Kapanış bazında aşağı kırılmadığı durumda kısa vadede bekleyiş havası hakim olabilir.

Dolar kurlarında da önemli direnç seviyesi de 1.4550’de bulunuyor. Bunun aşılmayacağını bekliyorum. Ancak aşılması, Paulson’un gelişmekte olan ülkelerle ilgili sözlerini hatırlatacaktır ki, bir sonraki teknik seviye olan 1.5275’leri gündeme getirecektir.

Bekleme havasının hakim olması krizin toplam maliyetini azaltacağı için tüm “küre” için önemli!

Yazının devamı...

Çaresizlik!

En sonunda piyasaların “talep ettiği” faiz indirimleri de geldi! Borsaların “istediği” faiz indirimi değil miydi?

En azından MB’larına verilen mesaj bu değil miydi? MB’ları da bu mesaj doğrultusunda faizleri indirmediler mi?

İndirdiler.

Peki o zaman neden piyasalar bir türlü toparlanamıyor? Neden düşüşler devam ediyor? “Helikopterle para atılırken” neden bu krizin bir türlü dibi bulunamıyor?

Çok basit bir cevabı var: Teşhis doğru değil ki tedavi doğru olsun.

Şu anda krizin devam etmesinin tek bir sebebi var. O da güven ortamının “tesis edil(e)memiş” olmasıdır. Kim batmış, kim yüzüyor HÂLÂ belli değil. Bu tespit tam olarak yapıl(a)madığından dolayı da finansal kurumlar arasındaki “güven bunalımı” devam ediyor.

Amerikan Hazine’sinin çıkardığı son paket aslında bir şanstı! Bu şans iyi değerlendirilemedi. Paket ikiye bölündü. İlk halindeki gibi yekpara bir fon ile, sorunlu kredilerin satın alınması için bir ihale yapılmış olsaydı, şu andaki sorunların bir çoğunun önüne geçilebilirdi.

Nasıl mı?

En fazla zarar yazmaya razı olanlardan başlayarak, sorunlu krediler devlet tarafından alınırdı. Bu ihalede oluşan ortalama fiyat ile, tüm piyasadaki sorunlu krediler yeniden değerlendirilirdi.

Bu değerleme sonucunda kim “sağ”, kim “zombi (yaşayan ölü)” ortaya çıkardı. Bu aşamadan sonra harcanacak para herkese değil sadece ayakta kalabilecekler için kullanılırdı.

Böylelikle hem sistemde kim kime güvenebilecek netleşirdi, hem de boşu boşuna “helikopterle para dağıtmak” zorunda kalınmazdı.

Halen daha bunun anlaşıl(a)mamış olması şaşırtıcı! Görüldü ki ne bol keseden para dağıtmak, ne de “faiz indirimleri” işe yaramıyor. Kısa süreli bir iyimserlik yaşansa da piyasalar en kısa zamanda “karamsar” havalarına geri dönüyorlar. Olan piyasaları kurtarma uğrunda kredibilitelerini ayaklar altına alan MB’larına ve hükümetlere oluyor. İtibar kayıpları orta-uzun vadede krizin maliyetini daha da arttıran bir unsur olarak karşımıza çıkacak.

ABD ve AB’nin yapması gereken dört şey var:

1- Derhal sağlam ve çürük ayrımı yani “hasar tespiti” yapılmalı,

2- Çürük olanları kurtarma çabasından bir an evvel vazgeçilmeli, batmalarına izin verilmeli,

3- Düzenleme ve denetleme prensipleriyle, sermaye yeterlilik tanımları yeniden yapmalı,

4- Bankacılık sistemindeki konsolidasyon tamamlandıktan sonra ortaya çıkması muhtemel “oligopolistik” ya da “monopolistik” yapıları önleyecek düzenlemeler şimdiden yapılmalı.

Bunlar yapılmadan krizin dibi bulunamayacak! Ya da buluncak “dip” herkesi korkutacak kadar “derin” olacaktır!

Yazının devamı...

Piyasalar dönecek!

Dün ABD piyasalarında tarihi düşüşler yaşandı. Görülen seviyeler artık bir dibe yaklaştığımız izlenimini uyandırıyor. Kayda geçmesi için bu yazı Dow Jones’un 9.738’i gördükten sonra geldiği 9.830’a, S&P 500 endeksinde de 1.027’yi gördükten sonra 1.038’e geldiğinde yazıldı.

Daha önceki yazılarımda Dow’da 9.650-750 S&P’de 1.080 seviyelerine gelineceğine değinmiştim. Bence o günlere gelindi!

Piyasalardaki korku o denli büyüdü ki kimse elinde hisse senedi ya da benzeri bir varlık tutmak istemiyor. Bu zamanlar piyasa katılımcılarının en fazla bunaldıkları zamanlar.

Sakin kafayla düşünebilenler, daha önceleri nakte geçmiş olanlar için alım zamanı geldi bence!

Korkunun zirveye ulaştığı zamanlar iyi fiyattan yeni pozisyon almanın en uygun olduğu zamanlardır. Bu dönemlerde likiditesi-işlem hacmi- yüksek olan Hazine bonoları ve hisse senetlerinde en azından yatırım yapılabilir portföyün belli bir kısmı ile alım yapılabilir. Bugün (belki de dün) alım yapmak için uygun zamanlar gibi görünüyor. Bugüne kadar pozisyonlarını elinden çıkarmamış olanların da bundan sonra satış yapmaktan vazgeçmeleri yerinde olacaktır.

Bu seviyelerden itibaren yükseliş ihtimali, düşüş ihtimaline göre ciddi ölçüde artmaya başladı. Nereye kadar ve ne hızda bir yükseliş olacağı, ancak dip görüldükten sonra daha sağlıklı hesaplanabilir.

Dün ya da bugün hisse senetlerinde dip, kurda da kısa vadeli bir tepe görmüş olabiliriz, ya da çok az yolumuz kalmıştır. Bugün piyasalardaki düşüşlerin hızı kesilmiş, gerilim şu veya bu sebeple azalmış (ve en önemlisi de ABD piyasaları için yukarıda belirtmiş olduğum seviyeler sert bir şekilde aşağı kırılmamış) ise önümüzdeki günlerde bir “düzeltme” bir “pastırma yazı” yaşanacak gibi görünüyor.


Yazının devamı...

Paket de işe yaramadı!

Cuma günü ABD’de 700 milyar dolarlık (tatlandırıcılarıyla 850 milyar dolar) paket jet hızıyla Temsilciler Meclisi’nden ve de Bush’tan geçti. Piyasalar neredeyse aynı hızla düştüler.

Bu paket ilk olarak 18 Eylül’de açıklanmıştı. Geçen hafta başına kadar tartışıldı, ardından “sulandı” ve bir kere de “reddedildi”. Sürpriz etkisi tamamen yok oldu! Sürpriz etkisiyle 100 liralık nakitle 500 liralık iş yapabilecekken, bu etki kaybolunca şanslıysanız 100 lirayla, 100 liralık iş yapabilirsiniz.

Cuma günü paket geçtiğinde olan da buydu. 100 lira artık yetmez, ekonomi resesyona “tam gaz” gidiyor denilince “gerçekleşme satıldı, beklenti alındı”! Paketi dört gözle bekleyen piyasalar, bir anlamda hayal kırıklığına uğradılar.

Korkarım önümüzdeki günler, yeni hayal kırıklıklarına gebe!

Bizde ise, özellikle döviz cephesinde daha yaşanacaklar var. Aşağıdaki tabloda 7 gelişmekte olan ülke para biriminin Temmuz ortası-Ağustos başında gördükleri en düşük seviyelerden geçtiğimiz Cuma günü ki neredeyse tamamının en yüksek seviyeleri arasındaki farklar yer alıyor. (Rand ve Won dikkate alındığında en düşüklerine göre-geçen yıl sonlarında görmüşler-kayıpları sırasıyla yüzde 33.4 ve 37.9 olmuş)

Rus Merkez Bankası’nın elindeki milyarlarca dolarlık “fiyat istikrar fonu” ile yaptığı müdahaleler nedeniyle rubleyi saymazsak en az değer kaybeden para birimi YTL olmuş. Faiz bunun en önemli sebebi. Ancak gerilim artmaya başladığında faiz anlamını yitirebiliyor. Bu gerçeği göz önüne aldığımızda YTL’nin dolar karşısında en azından “rekabet avantajını” koruyabilmek adına bir miktar daha değer kaybedeceği görülüyor. Belki de sırf bu sebepten değer kaybetmesi gerekiyor!

Teknik olarak dolar/YTL’de 1.3175 ve ardından da 1.3450 seviyeleri görülebilir! Alış fiyatları bazında 1.3530’un üzerine geçilmesi gerilimi fazlasıyla artıracaktır. Şimdilik 1.3480 seviyesinin geçilmeyeceğini bekliyorum. (Euro paritesindeki 1.3650 hedefime yaklaşılması da bu hareketleri destekleyecektir.)

Gösterge bono faizlerinde Cuma günü 20.07 test edildi. Enflasyon verisiyle 19.90’a kadar inildi. Piyasaların pakete rağmen ABD borsalarının gerilemesi ve büyük ihtimalle Asya’dan gelecek ciddi kayıplarla bono bileşiklerinde bir sonraki önemli seviye olan 21.15’lerin test edilmesi mümkün. Bono yatırımı yapmak isteyenler için cazip seviyeler yaklaşıyor!

Geçen hafta “paket gazı” ve bayram tatilinin yarattığı avantajla düşüşlere direnen İMKB’nin geride unuttuğu ve ilk “paket müjdesiyle” oluşan 32.865 ile 34.153 arasındaki boşluk artık kapanabilecek gibi görünüyor.

Yeni dip olur mu? Neden olmasın deyip, analizine daha sonraki yazılarda girelim.



Ülke-Para birimi Değer kaybı (%)

Brezilya - Real 32.6

Macar - Forint 25.5

Kore - Won 25.0

Polonya - Zloty 24.0

G.Afrika - Rand 19.5

Rusya - Ruble 12.8

Türkiye - Lira 14.2

Yazının devamı...

Petrol neden 90 dolara indi?

Nedense kimse petrolün 25 dolarlardan önce 90 dolara, ardından da 150 dolarlara çıktı diye sorgulamıyor?

Piyasaları yakından takip etmeyen geniş halk kesimlerine “sunulan/pompalanan” haberlere inanılır ve bunlar “veri” kabul edilirse yaşanan yükselişleri “normal” kabul etmekten başka yapılacak pek bir şey kalmıyor.

Neydi petrolün 150 dolarlara çıkmasının ardındaki sebepler?

İlk akla gelen “arzın talebi karşılamakta zorlandığı ve özellikle Çin ve Hindistan kaynaklı hızla artan talebi karşılayacak yeni rezervlerin bulunamıyor” olmasıydı. OPEC fiyatların 100 doların altına gelmemesi için üretimi 520 bin varil kısırken, Suudi Arabistan, tek taraflı üretimi azaltmaya karar veriyor.

Hani arz talebi karşılayamıyordu?

Böyle bir durum son 3 yılda hiç olmadı! 86 milyon varil/günlük üretime karşılık 83-84 milyon varillik tüketim var. Yani arz hiç bir zaman talebin gerisinde kalmadı ki!

İran ile ABD arasındaki gerginlik bir başka sebepti. En önemli boru hatlarının geçtiği Gürcistan’da (savaş da bu yüzden çıkmıyor mu zaten?) savaş çıktı. Petrol fiyatları 2 dolar yukarı gitmekte zorlandı!

Nijerya’daki terörist saldırılar da “kullanılan” sebeplerden biriydi. Son aylarda böyle bir saldırı duyan oldu mu? Duyan olduysa bile düşüş sırasında bunun petrol fiyatlarındaki düşüşü durdurmaya yetmediğini de görmüş olsa gerek.

Kasırgaları da unutmayalım. İki sene önce Meksika körfezini vuran Katrina ve Rita sırasında rekorlar kıran petrol fiyatları, son Ike kasırgasının aynı körfezdeki rafinerileri vurması fiyatların kılını bile kıpırdatmadı!

Haa bir de ABD hampetrol stok istatistikleri var. Hampetrol ve ürün stokları artarken fiyatların artması hayli garipti. Bu arada özellikle son üç aydaki “talep artış hızının” yavaşladığını herkes göz ardı etti.

Bu arada son yıllarda ABD’nin izlediği zayıf dolar politikasının petrol fiyatlarını yukarı ittirdiğini de unutmamak gerek. Dolar bazında fiyatlanan petrol fiyatları, doların euro karşısındaki değer kaybını “tazmin” edecek şekilde yükseldi.

Vadeli piyasa yöneticilerinin hiçbiri yukarıdaki sebepleri kullanan “büyük emtia spekülasyonunun” aktörlerine bu spekülasyonu zorlaştıracak önlemleri almadılar. Meydanı iyiden iyiye boş bıraktılar. 22 Eylül’de vadesi dolan kontratta gün içinde ABD hampetrolü fiyatlarının 104 dolardan ortada gerçek hiçbir sebep yokken 130 dolara çıkması artık “manipülasyon” boyutuna geçmiş bu durumun en iyi örneğiydi. Aradan bir hafta bile geçmeden yeniden 95 dolarlara gelindi.

Petrol “büyük emtia spekülasyonu” sırasında kullanılan yukarıdaki “mazeretlerin” gerçek olmadıklarının anlaşılmasıyla birlikte benim daha önceki yazılarımın birçoğunda belirtmiş olduğum 90 dolarlar seviyesine kadar gelindi.

ABD ekonomisinde “devlet eliyle kurtarmalar” ve sıradan halkın sırtına yeni yükler binmeye devam ettikçe petrol fiyatlarının yükselmesi artık bir hayal. Sadece petrol fiyatları mı? Diğer tüm emtialar için (altın-gümüş kısa süreliğine bir istisna olsa da) geçerli bir durum bu.

2006 yılının ortalarından başlayan ve sırasıyla altın, petrol, sanayi metalleri ve tarımsal emtiaları “dolaşan” ve adına “Büyük emtia spekülasyonu” koyduğum hareket bitti! Yenisi yine FED ve ABD eliyle başlatılana kadar bir “düzeltme molası” verilmiş durumda!

Bu aradan istifade edip, Türkiye olarak hazır enerji faturamız aşağı inerken sağlanan tasarrufla enerji kaynaklarımızı yerli imkânları kullanacak şekilde çeşitlendirsek nasıl olur?

Yazının devamı...

Haksız rehavet!


Wall Street’in “kurtarılmasına” karşı çıkanların baskısı sonuç verdi ve paket reddedildi. 19 Eylül’de tarihinin en büyük yükselişlerinden birini yaşayan sermaye piyasaları, bu ret sonrasında tarihlerindeki en büyük düşüşlerden birini yaşadı. ABD piyasalarında 1987’den bu yana yaşanan en büyük düşüş gerçekleşti. S&P 500 endeksindeki düşüş yüzde 9’a vardı.

Mucizevi paket gelebilir!

Dünyada bunlar olup biterken, büyük bir “şans” olarak biz bayram tatilindeyiz. Cuma günü bizim piyasalar açılana kadar “paket” yeniden meclise gelebilir, ya da yeni bir “mucizevi paket” daha gündeme gelebilir! Ya da FED “ara çözüm” olarak faiz indirimlerine gidebilir! Bunlardan herhangi birisi gerçekleşirse belki de biz bu kasırgayı en az hasarla atlatabiliriz.

Peki bu “bayram şansı” rehavete kapılmayı haklı mı çıkaracak? Dünya küçülme tehditi altındayken biz 9 günlük tatil yapıp, ciddi bir üretim kaybını göze alıyoruz. Halk olarak haksız bir rehavet içindeyiz. Hepimiz uzun tatilleri seviyoruz.

Geçtim! Asıl haksız rehavet hükümet cephesinde. “Bu krizi en az hasarla atlatacağız, krizlere hazırlıklıyız” söylemleriyle krizin etkilerinden kurtulmamız mümkün ol(a)mayacak. Yüksek faiz sayesinde “hormonlu” olarak değerlenen YTL sayesinde ortalıkta sorun yokmuş gibi görünse de bu krizin etkileri çok değil bir-iki aya kadar Türkiye sınırlarına dayanacaktır. “Haksız rehavet” içindeki ekonomi yönetimiyle, basın toplantılarında ‘Kim korkar hain krizden’ tarzı söylemlerle ya da kafamızı kuma gömerek bu krizin bizi de etkilemesinden kurtulamayacağız!

Önlemler bir an evvel alınmalı

Önceki gün yüzde 7’den fazla değer kaybeden (ki cari açık sorunlarını büyük ölçüde halletmiş olan) Brezilya’nın para birimi realde yaşananların, YTL’de yaşanması durumunda ekonomi yönetimi neler yapabilecek? (Bugünden bakıldığında(!) önümüzdeki Cuma günü dolar kurlarında 1.29’ların test edilmesi ihtimal dahilinde) Faizleri daha da yükseltmek gibi artık derde deva olmaktan uzak bir çözüm dışında ne gibi önlemler alınacak?

Bu konuda herhangi bir hazırlık olduğuıa dair bir izlenim edinmiş olan var mı?

Tüm bu kriz boyunca en az değer kaybeden gelişmekte olan ülke para birimi YTL (Rus merkez bankasının sürekli müdahele ettiği Ruble’yi saymazsak). ABD’de yaşananlar tüm piyasaları derinden etkiliyor, etkilemeye devam edecek. (Sonuna henüz daha gelinmedi!) Gelişmekte olan ülkeler bundan daha da fazla etkileniyorlar. Çok basit bir örnek tüm bu krizde ABD piyasaları zirvelerine kıyasla yüzde 30 değer kaybetmişken Çin yüzde 70, İMKB yüzde 45 dolaylarında değer kaybetmiş durumda.

Haketmediğimiz bu rehavetten sıyrılıp, krize karşı alınacak önlemleri bir an evvel belirleyip hazırlık yapmazsak, bundan sonra gelecek dalgaları hasarsız atlatmamız mümkün olmayacak!

Yazının devamı...

Bayram ayrışması mı?

Dünkü piyasalarda bayrama hazırlık havası vardı adeta. Dokuz günlük bayram tatili nedeniyle döviz cephesinde yüksek faizden faydalanmak isteyenlerin satışları dolar kurlarını 1.2290’lara kadar indirdi. Az çok parite de yardım etmiş olsa da “yüksek faiz, uzun bayram tatili” denklemi döviz ve faiz cephesinde belirleyici oldu!

Borsa cephesi ise dün oldukça sert iniş-çıkışlara sahne oldu. Bir ara Amerika’dan General Elektrik’in kâr beklentilerini düşürmesiyle ilgili haber özellikle banka hisse senetlerinde sert satışlara neden oldu.

Ardından VOB’da (Vadeli Opsiyon Borsası) öğleden sonra bir bankanın “yüklü ve tavana” kadar yapmış olduğu alımlar ve ardından HSBC’nin Türkiye’deki hisse senetlerindeki tavsiyesini “tut” tan “al”a değiştirdiğini açıklaması, İMKB’deki yükseliş hareketini başlattı. Ardından ABD’deki 700 milyar dolarlık paketin “son aşamaya” geldiğine dair gelen bilgiler de yükselişi destekledi. İMKB günü yüzde 3.37’lik yükselişle kapattı.

Büyük ölçüde “sürpriz etkisini” çoktan kaybetmiş olan son Paulson-Bush-Bernake imzalı 700 milyar dolarlık paket, yine de piyasaların moralini ayakta tutuyor. Senatodan biraz tırpanlanarak olsa da mutlaka geçecektir. Başka çare yok! Bu saatten sonra Senato’nun “Hayır, bu paket fazla, ya da yeni bir paket hazırlayın, içinde şu, şu olsun” diyecek hali de yok.

Bizim piyasalarımızın dünkü tepkisi adeta “bu paket biz bayramdayken çıkacak, piyasalar uçacak, malsız kalmayalım” psikolojisini yansıtıyordu. Geçtiğimiz Cuma günü de bezeri yaşanan borsalar uçacak, tren kaçacak aman geride kalmayalım psikolojisi dünkü hareketinde gerisindeki motifti.

Bugün de devam edebilir mi? Büyük ihtimalle devam edecektir. Özellikle geçen hafta Cuma günü yüzde 13’ü aşan yükseliş sırasında pozisyon almış olanlar risklerini azaltmak istiyorlarsa bu havayı devam ettirmeyi tercih edeceklerdir.

Bugün İMKB’deki hareketleri yakından takip etmekte fayda var. Her ne kadar “bayramda ayrışacağız!” havası yaratılsa da, ABD’deki gelişmelerden ayrışma şansımız yok. Bugünkü kapanış ile bayramdan sonraki ilk gün arasında bir “boşluk” oluşma ihtimali hayli yüksek! (Her ne kadar daha sonra kapanacak olsa da...)

Bayrama giderken dönüşteki bu olasılığı akıllarda bulundurmakta fayda var! Bir de gün içinde önümüzdeki haftanın riskini almak istemeyenlerin, bir başka deyişle “bayram ayrışmasına” inanmayanların hareketlerine de dikkat etmekte fayda var. Amerika’da paketin senatodan geçmesiyle herşeyin bir anda çözüleceğini sananlar bence yanılacaklar.

Bayram dönüşüne kadar tüm bunları göz önünde bulundurmakta ve bayram tatilinizi en rahat ve huzurlu geçireceğiniz bir pozisyonla bugünü kapatmanızda fayda var. Zira haftaya Cuma gününe kadar (Pazartesi günkü yarım gün hariç) Türk piyasaları kapalı olacak!

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.