Bugün 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı! Hepimize kutlu olsun! Atatürk’ün izinde büyümüş, onun yolundan bir an olsun ayrılmayan bir neslin çocuğu olmak, müthiş güzel bir duygu! Okul zamanımdaki gibi içim kıpır kıpır oluyor bugünü düşündükçe! Ankara’yı, İstanbul’u, İzmir’i; bütün memleketi! Bugün, o ilk ve şahane büyük adımla başlıyor kurtuluş mücadelesi! Bugün, pusulası bile olmayan bir gemiyle, çok sevdiği askerliğinden vazgeçmiş genç bir adamın mücadelesi başlıyor bizler için! Hakkı ödenmez Mustafa Kemal’in… Ona layık olmak için okuyan, yazan, ilerleyen, farkında ve uyanık insanlar olmak zorundayız. Dünya karmakarışık haldeyken bizim zihnimizin dupduru kalabilmesinin başka yolu yok.Bir Cesur Kadın…Postadan bir kitap geldi: Halide. Açtım, ilk sayfasında yazarları Yeşim Demir ve Fatih Özcan’ın nazik notu vardı: “Bize huzurlu uykularımızı armağan eden, toprağın altında uyuyan analarımıza…” diyordu. Ne sıcak, anlamlı ve hoş bir not diye düşündüm. Ertesi gün de anneler günüydü. Okumaya başladım kitabı, o gece bitirdim.Kitap, Halide Edip Adıvar’ın romanıydı…Kurtuluş Savaşını adım adım takip etmiş, kalemiyle, düşünceleriyle, savaşın bilfiil içinde yer almış bu şahane kadın kahramana bir savaşçı, bir yazar ama en önemlisi bir kadın olarak bakmak, müthişti. Mustafa Kemal’e olan büyük hayranlığın, güçlü bir erkekle onun kadar güçlü bir kadının yan yana gelmeyişinin ilginç yolculuğu… Fikriye ve Latife’nin Halide’nin zihnindeki yeri… Bilmediklerime de cevap gibi oldu adeta... Nefis bir kitap olmuş!“Başucunda duran tahta kutunun kapağını açtı Halide, kurumuş güle baktı.Derin bir Ah!” çekti...”Kitap için, çok teşekkür ederim.İletişimin önemi!Uzman Psikolog Begüm Karataylıoğlu, Tesadüfen Anlaşıyoruz adlı bir kitap yazmış, adı dikkatimi çekti önce ben de tesadüfen konuşuyoruz diye bir deneme yazmıştım. Baktım, tesadüfen konuşulunca tesadüfen anlaşılıyor zaten Aldım kitabı… Özellikle gençlere, öğrencilere hatta iş dünyasında kendine sağlam bir yer edinmek isteyenlere şiddetle tavsiye edeceğim bir kitap. Şahane bir araştırma! Tam da günümüze lazım. Bu kadar kabalaşmış, bu kadar dik kafalı olmuşken biraz kendimizi dinlemeye, biraz hayatı ve çevremizi yöntemince fark etmeye ihtiyacımız var diye düşünüyorum.Günümüzde sosyal medya veya internet üzerinden kurulan bağlantılar, gönderilen mesajlar, emojilerle açıklanmaya çalışılan duygular yüz yüze iletişimi neredeyse yok etmek üzere.Bundan dolayı yanlış anlaşılmalar eskisinden daha büyük bir sorun kaynağı...Oysa, “güçlü ve bilinçli bir iletişim dili” kurmak, kişiler arasında bir buluşma zemini oluşturur ve mutlu bir toplumun temelidir.
Bodrum, Bodrum…Ne şiirler yazıldı, ne şarkılar bestelendi onun için… Tarihi araştırmalar, coğrafi incelemeler ama en çok edebiyat tadını çıkardı Bodrum’un… Bodrum deyince Cevat Şakir Kabaağaçlı gelir akla. Böyle ceza mı olur demeyin, o cezalı olarak Bodrum’a gittiğinde Bodrum, uzak memleket. Ama o farklı gören gözü, başka hisseden yüreğiyle bütün Türkiye’ye sevdirdi Bodrum’u. Onu edebiyatın mavi gözlü oğlu yaptı. Şimdi de İ. Hatice Orman, güzel bir araştırmayla onun gözünden Bodrum’u anlatmış okurlara Cevat Şakir’in Bodrum’unda.“Burası engin göklerin memleketidir. İçten gelen bir türküyü kapıp koyuverin, uzaklaştıkça türkü gökte masmavi olur. Işık burada yalnız karanlığı aydınlatmakla kalmaz, aydınlattığı maddeyi değiştirir ve görülen bir şair rüyasına çevirir. Başka yerde nur içinde yatılacağına, burada nur içinde yaşanır.Yokuşbaşına geldiğinde Bodrum’u göreceksin, sanma ki sen geldiğin gibi gideceksin.Senden öncekiler de böyleydiler, akıllarını hep Bodrum’da bırakıp gittiler…”Bodrum ister bir şarkı, ister bir kitap satırında nerede olursa olsun, herkesin yüreğinde farklı bir yere sahiptir. Bu araştırma onu bilenlere de bilmeyenlere de keyifli gelecek.Bat dünya bat…Biz böyle deyince batar mı bilmem ya da yazar böyle yazınca… Selçuk Orhan, Oğuz Atay’ın Atay’la ilgili ayrıntıları, 100 Soruda Oğuz Atay, yazarın hayatıyla ilgili satır başlarını anlatıyor.Ben de Oğuz Atay’ı çok severim. Tutunamayanlar’ını iki kere okudum hem de altını çize çize… Başka türlü yazıyor, çünkü başka türlü bakıyor hayata , başka türlü görüyor onu. Nefistir kalemi. İster öykü yazsın ister roman, onun kaleminde farklı bir büyü vardır. Tutunamayanlar’ı yazdıktan bir yıl sonra Tehlikeli Oyunlar adlı romanını yazdı. Korkuyu Beklerken adlı kitabında bütün öykülerini bir araya topladı. Ardından o da Prof. Mustafa İnan’ın hayatını konu alan bir kitap yazdı: Bir Bilim Adamının Romanı. Nefis bir postmodern yaklaşım ve farklı bir duygu-düşünce sentezi vardır kitaplarında. Bu kitap, onun yazarlığını ve kişilinin nefis bir özeti niteliğinde… Selçuk Orhan, Oğuz Atay’ın kişisel, edebi ve sosyal varlığını, kimi sıkça sorulan, kimiyse akla gelmesi zor sorulara yanıtlar vererek çözümlüyor. Bir zamanlar neden anlaşılmadığını, reddedildiğini, yalnızlaştığını da, 80’lerde nasıl aniden yükseldiğini, yayıldığını ve gıyabında takdire, tebrike kavuştuğunu da, doyurucu, keyifli bir dille anlatıyor.Atay’ınki geç başlayıp erken biten, ama ondan habersiz hâlâ devam eden bir edebi serüven; “Ha-ha!” ya da “Bat dünya bat!
Savaşlar, barışlar, göçler; değişen dünya düzenleri, insanların bitmek tükenmek bilmeyen hırsları, yeni yeni hikayelerin yazılmasına sebep olmuştur. Aşkta yolculuk…“Sene 1945. Eski bir savaş hemşiresi olan Claire Randall, evine dönmüştür. Tekrar bir araya geldiği eşiyle ikinci bir balayına çıkar. Salisbury Düzlüğünde bulunan tarihi taş çemberini ziyaret ederler. Bu taşlardan birine dokunan Claire birden kendini, savaş yüzünden yıkılmış ve gruplaşmış sınır baskınlarına maruz kalan İskoçya’da bir yabancı olarak bulur. Sene 1743’tür. Anlayamadığı güçler tarafından zaman içinde geçmişe savrulan Claire, hayatı için tehdit oluşturabilecek mülk sahipleri ve casusların arasına düşmüştür. Cesur bir İskoç savaşçısı olan James Fraser, Clairee öyle sınırsız bir aşk sunar ki genç kadın sadakat ve tutku gibi iki zıt duygunun arasında sıkışıp kalır.”Bir savaş sonrası kitap Yabancı serisi, Diana Gabaldon’un çok kısa bir sürede New York Times’ın çok satanlar listesine girmeyi başarmış romanı. Bu yazarın en önemli özelliği, sağlam kuruları… Fantastik bir tatla yazdığı ilginç roman serisi, hayal dünyanızı güçlendiriyor ve sizi şahane bir yolculuğa çıkarıyor.Nasıl düşüleceğini öğrenmek…“Hayatta önemli olan, nasıl düşüleceğini öğrenmektir.”Güçlü ve küstah denebilecek kadar dobra bir kız olan LilyCasey Smith için hayat kurtarmak, yabani atları ehlileştirmek ve pokerde kazanmak, günlük hayatın bir parçasıdır. Hayatın karşısına çıkardığı her zorluğun üstesinden gelir, Lily’nin hayat hikayesi ailesinden bir nesilden diğerine aktarıldı. Torunu JeannetteWalls, hayal gücünü ve yazarlık yeteneğini kullanarak onun hayatını kaleme aldı. Atlar Kadar Özgür Gerçek bir hikaye, nesilden nesile aktarılacakken bir kuşak sonra milyonlara mal olmayı başardı.Bazen bir kadının bir gününe, bir hayat sığar…Stefan Zweig okudunuz mu hiç? Avusturyalı yazar, evlendikten sonra yerleştiği Salburg’ta edebiyat alanındaki en üretken dönemini geçirdi. Öykü, roman ve tiyatro oyunu dışında biyografi ve deneme kitaplar var yazarın. Şahane biyografiler de yazmış, edebiyat, felsefe ve siyaset alanında öne çıkan isimlerin hayatını kaleme almış. Zweig, Bir Kadının 24 Saati’nde, bir kadın hikayesinden yola çıkarak romanın geçtiği dönemin yozlaşmaya başlayan hayat görüşlerini, insan ilişkilerini, kahramanları üstünden başarıyla eleştiriyor. Aşkı, hayatı toplum baskılarını ve toplumun yaşamları derinden etkileyecek bir güce sahip olduğunu başarıyla anlatıyor.
Bu hafta biraz kendi kendine kalmaktan, yalnızlığın dayanılmaz cazibesinden söz edeceğim size. Hayatın sırrını merak edenler, önce kendilerinden başlıyorlar düşünmeye...Çocukken çok güzeldik be!“Çocukken güzeldik be! Kendi dünyamız vardı. Oyuncak arabalarla taksi şirketimizi kurar, komşunun kızıyla platonik evcilikler oynardık. Rüyalarımız beyazdı o zamanlar. En büyük kabusumuz, rüyamızda gördüğümüz çikolata bahçesinin gerçek olmamasıydı. Sonra deliksizdi uykularımız; yarasız, beresiz… Hepsini yitirdik! Sen sakın büyüme çocuk! Hiçbir şey o çok sevdiğin oyuncak araba kadar mutlu edemeyecek seni. Ve gün gelecek sen hiçbir şeyi o araba kadar çok sevemeyeceksin...”Muhammet Recep Arar’ın kitabı Sakın Büyüme Çocuk’un tanıtım yazısı böyle. Benim dikkatimi en çok kitabın adı çekti. Ne çok söyleriz bu cümleyi çocuklara, hatta zaman zaman içimizdeki o çok iyi tanıdığımız yalnızlığını, yanlışlarını; doğrularını, iyi taraflarını bildiğimiz çocuğa!Zaman zaman nesir. bazen de manzum tatta yazılmış, hoş bir irdeleme hayatla ilgili...Bizim de kendi kendimize yaptığımız, çocukluğumuzun masumiyetine sığındığımız ve büyümekten hiç hazzetmediğimiz zamanlar yok mudur? Bu kitap da öyle bir sorgulama işte!Bu hayat, hangi hayat bilgisi kitabında geçiyordu, gibi cümlelerle sizi epey düşündürecek nitelikte, çok düşünülerek yazılmış…Hoşuma gitti gerçekten. İnsanı çocukluğuna götürüyor. İnsanı geçmişe götürüyor, o en değerli zamanın içinde bir yolculuğa çıkarıyor.Bir kadını olduğu gibi sevmek…“Biz bittik” demişsin. Fakat sen, bitmenin ne demek olduğunu bilememişsin. Bitmek değildi bizimkisi, başlayamamaktı. Bitmek için başlamak gerekirdi biriciğim. Biz hiç başlamadık ki… Sen beni güzel sevmedin. Sana her adım attığımda beni biraz daha sensizliğe ittin. Ben seni her şeyim diye sevmiştim. Meğer sende koca bir hiçmişim. İnsanlara “Ben ondan çoktan gittim” deme, sen bana hiç gelmedin. Ben senin varlığını hiçbir zaman hissetmedim. Fakat bir gün olsun vazgeçeyim de demedim. Şunu unutma; bizden ben vazgeçmedim, senin tarafından vazgeçirildim. Ama rahat olsun için çünkü sensiz daha rahat artık benim de içim! Kabul olacak dua olsan, açılmayacak uğruna ellerim…Birini olduğu gibi sevmeyi başardınız mı? Evet, özellikle böyle soruyorum, çünkü bu bir başarı. Çünkü bu iş, dünyanın en kolay olmasına rağmen en zor işi. Birini olduğu gibi; tüm kusurları, tüm güzel huyları, tüm alışkanlıklarıyla sevmek, onu her şeyiyle olduğu gibi kabul etmek, kalbinize o şekilde almak mümkün. Ama genellikle bunu tercih etmiyor inşa. Karşısındakini değiştirmek için müthiş bir çaba harcıyor...Miraç Çağrı Aktaş, Yine de Sevdik’te, bütün bu çabaların gereksizliğine bir kere daha parmak basıyor. Bölüm bölüm, gerçeği daha iyi anlıyorsunuz.Benim kimseye ihtiyacım yok!“Kitapsız, çiçeksiz, hayvansız, vicdansız, doğrusuz insandan uzak dur. Umudu öldürüp, nefreti toprağa dikmek isteyenlerden uzak dur. Hayatı sadece ideoloji ve düşünce olarak görenden uzak dur. Mutlu olmanı, sorgulamanı, düşünebilmeni kendilerine yapılmış bir tehdit olarak görenlerden uzak dur. Kendilerine duydukları yabancılık yüzünden karşısındakini kötü bilenlerden uzak dur. Nefreti evinin kapısına koyan, artık her dışarı çıktığında avucunda nefret taşıyanlardan uzak dur. İnsan hayatına olan saygısızlığı bir övünç madalyası gibi, gurur mekanizması gibi görenlerden uzak dur. Kelimeleri özenle seçmeyen, her cümlesi biat olan, her sözcüğü toz olandan uzak dur. Sesinin tonu kalbinin tonundan çok olanlardan uzak dur. Çünkü neye çok yaklaşırsan, neyi çok biriktirirsen, ona dönüşürsün.”Kendin gibi kalmak zor bu hayatta. Sevdiklerimiz var, beğendiklerimiz, onun gibi olmak istediklerimiz, örnek aldıklarımız ya da sadece aşık olduğumuz için ona benzemeye çalıştıklarımız… Kime yaklaştığımız, kimi ne sebeple örnek aldığımız çok önemli. Çok dikkat gerektiren bir iş… Çünkü asıl tehlike, kendimizden uzaklaşmaya başladığımızda çalıyor kapımızı…Özgür Bacaksız’ın Bazı Yollar Yalnız Yürünür kitabında, yalnızlığı zaman zaman özellikle tercih ettiğimiz bazen de buna mecbur kaldığımız çok güzel anlatılmış. Çok keyifli denemeler var kitapta yalnızlık üzerine. Bu yalnızlık, hoş bir yalnızlık…
Bahara en çok aşk yakışır. Yalnızca tabiat değil, kalbimizde çiçek açar. İşte böyle günlerde daha çok yazar insan… Yaşadıklarını hissettiklerini kaybetmemek için…Ya da okur…Yaşananları, hissedilenleri içinde duyumsamak için… Korkunun kadınları…“Kadınlar bu kez tekinsiz öyküler anlatıyor…Ama yakınarak, mağduriyeti yücelterek değil… Kadınlığın hep bilinen ama bilmezden gelinen gücüyle…Kız Kulesi’nde bulunan albino bebek, Maltepe’deki Bakireler Tapınağı, İstanbul’a gelen büyücü, Büyükada Rum Yetimhanesi’ndeki hayalet, Yerebatan Sarnıcı’ndaki Medusa, Üsküdar Toptaşı’nda Valide-i Atik Külliyesi’ndeki gebe kadınlar, Kadıköy’de Süreyya Operası’nda bir soprano, Caddebostan’ın gizemli geçmişindeki cadı bostanı, Ayasofya’nın dehlizlerinde Sofia’nın dönüşümü…Hepsi dokuz ayrı kadının imbiğinden geçerek, dokuz ayrı öyküyle bu kitabın sayfalarında buluşuyor.İstanbul’un her biri farklı bir sır barındıran köşesinde, kadınların rehberliğinde gizemli, heyecanlı, gerilimli bir yolculuk…” Kadınlar, başka görürler hayatı. Sevinçleri coşkuludur, acıları derindir. Işın Beril Tetik, Aşkın Zengin Akkuş, Gülbike Berkkam, Orkide Ünsür, Zeynep Çolakoğlu,Seran Demiral, Özlem Ertan, Funda Özlem Şeran ve Nurgül Çelebi Özmen; gerçek yaşam öykülerini anlatmışlar bu kitapta.Anlatılanları Orkide Ünsür derlemiş. Dokuz ayrı öyküde, hayata dokunacaksınız. Ve hayata kadın gözüyle bakmanın farkının, farkına varacaksınız.Günlükler gün gün işler hayatı satırlara“Jewel’in hayatı, okuldaki arkadaşlarından çok farklıdır. Sosyal hayatta saygın biri olarak tanınan babası aslında şiddet yanlısıdır; annesi ise eşinin uyguladığı şiddet nedeniyle sık sık akıl hastanesindedir. Jewel, kardeşi Esther ile küçük bir dünya kurmuştur. Büyüdükçe ebeveynlerini, içinde bulunduğu koşulları sorgulamaktadır. Bildiği tek şey vardır; annesi gibi mağdur olmayacaktır. Kendisini sadece boks yaparken ve kardeşiyle vakit geçirirken iyi hissetmedir. Onca yılın ardından, babasının küçük kardeşine ilk kez el kaldırması yeni hayatlarının başlangıcı için itici güç olacaktır… “Günlükler güzeldir. Gün gün işler hayatı satırlara… Ama zordur günlük yazmak. Dürüstlük ister, sahicilik ister ve en önemlisi cesaret ister. Kolay değildir hayatın kapılarını başkalarına ardına kadar açmak… Kırık Kalpler Kavanozu da güzel bir günlük… Biraz hüzünlü ama hayatın gerçeklerini, insanların neler yaşayabileceğini ve ne olursa olsun hayata tutunmayı nasıl tercih ettiğini anlatan bir kitap…Jean-François Chabas sizi yazdıklarıyla yaşam hakkında tekrar düşündürecek. Kim bilir, belki de günlük tutmaya başlarsınız bu tatlı bahar günlerinde yaşananları unutmamak için…
Şehirlerin sevdalarla doğrudan ilişkisi vardır. Orhan Veli’nin şiiri gibi şehri dinlersiniz sevdanızın içinde… Şehirleri ve aşkları birbirinden ayıramaz yazarlar. Yalnız olma sanatında maceralar“Anlamaya başlamıştım, yalnızlık kalabalık bir yerdi: Kendi içinde bir şehirdi. Ve biri bir şehirde yaşamaya başladı mı ilk başlayacağı nokta, kaybolmak olur. Zamanla kafanızda bir harita oluşmaya başlar, sevdiğiniz yerler ve tercih ettiğiniz yollardan oluşan bir koleksiyon: Başka bir kişinin asla kopyasını çıkaramayacağı ya da çoğaltamayacağı bir labirent. O yıllarda inşa etmekte olduğum ve şimdilerde de devam etmekte olan şey bir yalnızlık haritası… Yalnız olmak ne demekti ve bu yalnızlık insanların hayatlarında nasıl işlev görüyordu anlamak istedim. Anlayayım ki sanat ile yalnızlık arasındaki karmaşık ilişkinin şemasını çıkarmaya teşebbüs edebileyim. “Yalnız olmak ne demektir kalabalıklar içinde? O nasıl derin bir teklik, bitmez bir boşluktur insanın yüzüne tokat gibi vuran? Şehirler nasıl dalga geçer insanla? Yalnızlığın da kendine has bir kalabalığı vardır insanın kendi kendine yarattığı… Olıvıa Laıng, Yalnız Şehir’de bu kalabalık yalnızlığı anlatıyor bize. Aşkın, iki kişiliğin, iki kişiyken bir olma becerisinin, bir şehrin ayrıntılarıyla nasıl şekillendiğini tatlı tatlı anlatıyor. Hepinizin aşkına ev sahipliği eden bir şehir vardır mutlaka... Bir şehirde sanatla ve yalnızlıkla yaşamanın korkunç tekliği, çok güzel anlatılmış.Hikayenin içinde sen varsın...Kimsenin bilmediği bir şarkısın. Bana kendini öğret. Başka hisleri başka insanlarda değil de hepsini sende tüketmek isterim çünkü ikimiz başkayız, kimsenin bilmediği bir başka dünyayız. Bakma sen bu kalabalığa, bu dünya bizim için yaratıldı. Başkaları sadece başkaları olarak kalsın, sen bir hayal kur kendine ve içinde sadece bize yer olsun.Yazar, egosit olur hikayesinde… Kendi kendini yazıyorsa kendine ait gerçekler varsa içinde, en çok kendi yazdığını sever. Güzel bir hikaye anlatmış yazar önce kendine sonra bize çünkü içinde yazmak istediği kişi var. Biz başkayız demez mi her seven sevdiğine? Herkesin aşkı kendine özel, ona biricik değil midir? Hatta yaşadığı diğer aşklardan bile ayrıdır yenisi… Biz başkayız, kimseye benzemiyoruz, bizim aşkımız biricik ve sadece bize ait…Budur aşıkları birbirine bağlayan yanılsama! Ahmet Batman’ın Beni İçinden Sev romanında da böyle..En başka, en özel, en gerçek ve en benzersizdir bitinceye kadar. Aşkın bu tanıdık yanılsamasını bu kadar keyifli anlatan kitap azdır. Büyünün gizemli dünyasımaceralarLaurence Armstead yaşına göre fazla zeki bir çocuktu. İki saniyelik, hiçbir işe yaramadığını düşündüğü bir zaman makinesi icat etmiş, çocukluğu ailesi tarafından ihmal edilerek ve ergenliği de okuldaki zorbalar tarafından itilip kakılarak geçmişti. O eve, o aileye, o okula ve insanların arasına ait olmadığının farkındaydı.Ve toplumdan dışlanmış iki sıra dışı çocuğun yolları bir tesadüf sonucu kesişirken dünyanın sonunu şekillendiren kader ağlarını örmeye başlayacaktı. İşinin ehli bir suikastçı, Laurence’ın dolabının içinde yarattığı bir yapay zekâ, tek sözcükle insanları lanetleyen cadılar ve büyücüler, başka gezegenlere açılacak kapılar inşa eden bilim insanları... Belalar ve mucizelerle dolu hikâyelerini başlatan o küçük tesadüf onları bir kere buluşturduktan sonra hayat belki büyü belki de bilim Patricia ve Laurence’ı tekrar tekrar karşılaştırmaya devam edecekti, onlar tek bir şeyi anlayana dek: Aralarında yok edilemez şeyler olduğunu.Charlie Jane Anders, Gökteki Bütün Kuşlar’da şahane bir fantastik rüzgara kaptırıyor okuru. Büyülü ve farklı bir dostluğun umulmadık anlarda kesişen yolarla nasıl pekişeceğini anlatıyor. Birbirine çok benzer iki çocuğun hayal dünyalarının renkli atmosferinde nefis biryolculuğa çıkarıyor okuru.
Hayat çok acı deneyimler yaşattı bu hafta hepimize… Şaşırdık, korktuk, sorguladık, göz yaşı döktük, içimiz yandı tevekkül ettik… Zamansız biten hayatlar, hayat üzerinde bir kere daha düşündürdü bizi… Ömür dediğimiz şeyin içine neler sığıyor, neler yazılıyor onun hakkında, neler hayal ediliyor; bütün bunlar hep kalemin ucunda gizli… Önce Tanrı yazıyor her şeyi, sonra da yazma yeteneği verdiği hayalleri ve tasarıları kaleme almayı sevenler… Daha iyi bir hayat için öneriler var bu haftaki kitaplarda ve yine hayata en çok yakışan “aşk” tabii ki… Ya da yazı turaAyfer Tunç yine yazdı… Yine şahane anlattı anlatmak istediklerini. Nefis bir roman olmuş Aşıklar Delidir ya da Yazı Tura. Kitabın tanıtımında modern bir destan demişler yazarın tarzı için. Bu kadar doğru bir tespit olamaz. Onun kaleminde eskinin tadı hep vardır. Anlattıkları, dünün kokusunu, bugünün tadını barındırır içinde. Taraflı diyebilirsiniz yazdıklarıma ama ben bu yazarı çok severim. Ne yazarsa alır okurum ve zaten beğeneceğimi bilirim.Yine öyle oldu. Aşıkların deli olduğu ve ne olursa olsun acı çektiği konusunun altını özellikle çiziyor kitabında.Bir hayat için 7 stratejiMükemmeliyetçilik kadar başa bela bir durum var mı hayatta? İşte, Dr. Elizabeth Lombardo, Kendini Aş adlı kitabında bu durumdan kendini kurtarmanın yollarını anlatıyor. ABD’de çok okunmuş bu kitap daha iyi ve sevdiğimiz şekilde yaşayacağımız bir hayat sahibi olmanın yollarını anlatıyor.Beynimizi yönetmek mümkün mü?Yazar Nedim Güzel Beyin Yönetmeni kitabında uygulamalarla size imkansız gibi görüneni yaşatıyor. Akıllı olma peşinde koştuğumuz, daha kaliteli yaşamak ve beynimize hükmetmek istediğimiz kesin. O zaman bu kitabı alacak, ders çalışıyormuşsunuz gibi düşünmeden kendinizi ona teslim edeceksiniz. Çünkü herkes kendi beyninin yönetmenidir. İşte yazar, bu gücü keşfetmenin yollarını anlatıyor…
Kendinize bugün tatlı bir izin verin ve CNR EXPO’da açılan kitap fuarını ziyaret edin. Kitap fuarları, bizim entelektüel yüzümüz, geçmişimiz, bugünümüz, geleceğimiz… Neden mi? Edebiyat her zaman hazır ve nazırdır bizim için… Dün de birileri yazdı, bugün de yazıyor, yarın da yazacak… Kitap fuarları bildiklerimizle bizi buluştururken bilmediklerimizle bizi tanıştıran, yazarlarla, şairlerle el sıkışmamızı sağlayan, kitaplarımıza ıslak imzalar armağan eden birkaç günlük çok değerli bir süreç… Tadını çıkarmak, ona gereken önemi ve değeri vermek gerekiyor.Bu seneki kitap fuarı, bugün CNR EXPO Yeşilköy’de 5.kez açıldı. Pozitif Fuarcılık ve Basın Yayın Birliği tarafından hayata geçirilen fuara, 20 ülkeden yerli ve yabancı 350 yayınevi katıldı. Yurt içi ve yurt dışından pek çok yazarın konuk olacağı fuarda pek çok farklı etkinlik de düzenlenecek.Kitap fuarının bu yılki sloganı: OKU! Kuran-ı Kerim’in de ilk sözcüğü ve ilk emri olan bu kutsal ve büyülü kelime, insanoğlunun medenileşmesinde, önce Tanrı’yı sonra yarattıklarını keşfetmesinde en büyük etken olmuş. Okumak, insanı, hayatı, dünyayı farklılaştırır. Fuarlar, bu sebeple çok özel ve değerli…Onur konuğu Alev AlatlıBu yılki kitap fuarının onur yazarı ise Türk edebiyatının değerli kalemi Alev Alatlı. Edebiyat alanında Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülü’nün sahibi. Yaseminler Tüter mi Hala basılmış ilk romanıdır. Fuarda muhakkak göreceksiniz. Yazarla hiç tanışmamışsanız onu anlamak için çok doğru bir başlangıç. Nefis bir aile hikayesi… Ama benim özenle üzerinde durduğum ve ilk okuduğum kitabı, İşkenceci. Tam da bugünün şiddet konusuna temas ediyor ve kitabın yayınlandığı o yıldan bu yıla bu konuda Türkiye’de hiçbir şey değişmedi. Pek çok farklı eserle Türk Edebiyatına başka bir renk ve tat getiren yazarın söyleşisini mutlaka dinlemelisiniz.Fuarda ayrıca Necip Fazıl Kısakürek’in özel sergisi de ziyaretçilere açık olacak. Şaire ait özel eşyaların bulunduğu sergide, sanatçının eserleri ve toplumu etkilemesine yönelik görüntülü, basılı malzemeler bulunuyor. Ayrıca şiirlerini kendi sesinden dinlemek de mümkün olacak.Kendinize tatlı bir izin verinCNR fuar alanı, 25 bin metrekarelik oldukça büyük ve ferah bir alan… Bu sene de her sene olduğu gibi fuara öğretmenler, öğrenciler, yayıncılar, tercüme büroları, gazeteciler, yazarlar, editörler, yayınevleri, yazar telif ajansları ve tabii ki benim gibi kitap okumayı seven herkes akın edecektir.Hiç olmazsa bir günü kendinize ayırın. Fuara gidin ve kitapların kokusunda, okur kalabalığında, yazar kalemlerinin yolunda kaybolun. Bir kahve için, ardından fuarın koridorlarında dolaşıp sevdiğiniz kitapları kucağınıza doldurun.Yenileri, eskilerin yeni baskılarını, yepyeni isimleri, şahane dergileri, çocuk kitaplarını, çizgi romanları, karikatürleri, fıkraları, romanları, öyküleri, anıları, denemeleri, biyografileri; kısacası hayatın kendisini bulacaksınız orada. Hiç bilmediğiniz taraflarınızla tanışacaksınız belki. Kendinize böyle tatlı bir izin verin.