Ya ahlaki erozyon?
.
Elini korkak alıştırmış olan Avrupa’da en sonunda elini cebine attı. Bankalardaki mevduatlar yerine, bankalararası işlemleri garanti altına aldı ki, kilidi çözecek en önemli adımlardan birisi atılmış oldu.
Krizin başından beri merkez bankaları likidite vermekten hiç çekinmediler. Onlar likidite verdikçe bankalararası para piyasasındaki işlemler azaldı. Merkez bankaları faiz indirdikçe, bankalararası para piyasasındaki faizler (LIBOR) arttı.
Merkez bankaları piyasalara likidite verdiklerini sanırken, likidite (paranın akışkanlığı) azaldı. Çünkü kimin sağ, kimin batık olduğu bilinemiyordu. Avrupa liderlerinin hafta sonu aldığı kararla “önemli” finansal kurumların batmasına izin verilmeyeceğini açıklandı.
İlk soru “önemli” (major) kim?
Her ülke için önemli olarak addedilen kurumlar farklı olabilir ve hatta bunların ölçekleri birbiriyle kıyas bile kabul etmeyebilir. Bu durumda hangisi kurtarılacak? Almanya için önem taşıyan İngiltere, Fransa ya da Polonya için hiç de önemli olmayabilir.
Ya da tersine İtalya için önemli olan, Avrupa’nın kalanını ilgilendirmiyor bile olabilir. Kurtarma paketinin kime, nasıl ve ne kadar öncelik vereceği belli değil henüz. Yine alelacele çıkarılan paket tıpkı ABD’nin 700 milyar dolarlık paketi gibi, kurtarıcı olarak görüldü. Avrupa borsaları yüze 11’den fazla çıkarken, ABD borsaları bile yüzde 7’lere varan yükselişler kaydetti.
Umarım Avrupa’nın “paketinin” akibeti, ABD’ninkine benzemez!
İkinci soruya gelince...
Devletten böylesi güvence almış olan kurumlar bundan sonra nasıl bir yol izleyecekler? Daha önceki hataları cezalandırılmayacak mı? İşler iyi giderken kârlar hissedarların, ikramiyeler de profesyonellerin cebine gidiyordu. Şimdi işler sarpa sarınca zararlar “halkın sırtına” yüklendi. Sorunu yaratanlar belki de cezalandırılmayacak bile. Ya da ceza “göstermelik” olacak.
Bundan sonrakilerin benzer hataları yapmalarının, yani “ahlâki çöküntünün” önüne kim geçecek?
Hepsinden önemlisi, devlet garantisini almış olan bankalar, faiz yarışına ya da “istismarına” yönelmeyecekler mi? Bence yapacaklar!
Diğer yandan “piyasa fiyatlarıyla değerleme” (mark-to-market) kriterlerinde yapılan esnetmelerin, kısa vadede banka bilançoları üzerindeki gerilimi azaltacağı kesin. Uzun vadede hatalı işler yapanlar, işler yine sarpa sardığında yeniden “mali otoritelere” başvurup koşulların esnetilmesini isterlerse ne olacak?
Bu arada herşeyi kurallarına uygun yapıp, bankasını sakin limanlarda tutanların ödülü ne olacak?
Bundan sonra tartışılacak önemli sorunların başında bu, “ahlaki erozyon” meselesi gelecek. Bu konuya yeniden değineceğim.