Kadınlar neyi duymayı severmiş? Kilo vermişsin dersen, bayılırlarmış.. Saçların güzel olmuş, dersen yayılırlarmış.. Çok hoş kokuyorsun, lafı onları keyiften dağıtırmış.. Bu akıllar kadını kendi aklına göre tarif eden diğer kadınlardan çıkıyor..
Lafın en başından noktayı koyayım..
Bu yazının kapsama alanına okumuş takımından “hormonlu kadınlar” girer..
Okula gitmedikleri için, eğitimin yan etkilerinden zarar görmemiş olan “organik kadınların..” üzerilerine alacakları bir durum yoktur..
Aslında okumamış kadınlardan zarar gelmez ama olsun, tedbir tedbirdir.. Bu yazı üzerinden “organik kadınlar” adına savaş baltasını çıkaracak olan okumuşlara karşı savunma hattı kuruyorum..
Başlık ve spottan devam edelim..
Fikrimi bozup, beni kadınlık meselelerine müdâhil eden okumuş kadınların elinden çıkma gazete haberidir..
Başlığı da “Kadınlar neyi duymak ister, neyi duymak istemez?” şeklindedir..
Tarifleri basit.. Sıradan.. Hatta beylik..
Her bahar başında “Yaza girmeden önce ayak bakımı şart!” tavsiye haberi gibi bir şey..
Cevapları da kendileri veriyor..
Kadınlar “Çok kilo vermişsin.. Çok hoş gülüyorsun.. Güzel kokuyorsun..” denmesine bayılıyorlarmış..
“Saçların çok hoş olmuş.. Bu kıyafet tam sana göre..” iltifatları başlarını döndürüyormuş..
Bütün kadınlığı tornadan çıkmış gibi bir örnek düşünürsen, doğru olabilir..
Hepsi diyet yapıyor, heriflerinden mutlu oldukları için cümlesi neş’e saçıyor..
Saç baş Etiler’de ameliyat parasına şekil yapan kuaförlerde yapılmış.. Kıyafetler ya Gucci ya Armani’den.. Ayakkabılar Balenciaga veya Stella McCartney’den..
Hoplaya, zıplaya ya Nişantaşı’nda veya İstinye Park’ta teşhir amaçlı geziniyorlar..
SOR BAKALIM..
Yaptığın haberden çıkan kadın algısı bu.. “Neyi duymak istersiniz?” sorusuna başka ne cevap bekliyorsun ki?
Duymak istemedikleri de aynı kategoriye göre düzenlenmiş.. Mesela “Keyifsiz görünüyorsun..” demek kimyalarını bozuyormuş..
Tabii bu lafı, otoban üzerindeki bir dinlenme tesisinde müşteriye sac üzerinde bazlama hamuru açan bir kadına söyledin mi başka türlü anlar..
“Hee..” der.. “Eğil kalk, eğil kalk.. Hamuru ovala dur.. Biraz belim ağrıyor..”
Kızmaz, alınmaz, hâlini hatırını sormuş gibi olduğundan memnun bile olur..
Aynı lafı bir İstinye Park piyadesine et bakalım.. “Suratın asık, keyifsiz görünüyorsun..” lafından hemen “Botox biraz fazla mı kaçtı ne?” mânâsını çıkarır..
Hele yaşı itibarı ile Angelina Jolie ile değil de Sharon Stone ile rekabet halindeyse başka türlü anlar..
“Burada gezecek hâlin mi kalmış? Senin akranların Umre’ye gidiyorlar..” sonucunu çıkarır..
O mutsuzlukla gider, kendine bin beş yüz kalorilik karbonhidrat yüklemesi yapar..
O yüzdendir ki insanı tek bir örnek algılayıp, anketvari işler icat eden ve topladıkları cevapları da “Anayasa hükmü..” gibi mutlak sayanlara kızarım..
Dikkat ediyorum..
Kadınları kategorize etme meselesine en çok okumuş kadınlar tepki veriyor.. Bu işlerin tamamı da okumuş kadınlardan geliyor..
Bir algıda seçicilik durumu..
Bu ayırımları bir erkek yapmışsa tırnaklar çıkıyor.. Okumuş bir kadın yaptığında “Ay çok şirin haber..” oluyor..
“Bir kadına asla (Annene çok benziyorsun..) demeyeceksin..” türü akıl verdiğinde başlar “Çok doğru valla..” diye sallanıyor..
Ben de biliyorum kadınların annelerine benzetilmekten hoşlanmadığını.. Çünkü zaman makinesi ile atiye gidip, kendi geleceklerini görmüş gibi oluyorlar..
Yine de “Yüzde yüz doğrudur..” diyemiyorum.. Kadınlar hakkında, kadınlar kadar emin olamıyorum..
“Bir kadın neyi duymak ister?” sorusunun afakiliği aynı gazetenin aynı sayfasında yer alan başka bir haberden belli..
Adam sıradan maaşlı bir sosyal hizmet görevlisi.. Yirmi altı yıllık da evli..
Karısının da pul kadar vesikalık fotoğrafını haberin içine koymuşlar.. Kendinden bezmiş bir ifade ile bakmış objektife..
Haydi bakalım dikil bu kadının karşısına..
“Çok hoş kokuyorsun.. La Prairie mi sürdün yüzüne?” diye sor bakalım..
SIKI VUR ULAN!
Yirmi altı yıllık evli kadın her gün kocasından sürekli dayak yiyor.. Eh ne yapalım, kocadır.. Döver de sever de durumu yok orta yerde..
Kol kırılır yen içinde, hâli de..
Çünkü koca olacak yiğit kişinin bir de sevgilisi var..
Biz burada “sevgili” derken İstanbul ağzı kullanıyoruz ama Fransız seks jargonundaki meali “Metres..” bizim yerel terminolojideki karşılığı ise “dostu..”
Yiğidim aslanım, sekiz yüz lira maaşla nasıl becerdiyse kendine bir 3G’li cep telefonu tedarik etmiş.. Dijital teknolojinin bu nimetinden “sadistçe tatmini..” için sebepleniyor..
Telefonu kamera gibi kurup, kendi evinden dostunun telefonuna canlı yayın yapıyor..
Digitürk’ün maç nakli gibi..
“Bunu da Allah yarattı..” demeyip basıyor kadına dayağı.. Tekme, sille, tokat, saçtan sürüme..
Kadın evin içinde viyak viyak kaçacak yer ararken “dost” kategorisindeki kadın da bu şiddeti zevkle seyrediyor..
Seyrederken de içinden “Benim herif beni çok seviyor, karısını dövmesinden belli..” diye geçirip duygusallığın doruğuna çıkıyor..
Erkeği tarafından sevilmek ne mutluluktur.. Böyle sevgiyi Allah her kadına nasip etsin..
Şimdi “Bir kadın neyi duymak ister?” sorusunun en gerçekçi cevabının verildiği yerlerden birine geldik..
Yiğidim aslanım, dostunun keyfi adına karısını döverken olay “interaktif” hale geliyor..
“Dost” kategorisindeki sevecen kadın telefondan herifine müdahale ediyor..
“Doğru dürüst dövmüyorsun.. Daha sıkı ekleştir.. Kafasına kafasına..”
Meğer onun da “bir kadın olarak duymak istediği” dayak yiyen kadının yüksek frekanslı feryadıymış..
Buyrun buradan yakın.. Ama önce verdiğiniz hayali cevaplara bunu da ekleyin..