Haberin Devamı
Haydi gözünüzü kararttınız..
Maliye’nin verdiği birinci derecenin üçüncü kademesinden maaşa güvenip tatile çıktınız..
Güzel bir marul tarlasının ortasına çardak kurup, yayla esintisini solumak varken takside girip Bodrum’a geldiniz..
“Gelmişken Eda Hanım benim canımın güneşlendiği iskeleyi tavaf etmeden olmaz..” dediniz..
Minibüse çoluk çocuk doluşup Türkbükü’ne indiniz..
Şimdi köşe yazımdan sebepleneceğiniz hizmet içi akıllara geldi sıra.. “Yazarınızın kendi gözleri mahmur.. İlla ki okuru uyandıracak..”
Dikkatle okuyun..
Nereye kadar gelmiştik? Hah! Türkbükü’nde denize çıkan yola..
Orada, tam sahilin orta yerinde bir tahta köprü göreceksiniz..
Yüzünüzü denize verdiğinizde köprünün sol yanında kalan kıyı şeridine dikkat edin.. Gayet tehlikelidir..
Buradaki “para tuzakları” bizim Suriye sınırına döşenmiş mayınlardan daha tehlikelidir..
Kör nefsinizi iyice köreltmek için “Şurada bir çay içeyim..” dersiniz.. Bebeler de durmaz “Baba gazoz!” tutturması yaparlar..
İçmeye içersiniz de hesabı ödedikten sonra kendinizi “maaşınızdan haciz kesintisi yapılmış gibi..” hissedersiniz..
Olan olmuştur!
BELÂYA DİKKAT
Memurluk iyi bir şeydir.. Memurun ölüsü para dirisi para, derler ama bu özellik Türkbükü sahilinde geçmez..
Buraya bilhassa dikkat!
Türkbükü sahilinin sonuna doğru birbirinden şık mekânlar göreceksin..
Bunların kapıları pencereleri yoktur.. Denizin üzerine iskele kurup üzerine masa atarlar.. O yüzden mekânın yarısı denizin öbür yarısı da yolun üzerindedir..
Ahalinin kendini bileni sessiz sedasız aralarından geçer.. Geçerken şöyle edeplice eğlenenlerin seyrine durur..
Kapıları olmadığından Ship Ahoy’un adresini elifi elifine tarif demiyorum..
“Türkbükü’nde bir yapı.. Yapıda var bir kapı.. Kapıda halka.. Halkayı çalka..” diyeceğim ama olmuyor..
O yüzden gözünüzü dört açın..
Hangi mekânda izdiham durumu varsa orası Ship Ahoy’-dur.. Yüksek sosyete paganlarının güneşin batışına, ayın doğuşuna tapındıkları yerdir..
Burada karınızdan gelebilecek tahrike de dikkat çekerim..
“Kuşu uçuran kanadı, erkeği uçuran avradı..” demişler..
Karınızın, mekândan gelen sersemletici müzik eşliğinde verdiği “Buralara kadar geldik.. Ship Ahoy’da bir kola içseydik..” gazına gelmeyin..
Maazallah gaza gelirsiniz..
“Benim yurtta bağım var.. Yaslandığım dağım var..” deyip, memur maaşına güvenerek Ship Ahoy’a dalarsınız..
Ondan sonra “Ah!” da senin “Vah!” da senin..
ADİSYON YAZISI..
Benim, kendini tutamayan nice okurum telef oldu oralarda..
Daha üç gün önce Berin Hanım oraların hengâmesine meraklanıp Ship Ahoy’a girdi.. Bir gazoza kırk beş lira verip kuşça canını zor kurtardı..
Yolunu şaşırıp da içeri gireni Maliye de kurtaramaz.. Adisyon diye üzerinde bir şeyler karalanmış bir kâğıt getirirler..
O kâğıdın üzerindeki karalamalardan sadece ödeyeceğin rakamı okuyabilirsin.. Ne yedin, ne içtin? Asla okuyamazsın..
Neden dersen buraların esnafı adisyonda değişik bir “alfabe” kullanır ki bildiklerimizden değil..
Latin, Kiril, Urdu, Arap alfabelerinden biri olsa belki müşteriden zihni açık biri okuyup, yazılanları söktürür..
Bu fikirden gidip hiç bilinmeyen ölü dillerden birinin yazılı halini kullanırlar..
Adisyon yazıları için “Süryaniler’in kadim alfabesinden Fenike yazısı türedi ya! Eski Yunan da buradan kendi elifbasını üretti.. İşte kullanılan yazı budur..” diyen de var..
“Sümerlerin kullandığı çivi yazısının modern versiyonu olabilir..” diyen de..
Maliye’nin elinde bu adisyon yazılarını sökecek uzman olmadığından Muazzez İlmiye Çığ hanıma bir sormak lazım..
Adisyon okunamadığından hesaba itiraz da edilemez..
Ayrıca okuyabilsen what fayda?
Berin Hanım etmiş işte.. “Bir kola kırk beş lira olur mu?” diye itiraz ettiğinde “Biz burada kola satmıyoruz, ambiyans satıyoruz..” deyip lafı ağzına tıkamışlar..
Hamiyetsiz kardeşi Hasan Cemal kafayı demokrasiye taktığından ablasının davasını savunmak da bize düştü..
AMBİYANS NEDİR?
Baştan söyleyeyim.. Yenilir, içilir veya makattan tatbik edilir bir şey değildir..
Ne olduğunu tam olarak ben de bilmiyorum.. O yüzden gelen hesap kafanızı bozduğunda “Biz ambiyans yemedik.. Madem parasını kesiyorsunuz, getir yiyelim..” diyerek kendinizi zor duruma düşürmeyin..
Ship Ahoy’un garsonları bunlar.. Hepsi birbirinden kıyıcı.. Koçero gelse kapılarına, yanlarına stajyer olarak almazlar..
“Sen yemediğim şeye para vermem.. Nerede benim ambiyansım?” diye tutturursun..
Garson da mutfağa gider.. Yufkanın içine karpuz kabuğunu dilimler.. Dürüm yapıp “Aha ambiyansın..” diye eline verir..
Araştırmacı gazeteci olarak “ambiyans”ı araştırıyorum..
Tahminim şöyle bir şey..
Eda hanım benim canım oralarda bir yere uzanıp mabadını güneşe dikiyor.. Süreyya hanım benim canım alımlı alımlı dolaşıyor..
Ship Ahoy’a doluşan kadınlar, kızlar ki cümlesi “Koluna takmış burmayı, gözüne çekmiş sürmeyi..” takımındandır, bunları seyrine duruyor..
Hepsinin birden sessiz rekabetinden doğan sürtünmeden bir enerji çıkıyor.. O enerji medya leşkerleri tarafından sinerjiye dönüştürülüyor..
Sinerjinin de adisyon kâğıdına geçirilmesinden ambiyans doğuyor.. (Güzel anlattım..)
Bunları bilmek, Ship Ahoy denilen zenginlerin kutsal mekânına zırp pırt dalmamak lazım..
Türkbükü’nde iyi, makûl yerler de var.. Hem de köprünün sol tarafında..
Git, Lütfü Şen kardeşimin bahçesinde çay iç, gazoz iç.. Bir lira ver çık.. Hengâmeyi de biraz uzaktan seyret..
Ne var burunlarının dibine kadar girecek?
Bu yazıdan sonra girersen de şikâyet için bana gelme..